Sual: Bir hürriyet kahramanı şekline sokulmuş olan Seyyid Kutub’un, İslami etütler kitabının tercümesinde, 32. sayfada (Diktatörlerin ve taşkınların yüzüne durarak, haykırmayanlar, ya büyük bir günah işliyorlar, ya münafık oldukları için böyle davranıyorlar. Ya da bunlar hakiki İslamı bilmeyen kara cahillerdir) diyor.
Cevap: Böylece, müslümanlar arasında fitne ve ihtilal çıkarmayı körüklüyor. Halbuki hadis-i şerifte, “Fitne uykudadır. Fitneyi uyandırana, Allah lanet etsin!” buyuruldu. Bir hadis-i şerifte, “Bir münker gördüğünüzde, bunu değiştiremezseniz, sabredin! Allahü teâlâ onu değiştirir” buyuruldu. İmam-ı Rabbânî hazretleri, emr-i marufu yumuşak olarak yapmalıdır buyuruyor. Bir hadis-i şerifte, “Zalimin zulmünü değiştiremeyen, oradan hicret etmelidir” buyuruldu.
Sual: 33. sayfada “İslamiyet, bir mücadele, sonsuz bir savaştır. Dualar mırıldanmak, tesbih tanelerini şıkırdatmak, aman Allahım sen koru sözlerine dayanarak, gökten hayır yağacağına güvenmek, İslamiyet değildir” diyor.
Cevap: İmam-ı Rabbânî hazretleri 3. cildin 47. mektubunda S. Kutub’un da yazısına çok güzel cevap vermektedir. Okununca, S. Kutub’un nasıl bir yolda olduğu hemen anlaşılır. Allahü teâlâ duâ ve tevekkül etmeyi emrediyor. Duâ edenleri, tevekkül edenleri severim diyor. Seyyid Kutub ise, duâ edenlerle, tevekkül edenlerle alay ediyor. Âyet-i kerimeler ve hadis-i şerifler tesbih söylemeyi emrediyor. Tesbih okuyanları övüyor. O ise, bunu reddediyor. Savaşa hazırlanmak, sebeplere yapışmak, en modern korunma vasıtalarını yapmak, elbet lazımdır. Dinimiz bunu emretmektedir. Fakat bu, müslümanlarda ve kâfirlerde ortak olan bir iştir. Müslümanlarda ayrıca tevekkül ve duâ silahı da vardır.
İbni Hacer-i Mekki, Fetava-i fıkhiyye kitabının 149. sayfasında buyuruyor ki İslam âlimlerinin çoğuna göre, duâyı inkar eden kâfir olur. Kur’ân-ı Kerîme inanmamış olur. Duâ ile istenilen şey, ya kabul olup verilir. Yahut ahirette verilir. Yahut, günahın affedilmesine sebep olur. Allahü teâlâ, kulunun duâ etmesini, yalvarmasını sever. Duanın kabul olması için şartlar vardır. Bunlardan biri, helal yemek, helal giymektir. Biri de, kalp ile yani gönülden istemektir. Hadis-i şerifte buyruldu ki “Allahü teâlâ, çok duâ edenleri sever. Duâ edip, ümidini kesmeyen, vaat olunan 3 şeyden birine elbette kavuşur”. Tesbih kullanmanın sünnet olduğu, aynı kitabın 152. sayfasında yazılıdır. Hadis-i şeriflerle bildirilen ibadetlerin İslamiyet olmadığını söylemesi, Seyyid Kutub’un nasıl bir reformcu olduğunu açıkça göstermektedir.
Sual: 33. sayfada (İslam, kimsenin dine zorla girmesi için bir harbin yapılmasını asla göz önünde bulundurmaz) diyor.
41. sayfada (İslam peygamberinden ve onun yolunda gidenlerden istenilen şey, insanları bu dine sokmak için yumuşak davetlerde ceht ve gayret göstermektir) diyor.
