¥ Aba ve ecdat [baba ve dede]ların imanını taklit etmek, iman-ı taklididir ki, muteber değildir. 1/29 (1. cilt 29. mektup)
¥ Abdestte, ayak parmakları arasını sol elin küçük parmağı ile tahlile muraat [riayet] edeler. 3/40
¥ Adaba riayetsiz hizmetin faydası yoktur.
¥ Adem aleyhisselam su ile toprak arasında iken, Resulullah ilim-i ilahide Peygamber idi. 1/56
¥ Adem aleyhisselamın mebde-i teayyünü tekvin sıfatıdır.
¥ Adem aleyhisselam alem-i şahadete gelmezden mukaddem [madde alemine gelmezden önce] vücuda gelen zuhurat-ı misaliyesi. [Görünen misalleri]. 2/58
¥ Adem aleyhisselamdan evvel geçen Ademlerin vücutları alem-i misalde idi. Alem-i şahadette [madde aleminde] ilk mevcut olan Adem aleyhisselamdır ki, sıfatı cemiyet üzere mahluktur. Çok vasıflar sahibidir. 2/58
¥ Ahiret dar-ı cezadır [karşılık yeridir]; dar-ı teklif değildir [emirlerin verildiği, mükellef kılınan yer değildir]. 1/259
¥ Ahiret mevcutatının [ahiret varlığının] mebde-i teayyünleri, kemalat-ı mufassala-i zatiye-i mukaddeseler olup, [varlığa başlangıç olan kemalat [olgunluk], mukaddes zatın açılmış, mukaddese-i zatiyesi olup,] isim ve sıfatları değildir. 3/113
¥ Ahiret muamelatı [ahiret işleri] zıllerden değildir. 1/261
¥ Ahirette azabın ve mükafatın devamlı olduğunu bilenlerin nazarında, birkaç günlük bela ve mihnet, devamlı rahata sebep olduğundan, ayn-i rahattır [rahatın ta kendisidir]. İnsanların dedi-kodularına bakmazlar. 2/99
¥ Ahiret azabı hakkında Peygamberlerin sözbirliği var iken, felsefecilerin sözlerine itibar olunmaz. Bu azap akli değil, hissidir. [Bizzat tadılacak şekildedir.] 3/100
¥ Ahiretin yaratılış ve mevcutiyetine, dünyanın yaratılış ve mevcutiyetini mukayese etmek mümkün değildir. 3/78.
¥ Ahireti verip dünyayı almak ve Haktan halka yüz çevirmek cünun ve sefahettir, [delilik ve akılsızlıktır]. 1/28
¥ Agahlık [uyanıklık], Allahü teala ile batının huzurundan ibarettir. İlm-i huzuriye benzer ki devam lazımdır. 3/15
¥ Ayakların zinası, İslamiyetin yasak ettiği yere (haramlara) gitmek. Gözlerin zinası, İslamiyetin yasakladığı (haramlara) bakmaktır. 3/40.
¥ Aynada hoşa giden suretin görünmesi, haricde hakiki görmek gibi tesir eder. 3/62
¥ İbrahim aleyhisselam, Habibullahın ümmetine dahil olmayı temenni buyurmuştur. 3/121.
¥ İbrahim aleyhisselamın şanının yüksek oluşu, Hak tealanın düşmanlarından teberri etmek [kaçınmak] vasıtasıyladır. 1/266
¥ İbrahim aleyhisselam Halilullahtır. 3/87
¥ İbrahim aleyhisselamın vilayeti, vilayet-i İsrafildir. 3/113.
¥ İbrahim aleyhisselamın mebde-i teayyünü, ilim sıfatıdır. 3/87.
¥ İbrahim aleyhisselamın mebde-i teayyünü, teayyün-i evvel-i vücudidir. 3/87
¥ İbrahim aleyhisselamın mebde-i teayyünü hıllettir ki, teayyün-i evvel olan hubbın muhitidir. [Muhabbetin muhitidir.] Ve o merkez ve muhitin tamamı ki, sureti misalide daire gibidir. Teayyün-i evveldir. Onun en şerefli ve ilk eczası merkezdir ki, sevgi (hub)den ibarettir. Muhit-i daire o merkezin zıllı gibi ve ondan ileri gelmektedir. O muhite teayyün-i sani demek mümkündür. Ama, keşf ile görülmekte, bu teayyün 2 değildir. Hubbi ve hilleti [muhabbeti ve dostluğu] içine almış olarak birdir. Teayyün-i sani, nazar-ı keşfide, teayyün-i vücutidir ki, teayyün-i evvel-i hubbinin zıllı gibidir. Zıll-ı şey çok olur ki, kendini asıl şey gibi gösterip, saliki kendine cezb eder. Teayyün-i evvel, teayyün-i vücudi veya teayyün-i hubbi zan olunur. 3/121.
¥ İbrahim bin Şeyban, meşayıh tabakasındandır. 1/99
¥ Ebu Bekrin “radıyallahü anh” fazileti, imanda ve çok mal vermekte, nefsini bu yolda hizmetçi etmekte, öncekilerin öncesi olması yoluyladır. 2/99
¥ Ebu Bekr “radıyallahü anh”, Enbiyadan sonra, insanların en efdalidir. 1/202
¥ Ebu Bekrin “radıyallahü anh” imanı, ümmetin imanı ile ölçülse, ziyadedir [ağır gelir], hadis-i şerifindeki ziyadelik, imanın parlaması ve nuru itibariyledir. Fazlalık, kamil sıfata aittir. 1/256
¥ Ebu Bekrden Faruk’un inhitatı, Resulullahtan Ebu Bekr’in inhitatından ziyadedir. [Ömer “radıyallahü anh”ın Ebu Bekr “radıyallahü anh”dan farkı, Ebu Bekr’in “radıyallahü anh” Resulullahtan “sallallahü aleyhi ve sellem” farkından daha fazladır.] 1/251
¥ Ebu Bekr “radıyallahü anh” hakkında, Resulullah “sallallahü aleyhi ve sellem” buyurdular ki: “Ömer’in tekmil Hasanatı, Ebu Bekr’in bir Hasanasidir.” 1/251
¥ Ebu Bekr “radıyallahü anh” hakkında, Resulullah “sallallahü aleyhi ve sellem” buyurdular ki: “Hak tealanın bana ihsan ettiği, esrarın tamamını, Sıddıkın kalbine döktüm.” 1/251.
¥ Ebu Bekr-i Sıddık ki, Enbiyadan sonra efdal-ı beşerdir. [Peygamberlerden sonra insanların en üstünüdür.] Onun dahi başı bir Peygamberin ayağı altındadır. 1/248.
¥ Ebu Bekr “radıyallahü anh”ın fazileti. 1/256
¥ Ebu Bekr “radıyallahü anh” istidat [kabiliyet] ve taklitleri vasıtasıyle, Resulullahı “sallallahü aleyhi ve sellem” derhal tasdik etti. 1/107
¥ Ebu Bekr “radıyallahü anh”, makam-ı İbrahimin fevkindeki makam-ı hassaya dahil oldu. 3/121.
¥ Ebu Bekr “radıyallahü anh”, bu ümmetin en önde geleni, merhametlisi, efdalidir. 1/59
¥ Ebu Bekr “radıyallahü anh”, Resulullahın sehvini, kendi sevabından daha iyi bilip, onun sehvini taleb buyurup; (Ya leyteni sehve Muhammedin “sallallahü aleyhi ve sellem”, keşki Muhammed aleyhisselamın bir sehvi olsaydım) buyurmuştur. 1/305
¥ Ebu Bekr “radıyallahü anh”ın mebde-i teayyünü, isimlerin zıllerinin dairesinin üst noktasıdır. 1/260
¥ Ebu Bekr “radıyallahü anh” bir kimseyi Kuran-ı kerim okurken ağlıyor görüp, bizler dahi, bunlar gibi ederdik. Lakin kalplerimize kasvet arız oldu, buyurdular. 1/26
¥ Ebu Bekr “radıyallahü anh”, “beni bu 2 sevbim [elbisem] ile tekfin edin [defnedin]” diye vasiyet eylemişlerdir. 2/16
¥ Ebu Bekr-i Sıddıkın ve belki bütün sahabenin şemail-i şerifesi, geçmiş Peygamberlerin kitaplarında gelmiştir. (Zalike meselühüm fit-Tevrati ve meselühüm fil-İncili.) [… Onların halleri, şerefleri, böylece Tevratta ve İncilde bildirilmiştir…
¥ Ebu Bekr-i Sıddıka 33.000 kişi kendiliğinden ve seve seve biat ettiler. 3/23
¥ Ebu Bekr “radıyallahü anh” buyurdu ki, (Aczini bilmek, anlamaktır. [Asıl idrak, kendinin aczini bilmektir.]). 3/23
¥ Ebu Bekr “radıyallahü anh”ın vilayet tarafından münasebeti, İbrahim aleyhisselama; nübüvvet tarikiyle (yoluyla) Musa aleyhisselamadır. 1/251
¥ Ebu Bekr “radıyallahü anh” kemalat-ı Muhammediyeye yükselmiş, vilayet-i Mustafaviyeye dahil olmuştur. 1/251
¥ Ebu Bekr “radıyallahü anh”ın mebde-i teayyünü, hakikat-i Muhammedinin zıllıdir. Bu sebeple varisan-ı Peygamberin [Peygamberin varislerinin] efdalidir. 3/121.
