Sual: Hulefa-i raşidin hakkında nazil olmuş ayet-i kerimeler var mıdır?

Cevap: Menakıb-ı Çihar Yar-ı Güzin kitabında diyor ki;

Malum olsun ki yerlerin ve göklerin yaratanı Allahü Sübhanehü ve teâlâ hazretleri, Âdem aleyhisselâmdan beri, Enbiya-i ızam “alâ nebiyina ve aleyhimüssâlatü vesselâm” hazretlerine indirdiği 104 kitabın baş tarafında; Resûlullah “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretlerinin ve Çihar yar-i güzin olan; günahtan çok sakınan Sıddık ve çok anlayışlı Fâruk ve çok cömert Zinnureyn ve çok vefalı Ali “radıyallahü teâlâ anhüm” hazretlerinin faziletlerini beyan etmiştir. Bu tertibin keşif ve beyanını ve şerh ve izahını, Allahü teâlâ ve tekaddes hazretlerinin tevfik ve yardımı ile açıklıyalım.

Allahü rabbül’âlemin celle celalühü ve azze şanühü ve amme nevalühü hazretleri 10 suhuf Adem alâ nebiyyinâ ve aleyhissâlatü vesselâm hazretlerine gönderdi. İlk suhufun başlangıcı Muhammed Mustafa “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” ve Çihar yar-i güzinin fadlı beyanında idi. Ondan sonra 50 suhuf da Şit “alâ nebiyyinâ ve aleyhissâlatü vesselâm” hazretlerine gönderdi. Açık olarak ilk sayfalarınde, Muhammed “aleyhissalatü vesselâm” hazretlerinin ve Çihar yar-i güzinin şeref ve fadlının beyanı vardı. Ondan sonra 30 suhuf da İdris “alâ nebiyyinâ ve aleyhissâlatü vesselâm” hazretlerine gönderdi. Bunun da başlangıcı yine Resûlullah “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretlerinin ve Çihar yar-i güzinin ve Ashâb-ı kiramın fadlı beyanındadır. Ondan sonra 10 suhuf da İbrahim Halil “alâ nebiyyinâ ve aleyhissâlatü vesselâm” hazretlerine gönderdi. Bunun da başlangıcında aynı şekilde, onların faziletleri açıklandı. Musa “alâ nebiyyinâ ve aleyhissâlatü vesselâm” hazretlerine Tevratı gönderdi. O büyük kitap içinde, birçok yerde Resûlullah “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretlerini ve yaranlarını anlattı.

Ebû Hüreyre “radıyallahü teâlâ anh” rivayet eder. Resûlullah “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretleri, meal-i şerifi “Biz nida ettiğimizde, Tur canibinde sen olmadın” olan, Kasas sûresinin 46. âyet-i kerimesinin tefsirinde buyurur ki Cebrâil aleyhisselâm benim yanıma geldi. Allahü tebareke ve teâlâ hazretlerinden selam getirdi. Dedi ki Hak celle ve şanühü buyurur ki: Ben Hudayım. Cümle eşyaya kadrim. Musa bin İmrana Tur-i Sina’da vasıtasız 30.000 kelime söyledim. Musa’ya işittirdiğim 30.000 kelimenin 70 kelimesi Musa hakkında ve ümmeti hakkında idi. 29.930 kelimesi, ya Muhammed, senin hakkında ve yaranın hakkında, Ebû Bekr-i Sıddık ve Ömer-ül Fâruk ve Osman-ı Zinnureyn ve Ali Mürteda ve gayri Ashâbın ve ümmetinin hakkında idi. Allahü tebareke ve teâlâ hazretlerinin kelamı kadımdir. Ve azimdir. Ve mecittir. Ve kerimdir, ezeli ve ebedidir. Ve evveli ve ahiri yoktur. Başlaması ve bitmesi yoktur. Lakin, Allahü teâlâ ve tekaddes hazretlerinin kelamında bildirilen rakam, Musa aleyhisselâmın duymasına [işitmesine] nisbetledir. Zebur’u Davud “alâ nebiyyinâ ve aleyhissâlatü vesselâm” hazretlerine gönderdi. Orada da, Muhammed Mustafa’nın “sallallâhü aleyhi ve sellem” ve Çihar yar-i güzinin “radıyallahü teâlâ anhüm” üstünlüklerini bildirdi. İncili İsa “alâ nebiyyinâ ve aleyhissâlatü vesselâm” hazretlerine gönderdi. Hazret-i Muhammed Mustafa “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” ve Çihar yar-i güzinin üstünlüklerini orada da bildirdi. Fürkan-ı azim-üş-şanı gönderdi. Kurân-ı azim-üş-şanda gelen [Alak sûresinin] 5 ayetini, Allahü Sübhanehü ve teâlâ hazretleri Muhammed aleyhissalatü vesselâm hazretlerinin şanı hakkında göndermiştir.

