Sual: Bey’ ve Şira (alışveriş ilminde) Sahih satış nedir? Nasıl olur? Misallerle izah edebilir misiniz?
Cevap: Aslı ve sıfatı İslamiyete uygun olan bey’ [satış]dir.
Her çeşit bey’in sahih olması için, alıcı ve satıcının aynı kimse olmaması, yani bir kimsenin hem satıcıya, hem alıcıya vekil olarak kendi kendine satış yapmaması, akıllı olmaları, (Akid) yapılması, yani birinin (İcab), yani teklif edip, karşısındakinin, onu, ayrılmadan önce (Kabul) etmesi, yani söz kesilmesi, mebiin ve semenin mal olmaları ve mütekavvim olmaları lâzımdır. Mebiin, bir felsin itibari kıymetinden aşağı olmaması da lazım olduğu, Bahrü’r-raık’da ve Dürrü’l-muhtar’da (Sarf)dan önce yazılıdır.
Mutlak bey’in sahih olması için, bu şartlardan başka, mebiin dâima, semenin ise fâiz olduğu hallerde tayin edilmesi, pazarlık ederken hazır olmayıp gösterilmeyen mebiin ve semenin miktarlarının söylenmesi, mebiin mevcûd ve satanın mülkü ve müşteriye teslimi mümkün olması ve semenin cinsinin belli olması lâzımdır. Her çeşit satışta, alıcı ve satıcının baliğ ve hür olmaları ve müslüman olmaları şart değildir. Semenin mevcûd olması ve mebiin söz kesilen yerde hazır olması şart değildir. Mebiin ayn olması ve semenin ayn olmaması lâzımdır. Tarlanın sınırlarını bildirmek, miktarı, ölçüsü demektir. Bunlardan biri noksan olunca, bey’ sahih olmaz ve haram olur.
Bey’ sahih olunca, akid yapıldığı vakit, semen bayiin mülkü olur. Mebi de müşterinin mülkü olur. Mebi sözleşme zamanında bayiin mülkünde değilse, sonra satın alarak teslim etse de, bey’ sahih olmaz. Mülkünde bulunmayıp da, sonra teslim edeceği mebii satmak için, (Selem) satışı yapmalı, yahut sözleşme yapmayıp, semeni emânet almalı, satacağı mal eline geçince, pazarlık ve sözleşme yapmalıdır.
(Beraat satışı) ve imâm ve hoca efendilerin evkaftan alacakları malın satışı ve (Camekiye) satışı câiz değildir. (Beraat), zekat toplıyan amillerin köylüden alacakları zekat ve öşür cinsini ve miktarını gösteren senetlerdir. Bunlarda yazılı mal, mevcûd değildir. İmam ve hoca efendiler, evkafta mevcûd haklarını teslim almadıkça, mâlik olmazlar. Ganimet, Dar-i İslama nakledildikten sonra askerin hakkı olursa da, taksim edilmeden önce mülk olmaz ve askerin bu hakkını, mülk olmadan önce satması câiz olmaz. Camekiye, hizmet karşılığı alacağı ücretin, maaşın çeki bonosudur. Bunları teslim almadan önce satmak, câiz değildir. Ücret, hak edilmiş ise de, kabz edilmemiş, mülk olmamıştır. [Hem mülk değildir. Hem de deyndir.] Deyni peşin olarak, borcludan başkasına satmak câiz değildir. Veresiye olarak, borcluya da satılamaz.
İbni Âbidin “rahmetullahi teâlâ aleyh”, (Görülmeyen mebide muhayyerlik)de diyor ki: (Söz kesilirken veya daha önce görülmeyen mebiin satılması sahih olur. Görülmeyen mebi bir cins ise ve hepsi bir yerde bulunuyorsa, [bunu tayin etmekle, yani] yerini bildirmekle bey’ câiz olur. Böylece mebiin çok özellikleri tanınmış olur. Anlaşılamayan ufak tefek yerleri de, (Muhayyer olmak)lâ düzeltilmektedir). (Keşif-ü rümuz-i Gurer)de diyor ki: (Bey’in câiz olması için, mebiin [tayin edilmesi, yani] kendisine veya bulunduğu yere işaret edilmesi lâzımdır. Mebiin kendisine veya bulunduğu yere işaret edilmezse, bey’ söz birliği ile câiz olmaz. O yerde, aynı ismde başka bir malın mebi ile birlikte bulunmaması lâzımdır). (Cevhere)de diyor ki: (Mutlak bey’de söz kesilirken, semenin cins ve miktarının bildirilmesi ve mebiin tayin edilmesi lâzımdır. Bu ikisi yapılmazsa, yalnız icap ve kabul ile bey’ sahih olmaz). Şernblali “rahmetullahi teâlâ aleyh” (Dürer) haşiyesinde, muhayyerliği anlatırken diyor ki: (Hazır ise de, kapalı olduğu için veya hazır olmadığı için görülmeyen mebiler, işaret edilerek tanıtılmazsa, söz birliği ile bey’ câiz olmaz).
[Altından ve gümüşten başka madenlerden basılmış paralara, (Fülus) denir. Eskiden, yalnız bakırdan, çeşitli ağırlıklarda fülusler kullanılırdı. Fülus, felsler demektir. 1 felse, türkçede mangır, fârisîde (pul) denir. Bugünkü pul başkadır. 1 felsin ağırlığının 1 santigramdan az olduğu anlaşılmaktadır. Semen olarak kullanılan fülusların itibari kıymetleri, yani rayic değerleri, şimdi kullanılan kağıt paralarda olduğu gibi, kendi değerlerinden katkat fazladır ve hep değişmektedir. Evvelce 100 felsin, ortalama, 1 dirhem gümüş kıymetinde olduğu, İbni Âbidinin “rahmetullahi teâlâ aleyh” fâiz kısmında, (Bezzaziye)den alarak yazılıdır. Ahkâm-ı İslamiyede 20 miskal altın veya 200 dirhem gümüş, fakirlik ile zenginliği ayıran mal miktarını gösterdiği için, 1 miskal ağırlığındaki altın kıymetinin 10 dirhem ağırlığındaki gümüş kıymetine müsavi olduğu ve 1 altın liranın, 1,5 miskal ağırlığında olduğu bildirilmişti. 10 dirhemin ağırlığı, 7 miskalin ağırlığı kadar olduğu için, 1 miskal altının kıymeti, ahkâm-ı İslamiyyede 7 miskal gümüşün kıymeti kadardır.].
