Sual: İslam dünyası üzerinde oynanan oyunlar nelerdir? Müslümanların bu oyunlara karşı zayıf noktaları nelerdir? Ve müslümanlar bu oyunları bertaraf etmek için neler yapmalıdır?
Cevap: Uzun yıllar İslam dünyasında müslümanlar arasına fitne tohumları ekmeye çalışan Hempher isimli bir casus, yazmış olduğu hatıralarında İngiliz müstemleke nezareti tarafından hazırlanmış yaklaşık 1.000 sayfalık bir kitaptan bahsediyor ve kitabın bazı bölümlerini paylaşıyor. Paylaştığı bölümlerde bu mesele ile alakalı aşağıdaki bilgiler yer alıyor.
Kitabın kaydettiği, müslümanların zayıf noktaları şunlardır:
1) Sünnî-şiî ihtilafı, Padişah ve halk ihtilafı [Bu söz çok yanlıştır. Pâdişâha itâat etmek farz olduğunu kendisi de öncesinde yazmıştır.], Türk-İran ihtilafı, aşiretler ihtilafı, âlimler ile devlet arasındaki ihtilaf. [Bu da iftirâdır. Osmânlı devletinin âlimlere verdiği kıymet ve itibâr, Osmân gâzînin vasiyetnâmesinde uzun yazılıdır. Bütün pâdişâhlar, âlimlere en yüksek mevkileri vermişlerdir. Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî’yi, hasedcileri, II. Mahmûd hâna şikâyet ve idâmını taleb ettikleri zamân, (âlimlerden devlete zarar gelmez) dediği ve talebi red ettiği meşhûrdur. Osmânlı sultânları, âlimlere ev, erzak ve bol maâş verirlerdi.]
2) Çok az bir istisna ile müslümanlar cahildirler. [Binlerce Osmânlı âliminin, din, ahlâk, îmân ve fen üzerindeki kitâpları, dünyâca bilinmektedir. En câhil sanılan köylüler, dinlerini ve ibâdetlerini ve sanatlarını iyi bilirlerdi. Bütün köylerde câmi’ler, mektepler, medreseler vardı. Buralarda, okuma, yazma, din ve dünyâ ilimleri öğretilirdi. Köylü kadınlar, Kur’ân-ı kerîm okurlardı. Köylerde yetişdirilen âlimler ve Evliyâ pek çoktu.]
3) Maneviyatsızlık, bilgisizlik ve şuursuzluk. [Osmânlı müslümânlarının maneviyyâtı çok kuvvetli idi. Millet, şehîdlik derecesine kavuşmak için, cihâda koşardı. Her namâzdan sonra ve Cum’a hutbelerinde, din adamları halîfelere, devlete duâ eder, herkes âmîn derdi. Hristiyan köylüleri okuma yazma bilmez, dinden, dünyâ bilgilerinden habersiz, papazların yalanlarını, efsânelerini din sanırlar. Şuûrsuz, hayvan sürüsü gibidirler.]
4) Tamamen dünyayı bırakıp, sadece ahiret ile meşgul olmaları. [İslâmiyyet, hristiyanlıkda olduğu gibi, din ile dünyâyı ayırmamıştır. Dünyâ işleri ile meşgûl olmak da ibâdettir. Peygamberimiz: (Hiç ölmeyecek gibi dünyâ için, yarın ölecekmiş gibi de, âhiret için çalışınız!) buyurdu. Hâlbuki, İncîlde, dünyâ için çalışmak men edilmektedir.]
5) Hükümdarların diktatör ve zalim olmaları. [Hükümdârlar, ahkâm-ı islâmiyyeyi tatbîk etmek için baskı yaparlardı. Avrupa’daki krallar gibi zulüm yapmazlardı.]
6) Yollar emniyetsiz, nakliyat ve seyahatin kesik oluşu. [Yollar o kadar emniyetli idi ki, Bosna’dan kalkan bir müslümân, Mekke’ye kadar râhat ve parasız gider, yolda, köylerde, yer, içer, geceler, hediyeler alırdı.]
7) Her sene onbinlerce kişiyi ölüme götüren vebâ, kolera gibi hastalıklara karşı tedbirsizlik ve sağlığa önem vermemeleri. [Her yerde hastahâneler, şifâhâneler vardı. Napolyon’u bile Osmânlılar tedâvi etdi. Bütün müslümânlar, (Îmânı olan, temiz olur) hadîs-i şerîfine uyarlar.]
8) Şehirlerin viraneliği ve su şebekelerinin yokluğu. [Bu iftirâlara cevâb vermeğe bile değmez. Delhî sultânı, Fîrûz şâh [m. 1388] de vefât etti. Bunun yaptırdığı 240 kilometrelik, geniş su yolunun suladığı bahçeler, bostanlar, İngiliz işgâli zamânında çöl hâline geldi. Osmânlı mi’mârîsinin, bakıyeleri bile, şimdi turistlerin gözünü kamaştırmaktadır.]
9) İdarenin asilere, bagilere karşı âciz oluşu, ölçüsüzlük ve o kadar övündükleri Kuranın kanunlarını yok denebilecek kadar az tatbik etmeleri. [Osmânlıları, fransız krallarının pisliklerini Sen nehrine döken generallerin madalya almaları gibi sanıyorlar.]
10) Ekonomik çöküntü, fakirlik ve geri kalmışlık.
11) Nizami bir ordunun olmayışı, silahsızlık ve silahların klasik ve çürük oluşu. [ [m. 1326] senesinde tahta çıkan Orhan gâzînin kurduğu nizâmî orduyu ve Yıldırım Bâyezîd hânın [m. 1399] da Niğbolu’da büyük haçlı ordusunu mağlûb eden mükemmel ordusunu bilmiyor mu?]
12) Kadın haklarının çiğnenmesi. [İngilizlerin ticâretten, sanatdan, silâhdan ve kadın haklarından haberleri yok iken, Osmânlılarda bunların a’lâsı vardı. İsveç ve Fransız krallarının Osmânlılardan yardım istediklerini de inkâr edebilirler mi?]
13) Çevre sağlığının ve temizliğin yokluğu. [Sokaklar tertemizdi. Hattâ, tükrükleri temizlemek için bile vazîfeliler vardı.]
Kitap, (Müslümanların zayıf noktaları) olarak, zikrettiği yukarıdaki maddelerden sonra, müslümanları, dinleri olan İslamiyetin maddi ve mânevî üstünlüğünden câhil bırakmanın lazım olduğunu tavsiye ediyordu. Ayrıca, İslamiyet hakkında, şu bilgilere de yer veriyordu:
1) İslam, birlik ve beraberliği emredip, tefrikayı yasaklıyor. Kuranda, (Topyekün Allah’ın ipine sarılın) deniliyor.
