Bu fasıl, Kur’ân-ı kerîmin faziletleri, onu öğretmenin ve öğrenmenin üstünlükleri, onu okumanın sünnet ve edebleri hakkındadır:
Kur’ân-ı kerîmin yüceliği, yüksekliği, faziletleri sayıya gelmez. Sonu, sınırı yoktur. Çünki Allahü teâlâ’nın kadîm kelâmıdır. Onun üstünlüğü, Allahü teâlâ’nın mahlûklarına üstünlüğü gibidir. Hadîs-i şerîfde: «Kur’an Allah’ın metîn ipidir. Mânalarının hepsi anlaşılmaz, bitmez. Çok okumak ve dinlemekle eskimez, usanılmaz…» buyuruldu. Bu hadîs-i şerif uzundur. Mesâbîh’de hazret-i Alî tarafından rivâyet edilmektedir. Musannif buraya lâzım olduğu kadarını almıştır. İp, bir şeye kavuşmak hususunda istiâre olarak kullanılır. Allahü teâlânın ipi duyurulması, ona tutunarak Rabbin makâmına, civarına ulaşıldığı içindir. Yanî Kur’ân-ı kerîmin ahkâmına tutunmadıkça kuvvetli sebebe yapışılmış olmaz ve istenen yere ulaşılamaz. Kur’ân-ı kerîmin kapalı, örtülü mânalarını akıl idrâk edemez. Belâgatini de gaybleri bilen Allahü teâlâ’dan başka kimse anlayamaz. İnsan sözü tekrar tekrar okunup dinlendiğinde usanç hâsıl olur. Halbuki Kur’ân-ı kerim sünnet üzere çok okunsa, dinlense lezzeti, revnakı kulaklardan gitmez ve tefekkür eden zihinlerden silinmez. Hadîs-i şerifin devamı şöyledir: «… Kur’ân-ı kerîm ile söyleyen doğrudur. Onun ile amel eden doğru yoldadır. Onun ile hükmeden âdildir. Ona tutunan sırât-ı müstakim üzere hidâyettedir.»
Diğer bir hadîs-i şerîfde: «Kur’ân-ı kerîm okuyan kimsenin iki yanı (böğrü) arasına nübüvvet derc edilir. Ancak ona vahy gelmez» buyuruldu. Diğer bir hadîs-i şerîfde Muâz bin Cebel’in (radıyallahü anh) rivâyetiyle: Kıyâmet günü Kur’an ehli çağrılır. Herbirine tâc takılır. Her tâcın 70.000 rüknü vardır. Herbir rükünde kırmızı yâkut vardır. Günlerce gidilecek uzak mesafelere ışık verir. Sonra ona râzı oldun mu denir. Evet der. Dâima onunla olan 2 melek —ki Kîrâmen kâtibin melekleridir — Yâ Rabbî! Daha fazla ver derler. Allahü teâlâ: Ona keramet elbisesini giydirin buyurur. Giydirirler. Sonra râzı oldun mu? denir. Fvet der. İki melek yine, yâ Rabbî! Ziyâde et derler. Kur’ân ehline sağ elini aç derler. Allahü teâlâ’nın rıdvân’ından doldurulur. Solunu aç denir. Huld’dan doldurulur. Sonra râzı oldun mu? denir. Evet der. Yine 2 meleği yâ Rabbî! Daha fazla ver derler. Hak teâlâ: Ona Rıdvânımı ve Huld’ümü verdim, buyurur. Sonra ona Güneş gibi nûr verilir. 70.000 melek onu Cennete teşyi’ ederler, uğurlarlar. Kur’ân ehli Rabbini tenzih ve teşbih eder. Cennete götürürler. Her harf için bir hasene, her hasene için bir derece verilir. İki derece arası yüz senelik mesâfedir. Sonra sâhib-i Kur’ân’a dünyâda okuduğun gibi tertil ve rikkat üzere oku! ve yüksel! Menzilin okuyacağın son âyetin yanındadır denir. Okur ve yükselir. Nihâyet Kur’ân-ı kerîm onu inciden yapılmış bir odaya götürür. O odanın altından 70.000 kapısı vardır. Meyvaları, nehirleri, hizmetçileri, hanımları vardır. Orada gözlerin görmediği, kulakların işitmediği, insanın hâtırına gelmeyen ni’metler bulunur. Birinci kapıdan yetmişbin melek girer. Hepsi güzel yüzlüdür. Güzel kokuludurlar. Hepsinin elinde birer hediye vardır. Herbiri, Allahü teâlâ’nın sana selâmı vardır, bu hediyeyi de sana gönderdi derler ve sabrınıza karşılık size selâm olsun… âyetini okurlar. Sonra 2. kapıdan 140.000 melek girer. Herbirinde Rablerinin birer hediyyesi vardır. Evvelki kapıdan girenlerin söylediği gibi söylerler. Sonra 3. kapıdan 280.000 melek girer. Böylece her kapıdan, bir evvelki kapıdan giren meleğin iki katı kadar girer. Sonra bu Kur’ân-ı kerîm ehlinin ebeveyni getirilir. Bunlara oğulları sebebiyle çok ikrâm olunur. Bunlar, bize bu ikrâm neden oluyor diye sorarlar. Çocuğunuza Kur’ân-ı kerîmi öğrettiğiniz için diye cevab verilir.» Buraya kadar Mu’âz (radıyallahü anh)’ın rivayetiyle Ravdatü’l-ulemâ’dan alındı.
Yukarıdaki hadîs-i şerîfde: «Menzilin okuyacağın son âyetin yanındadır» cümlesinden sonrası için Ebû Ümâmeti’l-Bahilî’nin rivayeti şöyledir «Mü’mine, Cennete girdiği vakit oku ve yüksel denir. Dünyâda okuduğu gibi okur. Yavaş okuyorsa yavaş, hızlı okuyorsa hızlı okur. Okuduğu veya başkasına öğrettiği her âyet-i kerîme için bir derece verilir. Kur’ân-ı kerîmin yarısına, üçde birine, dörtde birine gelince ve Cennete girince kendisine: Sağ elinle al denilecek ve alacak; sonra, sol elinle al denilecek, alacak. Sonra ne aldığını biliyor musun? denilecek. Hayır diyecek, sonra kendisine, sen Huld’ü ya’nî ebedîliği aldın denilecek.»
Kur’ârı-ı kerîmde, ezanda ve bu ikisinden başka yerlerde tertil, harfleri birbiri arkasından acele ile değil, yerlerini tesbit ederek, açık, seçik, her harfin hakkını vererek ağır ağır okumaktır. Eserlerde vârid olmuştur: Kur’ân-ı kerîmin âyetlerinin sayısı, Cennet dereceleri kadardır. Derece, merdiven basamağı manasınadır. Kur’ân-ı kerîmin bütün âyetlerini okuyan Cennet derecelerinin en üstüne yükselmiş olur.