Bey’in sahih olması için, alıcı ve satıcının yalnız akıllı olması şarttır dedik. Baliğ olan akıllı insanın bey’i her zaman sahihtir. Baliğ olmayan akıllı çocuğun bey’i, velisinin izin vermesi ile sahih olur. Hamza efendi “rahmetullahi teâlâ aleyh”, (Bey’ ve şira risalesi şerhi) 34. sayfada diyor ki: (23. budur ki akıllı olmuş bir çocuk, şeker, meyve gibi kendine yarar şey isterse, ona satmak câiz değildir. Çünkü, velisi izin vermemiş demektir. Eğer tuz, pirinç gibi şey isterse, satmak sahih olur. Çünkü, velisinin izin verdiği anlaşılır. Bunun izin ile alış veriş etmesi câizdir. Çocuk akıllı olmamış ise, velisinin izini olsa da, alış veriş etmesi sahih olmaz. Velî, babasıdır. Baba olmaz ise, babanın vasi ettiğidir. Bu da olmaz ise, babanın babasıdır. Bu da yok ise bunun vasi ettiğidir. Bu da olmaz ise, kadıdir veya kadınin [yani hakimin] vasi tayin ettiği kimsedir. Ana ve kardeş ve amca velî olmaz. Ancak, kadı veya velilerden biri bunları vasi yaparsa olabilirler. Çocuk, 7 yaşında akıllı olur. 12 yaşında olan oğlan ve 9 yaşında olan kız, baliğ olduğunu söyleyince kabul edilir. 15 yaşını doldurunca hayız ve meni olmasa da, baliğ sayılırlar. 7 ile 15 arasında iken, akıllı çocuk denir).
Mebi, yani satılık mal 7 türlü olur:
1) Hazır ve ayn olur. Satması sahihtir.
2) Hazır değildir. Fakat ayndır. Yani tayin edilmiştir ve teslimi mümkündür. Hududü bildirilen arsa gibi. Satması sahihtir.
3) Mülktür. Fakat teslimi mümkün olmaz. Firari hayvanı, kaybolan eşyayı satmak batıldır.
4) Teslimi mümkün, fakat ayn değildir. Müşteri tanımaz. Fasittir. Bir sürüden 1 koyun satmak gibi. Teslimi mümkün, fakat zararlı olursa yine fasittir. Evin bir direğini satmak gibi.
5) Bir kimseye ödünç verilmiştir. Yalnız ona ve peşin satmak câiz olup başkasına satmak fasittir.
6) Bir kimseye emânet, ariyet, yahut kira veya rehn, yahut sermaye olarak verilmiştir. O kimseye satmak câiz ise de, alıp, tekrar teslim etmek lâzımdır.
7) Mebi, gasp veya sirkat yahut hıyanet sûreti ile müşteride bulunur. Bu müşteriye satılabilir. İkinci teslime ihtiyaç yoktur.
Semen olan para veya mal 8 türlüdür:
1) Külçe halinde veya işlenmiş eşya halinde veya para olarak kesilmiş altın veya altın yerine kullanılan maden ve kağıt paralar. Bunlar dâima semendirler. Bunlarla, herhangi bir mal satın alınırken, hiçbir zaman, fâiz olmaz. Bey’ fâsid olabilir. O hâlde, para ile yapılan alış verişte, haramdan sakınmak için bey’in fâsid olmamasına dikkat etmelidir.
2) Külçe halinde veya işlenmiş eşya halinde veya para olarak kesilmiş gümüş veya gümüş yerine kullanılan maden ve kağıt paralar, dâima semendirler.
3) Ölçek ile hacmi ölçülen şeyler. Cinsi, miktarı ve sıfatı bildirilmek şartı ile bunlarla peşin ve veresiye mal satın almak câizdir.
4) Tartılarak vezni ölçülen şeyler. Hacmi ölçülenler gibidir.
5) Uzunluğu ölçülen şeyler. Bunlardan tarla, arsa ve misli olmayan kumaş ile yalnız peşin olarak mal satın alınır. Misli olan kumaş ile veresiye de alınır.
6) Sayılabilen şeylerin birbirine benzeyenleri [misli mal], hacmi ölçülenler gibidir.
7) Hayvandır. Hayvan ile yalnız peşin almak câizdir. Hayvan, bina, tarla, köle gibi kıyemi mallar hiç deyn olamaz. Semen ayn olunca, bey’, Mukayada satışı olur. Mesela muayyen 1 atı, muayyen 1 at ile veya muayyen 1 halı ile değiştirmek gibi. Her iki mal, mebi olur. Satış, (Mukayada) olur. Hayvanın selemde de semen olacağı, Ali Haydar beğin Mecelle şerhi, 155. maddesinde yazılıdır.
8) Binadır. Bina ile yalnız peşin olarak satın alınabilir. Satış, (Mukayada) olur.
Bey’, icap yani teklif ve teklif olunan yerden ayrılmadan önce yapılan kabul ile yani sözleşme ile tamam olur. Sözleşme tamam olunca, mebi müşterinin mülkü olur. Semenin hepsi veya bir kısmı veresiye olduğu zaman, ileride verilecek taksidleri de, söz kesildiği ânda bayiin mülkü olur. Bunlar, müşterinin bayia borcu olur. Bunların hepsi, bayiin zekatının nisabına katılır.
(İcap), karşısındakinin anlayacağı bir lisan ile sattım, verdim, hediye ettim gibi, (Kabul)de, aldım, aynen kabul ettim, râzı oldum gibi, mâzî, yani geçmiş zamanı bildirecek şekilde söylenmelidir. İcap ve kabulün ikisi de, o yerde adet olan kelimelerle ve mâzî şeklinde olunca, niyet etmeleri lazım değildir. Biri mâzî, ikincisi hâl şeklinde söylenirse, mâzî şeklinde söylenende yine niyete lüzum olmaz ve bey’ sahih olur. Hâl şeklinde söyleyenin niyet etmesi lazım olur. Teklif eden, kabulden önce vazgeçebilir veya teklifi değiştirebilir. Bayi al derse, müşteri, aynen aldım veya kabul ettim derse, câiz olur. Kabul edilen şeyin, icap, yani teklif olunanın aynı olması ve mebiin ve semenin tamâmının kabul edilmesi lâzımdır. Kabul icaba benzemezse, yeni bir icap olur. Diğeri bunu kabul ederse, ikinci bir sözleşme yapılmış olur.
