Sual: İslam hukukunda vekalet nasıl verilir? Vekalet hükümleri nelerdir?

Cevap: Vekalet, bir kimsenin, bir işi yapmak için, başkasını kendi yerine koyması [başkasına iş havalesi] demektir. Yerine geçirilen başka kimseye vekil denir. Vekil edene sâhip denir. Bir kimsenin sözünü başkasına götürene resûl veya haberci denir.

Birini vekil yapmak, icap ve kabul ile olur. Yani, (Seni vekil yaptım) ve (Kabul ettim) sözleri veya yazıları ile olur. Vekil, cevap vermeden, işi yapmaya başlasa, kabul etmiş olur. İş habersiz yapıldıktan sonra, sâhibinin, izin verdim demesi ile de, vekil etmiş olur. Kiracı kira ile kiradaki malı tâmir etmeye vekil yapılabilir.

Bir iş için emir verince, bâzen vekil, bâzen da haberci yapılır. Zâhiretü’l-Bürhaniye sâhibi “rahmetullahi teâlâ aleyh” diyor ki “Bir kimse, birisine 100 lira verip, bunu filancaya ödünç vereceğim. Ona git! Bu parayı sana falan kimse ödünç yolladı de! Bunu verip karşılığında rehin al derse, bu da giderek 100 lirayı verip, rehin olarak bir mal alsa, bu (Haberci) olur. Emreden kimse, rehni haberciden alabilir. Çünkü haberci, emreden kimse için konuşmuştur. Kendi için konuşmamıştır. Sözleşmeden doğan haklar emir veren kimse için olur. Haberci, onun sözünü iletmiş, rehni onun için almış olmaktadır. Rehin habercinin elinde helak olursa, emir veren kimsenin elinde helak olmuş gibidir. Bu kimse, ona, seni vekil ettim derse, o da, kabul ettim derse, bu kimse rehni vekilden alamaz. Çünkü, vekil, rehni kendi için istemiştir. Sözleşmesinin hakları vekile olur. Rehni saklamak da bu haklardandır. Rehni veren, vekil için vermiştir. Rehn vekilin elinde helak olursa, yine emir veren kimse öder. Çünkü, rehn helak olunca, deyni almış da, rehni geri vermiş gibi olur. Deyni geri alıp da, kendinde iken deyn helak olsaydı, emir verene ödemezdi”. Bir kimsenin emri ile hizmetçisi gidip mal satın alsa, onun vekili olmuştur. O kimse, pazarlık ettiği malı almak için gönderse, efendisinin resûlü [habercisi] olur.

Vekil yapmak, bâzen şartlı olur. Mesela, [şu saatimi yüz liraya satmaya seni vekil ettim!] demek gibi.

Vekil edenin, işi yapabilecek kimse olması şarttır. Vekilin akıl olması şarttır. Baliğ olması şart değildir.

Hediye, ariyet, rehn, emânet, ödünç vermek ve dava açmakta, şirket yapmakta, vekil, sâhibinin adını söyleyerek iş görür. Söylemezse, işleri sahih olmaz.

Alışverişte, kiraya vermekte, davacı ile uyuşmakta, kendi adına yapması da câiz olur ise de, o işin haklarından kendi mesul olur. Aldığı şeyler sâhibinin olur. Sâhibinin adını söyleyerek yaparsa, haberci gibi olur. Habercinin yaptığı işlerin mesuliyeti, sâhibinin üzerine olur. Dürer kitabında, yemeği, içmeyi anlatırken diyor ki (Alışverişte ve vekil etmekte, bir kişinin sözü kabul edilir. Mesela, bir kâfir, bir kadın, bir fasık veya bir köle, bu eti müslümandan veya yahudiden veya nasraniden aldım derse, yemek helal olur. Yalan zannederse helal olmaz. Ben, filanın vekiliyim derse, onun malını bundan satın almak câiz olur).

Alışverişe, borc vermeye veya ödemeye vekil olan kimsenin teslim aldığı mallar, kendinde emânet olur. Kendisi sebep olmadan helak olunca ödemez. Habercide bulunan mal da emânet gibidir. Haberciyi gönderenin malı gitmiş olur.