1) Meal-i şerifi “Her şeyi yaratan Rabbinin ismi ile oku!” olan [Alak sûresindeki] âyet-i kerime, Resûlullah “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretlerinin baht-ı hümayun ve şan-ı şerifleri hakkındadır. Meal-i şerifi, “İnsanı alaktan yarattı” [uyuşmuş kandan yarattı] olan âyet-i kerime Ebû Bekr-i Sıddık’ın “radıyallahü teâlâ anh” şan-ı şerifleri hakkındadır. Meal-i şerifi “Oku, Rabbin ekremdir” olan âyet-i kerime; Ömer-ül Fâruk’un “radıyallahü teâlâ anh” şan-ı şerifleri hakkındadır. Meal-i şerifi “O kimse ki kalem ile talim etti” olan âyet-i kerime, Osman bin Affan’ın “radıyallahü teâlâ anh” şan-ı şerifleri hakkındadır. Meal-i şerifi “İnsana bilmediğini bildirdi” olan âyet-i kerime, hazret-i Ali bin Ebû Talib’in “kerremallahü vecheh” şan-ı şerifleri hakkındadır.

Âlimlerin ekserisi, bunun üzerindedir ki Resûlullah “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretleri üzerine nazil olan bu surenin o 5 âyet-i kerimesinden, Onun fadlı ve şerefi anlaşılmalıdır.

Abdullah bin Amr bin as “radıyallahü teâlâ anhüma” buyurdu ki Resûlullah “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretlerine dedim; “Sizden işittiğim hadis-i şerifleri yazayım mı?”. Buyurdular ki (Yaz ki Allahü tebareke ve teâlâ hazretleri böyle buyurur: “Kalem ile talim etti. İnsana bilmediğini öğretti.” ) Katade “radıyallahü teâlâ anh” buyurdu ki: Kalem, Allahü teâlâ ve tekaddes hazretlerinden büyük bir nimettir ki eğer kalem olmayaydı, din yeryüzünde Bâkî kalmazdı. Kimse kendi maslahatını hıfz edemezdi [saklayamazdı].