Yalnız bir taraftan veya her iki taraftan (Teati) yani teslim etmek ile de akid yapılmış olur. Bayi, bu malı bin liraya sana sattım derse, müşteri dahi bir şey söylemeyerek alsa, câiz olur. Yani bey’ tamam olur. Bayi malı verse, müşteri parasını verse, hiçbir şey söylemeden câiz olur.
Bir kimse, bakkala, 30 liradan 3 kilo patates tart derse, bakkal da, bir şey söylemeyerek tartsa, akid yapılmış olur. Yani bey’ tamam olur.
Müşteri bayia 5 lira verip, bu buğdayı kaça satıyorsun diyip, o da kilesi bir liraya derse, yahut önce fiyatını öğrenip, 5 lirayı sonra verse, bundan sonra, bana 5 kile ver derse, bayi yarın veririm derse, bey’ akid edilmiş olur. Ertesi gün, fiyatı değişse, 5 lira için yine 5 kile vermesi lazım olur. Bu koyunun şurasından, bana şu kadar liralık tart derse veya hepsini tart derse, kasap da tartsa, akid yapılmış olur. Parasını vermesi lazım olur. Fakat, bu koyundan, şu kadar kilo tart derse, o da tartsa, müşteri kabz etmedikçe veya uzattığı kaba koydurmadıkça, akid yapılmış olmaz. Çünkü etin her yeri aynı değildir. Müşteri muhayyer olur. Bu hayvan üzerindeki odun yükü kaçadır derse, on liradır dedikte, evime sür derse, odun eve boşaltılıp semen verilmedikçe, bey’ akid edilmiş olmaz. Çünkü, icap ve kabul sözleşmesi olmadığı gibi, teati, yani teslim de yoktur.
Bir kimse, yanında bulunmayan birine malımı sattım derse, işitenlerden biri gidip ona söylese, câiz olmaz. Fakat satan ona birini gönderip, o da kabul etse, bey’ sahih olur. Gönderilen adama (Resûl) veya (Haberci) denir.
Bey’de ciddi söylemek şarttır. Şaka ile söylenirse câiz olmaz.
Sual şeklinde teklif câiz olmaz. Şu malı bana şu kadar liraya satar mısın diyene, bayi sattım derse, bey’, sahih olmaz. Müşteri kabul ettim derse, sahih olur. Alırım, alıyorum ve satarım, satıyorum gibi mudari ve hâl şeklinde ve emir şeklinde söylemekle de, bey’ sahih olursa da, söylerken, şimdi diye niyet etmeleri lâzımdır.
İcap ile kabul, söz ile olduğu gibi, bir taraftan veya iki taraftan mektuplaşma ile de veya adam göndermekle de olur. Mesela, bir kimse, muayyen bir malını, şu kadar liraya sattığını birisine mektupla bildirse, o da, mektubu okuyunca, kabul ettim derse veya kabul ettiğini mektupla bildirse bey’ sahih olur. Bey’de, kirada, hediye vermekte ve nikahta mektup, söz gibidir. Bir kimse, muayyen malı, şu kadar liraya satın aldığını, birisine yazsa, o da okuyunca sattım derse veya mektupla bildirse sahih olur. Mektup gitmeden veya gidip de kabul edilmeden önce, birinci yazan vazgeçerse, bey’ bozulur.
Bir kimse birisine, falan malını bana şu kadar liraya sat diye yazıp, o da, o malı sattım diye cevap yazsa, bey’ olmaz. Birincisinin kabul ettim diye tekrar yazması lâzımdır. Bayi teklif edince, müşteri, bir kısmını kabul etse, sahih olmaz. Bayiin tekrar, o kısmı verdim demesi veya önceden, o kısmın semenini, yani bedelini ayrıca söylemiş olması lâzımdır. Ekmek, gazete gibi kıymeti malum bir şeyi, bayi verse, müşteri alsa, bir şey söylemeseler, bey’ sahih olur.
Dellal yani komisyoncu, mal sâhibinin izini ile malı kendi sattığı zaman, komisyon ücretini bayidan alır. Müşteriden bir şey istiyemez. Çünkü, hakikatte malı satan kendisidir. Burada, tüccarlar arasındaki adete bakılmaz. Eğer komisyoncu, bayi ile müşteri arasında aracılık yapıp, malı bayi satarsa, komisyon ücretini, adete göre bayi veya müşteri yahut her ikisi ortaklaşa verirler.
Satışı teklif eden, öteki kabul etmeden önce vazgeçerse veya cevap verilmeden, ikisinden biri kalkıp giderse veya bayi vefât etse, icap batıl olur. Bir adam, hem bayie, hem de müşteriye vekil olup da, kendi kendine bey’ yapamaz. Bey’ ve şira, her lisan ile söylenebilir. Müşteri, (Filan malını şu fiyata, bana sattın mı?) derse, bayi de, (Evet) derse, bey’ sahih olur ise de, evet yerine, işaret etse, mesela başını ileri eğse, müşteri de aldım derse câiz olmaz. Alırım, satarım gibi mudari fiil söylenince hâl, yani şimdi mânâsı düşünülürse câiz olup istikbâl mânâsı düşünülür veya mânâ düşünülmezse câiz olmaz. Alacağım, satacağım gibi söz ile bey’ olmaz.
Müteattid malların fiyatlarını ayrı ayrı bildirip veya bildirmeksizin fiyatların toplamı söylenerek, hepsini sattım demek sahih ve müşterinin hepsini alması lazım olur.
Bey’ akid edilince, bayi ve müşteriden biri, satıştan vazgeçemez. Fakat, ikisi birlikte fesh edebilirler. Söz kesildikten sonra, orada veya daha sonra, başka bir söz kesseler, ikincisi kabul edilir.
Sahih bey’de müşterinin mebie mâlik olması için, teslim alması şart değildir. Bir kimse, başka şehirde bulunan malum eşyasını, malum semen ile birisine sattıktan sonra pişman olsa, müşteriye teslim etmediği için bey’i bozamaz.