¥ Ebu Hüreyre “radıyallahü anh” buyurmuştur ki, “Resulullahtan 2 ilim edindim ki, birini beyan ettim [açıkladım]. Diğerini aşikare eylesem [açığa çıkarsam] öldürülürüm. O ilim, ilim-i esrardır ki, herkesin idraki ona yetişemez.” 1/267
¥ İbn-i Sina kısa görüşlü olduğundan, İslamiyetten pay alamadı. Sonunda felsefe pisliğinde kaldı. 1/245
¥ İbn-i Sina ve Farabi, akıl, nefs, ruh ve maddenin başlangıcı olmadığını söyleyip, gökleri ve muhteviyatını kadım bilmişlerdir. 1/266
¥ İbnül vakit, erbab-ı kuluba (kalpleri halden hale değişen Evliyaya) denir ki, kalbi temkine ulaşmamıştır. Ebül-vakit, kalbi ve nefsi temkine ulaşmıştır. İbnül vakit, erbab-ı tecelliyat-i sıfatiyeye, ebül-vakit, erbab-ı tecelliyat-i zatiyeye mazhardır. 1/175
¥ Ebrarın ibadetleri, korkarak ve tamakarlık ederek, nefsleri ile alakalıdır. 1/204
¥ İblis, melekutun muallimi lakabiyle lakablı, taat ve ibadetlerinde de büyük şan sahibi idi. 3/94
¥ İblis-i lain ki, her kötülük ve dalalete menşe [kaynak]dır. Ademde mevcut hünerlerden nasibsizdir. 2/98
¥ El isnanü mütegayirani kadıya-i mukarreredir. [2 şey birbirinden ayrıdır hükmü, değişmez kaidedir.] 1/272
¥ İctihad ve kıyas, bidat değildir. Zira kıyas ve ictihad nasların manasını açığa çıkarır. Emri arttırmaz. [Yani ictihad ile emirler artmış olmaz.] 1/186
¥ İctihad, Resulullah “sallallahü aleyhi ve sellem” zamanında da mevcut idi. 2/96
¥ Ecel-i müsemmanın herkes için takdim ve tehiri [öne alınması veya gecikmesi] mümkün değildir. 2/81
¥ İcma-ı ümmet, Eshab-ı kiram zamanına aittir. 2/23
¥ Hadis-i şerifler ile amel ederek, ulema-i müctehidinin fetevasıyla haram kılınmış, mekruh ve menhi olan emri irtikab eylemek, biz mukallidler için caiz değildir. [Ehadis ile amel bize caiz değildir.] 1/312
¥ İhsan her yerde övülmeye değer. Bilhassa akrabaya ve komşulara olunca daha iyidir. 1/178
¥ Ahkam-ı ictihadiye kati değildir. Amele bağlıdır. İtikadı ispat edici değildir. 2/36
¥ Ahkam hakkında 3.000 hadis-i şerif vardır. 2/36
¥ Ahkam-ı fıkhıye zaruridir. 1/266
¥ Ahkam-ı İslamiyede hüküm ve işlerde nesh ve tebdil [yürürlükten kalkma ve değişiklik] olmuştur. 1/63
¥ Ahkam-ı İslamiyeyi kendi aklıyle anlamak ve aklı ona rehber etmek isteyen kimse, nübüvveti inkar etmektedir. [Peygamberliğe inanmamış olur.] Onunla konuşmak akıl işi değildir. [Deliliktir.] 1/214
¥ Ahkam-ı İslamiyenin ispatında, Kitap, sünnet, müctehidlerin kıyası ve icma-i ümmet muteberdir. 2/55
¥ Ahkam-ı İslamiyenin cümlesinde hafifletme vardır. Ve kolaylığın tamamı ve suhulet mevcuttur. 1/9
¥ Ahkam-ı İslamiye ile süslenmek müyesser olunca, dünya mazarratından, kötülüklerinden kurtuluş hasıl olur. 1/72
¥ Ahkam-ı İslamiye, nimete şükretmeyi açıklamaktır. 1/266
¥ Ahvalden maksat, hallere tutulmuşluğun değişmesidir. 1/239
¥ Ahval ve mevacid [haller ve vecdler] matlubun, ele geçirilmek istenilenin başlangıçlarıdır. Maksat değildir. 1/172
¥ Ahvalden bir hal hasıl olursa, üzülmeye ve sevinmeye değmez. Maksud [ele geçirilmek istenilen] biçun ve biçunenin [ötelerin ötesi, anlaşılamaz olanın] hasıl olmasıdır. 1/130
¥ Ahvalin [hallerin] en doğrusu, din-i İslam üzere istikamettir. [En güzel hal, İslamiyete uymaktır.] 3/19
¥ Ahval ve mevacid [haller ve vecdler] lehv ve lab’e [oyun ve eğlenceye] dahildir. 1/210
¥ Ahval ve mevacid ve müşahedat ve tecelliyat, başlangıçta ve arada meydana gelir. 1/284
¥ Ahval, kalbin telvinlerindendir. 1/253
¥ Ahval ve mevacidin [hallerin ve vecdlerin] meydana gelmesine sebep, zatın zikrinde, isimleri ve sıfatları düşünmektir. 1/264
¥ Ahval [haller] batın içindir. O halleri bilmek ise zahir içindir. 1/284
¥ Ahvalin husuli matlubdur, ilmi değil. Bazı cemaate bu ilmi ihsan ederler, bazısına etmezler. İkisi de vilayettedir. 3/15
¥ Ahya ve emvat [diriler ve ölüler] vusulde [yetişmekte] müsavidirler. 1/260
¥ İhtiyaç, insanın hassa-i zatiyesidir. [Aslının özelliğidir.] Belki güzelliğindendir. 3/62
¥ İhtiyaç noksanlığı gösterir. Alameti imkandır. [Mümkün-ül-vücut sahibidir.]