2) Allahü tebareke ve teâlâ hazretleri, Resûlullah “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretlerini ve Çihar yar-i güzin “radıyallâhu anhüm” hazretlerini, Sûre-i Fâtihada yad etmiştir ve buyurmuştur. Bismillahirrahmanirrahim. Elhamdülillahi rabbil’âlemin. Bu âyet-i kerime Resûlullah “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretlerinin şan-ı şerifleri ve talih-ı [çiçek tozu] mübarekleri hakkındadır. Delil odur ki Allahü teâlâ ve tekaddes hazretleri, meal-i şerifi “Seni ancak alemlere rahmet olarak gönderdik” olan âyet-i kerimede buyurmuştur. “Errahmanirrahim.” Bu âyet-i kerime Ebû Bekr-i Sıddık “radıyallahü teâlâ anh” hazretlerinin şan-ı şerifleri hakkındadır. Hücceti, delili, Resûlullah “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem”, “Ümmetimin en çok merhametlisi Ebû Bekir’dir” buyurmuştur. Fâtiha sûresinin 3. âyet-i kerimesi, Ömer-ül Fârukun “radıyallahü teâlâ anh” şan ve şerefi hakkındadır. Delili o hadis-i şerıftır ki hazret-i Resûlullah “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” buyurdu: “Allahın dininde en kuvvetliniz, Ömer-ibnül Hattab’dır.” Fâtiha sûresinin 4. âyet-i kerimesi, Osman bin Affanın “radıyallahü teâlâ anh” şan-ı şerifleri hakkındadır. Resûlullah “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretleri buyurmuştur: “Hayada en sâdık olanınız, Osman bin Affan’dır.” Fâtiha sûresinin 5. âyet-i kerimesi, Ali bin Ebû Talib “keremallahü vecheh ve radıyallahü teâlâ anh” hazretlerinin şan-ı şerifleri hakkındadır. Fahr-i âlem “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretleri; “Ümmetimin en çok ikram edeni ve alimi, Ali bin Ebû Talib’dir” buyurmuştur. Sûre-i Fâtihanın geri kalan âyet-i kerimesi, Allahü teâlâ ve tekaddes hazretlerinin gazap ettiği ve dalalette kalan kimseler, yahudiler, hıristiyanlar, rafizi ve hariciler hakkındadır. Bunlar, Resûlullah “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretlerinin ve Çihar yar-i güzin “Rıdvânullahi teâlâ aleyhim ecma’în” hazretlerinin düşmanlarıdır.

3) Allahü teâlâ ve tekaddes hazretleri Sûre-i Fâtihadan sonra, Kurân-ı azim-üş-şanda yemin ederek buyurur ki: (Elif.lam.mim). (Elif); Allahü tebareke ve teâlâ hazretlerinin ilahlığı ve Vahdâniyeti hakkı için, (Lam); Cebrâil aleyhisselâmın elçiliği ve imameti hürmeti için, (Mim), Muhammed aleyhisselâmın nübüvveti ve risaleti hürmeti için denilmektedir. (Elif), Allah lafzının elifidir. (Lam), Lâ ilâhe illallah lafzının (lam)ı, (mim), Muhammed aleyhisselâmın ismindeki (mim)dir.

Beyt:

Seher vakti dostun cemali görününce,
Benim canım senin aşkından taht kurdu.

Sahabe-i güzin “Rıdvânullahi teâlâ aleyhim ecma’în” hazretlerinden 10 kişinin rivayetiyle hadis-i şerifte bildirmiştir. Resûlullah “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretleri buyurdular ki; (Ümm-i Hani “radıyallahü teâlâ anha” saadethanesinden, beni miraca ilettikleri o gece, (Kâbe kavseyn) makamına giderken, Arşın önünde, arkasında, sağında ve solunda 300.000’er perdesinden her birinde, “Lâ ilâhe illallah Muhammedün Resûlullah. Ebû Bekr-i Sıddık, Ömer-ül Fâruk, Osman-ı Zinnureyn, Aliyül Mürteda” “radıyallahü teâlâ anhüm” yazılı idi. Bu sûre-i azimenin başlangıcında, Allahü tebareke ve teâlâ buyurdu ki (elif, lam, mim) ve bu kasem neden ötürüdür? (Bu ulu kitaptır ki size bunun ile vaate vermiştik ve bu Kurandır ki 23 senede teenni ile size göndermişim ve bu kitaptır ki 123.999 Nebî [Mevcut Nebîlerin bir noksanı] “alâ nebiyyina ve aleyhimüssâlatü vesselâm” Allahü tebareke ve teâlâ ve tekaddes hazretlerinden bu kitabı istemişler ve Kurân-ı kadım arzusu ile dirilmişlerdir. Bunun arzusu ile intikal buyurmuşlar [göç etmişler]dir. Bunu ne görmüşler ve ne işitmişlerdir. Bu büyük bir nimettir.

