Sual: Seyyid Kutub şehid midir?
Cevap: Kendisi din âlimi olmayıp, gazeteci ve sosyolog olan Seyyid Kutub, gençliğinden beri sosyalist ve ihtilalci fikirlerin tesirinde kalmış; sonra bu hâline bakmayarak bir tefsir kaleme almıştır. Burada “Cihad, zâlimlere karşıdır” mealindeki Hac suresinin 39. âyet-i kerimesini ileri sürerek müslümanları hükümete karşı ayaklanmaya, isyana ve fitne çıkarmaya kışkırtmıştır. Halbuki zâlim, hatta kâfir bile olsa hükümete karış isyanı İslâmiyet yasak etmektedir. (Gerek İmam-ı Azam’ın Fıkh-ı Ekber kitabında gerek İmam Tahavi’nin Akide kitabında huruc men edilmektedir) Böyle ayaklanmak, cihad değil, ahmaklıktır. Böyle zamanlarda yapılacak cihad, İslam bilgilerini yaymak ve imanlı gençlik yetişmesine çalışmaktır. Bu âyet-i kerime, müslümanlara saldıran zâlimlerle (yani müşriklerle) hükümetin savaşmasını emretmektedir. Nitekim Resulullah’ın sünneti böyle cereyan etmiştir. Cihad, S. Kutub’un anladığı gibi değildir. Eğer cihad ile emri marufu iyi anlamış olsaydı, kendi başını yemez ve binlerce Müslümanı felakete sürüklemezdi.
Mevdûdî’nin çok tesirinde kalan S. Kutub’un bu faaliyetleri, Mısır’da fitne çıkarmasına, on binlerce Müslümanın zindanlarda çürümelerine, çoklarının ölmesine sebep oldu. Kendisi de daha evvel Melik Faruk’u devirip iktidara gelmesine yardım ettiği Nâsır tarafından 1966’da idam edildi. İlmi, aklı ve ihlası olmayan din adamları tarih boyunca, hep böyle felaketlere sebep olmuşlardır. İslam bilgilerini sessizce yayan ilim ve akıl sahibi müslümanlar, hep muvaffak olmuştur. Cihad, S. Kutub’un anladığı gibi değildir. Eğer cihad ile emri marufu iyi anlamış olsaydı, kendi başını yemez ve binlerce Müslümanı felakete sürüklemezdi.
S. Kutub’un idamı dinî değil, siyasî sebeple idi. Dinen şehid sayılamaz. Zira İbni Abidin’de diyor ki: Masiyet (kötülük) için sefere çıkan kişi, bu seferde ölürse şehid olmaz. Asabiyet ve zulüm için harbedip de yaralanan ve ölen kimse de böyledir. S. Kutub ve onu gibilerin yaptığı iş, masiyete ve müslümanların zarar görmesine sebep olmuştur. Bu sebeple dinen şehid sayılmazlar.
Seyyid Kutub ülkemizde de çok yanlış tanınmaktadır. Mesela merhum Necip Fazıl Kısakürek “Sahte Kahramanlar” konferanslarında Seyyid Kutup’tan övgü ile bahsetmiştir. Bu konferans daha sonra kitap olarak basılmıştır. Kitabın 45. sayfasında Seyyid Kutub “büyük şehit” “kahraman” gibi ifadelerle övülmektedir. Necip Fazıl Bey daha sonra hatasını anlayarak (Doğru Yolun Sapık Kolları) kitabı 157. sayfasında şöyle demektedir; “Bu zâtı sahte kahramanlar konferansımda gerçek kahraman olarak göstermiştim. Fakat sonradan gördüm ki, Seyyid Kutub bir İbn-i Teymiyye meddahıdır ve kellesini kaptırdığı sosyalizm yularının zoruyla Hazreti Osman’a adaletsizlik isnat eden ve dil uzatan bir bedbahttır.”
