BİRİNCİ KISIM

Dört İncîli [Matta, Luka, Markos, Yuhannâ İncîlini] Yazanlar ve Uydurdukları Yalanlar Hakkındadır:

Bugün Îsâ aleyhisselâma gönderilmiş olan İncîl, hiçbir memlekette yoktur. Hıristiyanların ellerinde 4 türlü İncîl vardır. Bunları, Matta, Luka, Markos, Yuhannâ yazmıştır. [Birçok İncîlin çeşitli hıristiyan konsillerinde imhâsından sonra, bu 4 İncîl bırakılmıştır.] İncîli ilk değiştiren bunlardır.[1]

Filistinli olan Matta, Îsâ aleyhisselâmı yalnız semâya çıkdığı sene görmüştür. Bundan 8 sene sonra, İskenderiyye’de ilk İncîli yazmıştır. Burada, Îsâ aleyhisselâmın doğumu sırasında görülen, şaşılacak şeyleri ve yahûdî pâdişâhı, onu çocuk iken öldürmek istediğini, hazret-i Meryem’in oğlunu alıp, Mısır’a götürdüğünü yazmaktadır. Matta’nın anlatdığına göre, Îsâ aleyhisselâm doğduğunda, Beyt-i Makdis’e Doğu taraftan üç mecûsî gelip, “Bu günlerde dünyâya gelen, sultân nerededir. Biz memleketimizde, onun yıldızını doğmuş gördük ki, bu onun dünyâya teşrîf etdiğinin delîlidir. Biz ona hediye getirdik” dediler. Yahûdî pâdişâhı Herod bunu işitince, yahûdîlerin âlimlerini topladı. Bahsedilen çocuğu sordu. Onlar dediler ki:

Beni İsrâil Peygamberleri kitâblarında haber vermişlerdir ki, Mesîhin doğumu Kudüs’de Beytü’l-Lahm’da bu günlerde olacaktır.

Bunun üzerine Herod, gelen mecûsîlere, Beytü’l-Lahma gidip, yeni doğan çocuğu aramalarını, bulurlar ise, kendisine de bildirmelerini söyledi. Her ne kadar onlara, murâdım onunla yakın olmak, kulluk etmek, dedi ise de, aslında onu öldürmeye karâr vermişti. Üç mecûsî, Beytü’l-Lahm’a gidip, hazret-i Meryem’i, oğlu Îsâ aleyhisselâm kucağında olduğu vaziyette buldular. Hediyeleri verdiler. Îsâ aleyhisselâma secde ettiler. Geceleyin kendilerine bir melek geldi. Îsâ aleyhisselâmın doğduğu yeri gizlemelerini, başka bir yoldan geri dönmelerini emir ve işâret etti. Hazret-i Meryem’e de, Herod’un hîle ve sû’ikasd fikirini haber verdi ve Îsâ aleyhisselâmı Mısır’a götürmesini söyledi. Hazret-i Meryem de söylenildiği gibi yaptı.

Matta’nın anlattığı bu hikâye ve sözler, bâtıldır ve aslı yokdur. Hakîkatle hiçbir alâkası olamaz. Aslında böyle bir hâdise olsaydı, Herod Îsâ aleyhisselâmı aramaya kendisi gider veyâ güvendiği bir kimseyi gönderirdi. Diğer üç İncîli yazan, Luka, Markos ve Yuhannâ, kitâblarında böyle bir şeyden bahsetmemişlerdir. Matta, Îsâ aleyhisselâmın doğum zamânını bilmediğinden, bunu bilerek ifâde etmeyip, belki bu hâdiseyi uyduran birisinden işitmiş ve işitdiğini nakletmişdir.

Luka’ya gelince, bu zât, hazret-i Îsâ zamânına yetişmemiş ve onu görmemişdir. Kendisi, Îsâ aleyhisselâmın semâya çıkarılmasından sonra, Pavlos’un yanında hıristiyan olmuşdur. Bir yahûdî olan Pavlos da, Îsâ aleyhisselâmı görmemiş ve onun zamânına yetişmemiştir. Pavlos yahûdî olup, koyu bir hıristiyan düşmanı idi. O kadar düşman idi ki, bir zamân her nerede bir hıristiyan bulunursa, yakalanıp, Beyt-i Makdîs’e getirilmesi ve orada hapsedilmesi hakkında Kayserlerden emir çıkartmıştı.