¥ İhtiyar-ı abd [kulun ihtiyarı] zayıftır dedikleri söz, eğer Hak sübhanehunun ihtiyarına nisbetle olursa, doğrudur. Yok eğer, kul, yapmasına memur olduğu işe ihtiyarı kafi değildir, manasına olursa, sahih değildir. Zira, gücü yetmiyecek şey teklif edilmedi. 1/266
¥ Ehass-ı havastan [Seçilmişlerin seçilmişinden] beşer sıfatının kaldırılması mümkün değildir. 3/122
¥ Ehass-ı havas [seçilmişlerin seçilmişleri], en yüksek dereceye çıksalar, yine başları Peygamberlerin ayağı altına kadardır. Aynı seviyede olmak mümkün değildir. 3/121
¥ İhlas ile yapılan bir iş, senelerle yapılan ibadetlerin kazancını hasıl eder. 1/141
¥ İhlas, zorlayarak ve külfetli olarak müminlerin avamında tahakkuk edebilir ki, böyle ihlas devamlı değildir. Bu ihlası elde edenler muhlistir. Uğraşmadan, zorlamadan, külfetsiz olarak ihlas, devamının husulinde der-kardır (lazımdır) ki, Hakk-ul-yakin mertebesidir. Devamlı ihlas sahibi muhlastır. 1/59
¥ Edeb-i vahide [bir edebe] riayet ederek, tenzihi mekruhtan kaçınmak, zikir, fikir ve murakabeden efdaldir. 1/29
¥ Ezan kelimelerinin manası. 1/303
¥ İzin ile yapılan ibadetler makbuldür. 1/254
¥ “İza raeyte li taliben fe-kün lehü hadimen” hadis-i kudsi. [Bana talib olan, beni isteyen birini gördüğün zaman, ona hizmetçi ol!] 3/16
¥ İz’an-ı kalp [kalp anlayışı] olmadıkça, yalnız bilmekle imana vusul olmaz [kavuşulmaz]. 3/90
¥ İrade, 2 eşitten birini seçmektir. Bir yerde eşitlik yoksa, irade de olmaz. 1/286
¥ İrade, işlemek ve işlememekten [yapmak ve yapmamaktan] birini tercihtir ki, kudretten sonradır. Yaratmaktan öncedir. Eğer, irade kabul olunmasa, mecburiyet lazım gelir. 3/25
¥ Erbab-ı kulubun ahvalleri telvin üzeredir. Onlar eshab-ı telvindir. 3/119
¥ Erbab-ı telvinde müşahede, gerçekten görmek manasına bir tabir değildir. Bunlarda sıfat-ı tecelliye-i mütelevvine, mükaşefe ile tabir olunur. O bakımdan bunların müşahede demesi, gerçek görme değildir. 3/118
¥ Ervah-ı mükemmel [olgun, üstün kişilerin ruhları] kadım değildir. 1/286
¥ Ervah-ı mükemmel [olgun kimselerin ruhları, Evliya ruhları], bedenleri ile görünürler ki, bu, Tenasuh (ruhun diğer bedene geçmesi demek) değildir. 2/58
¥ Üsera-i Bedrin [Bedr esirlerinin] katline Faruk “radıyallahü anh” hüküm etmişti. [Esirler bıraktırıldıktan sonra] Vahy, Faruk’un “radıyallahü anh” reyine muvafık geldi. 2/36
¥ Esbab [sebepler] ve vesail [vesileler] cimattır. [Cansızdırlar.] Kendileri gibi bir gayri de tesir ederek onu meydana getiremezler. Onların ötesinde bir kadir vardır ki, anı buyurur. Akıllılar, cimatta gördükleri filden, fail [yapan] ve muharrik [hareket ettirici] den haberdar olur. Cimadın fiili, akıllılar indinde, faili hakiki fiiline perde olmaz. Belki faile delil olur. Akılsızlar, fiil cimadatın işidir, der. 1/266
¥ Esbabın [sebeplerin] tesirine razı olmak lazımdır. Bu tesiri de, o sebebin vücudi gibi, Allahü tealanın yaratması ile bilmelidir. 1/266
¥ Esbab [sebepler] bahanedir. Kudretin örtüsü olmaktan gayri değildir. 3/93
¥ Hak teala sebepleri kendi yaratmasına örtü ve koruma kılmıştır. 2/44
¥ İstidrac, kafirlere nefslerinin sefaları [cilalanması] vaktinde, gaybi [fen ve akıl dışı] işlerin meydana gelmesidir. 1/266
¥ İstidad [kabiliyet], Allahü tealanın ihsanıdır. 3/103
¥ İstidadı [kabiliyeti] kalp ve ruh mertebesine olan bir kimseyi, tesarruf sahibi olan pir, daha üst mertebeye ulaştırmaya kadirdir. 1/188
¥ İstidad başkalarına geçebilir. 1/256
¥ “Estağfirullah el’azim ellezi la ilahe illa hüv el-hayyel kayyume ve etübü ileyh”. Her tövbeyi ve namazları müteakib okumalıdır. 3/16
¥ İstifsar [bir şeyin hikmetini sormak] için duraklamak zem’ olunmuş değildir. Melekler, sorma yoluyla, Adem aleyhisselamın hilafet vechini arz ettiler. 2/96
¥ İslamın aslı, ehl-i sünnetin bildirdiği gibi itikatı düzeltmek ve ahkam-ı İslameyenin yapılmasıdır. İslamın kemali, ehl-i sünnetten olan sofiyenin süluk-i tabakınca [uyarınca] tasfiye ve tezkiyeye bağlıdır. Bu 3 erkana muhalif olan meşakkatli riyazet [nefsin arzularını yapmamak] ve sıkıntılı mücahedeler [nefsin istemediklerini yapmak] masiyettir. 1/157
¥ İslamın suretine uymak insanı kurtarmaz. Yakin hasıl eylemek lazımdır. Ama, bu durumun yakin olması nerede. Belki vehim bile değildir. Akıllılar tehlike anında vehme dahi itibar ederler. 1/73
¥ İslamın ve küfrün ahkamını müteşebbis olan dahi, müşriktir. Küfürden teberri [kaçınmak], İslamın şartıdır. 3/40
¥ İslamın binası, 5 şey üzeredir. Evvelkisi, Vahdaniyet-i Bari ve risalet-i Muhammediyi ikrar. [Allahü tealanın bir olduğunu ve Muhammed aleyhisselamın risaletini kabul etmek]. İkincisi, 5 vakit namazı eda. Üçüncüsü, malın zekatını eda. Dördüncüsü, mübarek Ramazan orucudur. Beşincisi, hacc-ı beytil haramdır. [Hacca gitmektir]. 3/16
¥ İslamın alameti, küfür ehline [kafirlere] düşmanlık ve onlarla inattır. 1/163
¥ İslam ve küfür birbirinin zıttıdır. Birini kabul etmek, diğerini red manasına gelir. 3/40
¥ İslamiyet o derece garib olmuştur ki, küfür ehli, açıkça, küfür ahkamını, İslam beldelerinde yapmaya razı olmayıp, isterler ki, ahkam-ı İslamiye tamamen sona ere. Müslümanlardan ve müslümanlıktan eser kalmıya. 2/92
¥ İslam-ı hakiki ile müşerref olduktan sonra, nübüvvet kemalatından nasib almaya istidadlı olur. 2/50
¥ İslam-ı hakiki, küfür-i tarikadden sonra hasıl olur ki, [nefsin mutmainne olmasından sonra hasıl olur ki], bu İslam ve iman zevalden mahfuzdur. [Yok olmaktan korunmuştur.] 3/48
¥ İsm-i kabihten [çirkin isimden] sakınmak lazımdır. 1/23
¥ İsm-i zahirde yalnız sıfatlar olup, Zat-ı teala düşünülmez. İsm-i batında, zat-i teala da hatırlanır. 1/260
¥ İsm-i zahir ile ism-i batın arasındaki fark, ilim ve alim arasındaki fark gibidir. 1/160
¥ Esma-i ilahi, itibarat-ı zattan birer itibardır. 3/99
¥ Allahü tealanın isimlerinin ve sıfatlarının, zatının yanında hiç kadri ve miktarı yoktur. 3/78
¥ Esma-i ilahiden beheri [İlahi isimlerden her biri], sıfat ve şuunatı içine alır. Mesela alim ismi, hem sıfat-ı ilme, hem şan-ı ilme şamildir. 1/209
¥ Esma-i ilahi [ilahi isimler] tevkifidir. [Allahü tealanın bildirmesine bağlıdır. İslamiyette bildirilmeyen söylenmez.] 2/67
¥ İşaat-ı fahişe ve teftih-i fasık haramdır. [Fuhşu (fahişenin fuhşunu) ve fıskı (fasıkın fıskını) yaymak haramdır.] 3/117
¥ Eşya esbaba [sebeplere] tereddüb ederse de hiçbir şeyde sebep-i muayen yoktur. [Eşyanın değişmesi sebeplerle olur.] 1/149
¥ Eşyayı, Hak sübhanehu, mertebe-i vehmde [vehm mertebesinde] yaratmıştır. Yani eşyayı bir mertebede icad buyurmuştur ki, o mertebenin husul ve sübutu ancak hiss-i vehmdedir. Mesela bir oyuncunun eğlence mahallinde gösterdiği şeyler gibi ve ayinede görülen suver-i eşya gibidir. [Aynada görülen eşyanın suretleri gibidir]. 2/99
¥ Eşyanın mebde-i vücudu, Hak teala ve tekaddestir. 2/44
¥ Eshab ve tabiin-i kiram, mücerred [yalnız] sohbet ile, nihayetsiz kemalata vasıl oldular. 1/21
¥ Eshab-ı kiram, Peygamberin muhabbeti uğruna, mal ve nefslerini feda ettiler. Makam ve mevkilerini terk ettiler. 2/96
¥ Eshabın nefsleri, Peygamberimizin sohbetinde heva ve hevesten temizlendi. Sineleri düşmanlık ve kinden pak ve müberra oldu. 2/96
¥ Eshab-ı kiramın cümlesi adildirler. Rivayette, teblig-i ahkamda [teblig edilen ahkamda] cümlesi birdir. Birinin rivayeti, diğerinin rivayeti üzerine meziyet sahibi değildir. 3/23.