Seyyid Kutub 1906 senesinde Mısır’ın Asyut vilâyetinin Muşâ köyünde doğdu. İsmi, Seyyid olup, Peygamber efendimizin soyundan değildir. İlk tahsilini doğduğu yerde yaptıktan sonra Kâhire’ye gidip orada ortaokul ve liseyi bitirdi. 1933 yılında mezun olduğu Dâr-ül-Ulûm Fakültesinde târih, coğrafya, Arab edebiyâtı, İngilizce, felsefe, sosyoloji, pedagoji gibi bilimler okudu. Müfettiş olarak vazîfe aldı. Müfettişliği sırasında İngiliz edebiyâtına ve Avrupa kültürüne sempati duydu. Daha sonra vazifeden ayrılarak kendini tamâmen edebiyâta verdi. Memleketi îcâbı Arapçayı iyi bilen Seyyid Kutub çeşitli kitaplar yazdı.
1949 yılında sosyoloji doktorası yapmak üzere Amerika’ya gitti. 2 yıl sonra Mısır’a döndüğünde İhvân-ı Müslimîn Teşkilâtında irşâd müdürlüğü yaptı. Cemâl Abdünnâsır öncülüğündeki subayların 1952 senesinde gerçekleştirdiği darbeden sonra, yeni yönetimin danışmanlığına getirildi. Daha sonra Cemâl Abdünnâsır ve adamlarıyla arası açıldığı için bu vazîfeden ayrıldı. İhvân-ı Müslimîn Teşkilâtının yayın kurulu başkanlığını ve teşkilât adına çıkan bir gazetenin baş yazarlığını yaptı. Hayâtının 2. devresi olarak kabul ettiği bu zamanda dînî mevzularda birçok eser yazdı. Yazmış olduğu bu eserlerinde, İbn-i Teymiyye’nin ve eski Kâhire Müftîsi mason locası başkanı Muhammed Abduh’un dinde reformist fikirlerinin savunuculuğunu yaptı ve şahsî fikirlerini yazdı. Seyyid Kutup’un kitaplarında, Ehl-i sünnet âlimlerine saldırması, kendi sosyalist düşüncelerini İslâmiyet olarak tanıtmaya kalkışması, Fizilal-il Kur’ân Tefsiri’nde âyet-i kerîmelere yanlış mânâ vermesi onun dinde reformist olduğunu açıkça göstermektedir. Ayrıca El-Adâlet-ül-İctimâiyyetü fil İslâm kitabında (sh. 210-213) hazret-i Osman’a ağır hakaretlerde bulunması, İslâm düşmanlarını işbaşına getirdi diye iftirâ etmesi Müslümanlar arasında nefretle karşılanmıştır.
1954 senesinde İhvân-ı Müslimîn Teşkilâtının bâzı üyeleriyle birlikte Cemâl Abdünnâsır’a suikast düzenlemeye hazırlandıkları gerekçesiyle tutuklandı. 15 yıl hapis cezâsına çarptırıldı. Cezânın 10 senesini geçirdikten sonra 1965 senesinde serbest bırakıldı. Ancak aynı sene Ağustos ayında tekrar tutuklandı. Devlet Güvenlik Mahkemesi tarafından muhâkeme edilerek îdâma mahkûm edildi. Ağustos 1966’da îdâm edildi. Kâhire’de defnedildi.
İstanbul’daki yüksek İslam enstitüsü eski müdürlerinden ve öğretim üyelerinden merhum Ahmed Davudoğlu, 1394 [m. 1974] de İstanbul’da basılan (Dini tâmir davasında din tahribcileri) kitabında, “Seyyid Kutub bir edipdir. Biraz dini kültürü vardır. Mehmed Akif’e benzemektedir. Sözü dinde senet olamaz. Çünkü, din alimi değildir” demektedir.
Tavsiye Yazı –> Müslüman İhtilalci mi olur?
2 yorum