2) İslam şuurlanmayı ve bilgi edinmeyi emrediyor. Kuranda, (Yeryüzünde dolaşın) deniliyor.
3) İslam, ilim öğrenmeyi emrediyor. Bir hadiste, (İlim öğrenmek, her erkek ve kadın müslümana farzdır) deniliyor.
4) İslam, dünya için çalışmayı emrediyor. Kuranda, (Onlardan bâzıları, Ey Rabbimiz bize dünyada da ahirette de güzeli nasip eyle) deniliyor.
5) İslam, istişareyi emrediyor. Kuranda, (Onların işleri, aralarında müşavere iledir) deniliyor.
6) İslam, yol yapmayı emrediyor. Kuranda, (Yeryüzünde yürüyün) deniliyor.
7) İslam, müslümanlara sıhhatlarını korumalarını emrediyor. Bir hadiste, (İlim 4’tür: 1) Dinin muhafazası için fıkıh ilmi, 2) Sıhhatin korunması için tıb ilmi, 3) Lisanın muhafazası için sarf ve nahiv ilmi, 4) Vakitlerin bilinmesi için astronomi ilmi) deniliyor.
8) İslam, imarı emrediyor. Kuranda, (Allah yeryüzündeki her şeyi sizin için yaratmıştır) deniliyor.
9) İslam, nizamı emrediyor. Kuranda, (Her şey hesaplı, nizamlıdır) deniliyor.
10) İslam, ekonomide kuvvetli olmayı emrediyor. Bir hadiste, (Hiç ölmeyecekmiş gibi dünyan için, yarın ölecekmiş gibi de, ahiretin için çalış) deniliyor.
11) İslam, çok kuvvetli silahlarla mücehhez bir ordu kurmayı emrediyor. Kuranda, (Onlara karşı gücünüzün yettiği kadar kuvvet hazırlayın) deniliyor.
12) İslam, kadınların haklarına riâyeti ve ona kıymet vermeyi emrediyor. Kuranda, (Erkeklerin meşru sûrette kadınlar üzerinde (hakları) olduğu gibi, kadınların da, onların üzerinde (hakları) vardır) deniliyor.
13) İslam, temizliği emrediyor. Bir hadiste, (Temizlik imandandır) deniliyor.
Kitabın, bozulmasını, yok edilmesini emrettiği kuvvet noktaları da şunlardır:
1) İslam, ırk, dil, örf, adet ve milliyetçilik taassubunu ortadan kaldırmıştır.
2) Fâiz, ihtikar, zina, içki ve domuz eti yasaktır.
3) Müslümanlar, sımsıkı bir şekilde âlimlerine bağlıdırlar.
4) Sünnî müslümanlar Halifeyi Peygamberin vekili olarak kabul eder. Allaha ve Peygambere gösterilmesi lazım olan hürmeti, ona da göstermenin farz olduğuna inanırlar.
5) Cihat farzdır.
6) Şiî müslümanlara göre, gayr-ı müslim olan bütün insanlar ve sünnî müslümanlar necistirler.
7) Bütün müslümanlar, İslâmin biricik hak din olduğuna îman ederler.
8) Müslümanların çoğu, yahudi ve hristiyanların Arap yarımadasından çıkarılmasının farz olduğuna inanırlar.
9) İbâdetlerini, mesela (namazı, orucu, haccı…) çok güzel bir şekilde edâ ederler.
10) Şiî müslümanlar, İslam memleketlerinde kiliselerin inşasının haram olduğuna inanırlar.
11) Müslümanlar, İslam akidesine sımsıkı bağlıdırlar.
12) Şiî müslümanlar, (Humüs) ün yani ganimetin 5’te 1’inin âlimlere verilmesini farz bilirler.
13) Müslümanlar, çocuklarını öyle büyütüyorlar ki ecdatlarının yolundan ayrılmaları mümkün değildir.
14) Müslüman kadınlar, o kadar güzel örtünüyorlar ki onlara fesadın bulaşması kabil değildir.
15) Müslümanları her gün 5 defa bir araya getiren, cemaat namazları vardır.
16) Onlara göre, Peygamber, Ali ve sâlihlerin kabirleri mukaddes olduğu için, oralarda da toplanırlar.
17) Peygamberlerinin neslinden gelen [Seyyid ve şerif ismi verilen] ler Peygamberi hatırlatır ve müslümanların gözünde, Onun canlı kalmasını temin ederler.
18) Müslümanlar toplandıkları zaman, vaizler, onların imanlarını kuvvetlendirir ve ibâdete teşvik ederler.
19) Emr-i bi’l-mâ’rûf [iyiliği emretme] ve nehy-i ani’l-münker [kötülükten menetme] farzdır.
20) Müslümanların çoğalması için, evlenmek ve birden fazla kadın nikah etmek sünnettir.
21) Müslüman için, bir insanı İslama getirmek, bütün dünyaya sâhip olmaktan daha iyidir.
22) Müslümanlar arasında, (Kim hayırlı bir yol açarsa, onun sevâbına ve o yolda giden her insanın kazandığı sevaplara nail olur) hadisi meşhurdur.
23) Müslümanlar, Kurana ve hadislere çok büyük hürmet gösterirler. Onlara tâbi olmanın, Cennete girmeye biricik sebep olduğuna inanırlar.
Kitap, müslümanların kuvvetli noktalarını bozup, zayıf noktalarını yaymayı tavsiye ediyor ve bunu yapabilmek için, gerekli yolları sıralıyor.
Zayıf noktaları yaymak için şunları tavsiye ediyor:
1) Cemaatlerin, aralarına adavet sokup, sui zannı aşılıyarak, ihtilafı teşvik eden kitaplar neşretmek sûretiyle, ihtilafları yerleştirmek.
2) Mekteplerin açılmasını, kitapların neşredilmesini menetmek, yakılması ve yok edilmesi mümkün olan din kitaplarını yakmak ve yok etmek. Din adamları hakkında muhtelif iftirâlar uydurmakla, müslümanları, çocuklarını dini mekteplere vermekten vazgeçirerek, câhil kalmalarını temin etmek. [Bu yol, İslamiyete büyük zarar vermektedir.]
3-4) Onların yanında Cenneti övüp, dünya hayatını temin etmekle mükellef olmadıklarını söylemek. Tasavvuf halkalarını genişletmek. (Zühd) ü tavsiye eden Gazâlî’nin (İhyaü’l-ulumiddin) i, Mevlânâ’nın (Mesnevi) si ve Muhyiddin-i Arabi’nin eserleri gibi kitapları okumayı teşvik etmekle, şuursuz kalmalarını temin etmek. [Tasavvuf kitâplarının medh ettikleri (Zühd), dünyâ işlerini terk etmek değildir. Dünyâya düşkün olmamakdır. Yanî, islâmiyyete uygun olarak çalışıp kazanmak ve kullanmak, ibâdet yapmak gibi sevâbdır.]