¥ Eshab-ı kiramın, Mekke’nin fethinden evvel ve sonra, infak ve mukatele eden cümlesi, Cennet ile müjdelenmiştir. 2/96
¥ “Eshabın 1 müd arpa sadakasına verilen sevaba, sairleri Uhud dağı kadar mal verseler vasıl olamazlar.” Hadis-i şerif. 2/99
¥ Eshab-ı kiramın usûl-i dinde ihtilafı yoktur. [İmanda ihtilafları yoktur.] Var ise fürudadır. 1/80.
¥ Eshab-ı kiramın üstünlüğü. 1/313.
¥ Eshab-ı kiram, vahy ile bildirilmeyen hususlarda, o Servere muhalefet etmişlerdir. Bu ihtilaf, Fa’tebiru (Kıyas yapınız) emrine imtisale binaendir. Zira müctehidin ahkam-ı ictihadiyede, sairin reyini taklidi menhidir [yasaktır]. 2/96
¥ Eshab-ı kiram birbirleriyle devamlı, tam bir muhabbet üzeredir. 3/23
¥ Eshab-ı kiramın birini dahi kötülemek, dini kötülemek olur. 1/80.
¥ Eshab-ı kiram arasındaki fitnenin menşei, Osman “radıyallahü anh”ın katli, Talha ve Zübeyr “radıyallahü anhüm”dan kısasın taleb olunmasıdır. Zira, Medine’den, önce onlar çıkıp, kısasın yapılması için gelmişlerdir. 1/251.
¥ Eshab-ı kiram arasında hilafet, rağbet edilen ve istenilen değildi ki, kin sebebi olsun. 2/96
¥ Eshab-ı kirama buğz edip, düşman olmaktan ictinab [çok çekinmek] lazımdır ki, o buğz hakikatte Resulullah sallallahü aleyhi ve selleme buğz olur ki, (Onlara buğz eden, bana buğz etmiş gibidir) buyurmuşlardır. Eshab-ı kirama olan tazim ve hürmet, aslında o Hayır-ül-beşere olmuş olur. Ve tazim göstermemek de böyledir. (Onun Eshabına, hürmet göstermeyen, Resulullaha iman etmemiştir.) 3/109
¥ Eshabdan Emir keremallahü vecheh ile muharebe edenler, hata üzere idi. Hak tarafı Emirde idi. Fakat ictihad hatası olduğundan, bir derece sevaba naildirler. 2/36.
¥ Eshab arasında taftil-i şeyhayn [Ebu Bekr ve Ömer radıyallahü anhümayü üstün tutmak] ve muhabbet-i hutanayn [Osman ve Ali radıyallahü anhümaya muhabbet] ehl-i sünnet alametidir. 1/266
¥ “Eshab-ı kiramdan sonra, efdal olan tabiin asrı, sonra tebe-i tabiin asrıdır.” Hadis-i şerif. 1/209
¥ Eshab-ı kiram, Kuran-ı kerimi ve ahkam-ı İslamiyeyi teblig edenlerdir. 3/23
¥ Eshab-ı şimal, erbab-ı küfür [küfür erbabı, kafirler], eshab-ı yemin, ehl-i İslam [müslümanlar] ve erbab-ı vilayet [vilayet erbabı, veliler], sabıkan-ı bil esale ise Enbiya aleyhimüssalevatü vesselamdır. 2/39
¥ Eshab-ı Kehf, Allahü tealanın düşmanlarından, ehl-i inatın istilası vaktinde, iman nuru ile hicret eylemeleri dolayısıyla, o dereceyi bulmuşlardır. 2/68
¥ Asla kavuşmak, ahkam-ı İslamiyeye tabi olmak iledir. Aslın aslına kavuşmak vasıtasız vaki olur. 3/117
¥ Asıl, esma-i ilahiden bir isimdir. Aslın aslı, o ismin isimlendirilmişidir ki, itibarat-i tealadır. 3/112
¥ Etfal-i müşrikin [müşriklerin çocukları] ve ehl-i zimmetin çocukları imandan mesul değildir. Bunlar ahirette dirildikten ve hakların alınmasından sonra, hayvanlar gibi yok edilirler. 1/259
¥ İtminan-ı kalp [kalbin mutmainne olması], zikir iledir. 1/257
¥ Et’ime [yiyecek] ve eşribe [içecek] de, taatın yapılmasına kuvvet bulmaktan gayri niyetler münasib değildir. 1/70
¥ İtibarat-ı ilahinin zat üzere asla ziyadeliği mutasavver [düşünülür] değildir. Onların ilmi, ilim-i huzuriye münasibdir. 1/260
¥ İtibarat-ı ilahiden herbiri ayn-ı zattır. Beheri arasında itibar-ı çuni yoktur. İtibar-ı biçuni kaindir. 3/99
¥ İanet ve imdad [yardım ve meded] akrandan olursa naks [noksanlık], huttamdan [hizmetçiden] olursa, kemaldir. 3/93
¥ İtibarattan itibar-ı hub [sevgi] ve badehu [sonra] itibar-ı vücut sebep-i icad-ı alemdirler. 3/121
¥ İtikad ile amel 2 cenahtır [kanattır]. 1/237
¥ İtikadı ve zaruri bir meselede halel bulunursa, necat-ı uhrevi devletinden mahrumdur. [İmanda ve zaruri bilinen hususlarda bir arıza olursa, ahirette kurtuluş mümkün değildir.] Ama, ameli konularda müsahale [gevşeklik, ihmal] olursa, tövbesiz dahi ahirete gidilse, hesaba çekilme, azarlanma olursa dahi, işin sonu kurtuluştur. 3/37.
¥ Din düşmanı olan nefs-i emmare ve şeytan-ı laini gözetlemek [dikkat etmek] lazımdır. 1/238
¥ Amal-i salihadan [salih amellerden] murad, İslamın 5 şartıdır. 1/304
¥ Amal-i saliha-i bedeniyesiz [beden ile salih amelleri işlemeden], kalp selameti davası batıldır. 1/39.
¥ Amal-i suriye [suret (beden) ile ilgili ameller], manen yükselme sebebi ve ahiret derecelerinin yükselmesine sebep olur. 2/46
¥ Amal-i İslamiye [İslami ameller] 2 kısımdır. Emirleri yapmak ve yasaklardan sakınmak. İlerleme ve yükselme 2. cüz’e bağlıdır. 1/286
¥ Amellerin ve ibadetlerin efdali, namaz kılmaktır. 3/76.
¥ Amal-i saliha [salih ameller] imandan değildir. Ama, imanın kemal bulmasına sebeptir. 2/67
¥ Amellerin kusurlu yapıldığını düşünerek, haseneyi yapmaktan, [yapılan iyiliklerden] müteessir olmak ve utanmak gerekir. 2/53.
¥ Amellerin ve ibadetlerin efdali, tilavet-i Kurandır. [Kuran okumaktır.] Diğer ibadet ve taatlerin şefaatinden, gerek mukarreb meleklerin, gerekse mürsel peygamberlerin şefaatinden Kuranın şefaati makbuldür. 3/99
¥ Ayan-ı sabite, imam-ı Rabbani indinde ilim mertebesinde birbiriyle birleşen kemalat ile yokluklardan ibarettir. 1/234.
¥ Ayan-ı sabite, sofiye indinde ilahi isimlerin ilmi suretleridir. İsimlerin kendileri değildir. 3/99
¥ Ayan-ı sabite, Muhyiddin-i Arabi indinde, ilim mertebesindeki kemallerin tafsilinden ibarettir. 1/23.
¥ Ayan-ı sabite tabiri, şeyh Muhyiddin-i Arabi’nin olup, yanlıştır. Zira ayan hadistir. 3/57
¥ Ayan-ı sabiteye vücut ile adem arasında geçiştir, demişlerdir. Zira hem ilim-i ilahi celle şanühuda mevcut olan vücutdan, hem haricde yok olan ademden kendinde renk vardır. 3/66.
¥ İfrat ve tefritin ikisi dahi zem edilmiştir. Hak, ortadadır. 2/36.
