Sual: Osmanlı son devir padişahlarından Sultan Abdülaziz Han kimdir? Hangi hizmetleri olmuştur? Nasıl şehid edilmiştir?
Cevap: Osmanlı padişahlarının 32.si ve İslam halifelerinin 97.sidir. Sultan II. Mahmud’un 2. oğludur. 1830’da tevellüd edip 25 Haziran 1861’de halife oldu. 1876’da Dolmabahçe sarayından alınıp, Topkapı sarayına hapsedildi. 5 gün sonra Mithat paşa ve serasker [savunma bakanı] Hüseyin Avni paşa, Süleyman paşa ve arkadaşları tarafından, Feriye sarayında Kurân-ı Kerîm okurken bilek damarları kestirilerek şehit edildiği, sultan Vahideddin’in baş katibi, Ali Fuad beğin hatıralarında yazılıdır “rahmetullahi teâlâ aleyh”. Feriye sarayı, Beşiktaş ile Ortaköy arasında, Galata-saray lisesinin orta kısmı olan yalıdır. Sultan Mahmud türbesindedir. Sultan Murad, bu işkenceli ölümü işitince, korkudan aklı bozuldu.
(Belgelerle Türk tarihi dergisi)nin 1967 Kasım ve 2 sayılı nüshasında diyor ki: İstanbul üniversitesine bağlı kıymetli eserler arasında, İbnül-Emin Mahmud Kemâl beğin [3310] numaralı defterinde, sultan Abdülaziz hanın annesi Pertevniyal valide sultanın söyleyip yazdırdığı (Sergüzeşt-name) vardır. Yıldız evrakı arasında görülüp, İbnül-Emin Ahmed Tevfik beğin, 1336 [m. 1918] de sûretini çıkardığı bu sergüzeştnamede Pertevniyal sultan diyor ki: 1293 [m. 1876] senesi, Cemazil-evvelin 7. [30 Mayıs] günü, sabaha karşı saat 8’de, valide sultanı yataktan kaldırıyorlar. Sultan, oğlu Abdülaziz hanı uyandırıyor. Halife, “Anne bunu bana kim yaptı? Beni sultan Selime mi döndürecekler? Ben kime ne ettim?” diyor. Valide sultan “Avni paşa etti” diyor. “Yalnız Avni etmedi. Rüştü paşa ile Ahmed ve Mithat paşalar da, bu işe dâhil. Ben bu felaketi 30-40 defa rüyamda gördüm. Bundan sonra, Cebrâil gökten inse, devlet reisi olmam. Cenâb-ı Hakk’ın takdiri böyle imiş” diyor. 30 Mayıs 1876 Salı günü kayıkla Topkapı sarayına götürülüp, III. Selim hanın şehit edildiği odada, hapsolunuyor. Çorba gönderiyorlar. Kalfa “Kaşıksız, efendimizin önüne nasıl koyayım?” diyor. Bir kırık tahta kaşık veriyorlar. Halife, biraz içiyor. Abdest almak için, nalın aratıyor. “İzin yok” diyerek vermiyorlar. Abdesthaneye yalın ayak giriyor. 3 gün kuru tahta üstünde aç, susuz bırakılıyor. Kayıkta yağmurdan ıslanmış olan elbisesini çıkarmak için gecelik istiyor. “İrade yoktur” diyerek vermiyorlar. Sultan Murada tebrikname ve acıklı mektuplar gönderip yalvarıyor. 4. gün, “2 Haziran sabahı” sultan Muradın irâdesi ile diyerek, Feriye sarayına götürüyorlar. İçeri hızlı girdiği için, bir süngülü asker, göğsünden itiyor. “Annem nerede?” diyor. Annesi koşup gelerek, yukarı çıkarıyor. Askerlerin saygısızca konuşturulduğunu görünce, “Aman anneciğim. Bunlar beni öldürecekler” diyerek ağlıyor. İki gün sonra, eski yırtık eşya gönderiyorlar. Askerler, ikide bir, kılıcını isteriz diye hücum ediyor. Vermiyor ise de, Valide sultan, gizlice vermek zorunda kalıyor. 4 Haziran sabahı Valide sultan içeri gelip, kapının açık olduğunu ve halifenin kanlar içinde yattığını görünce, feryat ediyor. Halife, ellerini, annesinin göğsü üzerine koyup (Allah, Allah) diyor. Gelenler, Valide sultanı başka odaya götürüyor, kulağındaki küpeleri ve yüzüğünü çekip alıyorlar. Halifeyi eski bir perdeye sarıp, Ortaköy karakoluna götürüyorlar. Can çekişirken Rüştü, Mithat ve Avni paşalar ve yardakçıları gelip, “Bizi azlet!” diyerek alay ediyorlar. Valide sultan, “Arslanım şehit oldu. Beni de şehit etsinler” diye feryat ediyor. Asker gelip, “Sultan Murad irâde etti. Seni Beğlerbeği sarayına götüreceğiz” diyorlar. Valide sultan, “Benim yerim, Yeni-saraydır” diyor. Valide sultanın kollarından çekip yalın ayak, yaşmaksız ve feracesiz karakola götürüp, paşalara seyrettiriyorlar. Halifenin zevcelerinden Tıryal hanım efendi gelip, “Canım, Allah rızası için namusu ile oynamayın. Hiç olmazsa araba ile götürünüz” diyor. Paşalar, başarılarından pek keyifli kahkaha atmaktadırlar. Tıryal hanımın arabasına bindirilerek yeni-saraya “Topkapı sarayına” götürülüyor. Başka araba ile Tiryal hanımı da, zorla oraya götürüyorlar. 