Mutlak bey’ peşin ve mebi hazır ve müşteri muhayyer değil olsalar bile mebii ve tecili câiz olan semeni, söz keserken, kabz şart değildir. Akidden sonra, önce müşteri, peşin olan semeni bayia teslim etmeye, sonra bayi mebii müşteriye teslim etmeye, öteki de teslim almaya mecbur olur. Çünkü, söz kesildiği zaman, mebi müşterinin mülkü olur. Müşterinin izini olmadıkça, başka kimseye teslim edemez. Müşteri peşin parayı tamam teslim edinciye kadar, bayi malı vermeyebilir. Peşin satışta, önce, mebiin teslim edilmesi şart edilirse, bey’ fâsid olur. Mebi hazır değilse bayi mebii hazırlayıncaya kadar, müşteri semeni vermeyebilir. Hatta, başka şehrdeki bir evi satın alan müşteri, semeni hemen vermeye mecbur olmaz. Bayi veya vekili oraya gidip, evin teslime hazır olduğunu müşteriye veya müşterinin vekiline gösterir. Semeni sonra alabilir.
Bayi 3 şeyi yapınca, mebii müşteriye teslim etmiş olur:
1) Bayiin veya vekilinin, söz kesildikten sonra (Teslim ettim) veya (Teslim al) demesi.
2) Mebi müşterinin önünde olup kolay tesellümüne mâni bulunmamak.
3) Başka maldan ayrı ve başkasının hakkı ile meşgul edilmemiş olmak.
Bu şartlar bulunduktan sonra, müşteri mebii teslim almaya mecbur olur. Almazsa telef olursa, bayi ödemez. Çabuk bozulan şeyleri söz kesilirken teslim etmek lâzımdır. Hemen teslim edilmezse, bey’ fâsid olur.
Müşteri semeni vermeden önce kaybolursa, bayi 2 şahitle ispat edince, hakim menkul olan mebii satarak, bayia semeni verir. Müşterinin yeri malum ise, veya mebii teslim almış ise yahut mebi menkul değil ise, mebi satılamaz. Mebi durmakla bozulacak şey ise, bunu bayi da başkasına satabilir. Peşin satışta, müşteri semeni vermeden, bayidan izinsiz mebii alırsa, bayi geri alabilir. İzin ile almış ise veya vedia, ariyet olarak müşteride bulunuyorsa, bayi semeni alıncıya kadar saklamak üzere, mebii müşteriden alamaz. Semeni hemen ister. Mebi telef olunca, müşteri teslim almadan önce telef oldu, bayi ise, teslimden sonra telef oldu derlerse, müşterinin sözü kabul edilir. İkisi de şahit gösterirse, bayiın şahitleri kabul edilir.
(Sevm-ı şira), bayiın ve müşterinin, mebia fiyat koymaları demektir. Fiyatta uyuşup, götür, beğenirsen al deyip, müşteri de, beğenirsem alırım diyerek, götürürken, mebi telef ve zayi olsa, kıymetini veya mislini öder. Müşteri bir şey söylemeden veya bu hayvanı beğenirsem, bin liraya alırım deyip, bayiın cevap vermeden hayvanı teslim etmesi ile de olur. Teslim ederken, müşteri tazmin etmiyecektir denilse bile tazmin eder. Müşteri vekil ise, sâhibi kabul etmeyip geri götürürken telef olsa, vekil tazmin eder. Sâhibinin emri ile oldu ise, sonra sâhibinden ister. Çünkü, şira için olan emir, sevm-ı şira için emrolmaz. Mebi telef olmayıp, müşteri helak etmiş ise, semenini verir. Semende uyuşmamışlar ise, bayiın dediği semeni öder. Semen hiç söylenmemiş veya yalnız bayi söyleyip müşteri, satın almak için değil de, incelemek veya başkasına göstermek için bayiin izini ile götürmüş ise, mebi müşteride emânet olur.
Veresiye olduğu söylenilen satışta, önce mebi teslim edilir.
Satışta söz kesilirken, mebiin teslim yerini söylemek şart değildir ve söylemedi ise, söz kesilirken mebi nerede ise orada teslim edilir. Semen taşınacak bir şey ise semenin teslim yerini bildirmek şart olur. Mebiin bulunduğu yer söylenince, müşteri sonradan, başka şehirde olduğunu duyunca, satıştan vazgeçebilir. Mebii teslim yerinden kaldırmak müşteriye aittir.
Bey’, peşin semen ile câiz olduğu gibi, semenin tecili, yani veresiye olması ile de câizdir. Tecil, ancak semen ile mebi aynı cinsten olmadıkları ve ikisi hacim ile veya tartarak ölçülmedikleri ve semen ayn olmayıp, deyn olduğu zaman ve muayyen bir vakte kadar olmak şartı ile câiz olur. Ayn olan semen tecil edilirse, bey’ fâsid olur. Mesela, şu keçimi, şu 5 kile buğday karşılığı, bir ay veresiye sattım demek fâsid olur. Mebi dâima ayn olduğu için, mebiin tecili olamaz. Mesela, mebiin bir ay sonra verilmesi şart edilirse, bey’ fâsid olur. Taksitle bey’in sahih olması için, taksit adedinin ve her taksit ödeme tarihlerinin ve her taksitte ödenecek semen miktarlarının belli olmaları lâzımdır. (Dürerü’l-hükkam).
Semen ile mebiin ikisi de hacim ile ölçüldükleri zaman veya ikisi de tartı ile ölçüldükleri zaman yahut ikisi de aynı cins mal oldukları zaman, satışta fâiz bulunur. Fâiz bulunan satışlar veresiye olamaz, yani semen de tecil edilemez. Sözleşmede semenin de peşin olması lazım olur. Deyn olan semenin peşin olması, kabz edilmesi ile olur. Ayn olan semen ise, zaten peşin demektir. Aynın kabz edilmesi lazım olmaz. Çünkü, aynın tecili olmaz. Mebi tayin edilmezse, yani deyn olursa, bey’ fâsid olur. Yalnız selem satışı müstesnadır. Selemde mebi deyn olduğu hâlde, selem câizdir. Fakat, selem şartlarına uymak lâzımdır. Semenin ve mebiin ağırlıkla ölçüldükleri zaman, semenin tecili câiz olmaz ise de, altın veya gümüşün semen olması müstesna edilmiştir. Bunun için, para ile yapılan mal satışlarında fâiz olmaz. Peşin satış yapıp, semeni sonra tecil etmesi de câizdir. Falan zamana tecil ettim demesi lâzımdır. Falan zamanda ver şeklinde emretmekle tecil olmaz. Satıştaki tecil müddetini, bayi ve müşterinin bilmesi şarttır. Ödeme müddeti, mebii teslim tarihinden başlar. Hacılar geldiği, yağmur yağdığı, gibi iyi belli olmayan zamanlara tecil câiz değildir, fasittir. Mesela, semenin yarısını peşin, yarısını da, yolcusu geldiği zaman vermek şartı ile satın almak fâsid olur. Yolcunun geleceği günü bildirirse sahih olur. Peşin satıştan sonra yapılan borcun tecili zamanının iyi belli olması şart değildir. Veresiye satışta bayi vakit gelmeden parayı istiyemez. Bunun için müşterinin bir senet veya bono yazıp bayia vermesi iyi olur. Semen belli günlerde taksidle olup taksidlerin biri vaktinde ödenmezse, sonrakilerin hepsi peşin olması şartı ile bey’ câizdir.