¥ Efdaliyet [Üstün olmak] sevabın çokluğu manasınadır. Faziletlerin ve menkıbelerin çok vuku bulması manasına değildir. 3/121
¥ İftarda acele etmek ve sahuru geciktirmek sünnettir. 1/45
¥ Ef’alin cem’isinde [bütün işlerde] emirlere ve nehylere [yasaklara] riayet edilince, emredeni ve yasaklıyanı [unutma gafletinden kurtuluş müyesser olur] ve Hak tealanın devamlı zikri hasıl olur. 2/25.
¥ Ef’al ve evsaf-ı beşerin [ve beşerin sıfatlarının] cümlesi, Allahü tealanın mahlukudur. Mahlukatın işleri, Allahü tealanın işleri değildir. [Kulları da, işlerini de, Allahü teala yaratır. Fakat, kul, işinden kendi mesuldür.] 3/119
¥ Ef’al-i meşruada [meşru olan işlerde] dahi izin almalıdır, demişlerdir. 1/254
¥ Eflatun İsa aleyhisselama meyl etmedi. Bir şahs ki, ölüleri diriltse [ki Eflatunun fennine bu aykırıdır.], Onu görüp, hallerini inceliyip, sonra cevap vermesi lazım idi. Müşahede etmeden cevap, büyük bir inat ve akılsızlıktır. [Eflatun böyle yaptı.] 3/117
¥ Akrabanın cefasına sabırdan gayri çare yoktur. Firaren [kaçarak] cefadan kurtuluşa ruhsat vardır. 3/6
¥ Elbise-i nefiseyi “Namazda zinetli elbiselerinizi alınız, örtününüz!” hükmünce, namaz için ziynetlenmek niyeti ile giyinip, başka niyetle giyinmemek gerektir. 3/16
¥ Allah ismi bütün sıfatları ve şuunatı içine alır.
¥ İlahi! Dostlarını öyle kıldın ki, her kim onları bildi, seni buldu. Seni bulmayan onları bilmedi. 1/156.
¥ El mer’u mea men ehabbe. (Kişi sevdiği ile beraberdir) hadis-i nebevidir. Beraberlik, gerçekten sevenin (sadık dostun) nasibidir, hadis-i şerifi nice hicran içinde olanların tesellisidir. 2/36
¥ İlham dinin gizli, görülmeyen kısımlarını açığa çıkarır. Kemalat-i zaide ispat eylemez. 2/55
¥ İmam-ı Türpüşti’nin risalesi, itikatı doğru olarak öğrenmekte faydalıdır. 1/193.
¥ İmam-ı Azam, Şabi’nin talebelerindendir.
¥ İmam-ı Azam, abdestin edeblerinden bir edebi terk sebebiyle, 40 senelik namazı kaza buyurmuştur. 1/29.
¥ İmam-ı Azam, mutlaka müminim, imam-ı Şafii, inşaallah müminim demişlerdir ki, farklılıkları sözdedir. İmam-ı Azamın sözü, hal-i hazır durum itibariyledir. İmam-ı Şafii’nin ki, akıbet itibariyledir. 2/67.
¥ İmam-ı Azam-ı Kufi, vera ve takva üzere idi. Sünnete uyarak ve sünnet devleti ile ictihad ve istinbatta yüksek derecelere ulaşmıştır ki, diğerleri bu derecede değildir. [Onu anlamakta kasırdırlar.] 2/55.
¥ İmam-ı Azam Ebu Hanife, hadis-i şerifleri ve sahabenin kavillerini kendi reyine tercih ederdi. Diğerleri böyle değildir. 2/55 [Kıyamet ve Ahiret: 182.]
¥ İmam-ı Azam ile imam-ı Ebu Yusuf, Kuran-ı kerimin mahluk olup-olmamasında, 6 ay münakaşa edip, nihayet, mahluktur diyeni tekfir ettiler. [Küfre gideceğini söylediler.] 3/88
¥ İmam-ı Azam buyuruyor ki: (Sübhaneke, ma-abednake hakka ibadetike ve lakin arafnake hakka marifetike) [Ey Allahım! Seni noksan sıfatlardan tenzih ederim. Biz, sana hakkıyla ibadet edemedik. Fakat, akıl ile anlaşılamayacağını iyi anladık], buradaki marifet odur ki, Allahü tealayı kemal sıfatlarla muttasıf, noksan sıfatlardan münezzeh ve yüceliğinden İslamiyet ne bildirmişse öylece bilmektir. 3/122
¥ İmam-ı Hasan, imam-ı Hüseyin’den efdaldir. 2/67
¥ İmam-ı Cafer-i Sadık buyurdu ki, Hak teala kulların işlerinde, işleri kullara bırakmadı ve cebr etmedi. Zorlama ve serbestlik dahi yoktur. [Kulun her dilediği olmaz. Ve hiçbir şey zorla yaptırılmaz.] 1/289.
¥ İmam-ı Cafer-i Sadık, sahv erbabının büyüklerindendir. 3/119
¥ İmam-ı Cafer-i Sadık, hem tarika-i Sıddıkıyeyi, hem tarika-i Emriyeyi kendinde toplamıştı. 1/313.
¥ İmam-ı Cafer-i Sadık, namazda iken bi-hoş olup, düşmüştü. …… sebebi. 3/119
¥ İmam-ı Rabbaninin nuru. 2/22
¥ İmam-ı Rabbaninin, Ramazanın 15. gecesi, sultan-ı vakit meclisinde irad buyurdukları mevzular. 3/42
¥ İmam-ı Rabbaniye, mürşidine kavuştuktan bir gün sonra, şuursuzluk; 2 gün sonra fena hasıl oldu. 1/290.
¥ İmam-ı Rabbani, Muhammed Bakiye intisabında, 2 ay zarfında, esas huzur meydana gelip, kemale geldi. [Tecelliler, nurlar, haller, keyfiyetler diye anlatılmak istenilen kazançlar, hocasının kalbindeki deryanın damlaları olarak önüne saçıldı.] 1/266.
¥ İmam-ı Rabbaniye, ilimler ve marifetler nisan yağmuru gibi yağıp, acayip ve garaib sırlara muttali kıldılar. Bu gizli sırlara istidatları kadarıyle mahrem olan evlat-ı kiramıdır. 1/148.
¥ İmam-ı Rabbani, Resulullahın ruhaniyetleri için, çeşitli yiyecek pişirilerek, meclis kurulmasını emrederdi. 3/105.
¥ İmam-ı Rabbani, vilayet-i kübraya ulaşmış ve kemalat-ı nübüvvetle şereflenmiştir. 1/260
¥ İmam-ı Rabbani’nin, Nakşibendiyede (21), Kadriyede (25), Çeştiyede (27) vasıtası vardır. 3/86
¥ İmam-ı Rabbaniye, süluk esnasında hasıl olan keyfiyetler. 1/260
¥ İmam-ı Rabbani buyuruyor ki, bu fakir pür taksir, kendi zevk ve vicdanıyle anlar ki; sağdaki melek, 20 yılda bir iyilik bulup, ameller sayfasına yazdığı malum değildir. 1/222
¥ İmam-ı Rabbaninin (Meratib-i vahdet-i vücudun tahkiki) risalesi vardır. 1/31
¥ İmam-ı Rabbani (Şerh-i Rubaıyatı) şerh ederek, Muhyiddin-i Arabi’nin sözlerini tevil buyurmuşlardır. [İslamiyete uygun manalar vermişlerdir.] 1/266
¥ İmam-ı Rabbaninin yüce pederleri buyurmuştur ki, 72 bozuk fırkanın meydana çıkması, tasavvuf yolunu bitirmeyen kimseler sebebi ile olmuştur. [Bu tasavvuf yolundakiler neticeye ulaşamadıkları için sapıtmışlardır.] 1/220
¥ İmam-ı Şafii buyuruyorlar ki, Ebu Bekr-i Sıddık’ın efdaliyetine sahabe-i kiram ittifak etmişlerdir. 1/59.
¥ İmam-ı Şafii, İmam-ı Azamın fıkıh ilmindeki yüksek derecesinden bir parça anlayıp, (Bütün fukaha, Ebu Hanife’nin ev halkı gibidir) buyurmuştur. 2/55
¥ İmam-ı Gazali buyuruyor ki, Fahr-i alem “sallallahü aleyhi ve sellem” miracda, Hak tealayı görmedi. Bundan maksat, rüyet-i dünya ile görmedi, demektir. 1/282
¥ İmam-ı Gazali buyurdular ki, Sıffin vak’ası, halife olmak için değil, İslamiyetin kısas emrini yapmak içindi. 1/251.
