Bu mektup, Han-ı hanan [Hanlar hanı] Abdürrahim’e “rahmetullahi teâlâ aleyh” yazılmıştır. Havassın, yani seçilmişlerin ve câhillerin ve bu ikisi arasında olan tasavvufçuların gaybdan imanları arasındaki farkı bildirmektedir:
Allahü teâlâya hamd olsun. Onun seçtiği, sevdiği kullarına selam olsun! Fârisî Mısra tercümesi:
Her ne olursa olsun, dosttan konuşmak daha tatlı!
Bakara sûresi 186. âyetinde meâlen, “Kullarım senden beni soruyorlar. Ben onlara çok yakınım!” ve Mücadele sûresi 7. âyetinde meâlen, “Üç adam gizli konuşunca, Allah onların dördüncüsü olur. Beş kişi gizli konuşunca, Allah onların altıncısı olur. Daha az veya daha çok kimseler olunca da, hernerede olursa olsunlar, Allah onlarla beraberdir” buyuruldu. Allahü teâlânın yakın olması ve birlikte olması, kendisi gibi (Bi-çun)dur. Yani, bizim bildiğimiz ve anladığımız gibi değildir. Nasıl oldukları anlaşılamaz. His organlarının ve aklın yardımı ile anlayabilen insanlar, hissedilmeyen ve akıl ile düşünülemeyen şeyleri anlayamaz. Yakîn ve beraber denilince, aklımıza, düşüncemize ve anlayışımıza gelen ve Evliyânın keşif ve şuhûd ile anladıkları her şeyden, Allahü teâlâ uzaktır. Bunlara hiç benzemez. Allahü teâlâyı böyle düşünmek, 72 fırka içinde bulunan (Mücessime) denilen bozuk, sapık yola kaymaya sebep olur. Allahü teâlânın bize yakın olduğuna ve bizimle beraber olduğuna îman ederiz. Fakat, bu yakınlığın ve bu beraberliğin nasıl olduğunu anlayamayız. Bu dünyada, en büyük İslam âlimlerinin varabileceği şey, Allahü teâlânın kendisine ve sıfatlarına, gayb yolu ile yani anlamadan inanmaktır. Fârisî beyt tercümesi:
Elestü… denildiği zaman, uyanık olanlar,
O vardır! dediler. Fazla bir şey söylemediler.
Seçilmiş, sevilmiş olan yüksek âlimlerin gaybdan imanları, câhillerin gayba olan imanları gibi değildir. Câhiller, başkasından işiterek veya akıl ile istidlal ederek, gayba îman şerefine kavuşmuşlardır. Seçilmişler, Allahü teâlânın Cemâl ve celâl perdeleri ve tecellîler, zuhûrlar vasıtası ile gaybın varlığını anlayarak inanmışlardır. Bu iki kısmın arasında bulunan tasavvufçular ise, perdeleri ve tecellîleri görünce, gaybı anladık sanmışlar, (İman-ı gaybi) yerine, (İman-ı şuhudi)ye kavuştuk demişlerdir. Bunlar, gaybi îman, câhillerin, hatta düşmanların imanıdır sanırlar. Müminûn sûresi 54. âyetinde ve Rûm sûresindeki bir âyet-i kerimede meâlen, “Her fırkada bulunanlar, kendi anladıklarını doğru sanırlar” buyuruluyor. Sizi bu yazılarımla incitmemin bir sebebi de; Mevlânâ Abdülgafur ve Mevlânâ hacı Muhammed yakınlarımızdan ve sevdiklerimizdendir. Bunlara yapılacak her ihsan, biz fakirleri de sevindirecektir. Fârisî Mısra tercümesi:
İhsan sahipleri ile iş görmek, üzücü olmaz!
Selam ederim.
Gel ey akıl visal iste, uyan artık hevadan geç!
heman ruyi Cemâl iste, yeter, hubbi sivadan geç!
Gönül mülkün tertemiz et, gider kirleri, pasları,
hülus ile ibâdet et, ucub ile riyadan geç!
Bilirsin, bu fenâ mülkü, değildir kimseye Bâkî,
bekayı lâ yezal iste, bu mülkü bi vefadan geç!
Paraya pula aldanma, seni avlamasın dünya!
süs ve ziynetine bakma, çürük olan binatan geç!
Benzer Yazıları Okumak İçin Tıklayınız