3 gün sonra kızlar ağası Topkapı sarayına geliyor. İki sultanın ayrı odalarda baygın yattıklarını görüyor. 6 gece sonra, odalarına birer kandil gönderiliyor. 38 gün sonra Feriye sarayına götürülüyorlar. Kapı ve pencereleri çivileniyor. 8 gün Valide sultana eziyet ederek “Mallarının yerini bildir” diyorlar. 9. gün, pencereler açılıyor. 31 Ağustos 1876 da beşinci Murad tahttan indirilip, Dolmabahçe sarayından Çırağan sarayına götürülüyor. Sultan Abdülhamid Han tahta çıkınca, işkencelerden kurtulup, rahata kavuşuyorlar. Sultanlara yapılan işkencelerin, sultan Muradın emri ile olduğunu söylerlerdi. Halbuki sultan Muradın bir şeyden haberi yoktu. Sultan Abdülaziz’in tebriklerini ve yalvarmalarını paşalar sultan Murada göstermiyor. Sultan adına kendileri cevap yazıp aldattıkları, [m. 1959] tarihli askeri tarih mecmuasında uzun yazılıdır.
[m. 1967] de İstanbul’da basılmış olan Tarihçi Yılmaz Öztuna’nın (Türkiye tarihi)nin 12. cildinde özetle diyor ki: (Sultan Abdülaziz’in hâl’ edilmesi, birkaç ahlaksız veya safdil devlet adâmının, şahsi ihtirasları uğruna oldu. Bunların başında, eski sadr-ı Âzam Hüseyin Avni paşa geliyordu. Kurmaylıktan yetişmiş, üç defa serasker olmuştu. Bir uşağın oğlu idi. (Kinim dinimdir) diyen kindar adamlardan biri idi. Mason Fuad paşanın yetiştirmesi idi. Meziyetsizliklerinden, kötülüklerinden dolayı azl olunur, sonra entrikalarla yine bir makâm kapardı. Mahmud Nedim paşa tarafından azl edilip sürüldüğü ve rütbesi ve nişanları alındığı için, padişaha kin bağladı. Sultanı tahtından indirmeye ve öldürmeye karar verdi. Londra’ya gidip, ingilizlerle bu işi planlaştırdı. Facianın 2. adamı Mithat paşanın batı kültürü olmadığı gibi, din bilgisi de yoktu. Tuna ve Bağdat valiliklerinde yaptığı işler, Avrupa basınında alkışlanmış, bilhassa ingilizler tarafından şımartılmıştır. Hislerine kapılan, acele ve yanlış kararlar veren, bu yüzden iyi iş görmeye müsait olmayan bir adamdı. Ali paşa gibi, ölünceye kadar sadarette kalacağını umarken, 2 ay içinde azledilmesini, gururuna yedirememiş, hükümdara düşman olmuştur. İçki masalarında, devlete ait kararlar alırdı. İngiltere’deki parlamento idaresini aynen alırsa, Türkiye’nin aynen İngiltere olacağını sanırdı. Böyle bir idareyi yürütecek tek şahsın, kendisi olacağına inanırdı. Mithat paşanın, meşrutiyeti tesis edebilmek için hâl’ işine karıştığını ileri sürmek, gerçeğe hiç de uymamaktadır. Avni paşa, hâl’ projesini Mithat ve Şirvanizade Muhammed Rüştü paşalara, sonra zamanın sadr-ı azamı mütercim Rüştü paşaya açtı. Şirvanizade’den yüz bulamayınca, onu Tâif’e sürdürdü ve orada zehirletti. Mithat paşa, sadr-ı Âzam Mahmud Nedim paşanın, kendisini merkezden uzaklaştıracağını vehim ederek, hâl’ işine karışmıştır denilebilir. Hâl’ işine Mithat paşanın emri ile uydurma fetva veren şeyh-ul-İslam Hasan Hayrullah efendi de, bu makâmından, önce azledilmiş, bu yüzden sultana kin bağlamıştı. Sultan Abdülaziz, bunun için, “O, sarayda iken, müfsit imâm denirdi. Rüştü paşanın tavsiyesi ile şeyh-ul-İslam yaptık, Allah vere de, bir halt etmese” demiştir.