5) Hükümdarları zulüm ve diktatörlük yapmaya teşvik etmeliyiz: Siz Allah’ın yeryüzündeki gölgesisiniz. Zaten Ebû Bekr, Ömer, Osman, Ali, Emeviler ve Abbasilerin her biri, kaba kuvvet ve kılınçla işbaşına gelmişler ve tek başlarına hükümranlık etmişlerdir. Mesela, Ebû Bekr, Ömer’in kılıcı ile ve Fâtıma’nın evi gibi, itaat etmeyenlerin evini yakmakla, iktidara gelmiştir. Ömer de, Ebû Bekr’in tavsiyesi ile halife olmuştur. Osman ise, Ömer’in emri ile devlet başkanı olmuş. Ali’ye sıra gelince, o da, eşkıyanın seçmesi ile devlet reisi olmuştur. Muaviye de, kılınçla işbaşına gelmiştir. Sonra, Emevilerde de hükümdarlık babadan oğula geçerek devam etmiştir. Abbasilerde de, aynı olmuştur. Bunlar, İslamdaki hükümranlıkların cebri ve diktatörlük olduğunun delilidir, demeliyiz.
[Ebû Bekr, Ömer, Osmân ve Alî’nin “radıyallahü anhüm” halîfe olacaklarına, hadîs-i şerîflerde işâretler vardır. Fakat hiçbirinin vakti açık bildirilmemiştir. Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” bu işi, Eshâbının seçmesine bırakmışdı. Halîfe seçmekde, Eshâbın ictihâdları 3 türlü oldu. Halîfelik, akrabâya verilmesi lâzım olan bir mîrâs malı değildi. En önce müslümân olup, başkalarını da îmâna getiren ve Peygamberimizin imâm yapıp arkasında namâz kıldığı ve berâber hicret ettiği Ebû Bekri seçmek uygun idi. Ba’zıları hazret-i Alînin evine geldi. İçlerinden Ebû Süfyân (Elini uzat! Sana bî’at edeyim. İstersen, her yeri süvârî ve piyâde ile doldururum) dedi. Hazret-i Alî, bunu kabûl etmedi ve (Müslümânları parçalamak mı istiyorsunuz? Evden çıkmamam, halîfe olmak için değildir. Resûlullahın ayrılığı beni çarptı. Çılgına döndüm) dedi. Mescide geldi. Herkesin yanında, Ebû Bekr’e bî’at eyledi. Ebû Bekr de, (Halîfe olmak istemedim. Fitne çıkmasın diye, çâresiz kabûl ettim) dedi. Alî de, (Halîfe olmağa, sen dahâ lâyıksın) dedi. Hazret-i Alî’nin, o gün, Ebû-Bekri öven sözleri kitaplarda yazılıdır. Hazret-i Ömer, hazret-i Alî’yi evine kadar uğurladı. Hazret-i Alî, (Resûlullahdan sonra, bu ümmetin en üstünü Ebû Bekr ve Ömer’dir) derdi. Şî’îlerin yalanlarına, iftirâlarına aldananlar, müslümânların bugünkü hâle düşmesine sebeb oldu. İngilizler, bu fitneyi hâlâ körüklemektedirler.]
6) Adam öldürenleri idam etmek maddesini kanunlardan çıkarmak. [Adam öldürmeye, eşkiyalığa karşı tek çare idam cezasıdır. İdam cezası olmadıkça, anarşi, eşkiyalık önlenemez.] Yol kesici ve hırsızları cezalandırmaktan hükümeti alıkoymak ve yol kesicileri silahlandırarak, bu işi yapmalarını teşvik etmek ve yolların emniyetsizliğini devam ettirmek.
7) Şu şekilde, onların hastalık içinde yaşamalarını sağlayabiliriz: Her şey Allah’ın kaderi ile olur. Tedâvinin iyileşmede hiçbir tesiri yoktur. Allah Kuranda, (Rabbim beni yedirir ve içirir. Hasta olduğum zaman da, O bana şifa verir. Beni öldürecek, sonra da diriltecek Odur) dememiş mi? Öyleyse, Allah’ın irâdesi dışında kimse, ne şifa bulur ve ne de ölümden kurtulur. [İngilizler, müslümânları aldatmak için, âyet-i kerîmelere ve hadîs-i şerîflere yanlış ma’nâ veriyorlar. Tedâvî olmak sünnetdir. Allahü teâlâ, ilâclarda, şifâ yaratmışdır. Peygamberimiz ilâc kullanmağı emr etdi. Şifâyı veren, her şeyi yaratan Allahü teâlâdır. Fakat, herşeyi sebeplerle yaratmakda, sebeblere yapışmamızı emr etmekdedir. Çalışıp, sebebleri arayıp, bulup, kullanmamız lâzımdır. (O bana şifâ verir) demek, şifâ verici sebebleri verir demekdir. Çalışıp, sebebleri aramak emir olundu. Peygamberimiz, (Erkeklerin de, kadınların da, çalışıp, ilim öğrenmeleri farzdır), bir kere de, (Allahü teâlâ, çalışıp kazananları sever) buyurdu.]
8) Zulüm yapılmasını temin için şunları söyleyebiliriz: İslam, ibâdet dinidir. Onun devlet işleriyle hiçbir alakası yoktur. Bunun için, Muhammed ve Halifelerinin, ne nazırları ve ne de kanunları vardı. [İbâdet, yalnız namâz, oruc, hac değildir. Dünyâ işlerini, Allahü teâlâ emr ettiği için ve islâmiyete uygun olarak yapmak hep ibâdetdir. Fâydalı işleri yapmak için çalışmak çok sevâbdır.]
9) İktisadi çöküntü de, bahsi geçen zararlı işlerin tabiî bir neticesidir. Mahsulatı çürütmek, ticaret gemilerini batırmak, çarşıları yakmak, bendleri, barajları yıkıp ziraat sahalarını ve sanayi merkezlerini su altında bırakmak ve içme suyu şebekelerine zehir katmak sûretiyle tahribatı arttırabiliriz. [Kendilerine medenî diyen ve insan haklarını dillerinden düşürmeyen ingilizlerin müslümânlara karşı hâzırladıkları vahşete, zulümlere bakınız!]
10) Devlet adamlarını, [kadın ve spor gibi] fitneye ve parçalanmaya sebep olacak arzulara ve içki kumar, rüşvete ve hazine mallarını, kendi şahsi işlerinde harcamaya alıştırmak, vazifelileri bu işleri yapmaya teşvik edip, bize hizmet edenleri mükafatlandırmak lâzımdır.
Sonra kitap, şu tavsiyelerde bulunuyor: Bu işlerle vazifeli ingiliz casuslarını, gizli ve açık olarak korumak, onlardan müslümanların eline geçenleri kurtarmak için, her çeşit masrafı yapmak lâzımdır.
