Sual: Tasavvuf mârifetlerinin hepsi Resûlullahtan geldiğine göre, aralarında ayrılık olmamalı idi. Halbuki tasavvuf yolları çeşitlidir. Hepsinin halleri ve mârifetleri başkadır. Bunun hikmeti nedir?

Cevap: Bu ayrılığa sebep, insanların istidadlarının ve bulundukları şartların başka olmasıdır. Mesela, bir hastalığın ilacı bellidir. Fakat, hastalara göre, hastalığın seyri ve tedâvisi değişmektedir. Bir insanın çeşitli fotoğrafcılarda çektirdiği resimlerinin başka başka olmaları gibidir. Her kemâl, Resûlullahtan “sallallâhü aleyhi ve sellem” alınmıştır. Alış kuvvetine ve şekline göre ufak ayrılıklar olmuştur. Resûlullah “sallallâhü aleyhi ve sellem” de, mârifetleri, gizli bilgileri, Ashâbına başka başka sunardı. Nitekim hadis-i şerifinde, “Herkese, anlayabileceği kadar söyleyiniz!” buyurmuştur. Resûlullah “sallallâhü aleyhi ve sellem”, hazret-i Ebû Bekr ile ince bilgiler konuşuyordu. Hazret-i Ömer yanlarına gelince, sözü değiştirdi. Sonra, hazret-i Osman gelince, yine değiştirdi. Hazret-i Ali gelince daha başka konuştu. Her birinin istidadına, yaratılışına göre, başka başka konuştu “radıyallahü teâlâ anhüm ecma’în”.

Bütün tasavvuf yolları, İmâm-ı Cafer Sâdık “rahmetullahi teâlâ aleyh” hazretlerinde birleşmektedir. İmâm-ı Cafer Sâdık da, iki yoldan, Resûlullaha bağlıdır. Birisi, babalarının yolu olup hazret-i Ali “radıyallahü teâlâ anh” vasıtası ile Resûlullaha bağlıdır. İkincisi, anasının babalarının yolu olup hazret-i Ebû Bekr “radıyallahü teâlâ anh” vasıtası ile Resûlullaha “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” bağlanmaktadır. İmâm-ı Cafer Sâdık “rahmetullahi teâlâ aleyh” hem ana tarafından Ebû Bekr-i Sıddîk soyundan olduğu için, hem de, onun vasıtası ile Resûlullahtan feyiz almış olduğu için, “Ebû Bekr-i Sıddîk, beni iki hayata kavuşturmuştur” buyurdu. İmâm-ı Cafer Sâdık’ta bulunan bu iki feyiz ve mârifet yolu, birbirleri ile karışmış değildir. İmam hazretlerinden Ahrârîye büyüklerine, hazret-i Ebû Bekr yolu ile öteki silsilelere ise, hazret-i Ali yolu ile feyiz gelmektedir.

Tarîkatlerin çeşitli isimler alması, başka başka olduklarını göstermez. Aynı Velînin talebeleri, birbirlerini tanımak ve üstadları ile övünmek için, bulundukları yola, üstadlarının ismini vermişlerdir. Tarîkatler başlıca ikidir: Zikr-i hafi [sessiz zikir] yapan ve Zikr-i cehri [yüksek sesle zikir] yapan tarîkatler. Birincisi hazret-i Ebû Bekrden gelmiş olup üstadlarının adına göre, Tayfuriyye, Yeseviyye, Medâriyye, hakiki olan Bektaşiyye, Ahrârîyye, Ahmediye-i müceddidiyye ve Hâlidiyye gibi isimler almışlardır.

Zikir-i cehri hazret-i Ali’den 12 imâm vasıtası ile gelmiştir. Bunlardan 8.si olan İmâm-ı Ali Rıza’dan Mâ’rûf-i Kerhî almış ve Cüneyd-i Bağdâdî’nin çeşitli halifelerinin silsilelerinde bulunan meşhur Velilerin ismi verilerek, kollara ayrılmıştır. Böylece Ebû Bekr-i Şibli yolundan Kadiri ile Şazili, Sadi ve Rıfai, Ebû Ali Rodbari yolundan Ahmed Gazâlî ve Dıya-üd-din Ebû-Necib-i Sühreverdî vasıtaları ile Kübrevi, Mimşad-i Dineveri yolundan yine Ebû Necib-i Sühreverdî meydana gelmiştir. İmâm-ı Ali’den Hasan-ı Basrî vasıtası ile (Ethemi) ve bundan (Çeşti) hâsıl olmuştur. (Bedeviye), Rıfaiyeden hâsıl olmuştur.