Kira karşılığı ve mal telef etmek karşılığı olan borclar da, iyi belli zamana tecil olunabilir ise de, ödünç verme ile olan borc veya sarf satışı bedeli ve ölünün borcu tecil olunamaz. Çünkü borcun tecili, aynı cins malın, belli zamanda, veresiye bey’i olup fâiz olur. Müşteri vefât ederse, tecil zamanı beklenmeden mirasından borcu hemen ödenir. Bayi ölünce, varisleri tecil zamanını beklemeye mecburdur. Veresiye pazarlık edip, zaman bildirilmez ise, tecil bir ay sayılır. Nitekim selemde ve yeminde de bir ay kabul olunur. Veresiye veya peşin olmasında, sonradan uyuşulmazsa, bayiin sözü kabul edilir. Yani peşin olduğu kabul edilir. Tecil zamanında uyuşulmazsa, müşterinin sözü kabul olunur. İstanbul’da mal satın alıp, parasını Bursa’ya gidince gönderirim derse, ödeme günü belli olmadığı için câiz olmaz.
Semenin cinsi söylenmedi ise, söz kesilirken orada kullanılan semen anlaşılır. Burada, piyasadaki paraların maliyeti, yani hakiki kıymeti ve revacı, yani geçer kıymeti müsavi ise, bey’ sahih olur. Müşteri hangi parayı isterse verebilir. Geçer kıymetleri farklı ise, en yükseğini verir. Geçer kıymetleri aynı olup maliyetleri farklı ise, cinsi, sıfatı söylenemezse, bey’ fâsid olur.
Söz kesilirken, şu kadar lira denildi ise, piyasada kullanılan yüzlük veya elliliklerden dilediğini verir. Fakat semenin cinsi söylendi ise, cinsi değiştirilemez. Mesela Hamid, Reşad, İngiliz, Cumhuriyet altını veya kağıt lira denildi ise, o cinsi vermek lazım olur. Değeri değişince, adedini değiştiremez. Ödünç ödemek de ve kira bedeli de böyle olup aynı cinsten ödemek lâzımdır. Yani semenin kendi tayin edilince, te’ayyün etmez ise de, cinsi, miktarı ve vasfı tayin edilince, bunlar te’ayyün ederler. Maden ve kağıt paralar (Kesad) olursa, yani kıymetten düşerse, yani geçmez olursa, İmâm-ı Ebû Yusuf’a göre pazarlıktaki İmâm-ı Muhammed’e göre, revacdan kalktığı zamandaki kıymeti verilir. İmâm-ı Ebû Yusuf kavli ile hareket olunur. Bayi, geçer akçadan o kadar parayı almaya mecburdur.
(Hadika) sonunda diyor ki (Bey’ ve şirada ve icarede ve ödünç vermekte ve nikahta altın ve gümüş miktarını ağırlık olarak bildirmek lâzımdır. Semen sözleşme zamanında hazır ise, göstermek yetişir. Miktarını bildirmeye lüzum kalmaz. Altının, gümüşün miktarları ağırlık olarak bildirilmezse, sözleşmeleri sahih olmaz. Fâsid olur. Sayı ile bildirilince de sahih olacağı İmâm-ı Ebû Yusuften haber verildi ise de, bu haber zayıftır. Buna uymak câiz olmaz. Tarafeyne göre, [yani İmâm-ı Âzam’a ve İmâm-ı Muhammed’e göre] nass olan yerde urf muteber değildir. Lakin hükümetler tarafından basılmış olan altınların ve gümüşlerin ağırlıkları bellidir. Söz kesilirken sayıları söylenince, belli olan ağırlıkları kasıt olunmaktadır. Ashâb-ı kirâm ve Tabiîn, sözleşmelerinde yalnız sayı söylerlerdi. Sayı söylemek, ağırlık söylemek yerine geçerdi. Bunun için, bugün de, söz kesilirken gösterilmeyen altın ve gümüş paralar sayı ile söylenince, ağırlıkları düşünülmelidir. Böyle düşünülerek yapılan sözleşmeler sahih olur. [Bir altının, bir gümüşün kaç gram olduğunu bilmek ve ağırlığın miktarını düşünmek şart değildir.] Yeryüzünde, altın ve gümüşten ilk para basan Âdem aleyhisselâmdır. İslamiyette ilk para basan hazret-i Ömer’dir. Hicretin 18. senesinde, acem paralarının şeklini ve yazısını aynen bastırdı. Hazret-i Muaviye’nin bastırdığı altınlar üzerinde, elinde kılınç bulunan resim vardı. İlk olarak yuvarlak gümüş parayı, Mekke’de Abdullah bin Zübeyr bastırdı. Ondan evvelki paralar, kısa ve kalın parçalar halinde idi. [Hadika’da, Makrizi’den alarak, İslamiyette ilk basılan paralar hakkında geniş bilgi vardır. Ahmed bin Ali Makrizi, İslam alimi olmayıp, tarihçi ve şiî görüşlü olduğundan bu yazıları almak uygun görülmedi.] İslamiyetten evvel Mekke’de, altın ve gümüş para vardı. Ağırlıkları, müslüman parasının 2 misli idi. Resûlullah “sallallâhü aleyhi ve sellem” ve hazret-i Ebû Bekr “radıyallahü teâlâ anh”, bu paraları da kullandılar).
Uyunü’l-besair’de, zekat nisabını anlatırken diyor ki: “Önceleri 3 çeşit dirhem vardı. 1 dirhem gümüş 20 kırat veya 12 kırat yahut 10 kırat ağırlığında idi. Bunlara, 10’luk, 6’lık, 5’lik dirhemler denir. Hazret-i Ömer, bu 3 dirhemin kıratlarını toplayıp 42 oldu. Bunu üçe bölüp 14 kırat ağırlığında ortalama bir dirhem yaptı. Buna 7’lik dirhem denir. Çünkü, 10 dirhemin ağırlığı, 7 miskalin ağırlığı kadar olmaktadır. [Bir miskal, 20 kırat ağırlığındadır.] Dirhemler, önceleri çekirdek şeklinde idi. Bildiğimiz yuvarlak şekilde ilk baskı yapan, hazret-i Ömerdir sözü meşhurdur. (Fetava-i Zâhiriye)de de böyle yazılıdır”.