11) Faizin her şeklini yaymak lâzımdır. Zira fâiz, milli ekonomiyi harab ettiği gibi, müslümanları, Kuranın ahkâmina karşı gelmeye de alıştırır. Zira insan, bir kanunun bir maddesini ihlal edince, artık diğer maddelerini de ihlal etmesi kolay olur. Onlara, faizin kat kat olanının haram olduğunu, çünkü Kuranda, (Faizi kat kat olarak yemeğin) denildiğini ve binaenaleyh faizin her şeklinin haram olmadığını söylemek lâzımdır. [Ödünc verirken, vakit ta’yîn edilmez. Edilirse, fâiz olur. Belli zemân sonra, aynı mikdâr ödemesi şart edilirse, hanefîde bu da fâiz olur. Fazlasını ödemesi sözleşilirse de, fâiz olur. Bu fâizde, 1 dirhem bile fazla ödemeği şart etmek büyük günâhdır. Veresiye satışda ise, ödeme vaktinin bildirilmesi lâzımdır. Ödeme vakti gelince, ödeyemediği için, ödenecek miktâr ve ödeme zamânı arttırılırsa, buna (Mudâ’af fâiz) denir. Yukarıdaki âyet-i kerîme, ticâretdeki bu mudâ’af fâizi bildirmekdedir.]
12) Âlimlere kötü isnadlarda bulunup, aleyhlerine âdi ithamlar uydurarak, müslümanların onlardan soğumalarını temin etmek lâzımdır. Casuslarımızın bir kısmını, onların kıyafetine sokacağız. Sonra, bunlara kabih, çirkin işler yaptıracağız. Böylece bunlar, âlimler ile karışmış olacak ve her alimden şüphe edilecek. Bu casusları, El-Ezher’e, İstanbul’a, Necef ve Kerbela’ya sokmak zaruridir. Müslümanları âlimlerden soğutmak için mektepler, kolejler açacağız. Bu mekteplerde, rum ve ermeni çocuklarını, müslümanlara düşman olarak yetiştireceğiz. Müslüman çocuklarına da kendi ecdadlarının câhil olduklarını aşılayacağız. Bu çocukları, Halife ve âlimler ve devlet adamlarından soğutmak için, onların hatalarını, kendi zevkleri ile meşgul olduklarını, Halifenin cariyelerle vakit geçirip, halkın malını kötü yollarda kullandığını, hiçbir işte Peygambere uymadıklarını aşılayacağız.
13) İslamın, kadına hakaret ettiğini yaymak için, (Erkekler kadınlar üzerinde hakimdirler) ayetini ve (Kadının tamamı şerdir) hadisini söyleyeceğiz.
[Hadîs-i şerîfde, (İslâmiyyete uyan kadın, Cennet ni’metlerindendir. Hislerine uyan, islâmiyyete uymayan kadın şerdir) buyuruldu. Kız olsun, dul olsun, evli olmıyan fakîr kadına babası bakmağa mecbûrdur. Bakmazsa hapsolunur. Babası yoksa veyâ fakîrse, zengin mahrem akrabâsı bakacaktır. Bunlar da yoksa, hükûmet ma’âş bağlıyacaktır. Müslümân kadının, çalışıp kazanmağa hiç ihtiyâcı yokdur. İslâm dîni, kadının bütün ihtiyâclarını erkeğin sırtına yüklemişdir. Erkeğin bu ağır yüküne karşılık, mîrâsın hepsinin yalnız erkeğe verilmesi lâzım iken, Allahü teâlâ, kadınlara burada da ihsânda bulunarak, erkek kardeşlerinin yarısı kadar mîrâs almalarını emr buyurmuşdur. Zevc, zevcesini, evin içinde veyâ dışında çalışmağa zorlayamaz. Kadın arzû ederse ve zevci izn verirse, erkek bulunmıyan yerlerde, mestûre olarak çalışması câiz ise de, kazandığı kendi mülkü olur. Hiç kimse, bunları ve mîrâsdan eline geçeni ve mehrini kadından zorla alamaz. Kendisinin ve çocukların ve evin herhangi bir ihtiyâcına sarf etmesi için zorlanamaz. Bunların hepsini zevcin alıp getirmesi farzdır. Komünist memleketlerde, kadın da, erkeklerle birlikte, boğaz tokluğuna, hayvanlar gibi, en ağır işlerde zorla çalıştırılıyor. Hür dünyâ dedikleri hristiyan memleketlerde ve islâm ülkeleri denilen bazı arab memleketlerinde, (Hayât müşterektir) denilerek, kadınlar da, fabrikalarda, tarlalarda, ticâretde, erkekler gibi çalışıyorlar. Çoğunun, evlendiklerine pişmân oldukları, mahkemelerin boşanma davâları ile dolu olduğu, günlük gazetelerde sık sık görülmektedir. Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” mübârek ağzından çıkan sözler 3 kısımdır: Birincisi, kelimeler de, ma’nâları da, Allahü teâlâdan gelmişdir. Bu sözlere (âyet-i kerîme), hepsine (Kur’ân-ı kerîm) denir. (Size gelen her iyi, faydalı şeyi, Allahü teâlâ dileyip göndermektedir. Her fenâ, zararlı şeyi, nefsiniz dilemekdedir. Hepsini, Allahü teâlâ yaratıp göndermekdedir) sözü, (Nisâ) sûresinin 78. âyetidir. İkincisi, kelimeleri Peygamberimizden, manâları Allahü teâlâdan olan sözleridir. Bu sözlerine (Hadîs-i kudsî) denir. (Nefsinizi düşman biliniz! Çünki o, bana düşmandır) sözü hadîs-i kudsîdir. Bu düşmanlık, nefsin emrlerine uymamakdır. Üçüncüsü ise, kelimeleri de, manâları da, Peygamberimizdendir. Bunlara (Hadîs-i şerîf) denir. (İslâmiyyete uyan kadın, Cennet ni’metlerindendir. Nefsine uyan kadın, şerdir) sözü hadîs-i şerîfdir. Muhyiddîn-i Arabî hazretleri, (Müsâmerât) kitâbının 1. cildinde, bu hadîs-i şerîfi îzâh etmekdedir. İngiliz câsûsu, hadîsin baş tarafını saklayıp, yalnız sonunu bildiriyor. Bütün dünyâ kadınları, islâm dîninin kendilerine verdiği kıymeti, râhatı, huzûru, hürriyeti ve boşanma hakkına mâlik olduklarını bilmiş olsalar, hemen müslümân olurlar ve islâmiyyetin her memlekete yayılması için çalışırlar. Fakat, ne yazık ki, bu hakîkatleri anlıyamıyorlar. Allahü teâlâ, bütün insanlara, islâm dîninin ışıklı yolunu, doğru olarak öğrenmek nasîb eylesin!]