Luka, Havârîlerin Kıssaları adlı kitâbında şöyle anlatır: Merkum Pavlos birgün bir atlı ile dolaşırken güneş ışığı gibi bir nûra rast gelip, o nûrdan bir ses işitmiş: Ey Pavlos! Niçin bana zarar veriyorsun. Pavlos demiş ki: Seni bu zamâna kadar hiç görmediğime göre, nasıl olur da sana zarar verebilirim. Bunun üzerine nûrdan: Benim ümmetime olan zararın banadır. Onlardan elini çek. Zîrâ onlar, Hak üzeredirler. Onlara tâbi ol, kurtulursun, cevâbını almış. Pavlos sormuş: Bu husûsda bana ne emredersiniz. Nûr şöyle cevâb vermiş: Şâm şehrine git ve Enâniyye adlı kimseye sor. Pavlos gidip, o kimseyi arayıp, bulmuş. Îsâ aleyhisselâmdan bu işittiklerini ona bildirmiş. Ondan berâberce hıristiyan dînine girmeği istemiş. O da bunun bu isteğini kabûl etmiş. Merkum’un Îsâ aleyhisselâma îmânı belli oldukdan sonra, şân ve şerefi artmıştır.

Bu hikâyenin aslı yokdur ve şeytânın bir hîlesidir. Demek ki, Pavlos Enâniyye’nin, Luka da Pavlos’un elinde hıristiyan olmuş ve İncîli ondan almıştır. Hâlbuki, bunların ikisi de Îsâ aleyhisselâma yetişememiş ve onu görmemişlerdir. Görüldüğü üzere, bu kadar karışık ve manâsız sözler, hıristiyanlığın bâtıl ve yalandan ibâret olduğuna açık bir delîldir.

Markos da, Îsâ aleyhisselâmı görmemiştir. Hıristiyanlığı kabûlü Îsâ aleyhisselâmın semâya çıkışından sonra, havârîlerden Petrus’un yanında olmuştur. İncîl’i Roma’da yazmıştır. Markos diğer İncîlleri yazanlara bazı meselelerde muhâlefet etmiştir.

Yuhannâ, Îsâ aleyhisselâmın teyzesinin oğludur. Hıristiyanların anlatdıklarına göre, Îsâ aleyhisselâm bunun düğün ziyâfetinde hâzır bulunmuş ve suyu şarâba o zamân dönüştürmüştür. Îsâ aleyhisselâmın da ilk mu’cizesi bu imiş. Yuhannâ bunu görünce, hanımını terk ederek, din ve seyâhatte Îsâ aleyhisselâma tâbi olmuştur.

Hıristiyanlar derler ki, Îsâ aleyhisselâm, yahûdîler tarafından öldürüleceğini anladığı zamân, teyze oğlu Yuhannâya vasiyet etdi: Ey Yuhannâ! Annem hakkında Allahü teâlâdan kork ki, o senin annendir. Annesine de Yuhannâ hakkında, o senin oğlundur. Onun hakkında Allahü teâlânın gazâbından sakın dedi. Onu da annesine vasiyet etdi. Yuhannâ, 4 İncîli yazanlardan dördüncüsüdür. Bu hâdiseyi zikretmemiştir. İncîlini Samon şehrinde yunanca olarak yazmışdır.

İşte bu dört İncîli tertîb edip yazan, bu dört kişidir. Asıl İncîli tahrîf eden bunlardır. Açıkdan açığa yalan söylemekten de çekinmemişlerdir. Îsâ aleyhisselâmın getirdiği yalnız bir İncîldir. Onda tenâkuz, ihtilâf ve yalan yoktur ve olamaz. Dört kişinin yazdığı bu dört İncîlde, gerek Allahü teâlâ ve gerekse Onun Resûlü Îsâ aleyhisselâm hakkında, yalan ve iftirâlar, birbirinin zıddı olan o kadar sözler vardır ki, bu husûs ma’lûm ve meşhûr olup, hıristiyanlar da inkâr edecek durumda değildirler. İnşâallahü teâlâ bu husûsda alâkalı bahisde kâfî derecede malûmat vereceğiz.