Sultan Abdülazizin hâl’inin bir vatanperverlik olacağına inanan tek adam, harp okulu nazırı [kumandanı] Süleyman paşa idi. 25 Mayıs gecesi, Redif ve Süleyman paşalar, Avni paşanın Kuzguncuktaki evinde toplanarak, (300) harbiye talebesinin Dolmabahçe sarayını kuşatmasına karar verdiler. Talebeye, Sultanı korumak için gidiyoruz denildi.
Avni paşa sultanı öldürmeyi çoktan planlamış ve nihâyet bu cinayeti işlemiştir. Uzun zaman sarayda casusu olan, 2. mabeynci Fahri beği bu işte kullandı. Cezayirli Mustafa pehlivanı ve Yozgadlı pehlüvan Mustafa çavuşu ve Boyabatlı hacı Mehmed pehlüvanı Fer’iye sarayına bağçıvan yaptılar. Fahri beğle bu pehlivanlar, odaya girip, uzun dövüşmeden sonra bileklerini kesip pencereden bahçeye kaçtılar. Avni paşa, çığlık seslerini duyarduymaz, Kuzguncuktaki yalısından, kayıkla, hemen Feriye’ye geldi. Ölüm raporunu imzalamak istemeyen iki doktordan birini, Avni paşa hemen Trablusgarba sürdü. İkincisi olan Ömer beğin apoletlerini [formalarını] hemen orada sökmüştür. 1293 [m. 1876] Haziranın 4. günü sabahı, sultan Abdülaziz’in Ortaköy sahilinde Feriye sarayındaki odasından garib sesler gelmeye başladı. Saat 9:30’da odaya girenler, eski hakanı kanlar içinde buldular. Ertesi gün yayınlanan hükümet tebliği, şöyle diyordu: “Sultan Abdülaziz sakalını düzeltmek üzere istediği küçük makasla her iki bileğinin damarlarını açarak intihar etmiştir. Serasker Avni paşa cesedi karakola naklettirmiştir.” Bu tebliğ ve ekli tabib raporu, hiç kimseyi inandıramadı. Doktorlara yalnız bilekler gösterilmiştir. Avni paşa, birkaç sene önce de, sultan Abdülazizi zehirlemeye teşebbüs etmişti. Mithat paşa, ölümü işitince, “Hakanın muhafazası pek müşkil ve tehlikeli olduğundan, bu vech ile vefâtı pek iyi oldu” demiştir. Maliye nazırı Yusuf paşa ise, “Mel’un herif [Avni paşa] padişahın başını yedi. İnşaallah yakında o katil de katledilir” demiştir. Sadr-ı Âzam mütercim Rüştü paşa da, “Naaşı karakola çıkardıkları zaman canlı imiş. Hekimler de, canlı olduğunu tasdik ettiler” demiştir. 3 pehlivana yüzer altın maaş bağlanarak, sırrı ifşa etmeleri önlendi. Sultan Abdülaziz’in naaşını yıkayan 8 imâm, Yıldız muhakemesinde, sultanın 2 dişi kırılmış, sakalının sol tarafı yolunmuş, sol memesi altında büyük bir çürük vardı demişlerdir. Pehlüvanlar da, yaptıklarını sonradan itiraf etmişlerdir. İntihar edecek şahsın her iki bileğinin damarlarını birlikte kesemeyeceği de tıp ilminde meydandadır. Hüseyin Avni paşa, sultan Abdülaziz’in hâl’ edileceğini birkaç sene önce Londra’da İngiliz nazırlarına söylemek cesaret ve hiyanetinde de bulunmuştu. Bunun için, (Encyclopaedia Britannica) intihar tezini ileri sürmektedir. Son çıkan, (Grand Larousse) ise, öldürüldüğünü yazmaktadır. 1940 tarihli (Larousse illustre) de, (fut assassiné en 1876= 1876 da katl edildi) yazılıdır. 5 Haziran günü cenazesi büyük merasimle kaldırıldı. Topkapı sarayında yıkandı. Pederi sultan II. Mahmud hanın Çenberlitaş’taki türbesine defnedildi.
