Sual: Cuma namazının şartları kaç tanedir? Bunlar nelerdir? Bunlardan birisi tahakkuk etmezse Cuma namazı farz olmaktan çıkar mı?
Cevap: Cuma namazı farz olmak için, iki türlü şartı vardır: Birincisi (Vücûb şartları), ikincisi (Edâ şartları)dır. Edâ şartlarından biri noksan olursa, namaz sahih olmaz. Vücûb şartları bulunmazsa, sahih olur. Edâ şartları 7’dir:
1. şart, namazı şehirde kılmaktır. Şehir, cemaati, en büyük camiye sığmayan yer demektir. Hanefi mezhebi fıkıh âlimlerinin çoğu “rahmetullahi teâlâ aleyhim ecma’în” böyle söylemiştir. Bu sözün sahih olduğu (Velvalciye)de de yazılıdır. Yahut İslamiyetin emrini yapabilecek güçte müslüman Vâli ve hakimi bulunan yere şehir denir. İslamiyetin emirlerinin hepsini yapmasa da, insanların haklarını, hürriyetlerini koruması, fitne, fesadı önlemesi, mazlumların haklarını zâlimlerden alması yetişir. Hükümetin baskısı ile hakim bazı farzları yaptıramazsa, özür sayılır.
[Bugün hükümetin tasdik ve kabul ettiği muhtarı veya jandarma bulunan köyler ve şimdiki büyük şehirlerin içinde bulunan beldelerin her biri yukarıdaki iki tarife göre de, Cuma namazı için ayrı birer şehir sayılmaktadır. Böyle köylerde ve beldelerde Cuma ve bayram namazları kılmak, câiz olur. Bundan başka, Şâfiîde, 40 kişi Cumayı her yerde kılabilir. Başka mezhepte câiz olan bir şeye hükümet izin verince, diğer mezhepte de câiz olur. Hükümet bir mubahı emredince, yapılması vâcib, men’ ederse, haram olur. Şehir [il] deyince, yalnız zamanımızdaki büyük şehirleri düşünenler, “Bütün bir şehir halkının bir tek camie sığmıyacağını açıklamaya ihtiyaç yoktur. Cuma ile ilgili görüşlerin dine uymadığına, Cuma namazının şartları üzerinde bazı yanlışlıklara işaret ediyoruz” gibi yazılarla fıkıh kitaplarını lekelemeye kalkışıyorlar. Kendi cahilliklerini anlamayıp da, İslam âlimlerine dil uzatanlara yazıklar olsun! Böyle kimselerin yaldızlı ve heyecanlı yazılarına aldanarak, onları din adamı sananlar, onlardan daha çok zavallıdırlar].
Şehir halkının tarla, mezarlık, oyun için yayıldıkları yerler de, şehir sayılır.
2. şart, devlet ve hükümet reisinin veya valinin izini ile kılmaktır. Bunların tayin ettiği hatib, kendi yerine başkasını vekil edebilir. Zamanla birbirlerine vekil olanlardan başkası, Cuma kıldıramaz. Bir kimse, izin almadan kıldırınca, kıldırmak hakkı olan biri, bu kimseye uyarak kılarsa, namaz kabul olur. Şehir valisi ölse veya fitne, karışıklık sebebi ile camie gelemezse, vekili veya muavini veya mahkeme hakimi kıldırsa, câiz olur. Çünkü, Vâli ve bunlar, milletin din ve dünya işlerini görmeye hükümet tarafından izinlidir. Bunlar varken, cemaatin seçeceği bir imâm Cuma kıldıramaz. Fakat bunlar camie gelmezse veya din işlerini çevirmeye izinleri, hakları yoksa, cemaatin seçtiği imâm kıldırabilir. Bunun gibi, sultan sebepsiz, zulüm ederek cemaatin toplanmasına mâni olursa, bir yere toplanıp imamları bunlara kıldırır. Sultan şehri, şehir halinden çıkarmak isterse, kılamazlar. Kâfirlerin eline geçen İslam şehirlerinde, Vâli ve hakimler ahkâm-ı İslamiyyeye uygun işliyorlarsa, bu şehirler darülharp olmaz. Darülİslam sayılır. Böyle şehirlerde, müslümanların seçtiği Vâli, hakim veya bunların veya cemaatin seçeceği imâm, Cuma namazını kıldırır.