14) Pislik, susuzluğun neticesidir. Suyun arttırılmasına mâni olmaya çalışmalıyız.
Londra’daki müstemlekeler nezaretinin hazırladığı kitapta, İslamiyeti yok etmek için, yapılacak şeyler yazılıdır. Bu kitap, casuslar vasıtası ile gizlice dağıtılmaktadır. Müslümanların kuvvetli noktalarını tahrib etmek için de, şu tavsiyelerde bulunuyor:
1) Müslümanların arasında, ırkçılık, milliyetçilik taassubunu körükliyecek ve onların dikkatlerini, İslamiyetten evvelki kahramanlıklarına çekeceksiniz. Mısırda Firavunluğu, İranda Mecusiliği, Irakta Babilliliği, Osmanlılarda Attila ve Cengiz zamanını [vahşetini] ihya edeceksiniz [Kitapta bu hususta uzun bir cetvel vardı].
2) Şu 4 şeyi, gizli ve aşikar yaymak lâzımdır: İçki kumar, zina ve domuz eti [ve spor kulüplerinin birbirleri ile kavgaları]. Bu işi yapmak için, İslam memleketlerinde yaşayan hristiyan, yahudi, mecusi ve diğer gayrimüslimlerden azami derecede istifade etmek ve bu iş için çalışanlara Müstemlekeler nezaretinin bütçesinden bol maaş bağlamak lâzımdır. Bunun için, siyasi fırkaların ve spor kulüplerinin çoğalmasını sağlayacağız. Partileri ve kulüpleri birbirlerine düşman yapacağız. Birbirleri ile uğraşacaklar, din kitabı okumaya, dinlerini öğrenmeye vakit bulamayacaklardır. Avladığımız kimselere günlük gazete, dergi çıkartacağız. Gazetelerini, dergilerini, bol para ile menfaatlar ile besleyeceğiz. Satın aldığımız kimseleri, kurtarıcı, kahraman gibi isimlerle methettireceğiz. İslam dinini ve ahkâm-ı İslamiyeye bağlı olan idarecileri kötületeceğiz. Din terbiyesinin kaynağı olan aile yuvalarını yok edeceğiz. Bunun için, spor, güreş ismi altında, avret mahalleri, edep yerleri açık kız ve oğlan resimleri neşrederek, gençleri fuhşa, livâtaya, cinsi sapıklığa sürükliyeceğiz. İslam ahlakını bozunca, İslamiyeti yok etmek kolay olur. Çok câmi yapacağız. Fakat, camilerde, hocaları değil, misyonerleri ve mezhepsizleri konuşturacağız. İslam müziği ismi altında, çalgıları, şarkıları, radyoları camilere sokacağız. Camileri birer tuzak olarak kullanacağız. Camilere giden ve kadınları örtünen devlet memurlarını ve subayları, casuslarımız tesbit edecek, bunlar, vazifelerinden uzaklaştırılacaklardır. Ahkâm-ı İslamiyeye uyan gençler, üniversitelere alınmayacak, girmiş olanların diploma almaları engellenecektir. Sekreter, bu bilgileri gizli tutmamızı, Necdli Muhammed’den de saklamamızı sıkı tenbih etti. Ben de bu hatıralarımı mahkemeye vererek, 50 seneden evvel açılmamasını vasiyet ettim. [Şunu iyi bilmelidir ki câmi, kubbesi, minaresi olan bina demek değildir. İçinde her gün 5 kere, cemaat ile namaz kılınan bina demektir. Namazdan evvel veya sonra, bu cemaate vaaz vermek de câizdir. Vaaz, ehl-i sünnet îtikadında olan bir müslümanın, ehl-i sünnet âlimlerinden birinin, bir kitabına bakarak okuduğu veya ezberden söylediği bir sözünü açıklaması demektir. Mezhepsizlerin, ingiliz casuslarının ve misyonerlerin konuşmalarına vaaz denmez, nutuk ve konferans vermek denir. Camilerde nutuk ve konferans vermek ve bunları dinlemek câiz değildir. Ehl-i sünnet âlimlerinin her sözü, Kurân-ı Kerîm ve hadis-i şeriflerin tefsirleri, izahlarıdır.]
3) Cihatın muvakkat bir farz olduğunu, vaktinin son bulduğunu telkin edeceksiniz.
4) Şiîlerin kalplerinden, kâfirlerin necis olduğu fikrini çıkaracaksınız. Kuranda, (Kendilerine kitap verilenlerin yiyeceği sizin için helal olduğu gibi, sizin yiyeceğiniz de onlar için helaldir) denildiğini, Peygamberin Safiye isminde yahudi ve Mariye isminde hristiyan bir hanımı olduğunu, Peygamberin hanımının necis olamayacağını söyleyeceksiniz. [İngilizin yehûdî dediği hazret-i Safiyye müslümân olmuştu. Mısrlı olan Mâriye ise, Resûlullahın mübârek zevcelerinden değildir. Câriye idi. Bu da müslümân oldu. Cenâzesinin namâzını, halîfe Ömer “radıyallahü anh” kıldırdı. Ehl-i sünnet itikâdına göre, hristiyan kadın, câriye de olur. Zevce de olur. Şî’îlerin inandıkları gibi, kâfirlerin kendileri necs değildir. İtikâdları olan küfr necsdir.]
5) Müslümanlara, Peygamberin, İslamdan kastının mutlak din olduğunu ve bu dinin yahudilik ve hristiyanlık da olabileceğini, sadece İslam dininin olmadığı inancını aşılıyacaksınız. Bunun delili de şudur diyeceksiniz: Kuran, her dinin mensublarına müslüman diyor. Mesela Yusuf Peygamberin, (Beni müslüman olarak öldür) , İbrahim ve İsmail Peygamberlerin de, (Ey Rabbimiz, bizi kendine müslüman kıl ve zürriyetimizden kendine müslüman bir ümmet getir) , Yakup Peygamberin ise, oğullarına, (Ancak ve ancak müslüman olarak ölünüz) , dediklerini naklediyor.
