Sual: Mevdudi, “İslamda ihya hareketleri” kitabında, imam-ı Gazali’yi reformcu olarak tanıtıyor. Bu yüce imam için, (Yunan mefkuresini, müslümanların kafalarındaki tesirini giderecek şekilde baltaladı. İslamiyeti filozoflara ve skolastizme karşı, kendi kafalarına göre savunmaya kalkışanların hatalarını düzeltti. İman esaslarının rasyonel tesirini ortaya koydu. İctihad ruhunu yeni baştan açtı. Tedrisat programlarını düzene soktu. İslamın moral prensiplerini ortaya koydu. Hükümeti ve memurları dine uymaya çağırdı. Fakat, hadis ilminde eksik idi. Rasyonel ilim üzerinde fazla durdu ve tasavvufa lüzumundan fazla temayül etti) diyerek, Ehl-i sünnet âlimlerinin en büyüklerinden olan bu koca imamı kusurlu olarak gösteriyor. Bu kusurlarına tehlikeli davranış adını veriyor.
Sonra, (İbni Teymiyye, bu tehlikeleri giderdi, İslamın fikir ve ahlak ruhunu canlandırdı ve yenilik icadlarını başardı. İbni Teymiyye’den az önce, kimse, iftira korkusundan halkı İslamiyete davet etmeye cesaret edemedi. Dar kafalı ulema ile zalim hükümdarlar elele vermişlerdi. Bunlara karşı ıslahat bayrağını çekmek, ancak ona nasip oldu. Tefsirde derin, hadiste imamlık derecesinde idi. İslamiyeti Gazalinin bıraktığı yerden alıp ileriye götürdü. İslam itikadını savundu. İslam ruhuna Gazali’den daha uygun deliller buldu. Gazalinin muhakemesi, rasyonel fikirlerin zararlı tesirleri altında kalmıştı. İbni Teymiyye, daha tesirli olup Kuran ve sünnet ruhuna daha yakın olan akıl-ı selim yolunu seçti. Böylece şahane bir başarı kazandı. İlim adamları, Kuranın tefsirini bilmediler. Skolastik yetişenler de, Kuran ve hadislerle rabıtayı kuramadılar. İslamiyetin hakiki izahını başarmak ancak İbni Teymiyye’ye nasip oldu. İlhamını doğrudan doğruya Kitaptan, sünnetten ve Ashâbın yaşayışından alarak ictihadlar yaptı. Talebesi İbni Kayyım da, mânâsı çözülmemiş hikmetler üzerinde çalışarak, İslami kanunlar koydu. İslami sisteme sızmış olan kötü tesirleri temizleyerek, onu saf ve taze hâle koydu. Asırlar boyunca İslamın cüzü olarak kabul edilen ve dini müeyyidelere mesned olan ve ulema tarafından göz yumulmuş olan kötü adetlere hücum etti. Bu dürüst hareketi, bütün dünyayı aleyhine çevirdi. Sonra gelenler, ona iftira etmekte, birbirleri ile yarıştılar) diyor. Buna ne cevap vermek lazım?
Cevap: Dinde reformcular 3’e ayrılır:
Dinde reformcu denilenlerin birinci kısmı, Ehl-i sünnet mezhebinin derin alimleridir. Bunlar, cahil halk tarafından ve İslam düşmanları tarafından müslümanlar arasına sokulmuş olan hurafeleri, yanlış inançları ve yanlış işleri düzelttiler. Ehl-i sünnet müctehidlerinin Ashâb-ı kiramdan işiterek bildirmiş oldukları doğru bilgileri meydana çıkarttılar. Kendilerinden bir şey söylemediler. Bunlara Müceddid denir. Bunların geleceğini ve İslamiyete hizmet edeceklerini, hadis-i şerifler haber vermekte ve övmektedir. Peygamberimiz, (Benden sonra, her yüz senede, bir âlim çıkar. Dinimi kuvvetlendirir) buyurdu. (Ümmetimin âlimleri, İsrail oğullarının Peygamberleri gibidir) hadis-i şerifi ile bu müceddidler övüldü. İmam-ı Âzam Ebû Hanîfe, imam-ı Şâfiî ve bunlar gibi mezhep imamı olan mutlak müctehidler ve imam-ı Rabbânî hazretleri ve her asırdaki dört mezhepten birinde olan âlimler ve ileride gelecek olan hazret-i Mehdi bu müceddidlerdendir. Dini siyasete ve dünya kazançlarına alet eden bazı münafıklar, kendilerini din adamı, mürşid tanıtıyor. Hadis-i şerifte bildirilen son asrın müceddidi kendilerinin olduklarını yazıyorlar. Cahiller de bunların müceddid olduklarını söylüyorlar. Halbuki Resûlullah, her asrın müceddidinin alâmetlerini de açıkladı. Hepsinin Ashâb-ı kiramın yolunda olduklarını bildirdi. Ashâb-ı kiramın yolunda olanlar da, Ehl-i sünnet alimleridir. Hadis-i şerifte bildirilen müceddidler, Ehl-i sünnet mezhebinin büyük alimleridir. Bu müceddidler, kendi görüşleri, düşünceleri ile söylemezler. Âyet-i kerimelere ve hadis-i şeriflere kendi bilgilerine ve anlayışlarına göre mânâlar vermezler. Tefsir ve hadis âlimlerinin verdikleri mânâların yayılmasına, kuvvetlenmesine çalışırlar. Hindistan’daki dinde reformculardan, ingiliz casusu, iskoç masonu Mevdudi, Resûlullahın övmüş olduğu bu derin âlimlere, nasıl oluyor da cahil diyor?