Cevap: Müslümanlar herkese yumuşak davranır. Birbirlerine yumuşak olarak emr-i maruf yaparlar. Darülharbdeki kâfirler ile de iyi geçinmemiz emrolundu. Müslümanların düşmanlara karşı en kuvvetli silahı, güler yüzlü ve tatlı dilli olmaktır.
Sual: 43. sayfada yine: (İlk fetihlerin hepsi, İslamı, bütün beşerin tek dini haline zor kullanarak değil de, serbest davet yoluyla getirmekti) diyor.
Cevap: Bunun yanlış olduğunu bildiren hadis-i şerifler yukarıda bildirilmiştir.
Sual: 45. sayfada: (İslamiyet herkese, yeryüzünde adaletin tehakkukunu emreder) diyor.
Cevap: “Müslümanların arasını bulun!” mealindeki âyet-i kerimeyi, bütün insanlar arasına yaymaya çalışmaktadır. İslamiyet, yeryüzündeki kâfir memleketlerinde adaletin tehakkukunu emretmez. Buralara imanın, İslam adaletinin ulaştırılmasını, yerleştirilmesini emretmektedir.
Sual: 59. sayfada: (Arap ülkelerinde ictimai tesanüdü tehakkuk ettirmek için dini inançları, ahlaki eğitimin esası olarak alırsak, bu ülkelerde revacda olan -yalnız İslam değil- bütün dinlerin bize yardımcı olacaklarını göreceğiz) diyor.
Cevap: Bir âyet-i kerimede meâlen, “Doğru olarak yalnız İslam dini vardır” buyuruldu. Bu Mısırlı yazar ise, bütün bozuk, kötü dinleri, İslam dini derecesine çıkarmaktadır. İslam dini varken, bozuk dinlere, düşüncelere, lüzum olmadığını anlayamamıştır.
Sual: 69. sayfada: (Mal cemiyetin mülkiyetinde olduğundan, fert, malını ihtiyacı olanlara faizsiz ödünç vermekle mükelleftir) diyor.
Cevap: Mal, yalnız sosyalist ve komünist memleketlerde cemiyetin mülküdür. İslamiyette mal, ferdin mülküdür. İslamiyette fertin malına başkaları karışamaz. Cemiyet, yani devlet, kimsenin malına el koyamaz. Karışırsa zulüm etmiş, gasp etmiş olur. Kimse, kimseye ödünç vermeye zorlanamaz.
Sual: 70. sayfada: (Zekat, fertlerin vicdanlarına bırakılmayan bir ödemedir. Devlet onu alır. Zekat, elden ele verilen ferdi bir bağış değildir) diyor.
75. sayfada: (İslam, cemiyet nizamını kurmuş, dünya nizamlarını silah zoru ile değil, fikir gücü ile yenmiştir) diyor.
Cevap: Cihan Sulhu kitabında, (Devletcilik sahasında çalışmalar henüz pek azdır. İslamın bu tarafı gereği kadar açıklanmamıştır) diyor, burada ise, (İslam cemiyet nizamını kurmuş…) diyor. Sözleri birbirini bozmaktadır. Her ilim kolunda da, böyle yeteri kadar bilgisi olmayanların, derme çatma yazdıkları sıksık görülmektedir.
Sual: 77. sayfada (Bugün onları, Peygamberin zamanında yapmış olduğu şekilde, kısa ve mufassal bilgilerle İslama davet etmemiz asla kifâyet etmez. O devrelerde, bugünkü gibi, İslam nazariyesi karşısında duran teferruatlı ictimai nazariyeler yoktu) diyor.