Ebû Necib-i Sühreverdî, Şihâbüddîn Ömer-i Sühreverdî’nin mürşidi ve amcası idi. Hicri 563 senesinde Bağdat’ta vefât etti. Şihâbüddîn’den Sühreverdî hâsıl olmuş, Ebû Necib’den bir kol da Rükn-üd-din Muhammed Sencasi’ye gelmiş, bundan Şems-i Tebrizi ile Rükneddin İbrahim-i Zâhid feyiz almışlardır. Birincisinden Mevlevi meydana gelmiş, ikincisi ikiye ayrılmıştır. Birincisinden Safiyeddin Erdebili yolu ile Bayrami ve bundan da Celvetiler hâsıl olmuş, ikincisinden Muhammed bin Nur Halveti yolu ile Halveti ve Zeyniye meydana gelmiştir. Halvetilerden Seyyid Yahya Şirvani hâsıl olup 1464 senesinde vefât etmiştir. Bunun bir talebesinden Gülşeni meydana geldi. Şirvaninin diğer talebesi pir Muhammed Erzincani 1472’de vefât etmiştir. Bundan ayrılan bir koldan Niyazi Mısrî, Ümmi Sinan ve Cerrahi tarîkatleri hâsıl oldu. Cerrahi piri olan Nureddin Cerrahi, Kara-gümrükte Kethuda camii yanındaki tekkede 18 sene vazife yapıp, 1720 senesinde orada vefât etti. Pir Muhammedin diğer halifesi Çelebi halife Muhammed Cemaleddin efendinin bir talebesinden Şabaniye hâsıl oldu. İkinci talebesi Sünbül Sinan Yusuf Efendi’dir. Topkapı’da otobüs durak yerinin ismi olan Pazar tekkesinin şeyhi Ümmi Sinan efendi 1551 senesinde vefât etmiş ve Eyüp’te talebesi Nasuh dedenin Düğmeciler’deki tekkesine defnedilmiştir. Bunun yerine, talebesi Kazzaz Muhammed Hariri efendi şeyh olmuş, bu makâmda 90 sene kalarak, 1639’da vefât etmiştir. Bu tekke ile Kürkçübaşı Ahmed Bey camii arasındaki türbesindedir. Tekke yerinde şimdi benzin istasyonu vardır. Eyüp’teki Ümmi Sinan tekkesinin son şeyhi Yahya Gâlip, dedelerinin yolundan ayrıldı. Halk partisine girerek, Kırşehir valisi ve sonra meb’us oldu. İslâmin son halifesi Vahideddin Han’a Ankara’dan gönderdiği iğrenç tehdid mektupları ile halifeyi İstanbul’u terke mecbur ettiğini, Cumhuriyet gazetesinde neşrettiği hatıratında yazmaktadır. İngiliz askerleri, halifeyi yatağından kaldırarak, harp gemisi ile Malta adasına götürdü. Vahideddin Han 1926’da vefât etti. Yahya Gâlip 1940’da öldü. Eyüp’te, Bahariye’dedir.

Hacı Bayram-ı Velînin talebesi Ömer Sekini’nin talebesi Hızır Dede, Üftade efendiye ruhsat verdi. Bunun talebesi de, Hüdayi Aziz Mahmud efendidir.

Uşşaki yolunun reisi Hasan Hüsameddin efendidir. Buharada Seyyid Ahmed-i Semerkandi’den feyiz aldı. Uşak’ta yerleştiği için Uşşaki denildi. 1594’de Konya’da vefât etti. Ticani yolu, Afrika’nın batısında yayılmıştır.

 

Tavsiye Yazı  –> Tasavvufa Dair Sualler

En Çok Okunan Yazılar

Tavsiye Ettiğimiz Temel KitaplarMeâl Okumak Câiz Midir? Ehl-i Sünnet İtikadı Nedir? Ehl-i Sünnet Olmanın Şartları Nelerdir?Her Gün Okunması Gereken Çok Mühim Bir DuâSeyyid Abdülhakîm Arvâsî Hazretleri ve Tasavvuf Terbiyesi Sultan Vahideddîn Hân'a Dâir Sualler