(Mîr’at-ül-haremeyn)in Mekke kısmında diyor ki (Belli ağırlıkta basılmış olan altın ve gümüş paralara, (Meskukat) denir. Altın paralara (Dinar), gümüş paralara (Dirhem) denir. Tarihçilerin bulduğu en eski meskukat, eski yunanlılar zamanında basılandır. Ashâb-ı kirâm zamanında, eski Arap meskukatı kullanıldığı gibi, basılmamış altın ve gümüş parçaları da, tartarak kullanılırdı. O zaman, ağırlıkları başka üç türlü dirhem vardı. Hazret-i Ömer “radıyallâhu anh”, ortalama ağırlıkta başka tek bir dirhem kabul etti. Kıratın ağırlığını da değiştirip, dirhemin ağırlığının 14’te 1’ine bir kırat dedi. 20 kırata bir miskal dedi. Hazret-i Osman, hicretin 28. senesinde Taberistanda (Hertek) şehrinde, bu hesap üzere altın ve gümüş bastı.
İslam devletlerinin çoğu, kendi zamanlarında çeşitli paralar bastılar. Osmanlılarda ilk zamanlarda Selçuklu sultanlarının paraları kullanıldı. Daha sonra çeşitli paralar basılmış ve bu işi düzene koyan çeşitli kanunlar yapılmıştır). Miskal ve dirhem ağırlıkları, Hanefi ve Şâfiî mezheplerinde başka başkadır.
1333 hicri şemsi senesinde Tahranda basılmış olan (Ferheng-i fârisî)de, (Çav) kelimesini anlatırken diyor ki (Çince bir kelimedir. Çok eskiden Çinde kullanılan kağıt paradır. İran şahlarından Keyhatun, 693 hicri kameri senesinde İranda, Çinlilerin çav paraları gibi kağıt para bastırıp, altın ve gümüş yerine kullanılmasını emretti ise de, halk kullanmadı. Terkedildi). (Burhan-ı katî) tercümesinde diyor ki (Çav ve çad denilen dikdörtgen şeklindeki mukavva parçaları, Cengiz’den sonraki Mogol sultanlarından biri tarafından ve sonra Azerbaycan sultanı İzzeddin Muzaffer tarafından para olarak kullanıldı. Halk kabul etmeyip, İzzeddini öldürdüler). Osmanlı devletinde ilk kağıt paranın 1256 hicri senesinde kullanıldığı, sonra terkedildiği, birinci kısımda, zekat bahsinde bildirilmişti. [İslam devletleri madeni para kullanmayı tercih etmişlerdir. Bunun bir sebebi de tasarruf idi. 29 Mart 1986 tarihli Türkiye gazetesinde diyor ki (Türkiye’de tedâvülde bin ton kağıt lira vardır. Bunlar, büyük masraf ile yapılmaktadır. Bunları, kullanırken harab oldukları için, her sene 400 ton tekrar basılmaktadır. Bu büyük masraftan kurtulabilmek için, hiç olmazsa bir kısmı yerine madeni liralıklar basılması için çalışılmaktadır.)]
Semen, para olmayıp mal ise, hatta altın veya gümüşten işlenmiş eşya ise, pazarlıkta tayin edilince, mebi gibi te’ayyün eder. Satış da, (Mukayada) olur. Yani, onu aynen vermek icap eder. Mesela müşteri, bir gümüş kaşığı gösterip, şu kaşık ile bu horozu satın aldım derse, kaşığı vermesi lazım olup aynı ağırlıkta ve şekilde ve aynı kıymette başka gümüş kaşık veremez. Nakd ve rayic olan diğer paralar da, emanette ve şirkette ve vekalette ve kira bedelinde ve hibede, yani hediye vermekte ve zekat, sadaka ve satın almak için vekil olmakta ve gaspta tayin edilince, te’ayyün ederler. Yani, emanetci, emânet bırakılan parayı aynen geri verir. Telef oldu ise, benzerini veremez, kıymetini öder. Satın alma vekili, sâhibinin verdiği parayı kendi için kullanamaz. Kullanırsa, vekilliği bozulur. 1 altın lira gasp eden, bunu, aynen öder. Bu yok ise, benzerini veremez. Kıymetini öder.
Pazarlıkta peşin veya veresiye denilmezse, peşin demektir. Fakat bu semen, adete göre, gelecek hafta veya ay başında da verilebilir.
Bayiin, sözleşme yerindeki malı veya adamı göstererek, bunu rehn veya kefil isterim demesi câizdir. Müşteri kabul etmezse, bey’ sahih olmaz.
Semenin teslimi ve satış senetleri masrafları, müşteriye aittir. Toptan olmayan satışlarda, mebiin ölçülmesi ve teslimi masrafları bayia ait ise de, toptan satışta mebiin teslim masrafları da müşteriye aittir. Mesela, bir mavna buğday veya odun satıldıkta, bunları mavnadan boşaltmak ve taşımak müşteriye aittir.
Mebiin miktarının bilinmesi bakımından, 4 nev’ satış vardır:
1) Hacim ile vezn ile metre ile ve sayarak ölçülen misli malın ölçü biriminin fiyatı ile mebiin miktarı bildirilir. Adet olan satışlar hep böyledir.
2) Mebi ile semen aynı cinsten değilseler, ölçmeden (Götürü) olarak, (Toptan) gösterilip verilebilir. Paket, kutu içinde, ölçmeden alınan şeyler, miktarı yazılı olsa bile söylenmedikçe toptan satış demektir. Hacim ve vezn, belli olmayan herhangi bir ölçek veya taşla ölçülebilir. Selemde semeni böyle ölçmek câiz olmaz.