Ey müslümanlar, 114 sûre olan bu Kur’ân-ı Kerîmin kıymetini bilemez, hak ve hürmetini gözetemezsiniz. [Bunun için çalışmalıdır.] Ondan sonra Allahü teâlâ ve tekaddes hazretleri “Onda şüphe yoktur.”  buyurur. Ey benim kullarım! (Elif); benim hakkım için, Zât ve sıfatım hakkı için. (Lam), Cebrâil-i eminim hürmeti için. (Mim), Resûlüm ve seçilmişim Muhammed hürmeti için ki bu kitap Kurandır. Kurân-ı azime doğrulukta şüphe yoktur. Bu Kuran benim kelamımdır. Benim kelamımın doğruluğunda şek ve şüphe yoktur. Kadimdir, ciddidir [oyun değildir], sonradan meydana gelme ve mahluk değildir. Her ne kadar çok okunursa, dostların dili üzerinde, o kadar hafif gelir. Kimse onu okumaktan usanmaz, bıkmaz. Onu ne kadar işitirler ise, dostların kalbinde ferahlık olur. Onu işitmekle kimseye bıkkınlık gelmez. “Müttekiler için hidayettir”, beyandır ve delildir. Mümin ve züht sahiplerine ve müttekilere bu kitap doğru yoldur. Bu Kuran aşıkların gönlüne şifadır. Fakirlerin ruhuna gıdadır.

Beyt:

Bize taate ve zühte yapışmayı anlatma,
Bize keramet makamlarından bahs etme.

Çünkü, biz ve o dört seçilmiş Zât can gibiyiz,
Ebû Bekr, Ömer, Osman ve Ali.

Ey müslüman! Bu Kurân-ı azim-üş-şan devleti ve bu iman nimeti, bütün müslümanlar ve cümle müminler hakkında umumidir. Lakin, Çihar yar-i güzin ve hulefâ-i râşidîn, mürşid-i emir-ül müminin Ebû Bekr-i Sıddık ve emir-ül müminin Ömer-ül Fâruk ve emir-ül müminin Osman-ı zinnureyn ve emir-ül müminin Aliyyül Mürteda “Rıdvânullahi aleyhim ecma’în” hazretlerinin haklarında hususidir. Bunun delilini Kurân-ı azim-üş-şandan getireyim. “Gayba iman eden kimseler” mealindeki âyet-i kerime, bütün müminler için umumi, Ebû Bekr-i Sıddık “radıyallahü teâlâ anh” hakkında hususidir. “Namazlarını kılarlar” mealindeki âyet-i kerime, bütün müminler için umumi, hazret-i Ömer-ül Fâruk “radıyallahü teâlâ anh” hakkında hususidir. “Onlara verdiğimiz rızıklardan dağıtırlar” mealindeki âyet-i kerime, bütün müminler hakkında umumidir. Hazret-i Osman bin Affan “radıyallahü teâlâ anh” hakkında hususidir. “Sana indirilen kitaba ve senden önce indirilenlere inananlar..” mealindeki [Bakara sûresi 4.] âyet-i kerime, bütün müminler için umumidir. Hazret-i Ali ibni Ebû Talib “kerremallahü vecheh ve radıyallahü teâlâ anh” hakkında hususidir.

4) Ebû Bekr-i Sıddık “radıyallahü teâlâ anh” hazretlerinin sehaveti [cömertliği], Allahü tebareke ve teâlâ hazretlerinin muhabbetinde olduğu için, kabul edip, agah olmak için; meal-i şerifi; “… Fakat, iyilik şu kimselerin iyiliğidir ki Allahü teâlâya, Ahiret gününe, Meleklere, Kitaba, Peygamberlere inanır, sevdiği malını yakınlarına, yetimlere, fakirlere yolculara verir ve rikabda sarf eder” olan Bakara sûresinin 177. âyet-i kerimesinde buyurulmuştur. Bu âyet-i kerimede bildirilen güzel vasflar,Ebû Bekr-i Sıddık “radıyallahü teâlâ anh” hazretlerinde mevcut idi.

