Sual: Kur’an-ı kerimi kendi görüşüne göre tefsir etmek hadis-i şerif ile men ediliyor. Bunun sebebi nedir?
Cevap: Şir’atü’l-İslam şerhinde diyor ki;
Kur’ân-ı kerîmi kendi görüşüne göre tefsîr etmenin hadîs-i şerîf ile yasak edilmesi 2 yönden düşünülebilir:
1) Kur’ân-ı kerîmi kendi re’yi ile tefsîre kalkışan kimsenin bir gâyesi, bir maksadı vardır. Gönlü ona meyi eder. Bu arzûsuna delil getirmek, yerleştirmek için Kur’ân-ı kerîmde te’vîle kalkışır. Bu arzûsu, maksadı, hevâsı olmasaydı, Kur’ân-ı kerîmde böyle bir mâna hâtırına bile gelmezdi. Bu gibi te’vîl bazen ilim ile olur. Âyet-i kerîmenin mânası dedikleri gibi olmadığı halde karşısındakine kendi bozuk maksadlarına bâzı âyetleri delîl getiren bid’at sâhibleri böyledir. Bazen de cehâletle, bilmeyerek olur. Âyet-i kerîmenin birkaç mânaya ihtimali olduğu zaman, kendi arzûsuna uygun olanı tercih eder. Böylece Kur’ân-ı kerîmi kendi görüşüne göre tefsîr etmiş olur. Çünki bu mânayı tercih ettiren kendi arzû ve isteğidir. Arzûsu böyle olmasaydı, bu mânayı tercih etmezdi. Bazen kişinin sahîh bir maksadı olur, buna Kur’ân-ı kerîmden delil aramağa çalışır. Mâna ve muradın o olmadığını bildiği halde onu dâvasına delîl tutar. Meselâ insanları gece ibâdetine, duâ ve istiğfâra dâvet eden kimsenin: “Gecenin sonunda kalkın, zîra sahurda, yanî gece yemeğinde bereket vardır” hadîs-i şerîfinin, yemek için olduğunu bildiği halde zikir mânası vermesi böyledir. Yine nefs mücâhedesine dâvet eden kimsenin, Tâhâ sûresi, 24. âyet-i kerîmesini: “Fir’avn’a git. Zîra o hakîkaten azmıştır” maksadına delîl göstermek için, Fir’avn’dan maksad nefisdir demesi de böyledir. Sözünü süslemek ve söylediğine teşvik etmek için sahîh maksadları uğruna bâzı vâizler böyle yaparlar. Fakat böyle te’viller yasaktır. Çünki bâzı bâtınîler, bozuk maksadlarına teşvik ile insanları bâtıl mezheblerine çekmek için, murâd olunan mânanın o olmadığını bildikleri halde bâzı âyetleri te’vîle kalkışırlar. Kendi re’y ve mezheblerine göre insanlara emr olunmayan işleri yüklerler.
2) Yalnız Arab dilini, gramerini öğrenip tefsire kalkışanlar çok yerlerde yanılır ve Kur’ân-ı kerîmi kendi re’yi ile tefsîr edenler sınıfına girerler.
Arab lisânını öğrendikten sonra Kur’ân-ı kerîmin incelikleri ile alâkalı Resûlullah’tan işitilen nakil ve rivâyete vâkıf olmalı, oradaki mübhem ve değişik lâfızları, ihtisar, hazf, izmar, takdîm ve te’hirleri iyi öğrenmelidir. Tefsirde hatâdan korunmak için ilk lâzım olan nakil ve simâ’dır. Nakil ve simâ’ yolu ile bilinecek garâib-i Kur’âniyye pek çoktur. Bunlar (İmam Gazali hazretlerinin) İhyâ kitâbında açıklanmaktadır. Bu zâhir tefsir bilgileri, Eshâb-ı kirâmın ve Tâbiînin (radıyallahü anhüm) nakil ve rivâyet ettiği bilgiler iyice öğrenildikten sonra her müfessir derinliğine dalmağa çalışır. Ancak her müfessır kabiliyyeti nisbetinde farklı derecelerde bulunurlar. Bu te’vîl ve istinbat ile derine dalmak tefsîrin zâhirini bozmaz, onu tamamlar. Zâhirden daha iyisine ulaştırır. Bununla biz bâtınî, iç mânaların anlaşılmasını irâde ettik, bâtınî mâna veriyorum diye zâhiri bozanları değil.
Tavsiye Yazı –> Meal Okumak Caiz midir?
Tavsiye Yazı –> Dinimizi Nereden Öğreneceğiz?