İbni Âbidin “rahmetullahi teâlâ aleyh”, 4. cilt, 308. sayfada, kadı, yani hakimleri anlatırken buyuruyor ki “Kâfirlerin elinde bulunan İslam memleketleri, darülharp değildir, darülİslamdır. Çünkü, buralarda küfür ahkamı yayılmamıştır. Böyle yerlerdeki hakimler müslümandır ve hükümet başkanları müslümandır. Bunlar kâfirlere istemeyerek itaat etmektedir. Müslüman idareciler, kâfirlere isteyerek itaat ederlerse, fasık olurlar. Kâfirlerin tayin ettikleri müslüman valilerin, böyle memleketlerde Cuma ve bayram namazı kıldırmaları, haraç almaları, hakim tayin etmeleri ve yetimleri evlendirmeleri câizdir. Çünkü, millet müslümandır. Valinin kâfirlere itaati mecburi ve hile olaraktır. Böyle memleketlerde, müslümanların başındaki Vâli de kâfir ise, müslümanların seçeceği imâmın Cuma ve bayram kıldırması ve seçtikleri hakimin şeri hükümleri makbul olur. Yahut, müslümanlar, aralarında bir vâli seçerler. Bu Vâli, hakimi ve hatibi tayin eder. Kâfir valinin tayin ettiği müslüman hakimi müslümanlar beğenirse, bunun şeri hükümleri ve namaz kıldırması da câiz olur. Sultana isyan edip, birkaç memleketi eline alıp, hükümet kuran bir müslümanın hakim ve imâm tayin etmesi câiz olur”.
Mekke-i mükerremenin Mina köyünde, hac zamanı Cuma kılınır. Çünkü, o zaman, şehir hâlini alır ve Vâli veya Mekke emri de bulunur. Hacılara kolaylık olmak için Mina’da, bayram namazı affedilmiştir. Hac vazifelerini idare eden memur, ayrıca izini yoksa, Cuma kıldıramaz. Arafat’ta kılınamaz. Çünkü, boş ovadır. Şehir hâlini alamaz.
Her çeşit şehirde, birkaç camide Cuma namazı kılınabilir. Fakat, Hanefi mezhebinin bazı âlimleri ve üç mezhebin de çoğunluğu, bir camiden fazla Cuma kılınmaz dedi. Şehir olduğu şüpheli olan yerde de, Cumanın kabul olması şüpheli olacağından, Cuma namazının son sünneti ile vaktin sünneti arasında (Ahir zuhûr), yani (Son öğle) namazı kılmaya niyet ederek, ayrıca 4 rekat kılmalıdır. Bu 4 rekati kılarken, niyete (Üzerime farz olan) diye eklemelidir. Fakat, (Edâsı, yani kılması farz olan) dememelidir. Çünkü, öğle namazı, öğle vakti farz olursa da, hemen kılmak farz olmaz. İkindiye, 4 rekat kılacak zaman kalınca edâsı farz olur. Edâsı daha önce farz olmaz. Cuma namazı kabul olmadı ise, bu 4 rekat, (Edâsı farz olan) deyince Cuma günü öğle farzı olmaz. Bir gün önceki öğle farzı olur. Onu da, perşembe günü kılmış olduğundan, nâfile olur. (Üzerime farz olan ahir zuhûr) deyince, Cuma gününün öğle farzı yerine geçer. Fakat, Cuma namazı kabul olmuş ise, öğle farzı da kılınmış olacağından, bu 4 rekat nâfile olur. Çünkü, farz niyeti ile sünnet kılınır. Kaza namazı var ise, bunu kılmış olmaz. Cuma namazı kabul olunca, öğle namazı sâkıt olur denirse, perşembe günkü öğleye niyet edilmiş olur ve yine nâfile namaz olur. Evvelce kılamadığı öğle namazı varsa, bunu kaza etmiş olmaz. (Üzerime son farz olan kılmadığım öğle namazını kılmaya) niyet edilirse, Cuma kabul olmuş ise, bu namaz, kaza namazı yerine geçer ki böyle niyet uygundur. Kazası olmayan, ahir zuhûrun 4 rekatinde de zamm-ı sûre okumalıdır. Cuma namazı kabul olmayıp, öğlenin farzı yerine geçerse, farzda sûre okumak zarar vermez. Kazaya kalmış öğle namazı olan kimse, sûre okumaz. Çünkü, Cuma kabul olmazsa, öğlenin farzı yerine geçer. Kabul olmuş ise, kaza yerine geçer.