Cevap: İslamiyeti nazariye, insan düşüncesi sanmaktadır. Bu yazıları, İslamiyetten hiç haberi olmadığını gösteriyor. İslamiyet, nazariye değildir. İslamiyet, Allahü teâlânın ve Onun yüce Peygamberinin emirleri ve tebliğleridir. Bu emirler, bu beyanlar karşısında, insanların kısa akıllarından, düşüncelerinden doğan nazariyeler, hiçbir zaman dayanamaz. Çürür, erir, söner. Daima mağlub olur. S. Kutub denilen kimse, Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarını okuyup, biraz anlamış olsaydı, haddini bilir, edebini takınırdı. Kendi bozuk düşüncelerini, İslamın ruhuna uymayan saçma sözlerini İslamiyet olarak gençliğe sunmaktan belki çekinirdi. Ehl-i sünnet âlimlerinin, âyet-i kerimelerden ve hadis-i şeriflerden çıkararak yazdıkları kıymetli kitaplarındaki bilgilere uymayan böyle saçma yazıları, İslamiyet olarak yazmak ve yaymak, İslamiyeti bozmaya, içerden yıkmaya kalkışmak demektir.
Sual: 79. sayfada (Bütün inançları eşitlikle ve aynı hürriyete davet ederiz. İnanç hürriyetini korumak, müslüman devletin vazifesidir. Bütün vatandaşlar gelir kaynaklarından müsavi hakka sahiptirler. Ferdi mülkiyet sınırlıdır. Fazla malları alma hakkı cemiyetindir) diyor.
Cevap: Bu düşünceleri de İslamiyetle taban tabana zıttır. Yukarıda İslamiyeti yaymalıdır, diyordu. Burada ise, her dine hürriyet verilmesini istiyor. Sözleri birbirini tutmuyor. Bir taraftan da, İslamiyeti, sosyalizme ve komünizme çevirmeye çalışmaktadır. Bunların cevabı birkaç sayfa önce uzun bildirildi.
Sual: 87. sayfada (Devlet, lüzumu halinde cemiyetini korumak için ihtiyacı kadar parayı varlıklı fertlerden kayıtsız şartsız alabilir) diyor. 92. sayfada (Bu işler için zekat kâfi gelmez ise, hükümet zenginlerin elindeki fazla malları alıp fakirlere iade eder) diyor.
Cevap: S. Kutub, bu sosyalist düşüncelerini İslamiyete yüklemeyip de, kendi malı olarak ortaya koysaydı çeşitli akıntılara kapılarak, şaşkına dönmüş olan gençler arasında, belki kendisine bir yer bulabilirdi. Fakat, bir din adamı kılığına girerek, Ehl-i sünnet âlimlerine saldırması ve kendi sosyalist düşüncelerini, İslamiyet olarak tanıtmaya kalkışması, kendisini dünyada da, ahirette de rezil etmekte, Allahü teâlânın intikamına hedef olmaktadır.
Sual: 203. sayfada, maskesini tamamen kaldırıyor. İğrenç fikirlerini açığa çıkararak: (İslam, yeryüzündeki bütün insanları, dini inançların değişikliğine bakmaksızın hürriyete kavuşturmak için koşan bir kuvvettir. Bu kuvvet, sapık kuvvetlerle karşılaşınca, mücadele ederek, onları imha etmesi vazifesidir) diyor.
Cevap: Müslümanları Darülharbdeki kâfirlerle bir tutmakta, Allahü teâlânın necis, pis dediği küfrün yayılması, hürriyete kavuşması için savaşmayı, vazife bilmektedir. Fisebilillah olan cihadı böyle anlamaktadır. “Her çömlek, içinde olan şeyi sızdırır”. Gülistandan gelen, gül kokar. Çöplükte yetişen Ebû Cehil karpuzu, elbet fenâ koku saçar. Resûlullah efendimiz, “Çöplükte biten gülleri koklamayınız!” buyurdu. Dünyada ve ahirette saadete kavuşmak isteyenler, Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarını okumalıdır. Bu âlimler, fertlere, ailelere ve cemiyetlere lazım olan her bilgiyi kitaplarına yazmışlardır. Akıllı olan, bu bilgileri arar, bulur. Cahil ve sapık olanlar, bulamaz, yok sanırlar. Ehl-i sünnetten ayrılanların Cehenneme gidecekleri, hadis-i şerifte bildirilmiştir. Allahü teâlâ, gençleri, sahte din adamlarının zararlarından, kitaplarından korusun!
Tavsiye yazı: Seyyid Kutub Şehit midir?