Bir kimse, 2 kişiyi birlikte, bir işe vekil etse, vekiller, yalnız başına iş göremez. Ancak avukatlardan ve emaneti, borcu ödemeye vekil olanlardan biri de yapabilir.

Vekil, sâhibinden ayrıca izin almadıkça veya (istediğini yap) diyerek (Umumî vekil) edilmedikçe, başkasını kendine vekil yapamaz. Yalnız, zekat vermek için olan vekil, izinsiz olarak başkasını, o da başkasını vekil yapabilirler. 2. vekil, doğrudan doğruya sâhibin vekili olur.

Vekil ederken, ücret şart edildi ise, iş yaptığı zaman ücreti alır. Ücret şart edilmedi ise, teberru etmiş olup ücret isteyemez.

Alışverişte, malın cinsi, nev’i [veya fiyatı] vekile bildirilmelidir. (Umumî vekil) ise, bildirmeye lüzum olmaz. (Bana bir at al) demek sahih olur. (Bana bir hayvan al) demek sahih olmaz. Nasıl olursa olsun, nasıl istersen öyle al! deyince, (Umumî vekil) olur. Malın maddesi [pamuk veya yün olması], kullanma yeri, işçiliği ayrı olunca, cins ayrılır. Koyunun yünü ile derisi başka cinstir. Başka cinsten aldığı mal, vekile kalır. Sâhibinin olmaz. Koç al denilen vekil, dişi koyun alırsa, vekilin olur. Süt, pirinç gibi şeyleri al derse, piyasada bulunanı alması câiz olur. Ev alacak vekile mahalle ve fiyatını söylemek yetişir. Ölçü ile alınan malın miktarı veya fiyatı söylenir. Evsafını söylemek lazım değildir.

Süleymaniye kütüphanesi (Esad efendi) kısmında [572] sayılı Dürretü’l-beyda kitabında diyor ki (Yemeye çağrılan kimseye, malımdan istediğin kadar ye ve al ve dilediğine ver, hepsi helal olsun denilse, yedikleri helal olur. Aldıkları ve başkasına verdikleri helal olmaz. Çünkü, miktarı bilinmeyen taâmin yemesini helal etmek câizdir. Fakat miktarı bilinmeyen malı almak için vekil etmek ve mechul ve ayrı olarak teslimi mümkün olan malı ayırmadan hediye etmek sahih değildir).

Şartı olan vekil, şarta uymazsa, aldığı mal, kendinde kalır. Şartı, sâhibinin lehine değiştirmesi câiz olur. Veresiye al deyince peşin alsa, mal, kendinde kalır. Peşin al deyip de, veresiye alsa, sâhibi için almış olur. Malın bir kısmını bulup alsa, bölmesi zararlı olan malda [kumaş gibi], sâhibi için olmaz. Zararsız ise [pirinç, şeker gibi] sâhibi için almış olur.

Değeri bildirilmeyen malı, az aldanmak ile alabilir. Fakat, et, ekmek, şeker gibi kıymeti meşhur şeylerde az aldanmak affolmaz. Fahiş aldanmakla alınan malı, sâhibi kabul etmeyebilir.

Belli malı satın almaya vekil olan, o malı kendisi için satın alamaz. Kendim için aldım derse bile sâhibinin olur. Sâhibi yanında iken aldığı mal, vekilin olur.

Vekil, sâhibine kendi malını satamaz.

Vekil, veresiye satın aldığı malın semenini, sâhibinden peşin isteyemez. Peşin aldığı malın semenini, sâhibi tecil ettirse bile peşin isteyebilir. Semeni almadan önce, malı sâhibine teslim etmeyebilir. Fakat, bu zaman, mal telef olursa, vekil başkasını satın alıp öder. Satın alma vekili, bey’i ikale edemez.

Umumî vekil, sâhibinin malını, dilediği fiyata satabilir. Fiyat söylenmiş ise, daha aşağı satamaz. Satarsa, öder. Vekil, sâhibinin malını, kendine satın alamaz. Akrabasına da satamaz. Ancak, bunlar, umumî vekil ise veya değerinden yüksek satabilir. Umumî vekil, peşin de, veresiye de satabilir. Fakat, peşin sat veya şu malımı sat da borcumu ver denildi ise, veresiye satamaz.