3. şart, öğle namazının vaktinde kılmaktır. Öğle ezanı okununca, hemen 4 rekat (Cuma namazının ilk sünneti) kılınır. Sonra, câmi içinde, 2. ezan okunur. Sonra hutbe okunur. Sonra, cemaat ile iki rekat (Cuma namazının farzı) kılınır. Sonra, 4 rekat (son sünneti), bundan sonra, 4 rekat (üzerime farz olan, kılmadığım son öğle namazını kılmaya) diye niyet ederek, ahir zuhûr namazı kılınır. Bundan sonra, iki rekat (vaktin sünneti) kılınır. Cuma sahih olmadı ise, bu on rekat, öğle namazı olur. Bundan sonra, Ayetel kürsi ve tesbîhler okunup, duâ edilir. Peygamber efendimiz Cumanın iki rekat farzından sonra, 6 rekat sünnet kılardı.
Eşiatü’l-lemeat’da, 505. sayfada diyor ki “Emir-ül-müminin Ali “radıyallâhu anh”, Cuma namazının farzından sonra 6 rekat daha kılınız derdi. Abdullah ibni Ömer “radıyallâhu anhüma” Cuma farzından sonra 6 rekat daha kılardı”. Allame-i Şami Seyyid Muhammed Emin ibni Âbidin “rahmetullâhi aleyh”, 2. ciltte, İtikafı anlatırken buyuruyor ki (Bedâyı)da bildirildiği gibi, Cuma namazının farzından sonra, İmâm-ı Âzam’a göre 4 rekat, imameyne göre 6 rekat sünnet kılınır. Cuma yalnız bir mescitte kılınır diyenlere göre, 4 rekat daha (Ahir zuhûr) kılmak lâzımdır. Cuma her mescitte câiz olur diyenlere göre, bu 4 rekat nâfile olur. Müstehab olur. Kılmak lazım olmaz ise de, kılmamalı diyen olmamıştır. Kılmak iyi olur).
Fetava-i Hindiyye’de diyor ki “Köle, kadın, misafir ve hastanın Cuma namazı kılmaları farz değildir. Hutbe dinliyenin en az 1 erkek olması lâzımdır. Dinleyen hiç yoksa yahut yalnız kadınlar dinlerse, hutbe câiz olmaz. Cemaatin en az 3 erkek olması ve bunların imâm olabilecek kimseler olmaları şarttır. Kadın ve çocuk olurlarsa, Cuma namazı sahih olmaz”.
4. şart, vakit içinde hutbe okumaktır. Hutbeden sonra, namaz kıldırmak için, hutbeyi dinleyenlerden birini vekil edebilir. Hutbeyi dinlemeyen kıldıramaz.
Tavsiye Yazı: Cuma hutbesi Arapçadan başka bir dilde okunabilir mi?
5. şart, hutbeyi namazdan önce okumaktır. Akıl, baliğ olan erkeklerin yanında okuması lâzımdır. Fakat, cemaatin işitmesi, anlaması şart değildir.
[Hindiyye, Dürrü’l-muhtar ve İmdad’da diyor ki “Hutbe okurken, cemaat olarak, bir erkek bulunması yetişir. Hepsi sağır olsalar veya uyusalar, hutbe sahih olur. Hiç erkek bulunmasa, kadınlar dinleseler, hutbe sahih olmaz”. Görülüyor ki cemaatin hutbeyi anlamaları zaruret değildir. Çünkü, duymaları bile lazım değildir. Dürrü’l-muhtar’da diyor ki “Hutbeyi başka dil ile okumak, namaza dururken, (Allahü ekber) demek gibidir. Namaz içindeki duâ ve tesbîhler de böyledir”.
İbni Âbidin buyuruyor ki “İmâm-ı Âzama göre, Arabî okuyabilen imâmın da bunları başka dil ile söylemesi câizdir. Fakat mekruhtur. İki imama göre ise, Arabî okuyabilen imâmın, bunları başka dil ile okuması câiz değildir. [İmâm-ı Âzâmın da bu kavle rücu ettiği (Mecmaul-enhür)de yazılıdır.] (Velvalciye)de, namaz tekbîrini söylemek ibâdettir. Allahü teâlâ, başka dil ile söylenmesini sevmez diyor. Bunun için, hepsini veya bir kısmını başka dil ile okumak, câiz olunca da, ibâdet içinde tahrimen, ibâdet dışında tenzîhen mekruh olur. Namazda ayakta, âyet-i kerimeleri başka dil ile okumanın câiz olmadığı ise, söz birliği ile bildirildi. Fetva da böyledir”.
