Sual: Sohbetin fazileti ve faydaları nelerdir?
Cevap: Lügat ma’nâsı, arkadaşlık ve birlikte bulunmak olup, büyüklerin ıstılahında talebenin hocasıyla, mürîdin mürşidi ile, sevenin sevdiği ile beraber bulunmasına denir. Ma’nâsı kemâlini, Eshâb-ı kirâmın Resûlullah ile birlikteliğinde bulduğu için, o günden bu yana Resûlullah’ın sohbet arkadaşları Sahabe veya Eshâb şerefli isimleri ile anıldı. Eshâb-ı kirâmı (aleyhimürrıdvan) bütün âlim ve evliyâdan yüksek yapan, Resûlullah’ın eşsiz sohbetleri olduğu için, islâm dîninde sohbet çok özel bir yere hâiz olmuştur. Sülûkün erkânından olan sohbet-i meşâyıh, her yolda elzem ve ehem bir mesâbededir. Zirâ meşâyıhın mürîdlerine ilim ve feyz vermeleri çoğunlukla sohbetle olur. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) Eshâbına bir çok yollarla ilim ve feyz verdiler. Ama sohbet ile verdikleri hepsinden çok olduğundan, onlara Eshâb dendi. Sohbet ile ifâde ve ifaza [ilim ve feyiz vermek] Resûlullah’ın Sünneti olduğundan, Nakşibendî meşâyıhı da sohbet yolunu seçip: “Bizim yolumuz sohbettir”, “Bizim yolumuz muhabbettir”, “Hayrîyyet cemiyyettedir”, yanî bütün hayırlar, bu yolun mürşidi ile sohbettedir, dediler. Ve yine dediler ki, sâlike, tarîkatte sohbet sünnet-i müekkededir.
Allahü teâlâya tekarrub [yaklaşma] yolunda, sâliklerin bazı makamlardan ileri geçmeleri ve bazı makamlara kavuşmaları ancak sohbetle mümkün olur. O zaman sohbetten hiç geri kalmamak sâlike farz olur. Nitekim Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) Sahabeden biriyle sohbet etmek için, bir adam gönderdi. O kişi, namazı kılar, gelirim, dedi ve namaza durdu. Namazı kıldıktan sonra Resûlullah’ın yanına geldi. Resûlullah, “Niçin çağırdığım zaman gelmedin de geçiktin?” buyurdu. Namaz için geçiktim, dedi. Resûlullah: “Benim sohbetime gelmen sana çok elzem idi” buyurdu. Bazı zaman olur ki, ârifler sâliklerine: “Allah ile olun; bunu yapamazsanız, Allah ile berâber olanlarla olun. Bu Allah adamları, sizin hep Allah’la olmanıza vesîle olur” diye emrederler. Sâdık ârifler, yüksek mürşidler, nefsine hâkim olan büyükler ve kudsî ve tesirli nefes sâhibi olan zevât-ı kirâm, sohbetleri ile sâliklerin kalblerindeki engelleri izâle ve yok edip, sâliklere Hakkı müşâhede ettirirler de sâliklerin haberi bile olmaz. O büyük evliyâ kalblerin câsuslarıdır. Kalblere girerler, içinde olanları görürler ve gerekeni yaparlar. Çünkü ârif-i billah olanların sohbetleri cem’ âleminden, kudret makamından ve Hazret-i kurbiyyetten husûle gelir. Bunun için ârifleri, ya’nî Hakkı tanıyan evliyâyı sevmek, sevene kurb ve şuhud, yanî Allahü teâlâya yakınlık ve müşâhede verir. Sohbetleri, ilk bakışta vaaz ve nasihat için görünmese de, onların sohbeti, Başkalarının hâline ve sözlerine benzemez.
