Sual: Reformcu Musa Carullah Bigiyef (Zaman-ı saadetten az bir zaman sonra, din-i İslam, sırmalı koltuklara ulaştıracak yolları açmak için, iki tarafında insan ölüsünden yığınlar yapacak, keskin bir silah oldu. Hazret-i Ali’nin halifelik için yaptığı muharebelerde, karşı taraftakilerin mızrak ucunda Allahın mukaddes kitabı olan Kuran, harpte hile olarak kullanıldı. Hak olan Kuran, batıl olan saltanat davalarını kazanmak için alet edildi) diyor. Buna ne cevap vermek lazım?
Cevap: O muharebeler saltanat için değildi. İslamiyetin emirlerinin yerine getirilmesi içindi. Reformcunun dediği gibi, saltanat savaşını kazanmak için, Kur’ân-ı Kerîm alet edilmedi. O muharebelerde, her iki tarafın birbirine karşı her yaptığı şey, hakkı meydana çıkarmak, İslamiyete uymak içindi. O muharebede din-i İslam, yaldızlı, sırmalı koltuklara ulaştıran yolları açmak için, insan yığınları yapacak bir silah olmamış, böyle silaha karşı koyan bir kalkan olmuştur.
[Hazret-i Ali’ye karşı harp edenler, günaha girmedi. Günah demek, Allahü teâlâya karşı suç işlemek, yani İslamiyete uymamak demektir. Onlar, hazret-i Ali’yi halife seçmemişlerdi. Onu halife tanımadıkları için kılıca sarıldılar. Halife seçmiş olsalardı, halifeye karşı gelmeleri günah olurdu. Evet, onu halife seçmemekte, dini sebep göstermiş olmakla beraber, yanılmış idiler. Fakat bu yanılmaları ictihad hatası idi. İslamiyete uymak için idi].
Sual: İslamiyet, insanları saadete kavuşturmak, huzur sağlamak için değil midir? İslamiyete sarılmak, kan dökülmesine sebep olur mu?
Cevap: Onlar, İslamiyete uymak istediler. Fakat, İslamiyete uymakta yanıldılar. Kan dökülmesine, İslamiyete uymaları sebep olmadı. İslamiyete uyarken yanılmaları sebep oldu. Bunun gibi, Uhud gazasında, Resûlullahın bir geçidi tutmak için koyduğu 40 sahabiden çoğu şehit olmuştu. Bunların ölümüne, Resûlullahın emrine uymaları değil, bu emri yaparken bir kısmının yanılmaları sebep olmuştu. İslamiyete uymak, hiçbir zaman, hiç kimseye zarar vermez, fayda verir. İslamiyete uymamak veya uyarken yanılmak, insana zarar verir.
Hazret-i Ali’nin harp açtığı müslümanlar, İslamiyete uymak istemişlerdi. Fakat, İslamiyetin o işi yapmakta gösterdiği yolu seçerken yanıldılar. Allahü teâlânın sevdiği, seçtiği insanlar oldukları için, bu hataları suç olmaz. İctihad hatası, günah değil, sevap olur. O seçilmişlerin, sevilmişlerin hataları, sonra gelen müslümanların, iyilerin ibadetlerinden daha kıymetli, daha sevaptır. (İyilerin, doğru, iyi işleri, seçilmişlerin yanılması gibidir) buyuruldu. Yani, onların yanlış işleri, bunların doğru işlerinden daha faydalı, daha kıymetlidir. Bunun içindir ki o muharebelerde her iki tarafta ölenler şehit oldu. Sevap kazandı.
Siyasi menfaat sağlamak ve dünyalığa kavuşmak için yazılmış olan bozuk tarih kitaplarını ve İrandaki babaların uydurduğu acıklı hikayeleri okuyan gençler, Ashâb-ı kiramın büyüklüğünü anlayamıyor, yanlış düşüncelere saplanıyorlar.
Büyük İslam alimi, Evliyanın baş tacı, zamanının Kutbu, kayyum-i Rabbânî Muhammed Masum-i Fârukî Serhendi hazretleri, Mektubat kitabının 1. cildi, 22. mektubunda ashab-ı kiramın büyüklüğünü anlatmaktadır.
Sıffin muharebesinde, hazret-i Muaviye’nin mızraklar üzerine Kur’ân-ı Kerîmleri taktırdığı, böylece müslümanların kanlarının dökülmesine son verdiği doğrudur. Sıffin muharebesinde, hicretin 37. senesi 1. ayı olan Muharremin sonuna kadar, savaş durdurulmuştu. İki taraftan elçiler gidip geldi. Anlaşmaya uğraşıldı. Muharrem ayı bitince, hazret-i Ali, zamanın bittiğini, isyandan vazgeçilmediğini bildirdi. İlk önce, hazret-i Ali tarafından Eşter, askerleri ile ortaya çıktı. Şamlılar bunun karşısına çıktılar. Bu Eşter, deve savaşını da kızıştıran fesadcılardandı.
Kısas-ı Enbiya’da diyor ki (Deve harbinde, hazret-i Ali’nin yanında 20.000, karşı tarafta 30.000 kişi vardı. İki taraf anlaşmak üzere iken, hazret-i Osman’ı şehit edenlerden, Abdullah bin Sebe ve Mâlik Eşter gibi başlıcaları gece toplanıp, savaşa başlamak için plan hazırladılar. Hemen, karşı tarafa saldırdılar. Hazret-i Aişe’nin yanındakiler baskına uğrayınca şaşırdı. Eşter ve arkadaşları, hazret-i Ali’ye gelerek, karşı taraf bize saldırdı. Onlara karşı koyduk dediler). Görülüyor ki her iki savaşı kızıştıran, anlaşmaları bozan, Abdullah bin Sebe yahudisi ve arkadaşları idi. Sıffin’de, hazret-i Ali “radıyallâhu anh”, Şamlılar üzerine bütün askeri ile saldırdı. Birkaç gün çok kan döküldü. Hazret-i Ali, 12.000 kişi seçerek, tekrar hücum etti. Bayrağını taşıyan Haşim de, Allahı seven benimle gelsin diyerek saldırıyordu. Çok kanlı muharebe oldu. Cuma gecesi sabaha kadar savaşıldı. Ölmeyenler de yaralı veya çok yorgundu. Cuma günü Eşter yine hücum etti. Hazret-i Muaviye ile Amr ibni As, kendilerinden 45.000, karşıdakilerden 25.000 müslümanın ölmüş olduklarını anlayınca, kardeş kanı dökülmesini önlemek için, çare aradılar. Amr ibni As hazretleri, müslümanların kardeş olduklarını anlatmak için Kur’ân-ı Kerîmi gösterelim dedi. Hazret-i Muaviye, Mushafların mızraklara takılmasını emretti. Sizi Allahın kitabına çağırıyoruz diye bağırdılar. Askerler Kur’ân-ı Kerîmi görünce, savaşı bıraktı. Hazret-i Ali de Eşteri geri çağırdı. Zorla savaştan geri getirildi. Anlaşmaya karar verildi. 110 gün süren kanlı savaşlar, böylece sona erdi. Mushafların mızraklara takılması, binlerce müslüman kanı dökülmesini önledi. Müslümanlar arasına sokulmuş olan büyük fitne ateşi söndürülmüş oldu.
Tavsiye Yazı –> Şii Fırkası Nasıl Ortaya Çıktı?