3) Bir teneke zeytinyağının bir litresinin fiyatı söylenip, kaç litre olduğu söylenmezse, İmâm-ı Âzama göre, yalnız bir litresi satılmış olur. Sözleşme yerinde söylemekle veya ölçmekle miktarı anlaşılırsa, hepsi satılmış olur. İmameyne göre, hiç ölçmeden sahih olur. Fetva da böyledir. Koyun sürüsünde ise, sürü de ve bir koyun da satılmış olmaz. Çünkü koyunlar birbirine benzemez. Kumaşta da olmaz. Karpuz gibi sayı ile satılan ve birbirinden farklı kıyemi şeyler de böyledir. (İmameyn) [yani İmâm-ı Ebû Yusuf ile İmâm-ı Muhammedin ikisi], bunlar da zeytinyağı gibidir buyurdular. Fetva da böyledir. Bağ, arsa, tarla satışları da böyledir.
4) Ölçü birimi kadar miktarının fiyatı bildirilmeyip tamâminın miktarı ve fiyatı bildirilince, tamamı satılmış olur. Ölçülmesi lazım olmaz. Birinci ve dördüncü nev’ satışlarda müşteri, mebii teslim alınca ölçüp, noksan bulursa, dilerse fesh eder. Dilerse semenin farkını geri alır. Mebiin farkını istiyemez. Çok fazla çıkarsa, farkını bayia geri verir. Çünkü, dâima söz kesilirken söylenen miktar muteber olur. Fark, binde 5 dirhem gümüş veya bir habbe altın kıymetinden az ise, geri vermez. 4. nev’ satışta vezn ile satılan mamul eşyanın, mesela bakır tencerenin ve uzunluk ile ölçülen şeylerin, mesela kumaşın, arsanın farkı ayrılamayacağı için, noksan çıkınca, müşteri muhayyer olup dilerse fesh eder. Dilerse söz kesilen fiyat ile kabul eder. Fazla çıkarsa bey’ lazım olup fazlası müşterinin olur. 1. nev’ satışta, fazla çıkınca da müşteri muhayyer olur. Kıyemi mal 4. nev’ üzere satışında fazla veya noksan çıkarsa bey’ fâsid olur. Bu satış 1. nev’ üzere olsaydı, noksan olunca, müşteri muhayyer olup dilerse bey’i fesh eder. Dilerse, noksanın kıymetini, bayiden geri alır. Fazla çıkarsa, bey’ fâsid olur. 100 kile buğday yüz liraya satılsa câizdir. Fakat, müşteri ölçünce noksan çıksa, isterse noksan fiyatı ile alır. İsterse hepsinden vazgeçebilir. Fazla çıkarsa, fazlası satanın olur. Vezn ile ve sayı ile ölçülen misilli şeyler ve ucuz kumaşlar da böyledir. Kıymetli kumaşta noksan çıkarsa, isterse fiyattan düşmeden alır. İsterse vazgeçer. Fazla çıkarsa müşterinin olur ve bayi vazgeçemez. Kumaşın her metresinin değeri de söylendi ise, müşteri, noksan çıkarsa da, fazla çıkarsa da isterse fiyat farkı ile alır. İsterse vazgeçer. Tarla da böyledir. Yüz hisseli bir arsanın mesela on hissesi satılabilir. Müşteri istediği taraftan alır. Yüz dönüm arsanın, mesela 10 dönümünü satmak câiz değildir. İmameyn ise, câiz olur buyurdu. Misli olmayan şeyin adedi söylenerek toptan satılsa, mesela, 1 denk elbise, 10 elbise olarak hepsi bin liraya satılsa, noksan veya fazla çıksa, bey’ fâsid olur. Çünkü misli olmayan şeyler birbirine benzemediği için, satılan şeyin her biri başka değerde olur.
Bir arsa satılınca, içindeki binalar, anahtarlar da satılmış olur. Bir bahçe satılınca, içindeki ağaçlar da satılmış olur. Tarla satılınca, içindeki ekini, ağaç satılınca meyvesi, ev satılınca eşyası satılmış olmaz. Bayi ekini ve meyveyi, eşyayı toplayıp tahliye etmeye mecbur olur. Ekini ile meyvesi ile derse, böylece satılmış olur. Bir ağacın tam belirmiş meyvesini yiyecek hâlde olmasa bile satmak câizdir. Müşteri hemen toplar. Ağaçta kalmasını isterse, bey’ fâsid olur. Müşteri istemez, fakat bayi izin verirse, iyi olur. Meyveyi satın aldıktan sonra, toplamayıp ağacı kiralasa, kiralamak fâsid olup meyvenin büyümesi helal olur. Satın aldığı ekini biçmemek için tarlayı kiralamak da fâsid olur. Bu ekinin büyümesi, müşteriye iyi olmaz. Meyvesi satılan ağaç meyve toplamadan, yeniden meyve verse, bey’ fâsid olur. Eğer topladıktan sonra verirse, yeni meyvede, bayi ile müşteri ortak olur. Yalnız başına satılması câiz olan bir şeyi, mebiden ayırıp satmamak veya bu şeyi kendine bırakıp, geri kalanı satmak câizdir. Yalnız başına satılamayan şey, mebiden ayrılamaz. Ağaçta olan veya toplanmış olan meyvenin belli bir miktarını bayia bırakıp, geri kalanı toptan satmak câizdir. Buğdayı başağında iken, başka bir şey karşılığı satmak câizdir. Bakla, pirinç ve susamı da, böylece, yani başka şey karşılığı satmak câizdir. Bademi, fıstığı, cevizi, iç kabuğu ile satmak da böyledir. Kovandaki arıyı, ipek böceğini ve tohmunu, sülüğü, av köpeğini, avcı kediyi, kuşu, fili ve faydası olan her hayvanı satmak sahihtir. (Hisse-i şayia) ortağından izin almadan satılabilir.