Süleyman paşa, bu inkılabın meşrutiyet için yapıldığını söyleyince, Avni paşa, sen sus! Asker siyasete karışmaz demiştir. Halbuki kendisi, askeri çoktan siyasete karıştırmış. Balkanlarda felaketli hadiselerin patlak vermesine sebep olmuştu. Nitekim, 2 Temmuzda Sırb ve Karadağ prenslikleri isyan etti. Balkanlar karıştı. 24 Nisan 1296 [m. 1877] de Rusya’nın arabulucu teklifi reddedilerek, 93 harbi başladı. Hemen müşir yapılan Süleyman paşa, Şıpka geçidini ruslara kaptırınca, mağlubiyete sebep oldu. Plevne’de üç kere zafer kazanarak gâzî ünvanını alan Osman paşayı kıskandı. Maçka meydan muharebelerini de kaybederek, Edirne’ye kadar kaçtı. Böylece, Edirne de, harab oldu. Ruslar Ayastefanos’a [Yeşilköy’e] kadar geldi. İngilizler, bu mağlubiyeti fırsat bilerek, 20 Mayıs 1878 de, İstanbul’da Ali Süavi vakasını çıkarıp, II. Abdülhamid hanı devirmek, hilafeti lağvetmek istedi ise de, muvaffak olamadı. Ali Süavi mason idi. Karısı ingiliz idi. (Yeni Türkiye tarihi) diyor ki “II. Abdülhamid hanın diplomasisi [Aklı ve zekası] olmasaydı, 93 harbinin zararları daha büyük olacaktı”. Süleyman paşa, sefih ve zelil bir hayat sürerek, 1309 [m. 1891] de Bağdat’ta öldü.
Abdülaziz hanı şehit ettiren paşalar, başarılarının zevki içinde, Mithat paşanın Bayezid’deki konağında, 15 Haziran gecesi toplanmışlardı. Odaya giren erkan-ı harp kolağası, 26 yaşındaki Hasan beğ, Avni paşayı ve sonra hariciye nazırı Raşid paşayı vurup öldürüyor. Mithat paşayı kovalıyor ise de, paşa mutfağa kaçıp, aşçının dolabına saklanıp, ölümden kurtuluyor. Yaralı yakalanan Hasan beğ, ertesi gün Beyazıt meydanında şehit ediliyor. Edirnekapı’dan Topkapı’ya giderken, sağ köşede, parmaklıklı mezarının büyük taşında “Ümera ve guzât-i çerakiseden İsmail beğin oğlu olup Harp okulunu bitirip, kolağası rütbesinde iken, genç yaşında, velinimeti uğrunda fedây-i can eden, Çerkes Hasan bey’in kabridir” yazılıdır. Sultan Abdülaziz Han, Çerkes Hasan Bey’in eniştesi idi. Halifenin feci şekilde şehit edildiğini ve annesi Pertevniyal sultana çok çirkin işkenceler yapıldığını işiten sultan Murad’ın üzüntüden ve bu felaket yolunun sonunu düşünmekten aklı bozuldu.
Sultan Abdülaziz Han, 15 senelik saltanat zamanını Dolmabahçe sarayında geçirdi. Bu sarayda iken hâl’ edildi. V. Murad da 3 aylık saltanatını bu sarayda geçirdi. II. Abdülhamid Han, bu sarayda yedi ay oturduktan sonra, Yıldız kasırlarına yerleşti. Sonra Yıldız sarayını yaptı. Sultan Muhammed Reşad da, Dolmabahçe sarayında oturdu.
