Sual: Hazreti Ömer “radiyallahu anh” nasıl şehid edildi?

Cevap: Menakıb-ı Çihar Yar-ı Güzin kitabında diyor ki;

Bir fârisî menakıbdan nakil olunmuştur. Kab’ül ahbar “radıyallâhu anh” bir gün hazret-i Ömer’e “radıyallâhu anh” gelip, dedi ki ya Ömer! İnceleyin ki ben Tevratta okumuştum. Senin ömründen 3 gün kalmıştır. Hazret-i Ömer, kendi vücut-i şeriflerinde bir ağrı, bir hastalık görmediler. Tasvir ettikleri feci bir hadise olması lazım. Buyurdular ki Hak sübhanehü ve teâlâ hazretlerinin kazasına ve kaderine razı olduk. Bir yahudi olan Ebû Lülü, Mugire tebni Şube’nin kölesi idi. Bir kavilde, Hâlid bin Velid’in kölesi idi. Efendisini hazret-i Ömer’e gelip şikayet etti. Efendim benden haddimden fazla harc ister, dedi. Hazret-i Ömer “radıyallahü teâlâ anh” buyurdu ki ne miktar ister. Dedi ki; her gün 2 dirhem, ister. Hazret-i Ömer buyurdu ki ne sanat bilirsin. Bir kaçını saydı. Hazret-i Ömer buyurdu ki bu sanatlar ile bu kadar harc çok değildir. Sonra, işittim ki sen yel değirmeni yaparmışsın. Benim için de bir yel değirmeni yapsan. Dedi ki senin için bir yel değirmeni yapayım ki şarkta [doğuda] ve garbda [batıda] onu söyleyeler. Hazret-i Ömer “radıyallahü teâlâ anh” mecliste olanlara buyurdular ki bu kâfir beni katletmek istediğini söylüyor. Eğer böyle demek istiyor ise, onu ortadan kalkması için emredin, dediler. Buyurdu ki katlden evvel kısas olmaz.

Ebû Lülü yahudi, Ömer “radıyallâhu anh” hazretlerini katl için fırsatı gözetti. Zilhiccenin 23. günü sabah namazını eda ederken, fırsat bulup, 6 yerinden yaraladı. Hazret-i Ömer’den başka 10 kimseyi yaraladı. 9’u bu yaralanmadan vefat ettiler. Beni Esed kabilesinden bir er Ebû Lülü mel’ununun başına bir ok atıp, yıktı. Birisi de bıçak ile boğazlayıp, öldürdü. Hazret-i Ömer “radıyallahü teâlâ anh” bu ahvali gördü. Kab’ül ahbar hazretlerinin sözlerini hatırladı. Allahü teâlânın takdiri yerini buldu, buyurdular. Abdurrahmân bin Avf “radıyallahü teâlâ anh” hazretlerine emretti. O imamlık yaptı. Sonra Sahabe-i güzin “Rıdvânullahi teâlâ aleyhim ecma’în” hazretlerini toplayıp, buyurdu ki siz mi Ebû Lülü’ye benim katlimi emrettiniz. Hepsi, haşa bizim haberimiz yoktur, diye yemin ettiler. Hazret-i Ömer dedi ki Elhamdülillah ki ben bu ümmetin, katlettiği kimse olmadım. Bir yahudinin elinde şehit olurum. Hilafet emrini şuraya havale etti. Diri iken ve ölü iken hilafetin benim üzerimde olmasını istemem. Aşere-i mübeşşereden 6 serveri, müşavereye tayin buyurdular ki hilafete lâyık bunlardır. Lakin, her birinde bir husus müşahede ederim. O sebepten onların birini diğerine tercih edemem. O 6 serverin biri Osman bin Affan, biri Aliyül mürteda, biri Talha, biri Zübeyr, biri Sad bin Ebû Vakkas ve biri Abdurrahmân bin Avf idi. Said bin Zeyd hazretleri hayatta idiler. Lakin hazret-i Ömer onu müşavereye dâhil kılmadılar. Zira amcası oğlu idi. Ama Ebû Ubeyde bin Cerrah hazretleri ahiret alemine göçmüşler idi. Onların hakkında buyurdular ki eğer Ebû Ubeyde hayatta olaydı, onu halife tayin ederdim. Zira Resûlullah “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” ona “Ümmetin emini” buyurmuştu “rıdvânullahi teâlâ aleyhim ecma’în”. O sebepler bunlardır: Osman “radıyallahü teâlâ anh” akrabasını sevicidir. Onları iş başına getirir. Hazret-i Ali “radıyallahü teâlâ anh” gençtir. Tecrübesi ve halka muamelesi azdır. Hilafet emri ise çok tecrübe ve havâdis görmeye muhtaçtır. Talha “radıyallahü teâlâ anh” mültefittir, hilafete muhafaza gerektir. Zübeyr “radıyallahü teâlâ anh” sert huyludur. Hilafete rıfk lazımdır. Sad bin Ebû Vakkas ve Abdurrahmân bin Avf kendilerini tutuculardır. Kimseyi incitmek istemezler. Hilafette darb ve şetm (azarlamak) zaruri vaki olur. 6 server aralarından 1’ini hilafete tayin etsinler. Bütün Sahabe-i güzin “Rıdvânullahi teâlâ aleyhim ecma’în” de o kimseyi halife bilip, ona muti olurlar.