İslamiyetin temel kitaplarında, hiçbir mevdu hadis ve düşmanların, cahillerin dine soktukları bozuk inanışlar ve yanlış işler yoktur. Müceddidlerin vazifeleri, İslam âlimlerinin, din kitaplarını değiştirmek, bunlardaki din bilgilerini kıymetten düşürmek veya yeni bilgiler eklemek değildir. Onların vazifesi, bu kitaplardaki din bilgilerinden unutulmuş olanlarını meydana çıkarmak, açıklamak ve herkese öğretmektir. İslamın bu yüksek âlimlerine Reformcu denmez, Müceddid denir.
Dinde reformcuların 2. kısmı da, Kur’ân-ı Kerîme ve hadis-i şeriflere inanırlar, saygı gösterirler. Fakat, İslam âlimlerinin kitaplarında bildirilen manaları, bilgileri kabul etmezler. Kur’ân-ı Kerîmden ve hadis-i şeriflerden, kendi kısa görüşlerine göre mânâlar çıkarırlar. Ehl-i sünnet âlimlerinin bilgilerinden birçok yerde ayrılırlar. Bunlara Bidat veya Dalalet fırkaları, yani Sapık denir.
Bunların meydana geleceğini de, Peygamber efendimiz haber vermektedir. (Ümmetim 73 fırkaya ayrılacaktır. Bunlardan 72’si Cehenneme gidecek, 1’i, inanış sebebi ile Cehenneme girmiyecektir) hadis-i şerifi birçok kıymetli kitaplarda yazılıdır. 4 Sünen kitabında bulunduğu ve Tirmizi’nin kitabında daha uzun olduğu Milel ve Nihal tercümesi 1. sayfasında bildirilmektedir. Buhari ve Müslim kitaplarında da bulunduğu Berika ve Hadika kitaplarında yazılıdır. En kıymetli kelam kitaplarından olan ve medreselerin yüksek sınıflarında okutulan Şerh-i mevakıf kitabının 609. sayfasında ve Mektubat’ın 2. cilt, 67. mektubunda da yazılıdır. Bu hadis-i şerifi, bidat fırkalarında bulunan sapıklar ve kâfirler kabul etmemektedirler.
Dinde reformcuların 3. kısmı, İslam düşmanı olan sinsi kâfirlerdir. Bunlar müslüman görünerek, dini ıslah ediyoruz, ana kaynaklarını meydana çıkarıyoruz, ilk haline getiriyoruz gibi yaldızlı sözler söyleyerek İslam dinini yıkmaya, Kur’ân-ı Kerîmin ve hadis-i şeriflerin doğru mânâlarını değiştirmeye, bozmaya çalışıyorlar. İslamiyeti, içerden yıkmak istiyorlar. Müslüman göründükleri için ve dini ıslah ediyoruz, hurafelerden temizliyoruz, dedikleri için, cahil halk, bu kâfirleri hakiki müceddid sanıyor. Bunlara aldanıyor. Böylece, çok başarı sağlıyorlar. Müslümanları aldatmak için, Ehl-i sünnet âlimlerinden birkaçını methediyorlar. Onlara hayran olduklarını yazıyorlar. Fakat, onların kitaplarında yazılı olan bilgilerin birçoğunu beğenmiyorlar. Bunlara hurafe diyorlar. Bu büyük âlimlerin kıymetli kitaplarında yazılı olan hadis-i şeriflerden, işlerine gelmeyenlere, çıkarlarına engel olanlara, mevdu hadistir, uydurma hadistir diyorlar. Kendi uydurdukları bozuk, zararlı şeyleri, doğru diye ortaya koyuyorlar. Böylece, bu büyük âlimlere leke sürmeye çalışıyorlar. Bunlardan bir kısmı da, Ehl-i sünnet âlimlerinden bir ikisini dillerine dolayıp kötülüyorlar, hatta kâfir diyorlar.
Biz müslümanlar, Dinde reformcu kelimesinden mezhepsizleri ve sinsi İslam düşmanlarını, yani 2. ve 3. kısımda olanları anlıyoruz. Yukarıdaki hadis-i şerifte inanışı doğru olup bu yüzden Cehenneme girmeyecekleri bildirilen fırkaya Ehl-i sünnet vel-cemaat mezhebi denir. Bu hadis-i şerif gösteriyor ki bir insan, ya müslümandır, yahut kâfirdir. Müslüman da, ya Ehl-i sünnet mezhebindedir, yahut, bidat ehlidir. Yani, sapıktır. Bundan anlaşılıyor ki Ehl-i sünnet mezhebinde olmayan kimse, yani mezhepsiz olan kimse, ya sapıktır, yahut kâfirdir.
Tavsiye Yazı –> İbni Teymiyye kimdir? Ehli sünnet midir?