Veresiye sattığı malın semeni için rehin veya kefil alabilir ve bunlardan mesul olmaz. Rehin ile kefil ile sat denildi ise, böyle satması lâzımdır.

Vekil, semeni almadan, sâhibine kendi malından vermeye zorlanamaz. Semeni, müşteriden, sâhibi de alabilir. Ücretsiz vekil, müşteriden semeni almaya mecbur değildir. Fakat, semeni almak için, sâhibini vekil etmesi lâzımdır. Dellal yani komisyoncu ve simsar gibi, ücretli vekiller, semeni almaya mecburdur. Satmaya vekil olan, alışverişi ikale edebilir. Fakat bu ikale, sâhibi için olmaz. Mal kendinin olup semeni sâhibine öder.

Borc ödeme vekili, kendi malından ödese, sâhibinden bunu ister. Kağıt lira ödemeye memur olan vekil, kendi malından altın ödese, sâhibinden kağıt lira alır. Altın ödemeye vekil olan, kağıt ödese, kağıt alır. Vekili, alacaklıya kendi malını satıp, sâhibinin borcunu öderse, sâhibinden borc kadar alır.

Filana ödünç veya sadaka veya hediye ver derse, vekil bunu verince, emredenden isteyemez. Sonra ben sana veririm dedi ise, isteyebilir.

Herkes, ancak kendi mülkü için emir verebilir. Başkasının malını denize at derse, atılmaz. Atan öder. Borcumu, kendi malından öde derse, vekil kabul etse bile ödemeye mecbur olmaz. Fakat, vekilde alacağı veya emânet parası varsa, emri yapmaya [ödemeye] mecburdur. Malımı satıp öde derse, bu emri, yalnız ücretli vekil yapmaya mecbur olur.

Falan alacaklıma ver diye, vekile para verse, bunu, sâhibin başka alacaklılarına veremez. Parayı alacaklıya vermeden, sâhibi ölse, para varislerine geri verilir. Alacaklılar mirastan isterler.

Alacaklıma verip, senedin arkasına yazdır veya vesika al diyerek vekile para verse, vekil ödeyip, vesika almasa, alacaklı inkâr ederse, vekil öder.

Vekile verilen para, tayin ile te’ayyün eder. Bu para telef olsa, vekil azl olur. Vekil, aldığı parayı kendi için harc edip, sâhibinin istediği malı kendi parası ile satın alsa, aldığı mal kendisinin olur. (Dürer-ül-hükkam).

[1288] de İstanbul’da basılan Dürrü’s-sukuk kitabı, İstanbul’daki İslam mahkemelerinin bazı kararlarını bildirmektedir. 1. cildi, 15. sayfasında diyor ki: (Bir tüccar, zekatı olan 500 kuruş beyaz beşliği, hacca gitmekte olan Mûsâ efendiye teslim eder. Bu zekatı, Medine-i münevvere şehrinde bulunan İbrahim efendiye teslim etmesini ve kendi zekatı olduğunu ona söylemesini emrederek Mûsâ efendiyi vekil yapar. Mûsâ efendi, vekil olmayı kabul edip, 500 kuruşu teslim alır. Fakat, İbrahim efendi vefât etmiş olduğundan, Mûsâ efendi, bu zekatı, Medinede bulunan başka fakire verir. Vekil, zekatı, emre uygun vermediğinden, 500 kuruşu, sâhibi geri isteyince, sâhibine geri vermesi lazım olur). Sadakayı belli bir fakire vermeye vekil olan kimse, sadakayı başkasına verirse, sadakanın sâhibi sadakayı, vekilden geri istiyemez.

Davacı ve zanlı, birbirinin gönlü olmasa bile kendilerine avukat [yani dava vekili] tutabilir. Avukat, sâhibi aleyhinde, mahkemede konuşabilir, başka yerde konuşamaz. Konuşursa dinlenmez ve vekillikten çıkar. Aleyhe hiç konuşmamak üzere, avukat tutulabilir. Konuşursa azlolur.

Avukat, mal almaya vekil değildir. Mal almaya vekil olan da, sâhibine avukatlık yapamaz.