Diğer üç mezhep imamı da, iki imamımız gibi ictihad buyurarak, Arabî okuyabilenin, başka dil ile okuduğu hutbe sahih olmaz demişlerdir. Bedâyi’da diyor ki “Hutbenin bir kısmını Arabî, bir kısmını da başka dil ile okumak, Arabî nazımı bozar. Bu ise mekruhtur”. Başka dil ile okuyan, Selef-i sâlihinin yolundan ayrılmış, bidat işlemiş olur. Yoldan sapanların Cehenneme gideceği, Nisa sûresi 114. âyetinde bildirilmiştir. İbadet yaparken televizyon, hoparlör kullananların da, bu 114. âyet-i kerimeyi düşünmeleri lâzımdır].
İmâm-ı Âzama göre, yalnız (Elhamdü lillah) veya (Sübhânallah) yahut (Lailahe illallah) demekle hutbe okunmuş olur. Fakat tenzîhen mekruh olur. İki imama göre, en az, Ettehiyyâtü okuyacak kadar uzatmak lâzımdır. İki kısa hutbe yapmak sünnettir. İki hutbe arasında oturmamak günahtır. Peygamberimiz “sallallâhü aleyhi ve sellem” Cuma hutbesinde bir âyet veya sûre okurdu. Hutbede ve her yerde, sûre okurken, Euzü ve Besmele okunur. Âyet-i kerime okurken, âlimlerin çoğuna göre, yalnız Euzü okunur. Besmele okunmaz. Hatibin siyah cübbe giymesi ve hutbeden önce, minberin sağ yanında sünnet kılması sünnettir. Hutbeyi ayakta okumak sünnettir.
6. şart, Cuma namazını cemaat ile kılmaktır. İmamdan başka, Hanefide 3 , Şâfiîde 40, Malikide 12 erkek yetişir. Hutbeyi dinleyen cemaatin hepsi gidip, başkalarının kılmaları câizdir. Hanefide, misafir ve hasta ile de cemaat hâsıl olur.
7. şart, Camiin herkese açık olmasıdır. Kapıyı kilitleyip içerde kılınırsa, câiz olmaz. Fakat fitneye sebep olmamak için, kadınları Cuma namazına camie sokmamak, namaza zarar vermez.
Cuma namazının (Vücûb şartları) 9’dur. Yani, bir kimseye farz olması için 9 şart lâzımdır ki şunlardır:
1) Şehirde, kasabada oturmaktır. Misafirlere ve köylülere farz değildir. Şehirde bulunup ezanı işiten köylüye farz olur. Evi, şehrin kenarından bir fersah, yani 1 saat [6 kilometre] uzakta olanlara farz olur.
2) Sağlam olmaktır. Hastaya ve hastayı bırakamayan hasta bakıcıya ve çok ihtiyara farz değildir.
3) Hür olmaktır. İşçilere, memurlara, askerlere Cuma namazı farzdır. Patronlar, müdürler bunları namazdan men’ edemez. Yol uzak olup birkaç saat işten kalırsa, ücretlerinden kesebilirler.
4) Erkek olmaktır. Cuma namazı kadınlara farz değildir.
5) Akıl ve baliğ olmaktır.
6) Kör olmamaktır. Yolda götüren olsa bile ama olana farz değildir. Yardımcısız camie gidebilen amaya, hastaya ve şaşıya farzdır.
7) Yürüyebilmektir. Nakil vasıtası olsa bile felcliye, ayaksıza farz değildir.
8) Mahbus olmamak ve düşman korkusu, hükümetten, zalimden korkusu olmamaktır.
9) Çok yağmur, kar, fırtına, çamur olmamaktır. Çok soğuk olmamaktır.
Bu özürlerden biri bulunan erkek, isterse Cuma namazı kılabilir. Cuma namazının kadınlara farz olmadığını bildiren hadis-i şerifler, Tefsir-i Mazhari’de ve Mişkatü’l-mesabih’de yazılıdır.
Misafir ve hasta Cuma namazı kıldırabilir. Özürsüz Cuma kılmayanın, Cuma kılınmadan önce, şehirde öğle kılması haramdır. Sonra ise, kılması farzdır. Özür ile Cuma kılmayanların, öğle namazını şehirde cemaat ile kılmaları mekruhtur.