Matta, kendi İncîlinin 13. faslında bildirdiği üzere, güyâ Îsâ aleyhisselâm, “Benim cesedim, vefâtımdan sonra, Yûnus aleyhisselâmın cesedi balığın karnında kaldığı gibi üç gün üç gece arzın içinde kalacak demiş. Bu hikâye Matta’nın İncîlinde yazmış olduğu iftirâ ve yalanların en meşhûrudur. Çünki Matta, diğer İncîl yazanlar ile şu husûsda müttefikdir ki, Îsâ aleyhisselâm Cum’a günü sâat 6’da vefât etmiş. Cumartesi gecesinin ilk sâatinde defnolunmuş ve Pazar günü sabâhleyin mevtâlar arasından kalkmışdır. Bu uydurma hesâba göre, Îsâ aleyhisselâm arzın içinde yalnız bir gün iki gece kalmışdır. Mattanın yukarıda zikrettiği sözlere göre ise, Îsâ aleyhisselâm kendisinin, Yûnus aleyhisselâmın balığın karnında kaldığı gibi, üç gün üç gece arzın içinde kalacağını haber vermiştir. Demek ki, Matta’nın naklinde yalan ve tenâkuz olduğu apaçık meydâna çıkmaktadır.

Dört İncîli yazanların, bu mesele hakkında yalan söylemiş olduklarına şüphe yokdur. Çünki, Îsâ aleyhisselâm kendisinin öldürülüp, bir gün iki gece veyâ üç gün üç gece arzın içinde kalacağına dâir ne kendisi kimseye bir şey söylemiş, ne de İncîl’de böyle bir şey haber verilmişdir. Allahü teâlâ, yüce Peygamberi Muhammed aleyhisselâma Kur’ân-ı kerîmde Nisâ sûresi, 157. âyet-i kerîmesinde, bu hakîkati apaçık bildirmekdedir. Bu âyet-i kerîmede meâlen buyuruluyor ki, (Yahûdîler, hazret-i Îsâ’yı ne öldürmüş, ne de çarmıha germişlerdir. Lâkin gördüklerinden biri ona benzetilmiştir.)

Yine hıristiyanların yalan ve tenâkuzlarından bir delîl de, İncîl yazarı Markos hazret-i Mesîh’in ölüler arasından kalkdığını ve havârîlerle konuşduğunu ve hemen o gün semâya çıkmış olduğunu yazmaktadır. Luka ise, Havârîlerin Kıssâları adlı kitâbında buna muhâlefet ederek, Îsâ aleyhisselâmın ölüler arasından kalkdıktan tam kırk gün sonra, semâya çıkdığını yazmaktadır. İşte bu delîl onların yalanlarını ve bu maddenin aslının ve esâsının olmadığını ortaya koymakdadır.

Kendisinden başka ilâh olmıyan Allahü teâlâya yemîn ederim ki, Îsâ aleyhisselâm ne öldürülmüştür, ne de defnolunmuştur. Ne de definden 1 veyâ 40 gün sonra kabrinden kalkmıştır. [Bunların hiçbirinin aslı yoktur, bunları söyleyen yalancıdır.] Allahü teâlânın la’neti, yalancıların üzerine olsun.[2]

[1] Şeyh Abdullah Bey, İncîllerin te’lîfi hakkında târîhî bilgi verirken diyor ki: Birincisi, Matta’nın târîhini, Îsâ aleyhisselâmın göğe çıkarılmasından yâ 5 veyâ 8 yâhud 10 sene sonra yazdığı söyleniyor. İkincisi, Markos’un bu göğe çıkarılma hâdisesinden 27 sene sonra târîhini yazdığı söylenmişdir. Üçüncüsü, Luka 30 yıl sonra; dördüncüsü, Yuhannâ ki kendisine Mesîh’in habîbi denir. Bunun da 45 sene sonra veyâ 65 sene sonra yazmışdır diye rivâyet edilir. Kiliseler târîhinde yazılı ve hıristiyanlar indinde makbûl olan rivâyet de budur.