Bir rivayette hazret-i Ömer “radıyallahü teâlâ anh” seher vaktinde mescid-i şerifte namaz kılmaya giderken, Ebû Lülü mel’un, karanlıkta bıçakla, mübarek karnını yardı. Emir-ül müminin çağırdı. Adamları haber aldı, geldiler. Emir-ül müminini bu hal içinde görüp, ağlaştılar. O kâfiri katl ettiler. Hazret-i Ömer’i o mahalden alıp, devlethanelerine getirdiler. Cerrah görüp, yarayı dikti. İyileşinceye kadar hareket etmesin, 3-4 gün yatsın, iyi olur, dedi. Sahabe-i güzin “Rıdvânullahi aleyhim ecma’în” gelip çevresinde oturdular. Hilafet emrini ve sair dini emirleri onlara vasiyet ederken, namaz vakti gelip, müezzin ezan okudu. Sonra yüzünü cerraha dönüp dedi ki şimdi abdest alıp, namaz kılsam ne olur. Cerrah dedi ki eğer yerinden hareket edersen, bu diktiğim yerden sökülür, vefat edersin. Emir-ül müminin “radıyallahü teâlâ anh” dedi ki: Namazı terketmekten ise, karnım yarılsın ve öleyim daha iyi, elbette namaz kılsam gerektir. Sahabeden birini hazret-i Aişenin “radıyallâhu anha” huzuruna gönderdi ki destur verir mi ki [yani izin verir ise], biz de Resûlullah “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretlerinin ravda-i mutahheralarına girelim ve O Servere iltica edelim. Hazret-i Aişe “radıyallâhu anha” bu haberi işitince ağladı. Ah, kıymetli Ömer, atamın yadigarı da gidiyor. İşte o yeri ben kendim için saklardım. Ama onlara hibe ettim. Hazret-i Ömer’e söyleyin ki Resûlullah “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” ve babamın katına [yanına] varınca, benim selamımı onlara söylesin. Ve desin ki bu ayrılığım ne zamana kadar olacak. Hazret-i Ömer bu haberi işitince, oğlu Abdullah hazretlerine dedi ki benim cenaze namazını kıldıktan sonra, Aişe-i Sıddıka’nın huzuruna geri varıp, destur dileyesin [izin isteyesin]. Evvelce benden utanıp, izin vermiş olabilir ve pişman olmuş olabilir. Onun rızası ile defn olayım. Namaz vakti sonuna gelmişti. Müezzin ikâmet okudu. Emir-ül müminin, ayağa kalkıp, abdest almak ve namaz kılmak istedi. O anda dikilen yerler sökülüp, Emir-ül müminin yere düştü. Dostlarına, elveda elveda, esen kalın, hakkınızı helal ediniz, tekrar görüşmemiz kıyamete kaldı, dedi. Sahabeler arasında ağlama-inleme başladı. Hemen o saat hazret-i Ömer “radıyallahü teâlâ anh” şahadet kelimesini getirip, canını Allahü teâlâ hazretlerine teslim etti. Ondan sonra yıkadılar. Namazını kıldılar. Oğlu Abdullah hazretleri, Aişe-i Sıddıka hazretlerine gitti. Destur diledi [izin istedi]. Aişe “radıyallahü teâlâ anha” hazretleri ağladı. Dedi ki ey Ömer, adaleti hayatında da, ölünce de elinden bırakmadın. O yeri sana feda ettim. Ondan sonra mübarek cenazesini, Ravda-i mutahhera kapısına getirdiler. Birisi ileri varıp, Esselamü aleyke ya Resûlallah! Ömer’i getirdik. Eğer destur var ise, ravda içine defnederiz, dedi. Cümle Sahabe-i güzin “Rıdvânullahi teâlâ aleyhim ecma’în”, Resûlullah “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretlerinin, yarimi benim katıma getirin, diye sesini işittiler. Ravdanın kapısı açıldı. Hazret-i Ebû Bekr’in “radıyallahü teâlâ anh” sol yanında hazırlanmış bir yere koydular. Hatta ravdadan yana bir el gördük ki hazret-i Ömer’in boynuna dolandı, diye bir rivayet edilmiştir.

Tavsiye Yazı –> İslamiyet ve Fen

Tavsiye Yazı –> Nasıl Dua Edelim?

En Çok Okunan Yazılar

Tavsiye Ettiğimiz Temel KitaplarMeâl Okumak Câiz Midir? Ehl-i Sünnet İtikadı Nedir? Ehl-i Sünnet Olmanın Şartları Nelerdir?Her Gün Okunması Gereken Çok Mühim Bir DuâSeyyid Abdülhakîm Arvâsî Hazretleri ve Tasavvuf Terbiyesi Sultan Vahideddîn Hân'a Dâir Sualler