Sual: Fethü’l-mecid isimli vehhabi kitabının 111. sayfasında: “Lâ ilâhe illallah diyerek, Allahtan başka şeylere tapınmayanların malı ve canı haram olur” hadis-i şerifini yazarak, “Yalnız kelime-i tevhidi söylemek, insanın kanını ve malını kurtaramaz. Bugün, kabirlere ve ölülere tapınanlar böyledir. Bunlar, Kurân-ı Kerîmde bildirilen, cahiliye müşriklerinden daha kötüdür” diyor. Ve asırlarca kabirlerde dua etmiş milyonlarca müslümana müşrik damgası vuruyor. Buna ne cevap vermek lazım?
Cevap: Vehhabiler umumiyetle müşrikler ve münafıklar için nazil olmuş ayet-i kerimeleri ileri sürerek Müslümanları tekfir etmektedirler. Bâzıları da “Müşrikleri nerede bulursanız öldürünüz!” mealindeki âyet-i kerimeyi de ileri sürerek, müslümanları öldürmeyi, mallarını yağma etmeyi istiyor. Hurufilerin ve câhillerin küfür ve şirk olan sözlerini yazarak, tasavvufa ve tasavvuf büyüklerine saldırıyor. Ağaçlara, taşlara, mezarlara tapınanlar için olan hadis-i şerifleri yazarak, kabir üzerine türbe yapmak, kabir ziyaret etmek şirktir, küfürdür diyor.
Taştan, ağaçtan, bilinmeyen mezardan teberrük elbette şirktir. Fakat Peygamberlerin “aleyhimüssalevâtü vetteslîmât” ve Evliyânın “rahime-hümullahü teâlâ” kabirlerini ziyaret edip, onların bereketi ile Allahü teâlâdan feyiz ve bereket beklemeyi bunlara benzetmek, ahmaklık ve cahilliktir. Bu yüzden milyonlarca müslümana küfür ve şirk damgasını basmak ise, müslümanlar arasında bölücülüktür.
“Es-Savaıku’l ilâhiyye firreddi alel-vehhâbîye” kitabının yazarı, büyük âlim Süleyman bin Abdülvehhab-ı Necdi “rahime-hümullahü teâlâ” Muhammed bin Abdülvehhabın kardeşidir. Kardeşinin ingilizlerle işbirliği yaparak, ortaya çıkardığı Vehhâbîlik yolunun hatalı olduğunu vesikalarla ispat etmektedir. 44. sayfasında diyor ki:
Yolunuzun bozuk olduğunu gösteren vesikalardan biri de, (Sahihayn) denilen iki doğru hadis kitabında, yani Buhârî ve Müslim kitaplarında bildirilen hadis-i şerıftır. Bu hadis-i şerifi bildiren, Ukbe bin Âmir “radıyallâhu anh” diyor ki “Resûlullah “sallallâhü aleyhi ve sellem”, minbere çıktı. Kendisini minber üzerinde son görüşüm bu idi. ‘Benden sonra, müşrik olmanızdan korkmuyorum. Dünyaya düşkün olarak, birbirinizi öldürmenizden, böylece, geçmiş kavimler gibi, helak olmanızdan korkuyorum’ buyurdu”. Resûlullah “sallallâhü aleyhi ve sellem”, Kıyamet gününe kadar ümmetinin başına gelecek olan şeylerin hepsini haber vermiştir. Yukarıdaki sahih hadis-i şerif, ümmetinin putlara tapmayacağını, bundan emin olduğunu haber vermektedir. Bu hadis-i şerif, bidat yolunu temelinden yıkmaktadır. Çünkü vehhâbî kitabı, ümmet-i Muhammedin hepsinin putlara taptıklarını, İslam memleketlerinin putlarla dolu olduğunu, türbelerin puthane olduklarını söylüyor. Türbelerden yardım, şefaat isteyenlerin kâfir olduklarına inanmayanlar da kâfirdir diyor. Halbuki müslümanlar asırlar boyunca kabirleri ziyarete gitmiş, Evliyâya tevessül ve istigase eylemiştir. Böyle yapanlara hiçbir İslam alimi müşrik dememiş, müslüman olarak tanımışlardır.
Sual: Bir hadis-i şerifte, “Başınıza gelecekler arasında en çok korktuğum şey şirktir” buyuruldu. Buna ne dersiniz?
Cevap: Bu hadis-i şerifin Şirk-i asgarı bildirdiği, diğer hadis-i şeriflerden anlaşılmaktadır. Şettad bin Evs ve Ebû Hüreyre ve Mahmud bin Lebib’den “radıyallahü teâlâ anhüm” gelen böyle hadis-i şeriflerin hepsi, Resûlullahın “sallallâhü aleyhi ve sellem”, ümmetine şirk-i asgarın gelmesinden korktuğunu bildiriyorlar. Hadis-i şeriflerde bildirildiği gibi olmuş, müslümanların çoğu şirk-i asgara yakalanmışlardır. Siz, bu şirk-i asgara şirk-i ekber diyorsunuz. Böylece müslümanları tekfir ediyorsunuz. Müslümanlara kâfir demeyen müminlere de, kâfir damgasını basıyorsunuz. Es-Savaıku’l-ilâhiyye kitabından tercüme tamam oldu.