Şeyh Abdullah Bey diyor ki: Eğer bu dört kişi Mesîh aleyhisselâmın elçileri ve dîninin emînleri olmaları hasebiyle onlara bu kitâbın te’lîfini tefvîz etdi ve onlara faslu’l-kitâbı emretti denirse, buna şöyle cevâb veririz: Bu iddiâ bir çok yönden merdûddur (red edilir). Birincisi, bunlardan ikisi olan Markos ve Luka, Mesîh’i aslâ görmemişlerdir. Bunu dahâ önce de beyân etdik. O hâlde onun tarafından böyle bir vazîfe ile nasıl vazîfelendirilmişlerdir? İkincisi, onlar bunu iddiâ etmemişlerdir. Mesîh’in kendilerine kitâb te’lîfini emretdiğini söylememişlerdir. Bilâkis onların herbiri kitâbını te’lîf ederken, Mesîh’in bazı eshâb ve ahbâbına başvurmuştur. Bu durum, İncîllerin şerhlerinde ve kiliseler hakkında târihî bilgi veren kitâblarda yazılıdır. Luka da kitâbının başında bunu açıklamıştır. Üçüncüsü, bu dört kişi kitâblarına İncîl ismini vermemişdir. Bilâkis (târih) adını vermişlerdir. Kitâblarının başındaki sözlerinden bu durum açıkça görülmektedir. Matta kitâbına Îsâ Mesîh bin Dâvud bin İbrâhîm’in doğuşu demiş, sonra hıristiyanlar ona muhâlefet ederek, yanî yalan söyleyerek bu kitâba İncîl demişlerdir. Dördüncüsü, eğer bunlar Mesîh tarafından vazîfelendirilmiş olsalardı, hepsi bir tek kitâb te’lîfi için toplanırlardı. Ve buna ittifâkla İncîl adını verirlerdi. Kıssalarda, haberlerde, birbirlerinden farklı, ihtilâflı böyle bir çok İncîl te’lîf etmezlerdi. Belki bunun başında veyâ sonunda Luka’nın da te’lîf sebebini açıkladığı gibi bu işe memûr olduklarını bildirirlerdi. Bütün bu husûslar bunların kitâbı te’lîf için Mesîh tarafından memûr olmadıklarını ilân etmektedir.

[2] Şeyh Abdullah Bey diyor ki: Sonra bil ki, bu haberlerden hiçbiri aslâ delîl olamaz. Çünki mütevâtir olmayıp, ahad (münferîd)dırlar ve metin olarak farklı farklı kıssalardır. Bu da kat’î bir bilgi değildir. Zîrâ mütevâtir olmanın şartı evvelâ, bunu nakleden kimselerin sayısının sınırlı olmamasıdır. İkinci olarak, büyük bir çoğunluğun bunu müşâhade etmiş olup, yine büyük bir çoğunluktan nakletmesi îcâb eder. Üçüncü olarak, nakledenlerin sözleri arasında tenâkuz ve ihtilâf bulunmamalıdır. Dördüncü olarak, bunların yalana sapacağını, aklın câiz görmemesidir. Buradaki durum ise böyle değildir. Çünki, bunların sayısı sınırlıdır ve bunlar dahâ önce beyân etdiğimiz gibi, hâlleri meçhûl dört kişidir. Zîrâ eğer bunların hâli böyle olmasaydı, bu kitâblarında ihtilâf etmezlerdi ve bunu hangi lisan ve lügat üzere te’lîf etdiklerini bilirlerdi.