[Herhangi bir Peygamberin Allahü teâlâdan getirdiği bilgilere inanmağa (Îmân) denir. Îmân edilecek bilgiler 2 kısımdır: Yalnız inanılacak bilgiler. Hem inanılacak, hem de yapılacak bilgiler. 1. kısım bilgiler, îmânın aslı olup, 6 tânedir. Her Peygamberin bildirdiği îmânların aslları aynıdır. Bugün islâm düşmanlarının, ilerici diyerek hayran kaldıkları, benzemeğe çalıştıkları, bütün yahûdîler, hristiyanlar, dünyâdaki fen adamları, devlet adamları, kumandanların hepsi, âhirete, yanî öldükten sonra tekrar dirilmeğe, Cennete, Cehenneme inanıyorlar. Kendilerine ilerici diyen ve onlara benzemeğe özenen din câhillerinin de, bunlar gibi inanmaları îcâb etmez mi? Peygamberlerin dinleri, yanî emr ve yasak edilen bilgileri aynı değildir.Îmân edip, islâmiyyete tâbi’ olmağa (İslâm) denir. Dinleri başka olduğu için, her Peygamber zemânındaki islâm, birbirlerinin aynı değildir. Her Resûl gelince, yeni bir (İslâmiyyet) gelmiş, eski Peygamberler zemânlarındaki islâmlıkların hükmleri kalmamışdır. Son Peygamber olan Muhammed aleyhisselâmın getirdiği islâm, kıyâmete kadar devâm edecekdir. Allahü teâlâ, Âl-i İmrân sûresinin 19 ve 85. âyetlerinde, yehûdîlere ve hristiyanlara eski islâmlıklarını bırakmalarını emr ediyor. Muhammed aleyhisselâma tâbi’ olmıyanların, Cennete giremeyeceklerini, Cehennemde sonsuz yanacaklarını bildiriyor. İbrâhîm, İsmâ’îl ve Yûsüf ve Ya’kûb peygamberler, kendi zamânlarında mu’teber olan islâmı istediler. O müslümânlıklar ve kiliselere gitmek, şimdi mu’teber değildirler. Bu husûsda, arabî (El-envâr) kitâbımızın sonundaki, Zerkânî’nin (Mevâhib) şerhinde tafsîlât vardır. Câmi’ulezher müderrislerinden Muhammed Zerkânî Mâlikî [m. 1710] da vefât etti.]
6) Kilise yapmanın haram olmadığını, Peygamber ve Halifeleri onları yıkmadığını, bilakis onlara hürmet gösterdiğini ve Kuranda, (Allah insanların bir kısmını diğeriyle def’ etmeseydi [savmasaydı], manastırlar, kiliseler, havralar ve içinde Allah’ın adı çok zik edilen camiler yıkılıp giderdi) denildiğini, İslâmin ibâdethanelere hürmetkar olduğunu, onları yıkmadığını, yıkanlara mâni olduğunu çokça söyleyeceksiniz.
7) (Yahudileri Arap yarımadasından çıkarınız) ve (Arap yarımadasında 2 din olmaz) hadisleri hakkında, müslümanları şüpheye düşürecek ve (Bu 2 hadis doğru olsaydı, Peygamberin, biri yahudi, biri de hristiyan hanımı olmazdı ve Necran hristiyanları ile anlaşma yapmazdı) diyeceksiniz!
8) Müslümanları, ibâdetlerinden menetmeye çalışacak ve (Allah insanların ibâdetlerine muhtaç değildir) diyerek, onları ibâdetlerin faydaları hakkında tereddüte düşüreceksiniz. Hacca gitmek ve cemaat ile namaz kılmak gibi, onları bir araya getiren ibâdetlerden men edeceksiniz. Aynı şekilde, camilerin, türbelerin ve medreselerin inşasına ve Kabenin tâmirine mâni olmaya çalışacaksınız.[ İbâdetler, Allahü teâlâ emrettiği için yapılmakdadır. Evet, Allahü teâlâ, kullarının ibâdetlerine muhtâc değildir. Fakat kullar, ibâdet yapmağa muhtâcdırlar. Kendileri, akın akın kiliseye gidiyorlar. Müslümânların câmi’lere gitmelerine mâni’ oluyorlar.]
9) Harpte düşmandan ganimet olarak alınan malın 5’te 1’inin [Humusun], âlimlere verilmesi hususunda, şüphelendirecek ve bunun ticaret kazancıyla bir alakasının olmadığını izah edeceksiniz. Sonra, (Humus, Peygambere veya Halifeye verilir, âlime verilmez. Zira âlimler, onunla evler, saraylar, hayvanlar ve bahçeler alıyorlar. Bunun için, (Humus)u onlara vermek câiz değildir) diyeceksiniz!
10) Müslümanların akidelerine bidatler sokup, İslamı gericilik ve terör dini olmakla itham edeceksiniz. İslam memleketlerinin geri kaldığını, sarsıntılara maruz kaldığını söyleyecek ve böylece onların İslama olan bağlılıklarını zayıflatmış olacaksınız. [Halbuki müslümanlar, dünyanın en büyük, medeni devletlerini kurdular. Dine bağları gevşedikçe, küçüldüler.]
11) Çok mühimdir! Çocukları babalarından uzaklaştırıp, büyüklerinin dini terbiyelerinden mahrum kalmalarını sağlayacaksınız. Onları, biz yetiştireceğiz. Binaenaleyh, çocuklar babalarının terbiyelerinden koptukları ân, akideden, dinden ve âlimlerden kopmaya mahkum olacaklardır.
12) Kadını tahrik edip, örtüsünü açmasına sebep olacaksınız. Sebep olarak da, örtü gerçek İslami bir emir değildir. Abbasiler zamanında ihtas edilmiş bir adettir. Bunun için, insanlar Peygamberin zevcelerini görüyorlardı ve kadın bütün işlere katılıyordu diyeceksiniz. Kadını açtıktan sonra, gençleri ona karşı tahrik edip, her ikisinin arasında fesad hâsıl olması için çalışacaksınız! Müslümanlığı yok etmek için, bu iş, çok tesirlidir. Evvela, bu işi gayr-ı müslim kadınlara yaptıracaksınız. Sonra, müslüman kadın kendiliğinden bozulup, bunların yaptığını yapacaktır.
13) Câmi imamlarının fasık olduklarını iddia edip, onların hatalarını açıklayarak ve her vesile ile onlarla, arkalarında namaz kılan cemaatleri arasına kin ve adavet sokarak, cemaat ile namaz kılmayı ortadan kaldıracaksınız.
14) Peygamberin zamanında olmadığı ve bidat olduğu gerekçesiyle, türbelerin hepsinin yıkılması lâzımdır diyeceksiniz. Ayrıca Peygamber, Halifeler ve sâlihlerin kabirleri hakkında, şüpheye düşürerek, onları ziyaret etmekten men’ edeceksiniz. (Peygamber, annesinin yanında, Ebû Bekr ile Ömer (Bâkî) kabristanında medfundurlar. Osmanın kabri mechuldür. Hüseyinin başı (Hannane) de defnedilmiştir. Cesedinin defnedildiği yer malum değildir. (Kazımiye) deki kabirler de, 2 halifenin kabridir. Peygamberin alinden Kazım ve Cevad’ın kabirleri değildir. Tus’taki ise, Ehl-i beytten Rıza’nın değil, Harun’un kabridir. Samarra’daki Abbasilerin mezarlarıdır. Ehl-i beytten Hadi, Askeri ve Mehdinin kabri değildir. Müslüman memleketlerde bulunan bütün türbe ve kubbelerin yıkılmasının farz olduğu gibi, (Bâkî) mezarlığını da, yerle bir etmek lâzımdır) diyeceksiniz!