Miktarı ile bir ölçüsünün fiyatı bildirilerek satın alınan, kile ile veya vezn ederek veya sayarak ölçülen bir şeyi [satın alırken veya sonra] ölçmeden yemek veya satmak câiz değildir. Pazarlıktan sonra, satıcının, müşteri önünde ölçmesi kâfidir. [Çocukla veya telefonla haber göndererek, bakkaldan bazı şeyler ve kassabdan et istenip, çırak eve getirdiği zaman bunları evde tartmak güç olursa, her paketin üstünde fiyatı yazılmış olmalı, her paketin ağırlığı düşünülmeyip, her biri götürü satın alınmalıdır. Böylece, ikinci bir akid, yani sözleşme yapılmış, 1. akid fesh edilmiş olur. Evde tartmadan yemesi câiz olur.] Ağırlıkla ölçülen şeyleri, dara ile tartınca, daranın ağırlığını düşmek lâzımdır. Bunun için, darayı doldurmadan önce veya boşalınca tartmalıdır. Kese kağıtı ve benzerleri ile tartılan şeyden, kağıtın darasını anlayıp düşmek güç olduğundan, haram yememek için, tartmadan önce sözleşme, yani icap ve kabul yapmamalıdır. Tarttıktan sonra, (Buna ne vereceğim?) veya (Bu, kaç liradır?) deyip, o parayı verip toptan yani götürü olarak satın almalıdır. Yahut, fiyatını sormadan, mesela, (Şu kadar liralık peynir ver) demeli. Tartınca parasını verip almalıdır. Metre ile ölçülen şeyler böyle değildir. Müşteri bunları ölçmeden kullanabilir ve satabilir. Peşin veya veresiye satılan herhangi bir malı teslim ettikten sonra, semeni almadan önce, bu malı bu müşteriden, daha ucuz veya daha uzun müddetle veresiye olarak, aynı cins semenle satın almak fasittir. Bu müşteri bu malı başkasına satmış veya hediye etmiş ise, ondan satın almak câiz olur. Bayi semenin hepsini aldıktan sonra veya sattığı fiyata veya başka cins semenle farklı fiyatla satın alması da câizdir.
Nakledilebilen bir şey satın alındığı zaman, müşterinin veya vekilinin bunu teslim almadan önce, hiç kimseye, yani ne bayia, ne de başkasına satması câiz değildir. Fakat hediye, sadaka veya ödünç vermesi câizdir. Bununla borc ödenmez. Peşin olan semeni ödenen binayı teslim almadan önce, ancak başkasına hediye etmesi, satması câizdir. Fakat kiraya veremez. Her türlü alacak, teslim almadan, kimseye, veresiye satılamaz. Yani deyn, deyn karşılığı satılamaz.
Bayi, misli olan her çeşit semeni, teslim almadan ve ölçmeden evvel, semen ayn ise, dilediğine peşin satabilir, hediye, vasiyet edebilir. Kiraya verebilir. Deyn ise, yalnız müşteriye veya vekiline peşin olarak satabilir. Yani müşteriden semen yerine başka mal peşin alabilir. Ona hediye ve sadaka verebilir veya evini kiralıyabilir. Yahut semeni bir miktar azaltabilir ve müşteri kabul ederse arttırabilir. Bayiın semenden bir miktarını müşteriye hibe etmesi şartı ile bey’ fasittir. Semen deyn ise, bayi dilediği alacaklısını müşteriye havale ve müşterideki alacağını vasiyet edebilir. Satın alınan mebiden ve sarf ve selemden başka, herhangi bir alacak, ayn ise, borcluya veya başkasına peşin olarak satılabilir. Deyn ise, teslim almadan önce, peşin olarak, yalnız borcluya satabilir. Veya bununla borclusundan bir şey satın alabilir. Başkasına satılamaz ve semen olarak verilemez. Deyni veresiye, yani deyn karşılığı olarak borcluya da satmak batıldır. Yani, alacağı yerine başka bir şeyi ileride alması batıldır. Senetler, bonolar, alınacak deyni gösterdikleri için, para gibi kullanılmaz. Bunlarla, senedi verenden başka kimseden peşin dahi bir şey satın alınamaz. Bu bonoyu bankaya kırdırmak da, deyni başkasına satmaktır. Yalnız havale edilebilirler.
Alış verişte şahit bulunması veya senet yazılması lazım değildir. Fakat her ikisi de câizdir ve iyi olur. Senet ücreti müşteriye aittir.
Birisi, bir kimseye, bu malını bana 1.000 liraya sat deyip, o da 1.700 liradan aşağıya satmam derse, bir başkası da o kimseye, 1.000 liraya ona sat, semeninden 700 lirasını ben veririm derse, satarsa, 700 lirayı, o başkasından alır.
Allahü teâlâ, her insanın ve her hayvanın rızkını ezelde takdir etmiş, ayırmıştır. İnsanların ve hayvanların ecelleri ve nefeslerinin sayısı belli olduğu gibi, her insanın bedeninin ve ruhunun rızkları da bellidir. Rızk hiç değişmez. Azalmaz ve çoğalmaz. Kimse kimsenin rızkını yiyemez. Kimse kendi rızkını yemeden, bitirmeden ölmez. Bir kimse, Allahü teâlâ emrettiği için çalışır, rızkını helal yoldan ararsa, ezelde belli olan rızkına kavuşur. Bu rızk, ona bereketli olur. Bu çalışmaları için de sevap kazanır. Eğer, rızkını Allahü teâlânın yasak ettiği yerlerde ararsa, yine ezelde ayrılmış olan o belli rızka kavuşur. Fakat, bu rızk ona hayırsız, bereketsiz olur. Rızkına kavuşmak için kazandığı günahlar da, onu felaketlere sürükler.
Şimdi, zamana, modaya uymadan olmuyor diyerek, çocuklarını ve hele kızlarını, para kazanmak için haram yerlere gönderenler çoğalmaktadır. Aç kalmalarından korkarak, onlara dinlerini öğretmiyor, Kurân-ı Kerîm okutmuyor, yavrularını câhillerin ellerine bırakıyorlar. Çocukları dinsiz, imansız yetişiyor. İstikbâllerini kazansınlar diyerek, namusları, hayaları yok edilmesine hangi vicdan râzı olur? Sıkıntılar çekerek, ezelde ayrılmış olan rızklarına kavuşuyorlar. (Namaz karın doyurmuyor, kızların ev işlerini öğrenmesi, ekmek parası getirmiyor. Zamana uymazsak, dine bağlı kalırsak sürünürüz) gibi çılgınca konuşanlar da oluyor. Halbuki oğullarına, küçük iken dinleri, imanları öğretilir. Kurân-ı Kerîm okutulur. Bundan sonra da, Allahü teâlânın emirlerine uygun olarak para kazanmaya çalıştırılırsa, yine aynı rızka, hem de kolayca, rahatca kavuşurlar. Anaları, babaları ve çocuklar hem sevap kazanır, hem de kazanclarının hayrını görürler. Dünyada ve ahirette mesut olurlar. Aklımızı başımıza toplayalım! Rızıklarımızı helal yoldan arayalım!
Biz Allah’ı severiz, her emrini dinleriz,
Beş vakit namaz kılar, Ona isyan etmeyiz.
Mümin iyi huyludur, herkes ondan memnundur.
Kimseye zulüm eylemez, kendi de huzurludur.