¥ İmam-ı Malik, tebe-i tabiindendir. 1/251.
¥ İmam-ı Ebu Yusuf için, taklitten kurtulduktan sonra [yani ictihad makamına yükseldikten sonra], üstadı Ebu Hanife’ye “rahmetullahi aleyh” tabi olması hatadır. 3/99
¥ İmamet bahsi. 1/266.
¥ İmamet [halifelik] bahsi, fürui dindendir. Usûl-i dinden değildir. Füru ile meşguliyet, malayanidir. 2/67.
¥ Ümmet-i Muhammed, bütün ümmetlerden önce Cennete girecektir. 1/249.
¥ Ümmet-i Muhammed, hayrül-ümemdir. [Ümmetlerin en hayırlısıdır.] 3/23
¥ Ümmet-i Musa, Cennete, kendinden önceki ümmetlerden önce girecektir. [İkinci olarak girecektir.] 1/251
¥ Ümmet-i İbrahim’in dininin ve milletinin efdal olması, Resulullah sallallahü aleyhi ve selleme onun milletine uymak emir olunmasından dolayıdır. 1/251.
¥ Ümmetten bazısında bazı kemalat olur ki, Enbiya ona gıbta ederler. Halbuki, bütün ümmetler üzere, her hususta üstünlük, Enbiyaya mahsustur. 3/122
¥ Emr-i maruf ve nehyi münkeri rıfk ile [yumuşaklık ile] yapmalı ki, kabul olunmaya yakındır. 3/117
¥ Emiraz ve eskam def’inde [hastalıkların kalkması için] esnam [putlardan] ve taguttan [putlaştırılmış olan şeyden] istimdat eylemek [yardım taleb etmek], şirk ve dalalettir. 3/40.
¥ Ümem-i sabıkada [Geçmiş ümmetlerde] bir cemaat kafir, bir cemaat de salih mümin idi. Büyük günah işlemek çok az idi. 2/37.
¥ Ümem-i sabıkadan [Geçmiş ümmetlerden] bazıları sabah namazı, bazıları da sair namazlarla memur idiler. 1/79.
¥ Ümem-i sabıkaya [Geçmiş ümmetlere] herbir asırda bir Nebi gönderilmiştir. 1/259.
¥ Ümitsiz olmak küfürdür. Ümitvar olalar. Ahkam-ı İslamiyeye mütabeat [uymak] ve pire muhabbet var ise, hiç gam değildir. 3/12.
¥ “Allahü teala, Ademi kendi suretinde yarattı.” Ruh-ı Adem maksuttur. Veyahud Hak sübhanehu Adem aleyhisselamı kendi kemalatı ile bezedi ve sıfatı ile vasıfladı. Tam bir ayna kıldı. Bu benzerlik isim ve surettedir. Hakikatte değildir. 1/95.
¥ “Allahü teala bu dini, facir kimselerle de elbette kuvvetlendirir.” Hadis-i şerif. 1/33.
¥ “Allahü teala, ayrıca bir Cennet yaratmıştır ki, burada huriler ve köşkler yoktur. Burada Allahü teala, güler gibi tecelli eder, görünür.” Hadis-i şerifi, zuhuratın alasıdır. 1/263.
¥ “Belalar, mihnetler en çok Peygamberlere, sonra Evliyaya, sonra bunlara benzeyenlere gelir.” Hadis-i şerif. 2/99.
¥ “Allahü teala yüksek himmet sahibi olanı sever,” hadis-i şeriftir. Yüksek himmetli olup, en yüksek dereceye kavuşmaktan başka hiçbir şeyle kanaat etmiyeler. Daha yükselmeye talib olup, yüksek makamlara çekileler. 3/19.
¥ Enbiya ve sulehanın [salihlerin] dünyada mihnet çekmelerinin sebebi. 2/99.
¥ Enbiya günahtan masum, Evliya mahfuzdur. [Korunmuştur.] 2/44.
¥ Enbiya usûl-i dinde [itikatta, iman edilecek hususlarda] müttefiklerdir. İhtilafları, füru-ı dinde bazı ahkama tealluk eder. 1/63.
¥ Enbiyadan birine tevassutla Zat-ı tealaya ulaşan Enbiya ile, Zatı teala arasında (vasıta edilen) Nebi perde değildir. Onların zattan nasibleri vasıtasızdır. Lakin ümmet için böyle değildir ki, tevessül ettikleri Peygamber, arada perdedir. 3/87
¥ Enbiyanın mebde-i teayyünleri, Allahü tealanın isimlerinin bütünüdür. Evliyanın mebde-i teayyünleri ise, bu isimlerin parçalarıdır. Bu parçalar, o bütünlerin altındadır. 1/231.
¥ Enbiya ve resullerden, hiçbirisi gelip-geçmedi ki, şeytan onun kelamına karışmamış olsun. 1/273.
¥ Enbiyanın makamları, kendi yükselmelerinin, nihayet makamları değildir. Bilakis o makamlardan yüksek mertebelere terakki eylemişlerdir ki, badehu nüzul buyurup, [ondan sonra inip], o makamlarda ikamet ederler. O makamlar onların mebde-i teayyünleridir. İlahi isimlerden ibarettir. Hak tealadan feyizlerin vesileleridir ki, Zat-ı tealanın vasıtasız esma-i aleme hiç münasebeti yoktur. Yüksek yaratılışlı olan bir salik [tasavvuf yolcusu], yükselmesi esnasında, o isme vasıl ve o makamların üstüne dahi yükselir. Ama salik, kendi mebde-i teayyünü olan isme nüzul ettikte [indikte], kendi ismi o ismin aşağısı olduğunu anlayabilir. 1/208.
¥ Enbiya, daveti alem-i halka tahsis etmişlerdir. Kalpden ötesini söyleyen olmamıştır. 1/260
¥ Enbiya sebeplere riayet eylemiştir. Bu riayetleri ile beraber, Hak sübhanehüye tefviz-i umur buyurmuşlardır. [İşlerini Allahü tealaya havale eylemişlerdir.] 1/266.
¥ Enbiyanın gönderilmesi, alemlere rahmettir. 1/266
¥ Enbiyanın birine iman etmemek, cümlesine iman etmemek olur. Zira onlar, iman edilecek aynı şeyleri söylemişlerdir. Dinlerinin esası birdir. 3/16
¥ Enbiyanın ahkam-ı ictihadiyesinde hata tecviz (caiz) olunmuştur. Ama, hata üzere devam etmek tecviz (caiz) olunmamıştır. Hemen hatalarına agah ederler (uyarılırlar). 1/266
¥ Enbiyanın bildirdikleri doğru haberleri, akla uydurmaya çalışmak, nübüvveti inkardır. 1/266
¥ Enbiya geriye tam dönmüşlerdir. Zahir ve batınları ile halkı (Allahü tealaya) davet etmektedirler. 1/272
¥ Enbiyanın daveti, tenzih-i sırftır. [Mahluklara benzemeyen bir Allaha imana davettir.] Semavi kitaplar, iman-ı tenzihiyi bildirmektedir. Enbiya, Allahü tealayı yaratmasında mütalea etmedi. Allahü tealanın birliğine davet etti. Masivaya ibadete, şirk buyurdular. 1/272
¥ Enbiyaya uyan, onların risaletini tasdikten sonra, erbab-ı istidlalden olur. [Peygamberleri taklit ederek hasıl olan iman, iman-ı istidlalidir. O büyükleri taklit eden kimse, Peygamberlerin bildirdiği her şeyin doğru olduğunu aklı ile, düşüncesi ile anlamıştır.] Ve bu taklidi, aynı istidlaldir. Mesela bir insan, bir şeyin aslını istidlal ile ispat eylese, o asıldan neş’et eden füru dahi, o istidlale müstenid olup, cemi füruun ispatında müstedil (istidlal) olmuş olur. 1/272
¥ İnsana lazım olan, ehl-i sünnetin gerektirdiği gibi imanı düzeltmek, ikincisi, ahkam-ı İslamiye-i fıkhıye mucibince amel. Üçüncü, süluk-ı sofiye-i tarikat-ı aliyidir. Buna muvaffak olan, büyük bir kurtuluşa nail olur, kavuşur. Bunu yapmayan kimse, açık (kesin) bir hüsrana vasıl olur. 3/33
¥ İnsanın yaratılmasından maksat, yağlı ve leziz yiyecekler, güzel ve nefis elbiseler, mal ve mülk toplamak, nimetlenmek, oyun ve eğlence değildir. Yaratılmasından maksat, Allahü tealaya karşı gönlü kırık, boynu bükük olmak ve yalvarmak içindir. 1/206
¥ İnsan irade ve ihtiyarı ile işlerini kesb eder [çalışır]. Halk etmek (işleri yaratmak) Allahü tealaya mensubdur. (Allahü teala yaratır). 1/266
¥ İnsan kendi filine kasıt [niyet] ettikten sonra, Hak tealanın halk etmesi, o fiile tealluk eder. Bu iş, kulun iradesini sarf ederek hasıl olduğu için, meth ve zem ve sevap ve ceza insana aid oldu. 1/266
¥ İnsan halife-i rahmandır. Zira suret-i şey halife-i şeydir. “Allahü teala, Ademi kendi suretinde yarattı.” 1/287
¥ İnsanda 2 şey vardır ki, arşta yoktur. Biri, heyet-i vahdani (insanda bulunan 10 şey), diğeri şuuru nurun ala nurdur. 2/11.