Evliyânın sohbetinde feyiz hâsıl olduğu gibi, nazarları da feyiz kaynağıdır. Çünkü büyük evliyânın nazarı, Hak teâlânın nazarındandır. Belki tâ kendisidir. Nitekim hadîs-i kudsîde:”..benimle görür, benimle konuşur…” buyurulmaktadır. Nakl olunur ki, Seyyid Ahmed Bedevî hazretlerinin velâyeti ve rûhânî kudreti o kadar tesirli idi ki, kendisine feyiz almak niyyeti ile gelen bir sâliki bir nazarla [teveccühle] evliyâlık derecesine çıkarıp, insanları irşâd için hilâfet verirdi. Bu o nazardır ki, Hâce Hâfız Şîrâzî onu şu beyti ile temenni etti:
Onlar ki, bir bakışla, toprağı kimyâ yapar,
Umarım göz ucuyla bize bir nazar atar.
Âriflerin nazarlarından feyiz geldiği gibi, onların yüzüne bakmaktan da feyiz hâsıl olur. Zirâ Hak teâlâ âriflerden insanlık perdesini kaldırıp, zâtına ve sıfatlarına âid sırları onların yüzlerinde beyân ve izhâr eder de, ârifler sebebiyle diğer insanları hidâyete getirir. Onlar da ârifler vâsıtasıyla Hakkı müşâhede ederler. İşte Peygamberler ve velîler bu yolla insanları hidâyet ve irşâd ederler.
Peygamberlerin ve evliyânın yüzünü görmenin Hakkı görmek gibi olduğuna: “Allahü teâlânın öyle kulları vardır ki, onlar görüldüğü zaman Allahü teâlâ hatırlanır” hadîs-i şerîfi şâhiddir. Nakl olunur ki, bir sâlik, Ebû Türâb Nahşebî hazretlerine, Allahü teâlâ bana her gün yetmiş def’a tecelli ediyor, dedi. Ebû Türâb hazretleri, Bâyezid-i Bestâmî hazretlerinin yüzünü bir defa görmen o yetmiş tecelliden üstündür, buyurdu. Sâlik, Bâyezid’i bana gösterir misin? dedi. Olur, buyurdu ve o sâliki alıp Bâyezid’in yolunda oturup, onu beklediler. Bâyezid hazretleri gelirken, Ebû Türâb işte Bâyezid geliyor, dedi. Sâlik, Onun yüzüne bakar bakmaz, feryâd etti ve yıkıldı, can verdi. Ebû Türâb hâdiseyi Bâyezid hazretlerine anlattı. Bâyezid hazretleri buyurdu ki: “Onun kalbine olan tecelliler, isimlerin tecellileri idi. Bizden ise zâtın tecellisi zâhir oluyordu. İsimlerin tecellisine kavuşan ve alışan kalb, zâtın tecellisine dayanamaz. O sâlik, bizde zâhir olan zâtın tecellisini de almak istedi, kalbi helâk oldu”
Hakka tâlib olan kimse, kendini terbiye edecek bir mürşid bulup, onunla vâsıl olamazsa, şart ve edeblerine riâyetle Lâ ilâhe illallah kelimesine devâm etmeli ve Resûlullah’ın sünnetinden dışarı çıkmamalı ve dâima onun yüksek rûhâniyyetine teveccüh edip, kendisinden istimdâd [yardım] ve istifâze [feyz] istemelidir. İnşaallah bu yolla Hakka kavuşur. Çünkü bu kelîme-i tayyibi ve tevhîdi, Allahü teâlâ, Resûl-i ekremine (sallallahü aleyhi ve sellem), kullarını kendine kavuşturmak için vermiştir.
Lâ ilâhe illallah kelimesi, kalbi, celî [açık] şirkten temizlediği gibi, gizli şirkten de temizler. Tabîatın zulmeti ve gaflet perdesini gidermek, Hakkı müşâhedeye sebeb olur. Çünkü bu tayyıb kelîme Nefy ve İsbâttan mürekkebdir. Nefy ile,Ya’nî Lâ ilâhe demekle engel teşkil eden perdeler yırtılır, yok olur, isbat [illallah] ile, tecelli nûrları âşikâre olur. Bunun için Peygamber Efendimiz
(sallallahü aleyhi ve sellem) “Benim ve benden önceki peygamberlerin en değerli sözümüz Lâ ilâhe illallah kelimesidir” buyurdu.
Tavsiye Yazı –> Tasavvuf yolunda nasıl ilerleyebilirim?