15) Seyyidlerin, Peygamberlerin soyundan geldikleri hususunda insanlar tereddüte düşürülecek. Seyyid olmayanlara siyah ve yeşil sarık giydirilerek, Seyyidlerin diğer insanlarla karışmaları temin edilecek. Böylece, insanlar bu hususta şaşırıp, Seyyidler hakkında sui zanda bulunacaklar. Din adamlarının ve Seyyidlerin sarıklarını çıkaracaksınız ki Seyyidlerin soyu kaybolsun ve din adamları insanlardan hürmet görmesin.
16) Şiîlerin matem yerlerinin yıkılmasının farz olduğu, zira bidat ve dalâlet olduğu, Peygamber ve Halifelerin zamanında mevcûd olmadığı söylenecek. İnsanları oralara girmekten menetmek, Vaizleri azaltmak ve Vaizlerle matem yerleri sahiplerini vergiye bağlamak lâzımdır.
17) İngiliz kitabında yazılı şeylerden biri, bütün müslümanlara hürriyet sevgisini bahane ederek, (Herkes dilediğini yapabilir. Emr-i bil-mâ’rûf ve nehy-i anil münker ve İslam ahkâmının öğretimi farz değildir) diyeceksiniz! [Halbuki İslamiyeti öğrenmek ve öğretmek farzdır. Müslümanların 1. vazifesidir.] Ayrıca, onlara şunu da aşılayacaksınız: (Hristiyanlar kendi dinleri, yahudiler de kendi dinleri üzeredirler. Kimse kimsenin kalbine girmez. Emr-i mâ’rûf ve nehy-i ani’l-münker halifeye aittir.)
18) Müslümanların çoğalmasına mâni olmak için, doğum sınırlandırılacak ve birden fazla evliliğe mâni olunacak. Evlenmeye bazı şartlar konulacak. Mesela, denilecek ki: Arap İranlayla, İranlı Arapla, Türk Arapla evlenemez.
19) İslâmin yayılması ve müslüman olmayanlara öğretilmesi fealiyetleri katî sûrette men’ olunacak. İslamın yalnız Arapların dini olduğu fikri yayılacak. Gerekçe olarak, Kuranda, (Bu senin ve kavmin için bir zikrdir) denildiği söylenecek.
20) Hayır müesseselerinin hududları daraltılacak ve devlete ait bir hâle getirilecek. Öyle olacak ki kişi câmi, medrese ve bunlara benzer hayır müesseseleri yapamaz hâle getirilecektir.
21) Müslümanları Kuran hakkında şüpheye düşürecek ve içinde noksanlık ve fazlalık bulunan tahrif edilmiş Kuran tercümeleri hazırlayıp, diyeceksiniz ki: (Kuran bozulmuş. Birbirini tutmuyor. Birinde bulunan âyet diğerinde bulunmuyor). Yahudi, hristiyan ve bütün gayrimüslimleri tahkir eden ve cihatı, emr-i bi’l-mâ’rûfu ve nehy-i ani’l-münkeri emreden âyetleri çıkaracaksınız. Kuranı diğer lisanlara mesela türkçe, farsça, hindçe vs. dillere çevirip, Arap memleketleri hâricinde Arabî okunmasına mâni olacaksınız ve yine Arap memleketleri dışında (Ezan), (Namaz) ve (Duâlar)ın Arabî yapılmasını önleyeceksiniz.
[İngilizler, bu çalışmalarında muvaffak olamadı. Çünki, Kur’ân-ı kerîmi değişdirilmekden Allahü teâlâ korumakdadır. İncîli de koruyacağına söz vermemişdir. Bunun için, uydurma İncîller yazıldı. Bunlar bile zemânla değişdirildi. Bunlarda, ilk değişikliği Bolüs [Pavlos] ismindeki bir yehûdî dönmesi yapdı. Her asrda, bilhâssa, İstanbul’daki Roma imperatorlarının birincisi olan Kostantinin 325 de İznikde topladığı 318 papaz, büyük değişiklik yapdılar. [m. 1524] de, alman papazı Luther Martin, (protestan) mezhebini kurdu. Romadaki Papaya tâbi’ olan hristiyanlara (katolik) denildi. Katoliklerle protestanların birbirlerini öldürmeleri, Sen Bartelemi ve İskoç cinâyetleri ve engizisyon mahkemelerindeki fâcialar, hristiyan târîhlerinde de yazılıdır. 446 [m. 1054] de, İstanbul papazı Mihael Kirolarius, Papadan ayrılarak, (Ortodoks) kilisesini kurdu. Mîlâdın 571 senesinde ölen Ya’kûb, (Süryânî) fırkasını, 405 de ölen Maron, Sûriye’de (Maronî) fırkasını, Amerikalı Şarl Russelin de, 1872 de (Yahova şâhidleri) fırkasını kurdular.]
Aynı şekilde, hadisler hakkında da müslümanlar tereddüte düşürülecek. Kurana yapılması planlanan, tercüme, tenkid ve tahrifin, hadislere de uygulanması gereklidir.
Hakikaten, okuduğum (İslamı nasıl yıkabiliriz) isimli bu kitap, çok mükemmel idi. İleride yapacağım çalışmalar için, emsalsiz bir rehber idi. Sekretere kitabı iade edip, memnuniyetimi ifade ettiğimde, bana, (Bilmiş ol ki bu meydanda, sen yalnız değilsin. Yaptığın işi yapan pek çok adamlarımız var. Bu işi yapmak için, şimdiye kadar nazırlığımız 5.000’den fazla adam vazifelendirmiş bulunmaktadır. Nazırlık bu sayıyı yüzbine çıkarmayı düşünüyor. Bu sayıya ulaştığımız zaman, müslümanların hepsine hâkim olacak ve bütün İslam memleketlerini ele geçirmiş olacağız) dedi.
Daha sonra, sekreter şunları söyledi: (Sana şunu müjdelerim ki nezaretimizin bu programı gerçekleştirmesi için, en fazla, bir asırlık bir zamana ihtiyaç vardır. Biz o günleri görmesek bile muhakkak çocuklarımız görecektir. Şu darbımesel ne kadar da güzeldir, (Başkasının ektiğini yedim. Öyleyse, ben de başkaları için ekiyorum). İngilizler, bunu yaptığı zaman, bütün hristiyan alemini memnun etmiş ve onları 12 asırlık felaketten kurtarmış olacaktır).