¥ İnsan-ı kamil, asla kavuştuktan sonra, aslın nurlarının parlaklığından, bir ışık onun kalp aynasında parlatılıp, onu tekrar aleme döndürmek ile nakısları terbiye etmesi havale olunur. Bu dönüşte, hem de onu terbiye etmek vardır. 2/12.
¥ İnsan, alem-i halk ile alem-i emrin mecmuundan (bir araya gelmesinden) ibarettir. 3/10
¥ İnsanın kendi muradını taleb eylemesi, kendi üluhiyetini dava eylemesidir. 3/2
¥ İnsan, murad-ı ilahiyi tercih edip, murad-ı mevladan gayri hiç muradı kalmamak, vilayet-i hassaya bağlıdır (mahsustur). 3/26
¥ İnsanın aslı (zatı) nefs-i emmaresidir. 3/59
¥ İnsan öyle bir topluluktur ki, alem-i kebirde yükseklikler ve aşağılıklardan her ne mevcut ise insanda dahi vardır. Onda alem-i halk açık, alem-i emirden ise bir nişan var. İblisin zem edilen kötü sıfatları kain (onda mevcut) ve melek sıfatı dahi sabittir. 1/307
¥ İnsan bir topluluktur. İmkan aleminde bulunan her şeyin kendisi, vücub aleminde bulunanların ise sureti, insanda bulunur. 1/95
¥ İnsan, 7 meşhur latifeden mürekkebdir. Her latifenin ahvali ve mevacidi başkadır. 3/80.
¥ İnsanın hakikati o ademdir ki, hakikat-i nefs-i natıkadır. 3/59.
¥ İnsanda, yerlerde ve göklerde bulunan her şeyden bir zerre vardır. 1/220.
¥ İnsan medeni olarak yaratılmıştır. Yani, yaşamasında, diğer insanlara muhtacdır. 2/62
¥ İnsanın başka şeyleri sevmesi, kendi nefsini sevmesindendir. [Kendi nefsine düşkün olmasındandır.] 1/105
¥ İnsanın yaratılmasından maksat, Hak tealaya ibadet ve kulluk yapmaktır. 1/73
¥ İnsandan bu fani dünyada taleb olunan [istenilen], marifet-i Hak tealadır [Rabbini bilmesidir]. 1/226
¥ İnsan mahlukatın en çok muhtaç olanıdır. Ve her neye muhtaç ise, ona alaka duyar. Her tealluku ise, Allahü tealadan uzaklaşmasına sebeptir. Bu sebepten, tamam mahlukatın ziyade mahrumu insan olur. 1/45
¥ İnsana karşı secdenin çirkinliği, güneşten daha aşikardır. Sakınmak herkese lazımdır. 1/29
¥ İnsana Cenab-ı Hak sübhanehudan feyiz ve in’am [nimetler] devamlı gelmektedir. Kula verilen maddi ve manevi [zahiri ve batıni] feyizler, eğer bir saat ve bir lemha kesilse, bendeden [kuldan] gerek vücut ve gerek onun kemalat-ı tabiasından bir eser kalmaz. Halbuki kula lazımdır ki, bir lemhada ve turfetül-aynda [göz-açıp-kapama anı] o hazretten gafil olmaya. Ve devam-ı huzur ile sıfatlana. Büyük hüsran ve şaşılacak şeydir ki, nimeti vereni unutup, nimetlere dalar. Ve kendisine nimet verene yönelmez, ondan yüz çevirir. Şüphe yoktur ki, huzurun devamı, batına nisbetle mümkün ve belki vakidir. Alel-husus bizim tarikımizde [yolumuzda], Allahü sübhanehunun keremiyle bu devam sehl-ül-husuldür. Ve ibtidada [başlangıcda] zuhur eder. Lakin bu devam zahirde zordur. Zira zahir, kesrete bağlı olduğundan gafletten halas bulmaya çare yoktur. Fakat bu zahiri gaflet, salih niyet ile olursa, gaflet huzur olur. Mesela uyku, taatta hasıl olan tembelliği def’ niyeti ile olursa, taat olur. Bu suretle devam-ı huzur, zahire nisbetle dahi gerçekleşmiş olur. Zahire ve batına nisbetle olan bu devam-ı huzur, insanlardan ekmel-i kümelin nasibidir ki, itminan-ı nefs ile müşerref olmuşlardır. Ve fena-yı etem ve beka-yı ekmele ulaşmış ve amelde niyet ve ihlasın tashihi külfetinden vareste olmuştur [kurtulmuştur]. 1/172
¥ Enes radıyallahü anhın, taundan [vebadan] 80 evladı vefat etti. 2/17
¥ Enfüs (insan) dahi, afak (insandan başka şeyler) gibi, ilahi isimlerin zılleridir. 2/99
¥ Enfüs ve afakta görülen şeyler, aranan şeyin işaretleridir. İstenen şey değildir. 2/99.
¥ Evamir-i ilahiyeye adem-i imtisal [İlahi emirleri yapmamak], ya şeriatin bildirdiği haberleri yalan addederek [inanmıyarak] itimat etmemek veya Hak tealanın emirlerine ehemmiyet vermemek sebebiyledir. Çirkinliğini düşünmek gerektir. 1/73
¥ Evlada hizmet, babasına yardım olur. 1/177
¥ Evvelü hüm hayrun ev ahıruhüm (Başlangıcı mı daha iyi, yoksa sonu mu) hadisiyle, ahir-ı ümmetin methi. 1/261
¥ Ülül’azm Peygamberler Resulullaha tabi olmayı arzu etmişlerdir. 1/249
¥ Evliyaullahın huzuruna boş gelmek lazımdır ki, dolu olarak dönüle. Ve kendi iflasını göstermek lazımdır ki, onlar dahi şefkat edip, feyiz yolunu açalar. 1/157.
¥ Evliyadan ekserisi vehm mertebesinin son noktasına ulaşsa da, nefs-ül-emir mertebesine dahil olamazlar. 3/99.
¥ Evliyaullahın elbisesini edeble giymekten çok fayda hasıl olur. 1/206
¥ Evliyaullah büyük günah işlemekten korunmuştur. 1/223.
¥ Evliyadan bazısının değişik yerlerde hazır olması, latifelerinin muhtelif bedenler halinde görünmesidir. 2/58
¥ Evliya insanları, hem İslamiyetin zahirine, hem de batınına davet ederler. 2/92.
¥ Evliya-i müstehlikin [Kendini yok bilen Evliyanın] sebepler alemine inmemiş olup, nübüvvet kemalatından nasibleri yoktur. Başkalarını kemale getiremezler. 1/24
¥ Evliya-i uzletten olup, kemalat-ı vilayet tarafı galip olan aktab, evtad ve ebdalin terbiyetleri, Ali radıyallahü anhın imdad ve yardımına bırakılmıştır. 1/251
¥ Kendini boş, uzak sanan, kavuşmuş demektir. 1/148.