Sâhibi, başkasının hakkı karışan vekilini azledemez. Başkasının hakkı karışmadı ise azledebilir. Bu takdirde vekil de kendini azledebilir. Azlolunan vekilin azl haberini alıncıya kadar yaptığı işler, câiz olur. Kendi kendini azleden vekil, sâhibine bildirinciye kadar iş yapar. Alacaklı, borclunun bildiği vekilini, borclunun haberi olmadan azledemez.

Vekilin işi bitince, vekillik de biter. Sâhibin ölümü ile de, vekillik biter ise de başkasının hakkı karışmış ise bitmez. Vekilin ölmesi ile de, vekillik biterek, varisleri vekil olamaz.

Her şeye vekilimsin denilen (Umumî vekil), talak, hediye, sadaka ve vakftan başka her şeyi, sâhibi adına yapabilir.
Birinden ödünç istemek için başkasını vekil yapmak batıldır. Bunun için haberci göndermek sahihtir. Ödünç istenilen malı almak için vekil yapmak câizdir.

Fetava-i Hayriye’de diyor ki (Zevcesini, sefer uzaklığında bulunan babasının [veya mahreminin] yanından alıp getirmek için, zevcin kendi kardeşini veya yabancı bir erkeği vekil etmesi câizdir. Onlar, zevcenin bu vekil ile gitmesine mâni olamaz. Mâni olmaları günahtır). 43. sayfasında diyor ki: Kıtlık zamanında, bir kadın, bir bileziğini zevcine verip, bunu sat! Parası ile bize nafaka al! Sonra, aynı değerde bir bilezik bana verirsin diyor. Sonra bileziğin değerinde uyuşamıyorlar. Zevcin yemin ederek söylediğine inanılır. Çünkü, satmak için, zevcesinin vekili olmuştur. Satış vekilinden bileziğin benzerini geri istemesi sahih değildir. Sat demeseydi, ödünç olurdu. O zaman, kıymeti kadar istemesi fâsid olurdu).

Fetava-yı Hindiye’de diyor ki (Vekilin, vekil olmayı kabul etmesi şart değildir. Reddetmezse, kabul ettiği anlaşılır. Darülharpte bulunan mürted, Darülİslamda bulunan malını satmak için birini vekil etse, câiz olmaz. Çünkü, mürted Darülharbe [yani, İtalya, Fransa gibi hristiyan memleketine] gidince, malları mülkünden çıkar. Darülİslamda bulunan müslümanın Darülharpte bulunan kâfiri vekil etmesi batıldır. Darülharpte bulunan kâfirin Darülİslamdaki müslümanı vekil etmesi de batıldır. Darülharbdeki kâfir, Darülİslamdaki alacağını almak için, Darülharpte bulunan bir müslümanı veya zimmiyi veya harbiyi, 2 müslüman şahit yanında vekil etse, câiz olur. Bu işi alışveriş için yapması da câiz olur. Müslüman ve zimmi, Darülİslamda bulunan harbiyi vekil etseler câiz olur. Darülharbe giderse, vekil olması biter. Mürtedi de vekil etmeleri böyledir. Alışverişte, kiraya vermekte, nikahta, talakta, hul’da, uyuşmak, anlaşmakta, borc ödemekte ve rehinde vekil tutmak câizdir. Herkes için mubah olan odun kesmekte, ot toplamakta, yerden maden, petrol çıkarmakta câiz değildir. Yani ele geçenler vekilin olur. Hediye, vedia, ariyet, ödünç ve rehn vermeye vekil olanın bunları geri almaya hakkı yoktur. Mutlak olan, yani (İstediğini yap!) denilen vekil başkasını da vekil yapabilir. Bu yenisi, vekalet sâhibinin vekili olur. 2. vekil, bir 3. vekil yapamaz.

[İbni Âbidin diyor ki (Vekil, sâhibinin izini ile başkasını vekil yapabilir. Kurban satın almaya vekil olan, başkasını, bu da başkasını vekil edip, sonuncu vekil satın alsa, sâhibi izin verirse câiz olur. Zekat vermek vekili, izine bağlı olmaksızın başkasını, bu da diğerini vekil yapabilir. Sonuncu vekilin vermesi câiz olur).]