Sekreter sözlerine şöyle devam etti: (Asırlarca devam eden (Ehl-i salib) muharebeleri [Haçlı seferleri], hiçbir fayda sağlayamamıştır. Keza, Moğollar [Cengiz orduları] da, İslâmın köklerini kazımak için bir şey yapmış sayılmaz. Çünkü onların yaptığı iş, ani, plansızdı. Düşmanlıklarını ortaya koyacak, askeri işler yapıyorlardı. Bunun için, çok çabuk yoruldular. Fakat şimdi, hükümetimizin değerli idarecileri, İslamı çok ince bir plan ve uzun bir sabırla içten yıkmak için çalışıyorlar. Askeri güç kullanmamız da lâzımdır. Fakat bu iş, son merhalede, yani İslamı yiyip bitirdikten ve her tarafından balyozlayıp, bir daha toparlanamaz, bizimle savaşamaz hâle geldikten sonra gelir).
Sekreter sözlerini şöyle bitirdi: (İstanbul’daki büyüklerimiz, çok akıllı ve zeki imişler, ki bizim planımızın aynını uygulamışlar. Ne yapmışlar: Muhammedilerin arasına sokulup, onların çocukları için, medreseler açmışlar. Kiliseler inşa etmişler. Onların arasında, içkiyi, kumarı, fıskı fesadı [ve futbol kulüplerine parçalanmalarını] çok güzel bir şekilde yaymayı başarmışlar. İslam gençliğini, dinleri hakkında şüpheye düşürmeye, kendi hükümetleri ile aralarına münakaşa ve muhalefet sokmaya, her tarafta fitneyi yaygınlaştırmaya, amirlerin, müdürlerin, devlet adamlarının evlerini hristiyan kadınları ile doldurarak, ahlaklarını bozmaya çalışmışlardır. Biz de, bu şekilde hareket ederek, onların kuvvetlerini kıracağız, dinleri ile olan irtibatlarını sarsacağız, ahlaklarını ifsad edeceğiz. Birlik ve beraberliklerini yok edeceğiz. Sonra, ani bir harp başlatıp, İslâmın köklerini kazıyacağız.
[İngilizler, islâmiyyeti imhâ etmek için hâzırladıkları, 21 maddeyi, 2 büyük, Hindistân ve Osmânlı islâm devletini yıkmak için tatbîk ettiler. Hindistân’da, (Vehhâbî), (Kâdıyânî), (Teblîg-ı cemâ’at), (Cemâ’at-i islâmiyye) gibi bozuk islâm fırkaları meydâna getirdiler. Sonra ingiliz ordusu, Hindistân’ı kolayca işgâl edip, koca islâm devletini yok etdi. İslâm âlimlerini zindanlarda, ölüme terk etdi. Sultânı da hapsedip, 2 oğlunu parçaladılar. Asrlardan beri, muhâfaza edilen zî-kıymet eşyâyı, nâdîde, güzîde hazîneleri yağma ederek, gemilerle Londra’ya taşıdılar. Hind sultânlarından Şâh-ı cihânın, [m. 1631] de, zevcesi Ercümend beygüm hanımın Agra’daki kabri üzerine yaptırdığı (Tac-mahal) ismindeki türbenin duvarlarından çaldıkları elmâs, zümrüd, yâkut gibi kıymetli taşların yerleri, şimdi çamur ile sıvalıdır. Bu çamurlar, ingiliz vahşetini, dünyâya i’lân ediyorlar. Çaldığı bu servetleri, İslâmiyyeti yok etmek için kullanmaktadırlar. Bir islâm şâirinin dediği gibi, (Zâlimin zulmü varsa, mazlûmun da Allahı var!) adâlet-i ilâhiyye tecellî ederek, II. cihân harbinde, cezâlarını buldular. Almanların İngiltere’yi işgâlinden korkan, ingiliz zenginleri, kilise mensûbları ve devlet, nezâret adamlarının çoluk çocukları, onbinlerce islâm düşmanı, gemilerle Amerika’ya kaçarlarken, almanların, (Graf von spee) ve benzeri 2 harb gemisinden bırakdıkları miknatisli mayınlar, bu gemileri batırdı. Atlas okyânûsunda boğuldular. Harbden sonra, Newyork’daki (Birleşmiş milletler insan hakları) merkezinin aldığı karâr ile, bütün dünyâdaki müstemlekelerini terk ettiler. Müstemlekeler nezâretinin, asrlarca sömürdüğü geçim kaynaklarının çoğunu kaybettiler. Britanya adasında mahsûr kaldılar. Gıdâ maddeleri ve mühim ihtiyâc eşyâsı vesîkaya bağlandı. 1948’de, genelkurmay başkanı Sâlih Omurtak pâşa, bir ziyâfetde , (Londra’da, resmî misâfir olduğum hâlde, sofradan hep doymadan kalkardım. Avdetde, İtalya’da, bol makarna yiyerek, doyabildim) dediğini işittiğim için yazıyorum. O sofrada pâşanın tam karşısında oturuyordum. Bu sözü, hâlâ kulağımda çınlamaktadır.
Senâüllah-ı Dehlevî “rahmetullahi aleyh” (Mâide sûresi)nin 82. âyet-i kerîmesini tefsîr ederken buyuruyor ki, (Muhyissünne Hüseyn Begavî, nasârânın hepsinin müşrik olmadığını bildirdi. Çünki, şirk, ülûhiyyet sıfatı isnâd ederek, ona hurmet etmeğe, ya’nî (ibâdet etmeğe) denir. Müşrikler, yahûdîler gibi, müslümânlara şiddetli düşmandır. Müslümânları öldürürler, memleketlerini, mescidlerini tahrîb ederler. Kur’ân-ı kerîmi yakarlar.) İmâm-ı Rabbânî “rahmetullahi aleyh” 3. cild, 3. mektûpta buyuruyor ki, (Allahü teâlâdan başka bir şeye ibâdet edene, tapınana müşrik denir. Bir Peygamberin dînine tâbi’ olmıyan kimse müşrikdir). Şimdi, dünyâdaki hristiyanların hepsi, Muhammed aleyhisselâma inanmadıkları için, kâfirdirler. Bunların çoğu Îsâ tanrıdır veyâ 3 tanrıdan biridir dedikleri için, müşrikdirler. Îsâ, Allahın kulu ve Peygamberidir diyenleri, (Ehl-i kitâb)dır. Hepsi, İslâmiyete ve müslümânlara düşmanlık yapıyorlar. Hücûmlarını ingilizler idâre etmektedir.
Hıristiyânların şimdi, 1 süâl uydurarak, bütün islâm memleketlerine götürdüklerini, 1412 h.=1992 m. senesinde haber aldık. Bengladeşdeki islâm âlimleri, bunlara cevâp yazarak, papazları rezîl etmişlerdir. İstanbul’daki (Hakîkat Kitâbevi), (El-Ekâzîb-ül-cedîdetü’l-Hıristiyâniyye) ismindeki bu cevâpları, (Es-sırâtu’l-müstakîm) kitâbı ile birlikte basdırıp, bütün dünyâya göndermektedir.]
[Kaynak: İngiliz Casusunun İtirafları]