¥ Üveysi tarikat (yol), ruhaniyetten feyiz almak demektir. 3/117
¥ Ehl ve ıyal [çoluk çocuk] ile münasebeti tam peyda eylemeyeler. 3/84
¥ Ehl ve ıyalin [çoluk-çocuğun] memnun olmaları için, ahiret azabına razı olmak [onu seçmek] akılsızlıktır. 1/226
¥ Ehl-i hanenin [hane halkının] hepsini namaza ve salih işlere ve ahkam-ı İslamiyeyi yapmaya [ve haramlardan sakınmaya ve kadınların, kızların örtünmelerine] teşvik ediniz. Zira mesulsünüz. 3/84.
¥ Ehl-i beyte muhabbet cüz’-i imandandır. Son nefes için pek-çok faydası vardır. 2/36.
¥ Ehl-i sünnet, bu itikatı kitap ve sünnetten aldılar, istinbad ettiler [çıkardılar]. 2/67
¥ Ehl-i sünnetin doğru olduğu muhakkaktır. Ehl-i sünnetin dışında olanlar, [şiilik ve vehhabilik] zındıklık ve ilhattır. 2/67
¥ Ehl-i sünnetten hardal tanesi kadar ayrı olanların sohbeti semm-i katildir. [Öldürücü zehirdir. Bunlarla arkadaşlık etmekten çok sakınmalıdır.] 1/213
¥ Ehl-i sünnete tabi olmadan kurtuluş mümkün değildir. 1/59.
¥ Ehl-i sünnetin reisi [reislerinden birisi] Şeyh Ebul Hasan-ül-eş’aridir. 2/67
¥ Ehl-i İslama lazımdır ki, padişah-ı İslama yardım edeler. İslamiyetin yayılmasına [revaç bulmasına] sebep olalar [uğraşalar]. 1/47
¥ Ehl-i dünyaya ve onun aldatıcı süslerine göz ucu ile dahi nazar, öldürücü zehirdir. 1/138.
¥ Ehl-i sünnet itikatına sarılıp, Zeyd ve Amr’ın [şunun-bunun] sözlerine kulak asmıya, dinlemeye ve yalan olan efsaneleri ve yalan olan hikayeleri kendine düstur eylemek, kendini zayi eylemektir. 1/251
¥ Ehl-i kitap, Peygamberimizin “sallallahü aleyhi ve sellem” Peygamber olduğunu anlarlar. Fakat, inadları yüzünden inanmazlardı. 3/90
¥ Ehl-i Bedr, mutlaka magfurdur (kurtulmuştur). 3/23
¥ Ehl-i iradetten [dinine çok bağlı] olan saliha bir hanıma, dinin akaidini ve İslamiyetteki ibadetleri beyan ve tergib eden mektup. 3/16
¥ Ayat-ı Kuraniyenin [Kuran-ı kerim ayetlerinin] anlaşılmasından acz hakkındaki mektuplar. 1/310
¥ İşan [onlar] Kalp hastalıklarının tabibleridirler.1/260
¥ İşanın [Evliyanın] bakışları, kalp hastalıklarına şifa verici, teveccühleri manevi hastalıkları def’ edicidir. 2/92
¥ İşanın sözleri deva ve bakışları şifadır. 1/109
¥ İşanın celisleri [Onlarla birlikte olanlar] şaki olmaz. 1/87
¥ İşana muhabbet, Allahü tealanın en büyük nimetlerindendir. Ve saadetin sermayesidir. 2/36, 1/142.
¥ İşana [onlara] buğz, öldürücü zehir ve onları kötülemek ebedi mahrumiyete sebep olur. Zira aslın aslına kavuşmuş olan Arife muhabbet, Hak tealaya kavuşturur ve buğz da onun buğzuna sebep olur. 3/109
¥ İşanın aşinalığından maksud [Onlarla görüşmekten maksat], kendi kusurlarını, ayıblarını anlamak içindir. Ve gizli kötülüklerini meydana çıkarmak içindir. 1/68
¥ İşanın (onların) nisbeti vermekte ve huzur ve agahlığı kısa bir zamanda sadık talebeye vermekte tam bir kudretleri olduğu gibi, o nisbeti almakta dahi, tam kudretleri vardır. 1/221
¥ İşanın zahir ve suretini beşer sıfatı üzere terk eylemişlerdir. Ta ki onun kemalatına örtü ola. Veli diğer insanlar gibidir. [Hak batıl ile karışmıştır.] 2/30.
¥ İşanın zahirine bakanlar, mahrum olur ve zarar eder. Batınlarına nazar edenler, kurtuluşa ve felaha erer. 2/52.
¥ İşanın mezar-ı şeriflerinden de, istifade olunmaktadır. 1/291. ¥ İmanda kalbin tasdiki kafi olup, nefsin izanı [anlaması] istenmemiştir. 1/260
¥ İman başka, inkar etmemek başkadır. 1/272.
¥ İman kalbin tasdikidir. Tasdik izandan [anlamaktan] ibarettir ki, inanmak ile tabir olunmuştur. 3/90
¥ İman, zaruret ve tevatür ile dinden bize gelmiş olanlara kalbin tasdikinden [inanmasından] ibarettir. Lisanın söylemesi de imanın rüknüdür demişlerdir ki, sükut ihtimali vardır. [Özür, korku ile söylememesi affolur.] Bu tasdikin alameti, küfürden uzak ve kafirlikten sakınmaktır. Ve kafirliğin hususiyetleri olan, onlara mahsus şeylerden, mesela zünnar bağlamak gibi, bunlardan tearridir [ari olmaktır]. Bu tasdiki dava edip, küfürden teberri eylemezse, mürtettir. Teberri, kafirlere düşmanlıktan ibarettir. Bu teberri kalp ile veya havf [korku] yoksa, kalp ve kalıp ile olur. Muhabbet-i Huda ve Muhabbet-i Resul-i Huda, onların düşmanlarıyla düşmanlık eylemedikçe olmaz. 1/266
¥ İmanda sadece kelime-i şahadeti söylemek kafi değildir. Münafıklar da, o kelimeyi söylerler. Bütününe inanmak ve kafirlikten teberri lazımdır. 1/266
¥ İman başka, marifet başkadır. İman, inanmak; marifet anlamak demektir. 3/90
¥ İman ve küfrün medarı hatime üzeredir. [Mümin ve kafir, son nefeste belli olur.] Çok kimseler vardır ki, tamam ömründe o 2 sıfatın biri ile muttasıf olur [vasıflanır.] Ahirinde [sonunda] onun zıttı gerçekleşir. 3/16
¥ İmanları mevcut iken, kafirlik merasimlerini yapan ve kafirlerin günlerini tazim eden müslümanların cenaze namazlarını kılalar. Onları kafirlere dahil eylemeyeler. İman bereketi ile azap-ı ebediden kurtulurlar. 1/266
¥ İman ehli, günahları dolayısıyla Cehenneme girince yüzleri siyah yapılmaz ve zincire vurulmazlar. Ve isyanı kadar azap görüp, sonunda Cehennemden çıkarılırlar. 2/67
¥ İman-ı bil-gayb [gayba iman], şuhudi iman üzerine tercih edilir. 2/8
¥ İman, tasdik ve kalbin yakin hasıl etmesinden ibarettir ki, azlık ve çokluk kabul eylemez. Azlık ve çokluk ameller itibariyle imanın parlamasındadır. İmanın kendinde değildir. 1/266
¥ İman-ı istidlali [anlayarak iman], iman-ı taklididen daha iyidir. Enbiyayı taklit ile olan iman, iman-ı istidlalidir. Zira Enbiyanın sadakatını delil ile bilir. Aba ve ecdad [baba ve dede] imanını taklit etmek, iman-ı taklididir ki, muteber değildir. 1/272
¥ İman, batıl ilahları kaldırıp, her ne var ise, bunların hepsini (La) ile yok edip, Hak celle sultanehuyu mabud olarak ispat eylemektir. 2/8
¥ İman-ı hakikinin hasıl olmasına alamet, ahkam-ı İslamiyeyi yapmakta kolaylığın hasıl olmasıdır. 1/191
¥ İman kemal buldukça, latifelerin bedene tealluku azalır. Ve bu münasebetsizliğin artması nisbetinde, beden zulmete yakın ve onda vesveseler ve hatıra gelen şeyler ve tereddüd artar. Başlangıçta ve ortada olanlarda durum böyle değildir. Bunların hatırlarına gelen öldürücü zehirdir [felakettir]. 1/182
¥ İman-ı hakiki, marifete bağlıdır ki, marufta fani olmaktan ibarettir. Marifetten evvel iman, suri; yani mecazidir. 3/90