İkinci olarak, hıristiyanların bunlar hakkında Mesîh’i gördüler dediği sâdece ikisidir ki, bunlar da Matta ve Yuhannâ’dır. Bu da bunlar hakkında söyledikleri söz doğru olduğu takdîrdedir. Fakat Markos ve Luka, Mesîh’i aslâ görmemişdir. Bilâkis bu ikisi elçi Pavlos [Bolis] diye isimlendirdikleri ve aslâ Mesîh’e ulaşmayıp, onunla sohbet etmemiş olan ve onu gökle yer arasında tecellî ederek kendisine hitâb eder olarak müşâhade etdiğini iddiâ eden Savel yahûdîsiyle arkadaşlık etmişlerdir. Yahûdînin söylediği söz de merdûd (reddedilmiş) bir sözdür. Çünki, açıkca yalan olduğu bellidir ve bu yahûdî de Mesîhi’n zâhiren düşmanıdır. Eğer bunların bu şekilde diğer havârîlerle buluşduğunu kabûl etsek bile, bunlar kendilerinden bu haberleri naklettikleri râvîlerin isimlerini beyân etmemişlerdir ve de tayîn etmemişlerdir. Bu da büyük bir sahtekârlık olup, her ikisinin ve rivâyetlerinin kötülenmesini ve ta’n edilmesini îcâb etdirir. Öyle ise, sözleri farklı iki adam olan Matta ve Yuhannâ ile tevâtür nasıl sâbit olur? Üçüncü şart tamâmiyle gayri mevcûddur. Zîrâ bunların ihtilâfları, tenâkuzları ve rivâyet ve sözlerinin birbirini tekzîbi kendi kitâbları ile gündüz ortasındaki güneş gibi açıkca meydândadır. Ta’yîne ve isbât etmeğe hâcet yokdur. Dördüncü şart, bunların yalana râzı ve yalan üzere ittifâk etmelerinin câiz olmadığıdır. O hâlde, akıl bu açık emâreleri idrâk etdikden sonra, bunu nasıl tecvîz etmez ve akllı olan bu âdî musâdematı (terslikleri) müşâhede edince, buna hükmetmekten nasıl istinkâf eder (kaçınır)? Ve nasıl böyle olmaz ki, bunlar o kitâblarda aslâ müşâhede etmedikleri işleri yazdılar ve yalan olarak Allahü teâlânın ma’sûm olan nebîsi Îsâ aleyhisselâmın asılma ve öldürülmesinin vuku’una hükmettiler. Hâlbuki hayretdir ki, bunlar kendi nefsleri üzerine bunun böyle olduğunu ikrâr etmişlerdir. Kendi târîh kitâblarında yazdıkları ve İncîllerinde beyân etdikleri gibi, onlardan hiçbiri Mesîh aleyhisselâm ile birlikte olmamışlardı. Bilâkis hepsi onun etrâfından kaçmış ve onu sağlam ve sağ olarak yahûdîlerin eline terk etmişlerdi. Onun peşinden Petrus’dan başkası gitmemişdi. O da uzakdan onu takîp etmiş ve diğer ihvânı gibi kapıda kalmıştı. Bu şekilde onun hakîkî hâline muttali’ olmadılar. Böyle karârdan sonra onun hakkında yahûdîlerin iftirâlarını kitâblarına yazdılar. Onun yüce şânına iftirâ ederek, yahûdîlerle onun cisminin asıldığı husûsunda ittifâk etdiler. Bu iş açık yalan ve âşikâr bir kötü iftirâ değil midir? Bunu tahkîk için, İncîllere mürâcaat ediniz! Matta 21. eshâhında diyor ki: “O esnâda talebeleri onu terk etti ve kaçtılar.” Markos 14. eshâhında diyor ki: “O esnâda talebeleri onu terk etti ve hepsi kaçtılar.” Bunlar o ikisinin ibârelerinin tam ifâdesidir.

Şeyh Abdullah Bey diyor ki: “Eğer bizzat onun ölüler arasından kalkıp göründüğünü ve kendisinin asıldığını ve katledildiğini bildirdiğini söyleseler bile, biz bunun yakîniyyât kısmından değil, evhâm ve tahayyûlât cinsinden olduğunu söyleriz. Neden böyle olmasın ki, böyle rivâyet edenler, kendi hâllerinden şikâyet etmiş, yanî onu Mesîh’in gayri bir mücerred rûh sandıklarını söylemişlerdir. Nitekim bu husûs Luka’nın İncîlinde yazılıdır. Kalbleri bununla itminân bulmamış ve onu kendi cinslerine muhâlif bir şey sanmışlar. Sonra zan ile onun efendileri ve kurtarıcıları olduğuna hükmetmişlerdir. akıl, bunun şeytân olmasını uygun görür. Onlara haset ve düşmanlık için görünüp, iftirâcı yahûdîleri tasdîk etdirerek sapıtdırdığı anlaşılır. Eğer şeytânın bir peygamber şekline bürünmeye nasıl kâdir olarak insanları sapdırdığı sorulursa, deriz ki: “Evet müslümânlar katında bu iş muhâldir. fakat şeytânın herhangi diğer bir şahsın şekline girip de “ben şu resûlüm” demesi câizdir. İşin böyle olduğuna da hıristiyanların şüphe ve tereddütleri delîldir. Mâmafih Nasârânın mezhebi bunu red etmez. Bilâkis şeytânın bu çeşid işlere girmesine cevâz verir. Bu husûsu Bolis’in (Paul’un) Kurunsiye ahâlisine yazdığı 2. risâlesinde 11. faslında söylediği sözler te’yîd etmekdedir. Bu da hayret verici birşey değildir. Zîrâ şeytân Melâiketünnûra da benzer şekle girmiştir.

 

Sonraki Kısım –> Hristiyanların İtikatlarındaki Ayrılıklar

En Çok Okunan Yazılar

Tavsiye Ettiğimiz Temel KitaplarMeâl Okumak Câiz Midir? Ehl-i Sünnet İtikadı Nedir? Ehl-i Sünnet Olmanın Şartları Nelerdir?Her Gün Okunması Gereken Çok Mühim Bir DuâSeyyid Abdülhakîm Arvâsî Hazretleri ve Tasavvuf Terbiyesi Sultan Vahideddîn Hân'a Dâir Sualler