Vekili zaman ve mekan ile sınırlamak câizdir. Müşteri, haberci olduğunu söyler, bayi ise vekilsin diyerek semeni isterse, müşteriye inanılır. Bayiın sözünü ispat etmesi lazım olur. Satmak için vekil olan, kendisi için satın alamaz. Çünkü, bir kimse hem alıcı, hem satıcı olamaz. Selem satışında bayi vekil tutamaz. Haberci ile sarf satışı yapılmaz, vekil ile yapılır. Muayyen 1.000 lira ile bir şey satın almak için vekil edip, vekil bu 1.000 lirayı almadan önce başka 1.000 lirasını alıp, o şeyi satın alsa câiz olur. O 1.000 lirayı teslim aldıktan sonra başka 1.000 lirası ile satın alsa câiz olmaz. 2 kimse birisine para verip bir şey satın alması için vekil etseler, paraları birbiri ile karıştırırsa, vekilliği kalmaz. [Aldığı şeyler kendinin olur. Paralarını geri vermesi lazım olur.]

Hediye ve sadaka veren ve alan, vekil tayin edebilirler. Şarap veya hınzır hediyeleşen 2 zimmiye müslümanların vekil olması câizdir. Sendeki alacağımdan on altını benim için sadaka ver yahut yemin kefaretimi yap yahut zekatımı ver diyerek fakiri vekil etmek sahihtir. Bir zengin, bir fakire, filancada alacağım olan elli dirhemi, zekatım olarak ondan al derse, fakir de, o değerde altın alsa câiz olmaz. Falancadaki alacağımı sana hediye ettim, ondan al derse, gümüş yerine altın alsa, câiz olur. Borclunun vekili, borcu ödeyince, borcludan ister. Yemin kefareti veya zekat vermek için vekil olan, verince, emredenden istiyebilmesi için, emir verilirken, sonra sana öderim denilmesi lâzımdır. Filana benim tarafımdan on altın ver derse, yahut benim tarafımdan demeyip, ona olan borcumu derse, sonra vekile ödemesi lazım olur. Malımın zekatı olarak veya sadakam olarak veya filana hediyem olarak ver derse, sonra öderim demezse, vekil verdiğini amirden isteyemez. Vekil öderken Beyine [yani 2 şahit] bulunmazsa veya makbuz almazsa, mesul olmaz. Emir verilirken, bunlar istenildi ise, mesul olur. Falana olan borcumu ver diyerek vekil ettikten sonra, alacaklı mürted olsa ve ölse, vekil borclunun parasını öder. Çünkü mürtede vermesi câiz değildir. Borcumu öde diyerek vekiline 10 altın verse, vekil bunu vermeyip kendi parasından verse veya alacaklıya on altınlık mal satsa, yahut ondan alacağı 10 altın ile takas etse [ödeşse] câiz olur. Yani borclunun borcu ödenmiş olur. Darülharpte harbinin vekili olsa, biri veya ikisi müslüman olunca, vekalet batıl olur. Sadaka için verilen parayı kendi ihtiyacına sarf edip, sonra kendi parasından o kadar sadaka verse, câiz olmaz. Sarf ettiğini geri verir. Aldığı para yanında iken, kendi malından verirse câiz olur. Sendeki buğdayımı falana sadaka ver derse, falan da vekile buğdayı sat parasını bana ver derse, buğday sâhibinin izini olmadan satamaz. Çünkü, sadaka kabz edilmedikçe mülk olmaz. Falandaki alacağımı alıp sadaka ver derse, vekil de önce kendi malından sadaka verip, sonra borcludan alması câiz olur).

Fetava-yı Kadıhan’da diyor ki (Birisine, her şeyde vekilimsin derse, yalnız malını korumak için vekil etmiş olur. Her şeyde vekilimsin, emrin câizdir derse, bey’ ve şira ve hibe, yani hediye etmek ve sadaka gibi bütün alış verişte vekil yapmış olur).

 

En Çok Okunan Yazılar

Tavsiye Ettiğimiz Temel KitaplarMeâl Okumak Câiz Midir? Ehl-i Sünnet İtikadı Nedir? Ehl-i Sünnet Olmanın Şartları Nelerdir?Her Gün Okunması Gereken Çok Mühim Bir DuâSeyyid Abdülhakîm Arvâsî Hazretleri ve Tasavvuf Terbiyesi Sultan Vahideddîn Hân'a Dâir Sualler