“Es-savaıku’l-ilahiyye” kitabı ilk olarak (1306) hicri senesinde Bağdat’ta, Nuhbet-ül-ahbar matbaasında basılmış, 1395 [m. 1975] de İstanbul’da, ofset ile ikinci baskısı yapılmıştır.
Hadika kitabının 451. sayfasında, “Ey insanlar! Çok gizli olan şirkten sakınınız!” hadis-i şerifini açıklarken, buyuruyor ki “Bu şirk, yalnız sebepleri görmek, Allahü teâlânın yarattığını düşünmemektir. İşleri sebeplerin yaptığına inanmak, Allahü teâlâya şerik yapmak olur. Görünen, düşünülen şeyleri şerik yapmaya Şirk-i celi, [yani açık şirk] denir. Şer’ân, aklen ve adet ile sebep olan şeylerin yaptığına inanmaya Şirk-i hafî, [yani gizli şirk] denir”. Abdülhak-ı Dehlevî “rahmetullâhi aleyh”, Eşiatü’l-lemeat isimli hadis kitabının 1. cilt 50. sayfasında diyor ki “Putlara tapmaya Şirk-i ekber denir. Küfür olan şirk budur. Riya ile [yani gösteriş için] ibâdet, iyilik yapmaya Şirk-i asgar denir. Bu küçük şirk küfür değildir”. Bu şirklerin ikisi de şirk-i celidir.
Hadika kitabından aldığımız, yukarıda yazılı hadis-i şerifte, ruhlardan ve ölülerden bir şey istemeye şirk denmiyor. Görünen veya görünmeyen şeylerden ve insanlardan bir şey isterken, yani sebeplere yapışırken, bu işi sebeplerin yaptığına inanmaya şirk deniyor. Kısacası, sebeplere yapışmak sünnettir. Sebeplerin yaptığına inanmak şirktir. Sebepler bir şey yapamaz, Allahü teâlânın yaratmasına sebep olurlar. İşleri yapan sebepler değildir, Allahü teâlâdır. Canlı veya cansız, herhangi bir sebebin, her istediğini yapabileceğine, yani yaratacağına inanmak, onu Allahü teâlâya şerik yapmak olur. Bu inançla, ondan bir şey istemek, ona ibâdet etmek olur. Sebebin yaratacağına inanmayıp, sebebe yapışınca, Allahü teâlânın yaratacağına inanmak, sebebe tapınmak olmaz. Sebebe yapışmak olur. Müslümanlar, dirilerden, ölülerden ve görünenlerden ve görünmeyenlerden bir dilekte bulundukları zaman, bunların her istediklerini kendilerinin yapacaklarına inanmıyorlar. Sebebe yapışınca, dileklerini, Allahü teâlâdan bekliyorlar. Allahü teâlânın yaratacağına inanıyorlar. Bunun için, müslümanların ruhlardan ve ölülerden bir şey istemeleri, bunlara tapınmak, onları mâbud yapmak olmaz. Allahü teâlâ, her şeyi sebep ile yaratıyor. Sebeplere yapışmamızı emrediyor. Bunun için dileklerimize kavuşmak için, bunların sebeplerine yapışıyoruz. Sebeplere yapışmamız şirk olmuyor. Günah olmuyor. Fakat sebeplerden beklemek, şirk oluyor. Her istediklerini yapabileceklerine inanarak onlardan beklemek, şirk-i ekber oluyor. Allahü teâlânın verdiği kuvvet ile yapacaklarına inanmak, şirk-i hafî oluyor. Sebeplerden beklemeyip, onların yapacaklarına inanmayıp, yalnız Allahü teâlânın yaratacağına inanarak, dileği yalnız Allahtan beklemek, müslümanlık oluyor. İslam dinine uymak oluyor. Müslümanların ölülerden ve ruhlardan dilekte bulunmaları böyledir. Böyle meşru dilekte bulunmaya Tevessül ve İstigase denilmektedir.
Ölüden veya diriden dilekte bulunanın, ibâdet mi, yoksa tevessül mü yaptığını, yani niyetinin ne olduğunu anlamak için, dilekte bulunurken İslamiyetin dışına çıkıp çıkmadığına bakılır. İslamiyetin dışına çıkıyorsa yani onun gönlünü hoş etmek için, haram işliyor veya farzı yapmıyorsa, ona tapındığı anlaşılır. Görülüyor ki diriden dilekte bulunurken, onun gönlünü hoş etmek için, İslamiyetin dışına çıkan vehhâbîler, müşrik olmaktadırlar. İslamiyetin dışına çıkmadan tevessül eden müslümanlar ise, Allahü teâlânın emrini yapmakta, yani sebebe yapışmaktadırlar. Bunlara müşrik diyenlerden te’vîli olmayanları kâfir olur. İnsan, kendi nefsinin isteklerine, yani şehvetlerine kavuşmak için İslamiyetin dışına çıkarsa, nefsine tapınmış olur. Fakat nefse tapınmaya, dinimiz şirk dememiştir. Yani bunlar kâfir değil, fasık olurlar.
KAYNAK: Fâideli Bilgiler