Sultan Abdülaziz Han, [h. 1278] de yeni askeri elbiseleri kabul etti. [1279] da posta pulu kullanıldı. [1286] da Süveyş kanalı açıldı. [1288] de İstanbul’da tramvay işletilmeye başladı. [1292] de Galata tüneli yapıldı ve askeri rüştiye mektepleri açıldı. [1279] da Osmanlı bankası açıldı. [1280] de sahillere deniz feneri konuldu ve devlet şurası [Danıştay] kuruldu. [1284] de sultani mektepleri [liseler] açıldı. [1285] de Sanayi mektepleri açıldı. [1286] da Fransa imperatoriçesi İstanbul’u ziyaret etti. [1287] de Avusturya imperatörü, sultan Abdülaziz’i ziyarete geldi. [1287] de şark demir yolları yapıldı. [1287] de tıbbiye-i mülkiye açıldı ve orman ve maden mektepleri açıldı ve Eski saray dış kapısı, yani üniversitenin Beyazıt meydanına açılan giriş kapısı yapıldı. [1288] de itfaiye alayı teşkil edildi. [1289] da seyyar havuz yapıldı ve Darüşşefeka lisesi açıldı. [1290] da İran şahı, sultan Abdülaziz’i ziyarete geldi ve İzmit demir yolu yapıldı.
Abdülaziz Han, kardeşi gibi, memleketin idaresini Ali ve Füad paşanın ve bunların yetiştirdiği masonların ellerine bıraktı. Bunlar da, İngilizin siyasetine göre hareket ettiler. Dağıstanlı şeyh Şamil, 20 sene ruslarla kahramanca cihat yaparak, ordularını perişan ederken, seyrci kaldılar. Bu mücahitin 1283 [m. 1866] de esir düşmesine sebep oldular. Rusların 1290 [m. 1873] de, Semerkand, Buhara ve Hive’yi işgal etmelerine de sebep oldular. Ömürlerini Avrupa’da geçirdiler. Memlekette kaldıkları zaman, Tanzimat fermanındaki mason planlarının tatbik edilmeleri için çalıştılar. Bu hıyanetlerinin sebebi mesulü elbette Halifenin gafleti idi. Bu gafletinin neticesinde, masonlar ve onlara aldananlar tarafından şehit edildi.
Sultan Abdülaziz, Çırağan ve Beğlerbeği saraylarını yaptırdı. Muhtelif yerlerde de kasırlar yaptırdı. Beykoz kasrı bunlardandır. Çırağan yalısını ilk olarak Nevşehirli Damad İbrahim paşa yaptırdı. Sonra III. Selim hanın hemşiresi Beyhan sultan tarafından yeniden yapıldı. Ahşab ve çok ziynetli idi. Sultan, bunu, kardeşi sultan Selime sattı. Sonra, II. Mahmud Han, 1836’da yıktırarak ahşab saray yaptı. Sultan Abdülmecid Han bu sarayda oturdu. 1855’de yıktırdı. 1871’de Abdülaziz Han, son muhteşem sarayı 4 milyon liraya yaptırdı.
Beğlerbeği sarayının yerinde, tepede I. Ahmed hanın (Şevk-abad) kasrı vardı. Sahil sarayını II. Mahmud Han ahşab yaptırdı. Molteke’yi burada kabul ettiği zaman, çubuk içiyordu. Abdülmecid Han, 1833’de bu sarayda merasimle hatm-i şerif indirmişti. Sultan Abdülaziz Han, 1282 [m. 1865] de, bu ahşab sarayı yıktırıp yerine mermerden muhteşem sarayı yaptırdı. Sultan, 1865 Nisanının 21. Cuma günü saraya yerleşti. Yaz mevsimlerini burada geçirirdi. Balkan harbi bozgununda, Enver ve Talat paşalar, II. Abdülhamid hanı “rahime-hullahü teâlâ” Selanik’ten (Lorley) Alman vapuru ile İstanbul’a getirtip, Beğlerbeği sarayına koydular. Boğaziçi tarafında, alt katta, arka tarafta, bir odada yerleşip, 76 yaşında iken, zatürrie hastalığından vefât ettiği, 10 Şubat 1918 gününe kadar, burada yaşadı.