Abdullah bin Mesut “radıyallahü teâlâ anh” buyurdu ki: Eğer ister isen sen de o dereceye nail olmak, çok sevdiğin o malını, sıhhatin kemalde iken, buhl etmeyip [cimrilik yapmayıp], halisane olarak; Allahü teâlâ için sadaka ver. Fakir olmaktan korkma. Şükredip, fakat övünme. Hazret-i Sıddık-ı ekber “radıyallahü teâlâ anh” hazretleri bütün malını, mülkünü din-i İslam uğruna sarf edip, bir palas ile kalmış idi. Bu husus birçok menkıbelerinde beyan olundu. Niçin mal koyarsın. Canın hulkuma [ruhun gargaraya] geldiği anda falana bu kadar verin; demenin kıymeti yoktur. Yukarıdaki âyet-i kerime hazret-i Ebû Bekr-i Sıddık “radıyallahü teâlâ anh” hakkındadır.

“Namazı kılar” meali şerifindeki âyet-i kerime bütün namaz kılan müminler için umumidir. Hazret-i Ömer “radıyallahü teâlâ anh” hakkında hususidir. “Zekatını verir” meal-i şerifindeki âyet-i kerime, zekat veren bütün müminler için umumidir. Hazret-i Osman “radıyallahü teâlâ anh” hakkında hususidir. “Verdikleri sözde dururlar” meal-i şerifindeki âyet-i kerime; ahdinde vefa gösteren bütün müminler için umumidir. Hazret-i Ali “keremallahü vecheh” hakkında hususidir.

5) Allahü teâlâ hazretleri, [Âli-i İmrân sûresi 17. âyet-i kerimesinde meâlen] “Sabredenler” buyurdu. Yani Resûlullah “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” ki tâat etmek üzerine ve müşriklerin cefası ve yaramazlıklarına sabır etti. “Sâdık olurlar” buyurulması, yani o kimseler ki sırda [gizlide] ve alaniyede [açıkta] doğru olurlar, Ebû Bekr-i Sıddık “radıyallahü teâlâ anh” içindir. Meal-i şerifi “Devamlı itaat edenler” olan âyet-i kerimede bahs edilenler, devam üzere Allahü teâlâ hazretlerine muti olan kimselerdir. Ömer bin Hattab “radıyallahü teâlâ anh” içindir. Meal-i şerifi “İnfak edenler” olan âyet-i kerimede anlatılan kimseler, Allahü teâlâ yolunda infak ederler, yani malını dağıtırlar, buyurulması, malını Allah yolunda dağıtan Osman bin Affan “radıyallahü teâlâ anh” içindir. Meal-i şerifi “Seher vakitlerinde istiğfar edenler” olan âyet-i kerimede bahsedilen kimseler, seher vaktinde istiğfar ederler. Aliyül Mürteda “keremallahü vecheh ve radıyallahü teâlâ anh” içindir.

6) Allahü Sübhanehü ve teâlâ hazretleri [Âl-i İmrân sûresi 134. âyet-i kerimesinde meâlen] “O kimseler ki infak ederler, sürur ve sıkıntılı hallerinde.” buyurdu. Her zaman, mübarek eli sehavetten [cömertlikten] ve fakirlere yardımdan geri kalmayan, Ebû Bekr-i Sıddık “radıyallâhu anh” içindir. “Gazaplarını içine atanlar” mealindeki âyet-i kerimede kasıt edilen o kimseler, asla kendi nefsi için gazaplanmayan, kızacağı zaman kendini tutanlardır. Ömer ibnül Hattab “radıyallahü teâlâ anh” ki kendisi için gazapa gelmezdi. Geldiği takdirde gazapını tutardı. Bu âyet-i kerime hazret-i Ömer içindir. “İnsanları affederler” mealindeki âyet-i kerimede buyurulan o kimselerdir ki intikama kadir oldukları hâlde insanları affederler. Yani hazret-i Osman bin Affan “radıyallahü teâlâ anh” ki daima suçluları hata ve sehv etseler de affeder, onlara ikramda bulunurdu. Bu âyet-i kerime hazret-i Osman içindir. “Allahü teâlâ ve tekaddes hazretleri, ihsan edicileri sever” mealindeki âyet-i kerime, Aliyül Mürteda “radıyallahü teâlâ anh” içindir.

7) Hazret-i Resûl-ü Huda Muhammed Mustafa “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” ve Çihar yar-i güzin “Rıdvânullahi teâlâ aleyhim ecma’în”, şu âyet-i kerimeleri dualarında okurlardı. Hazret-i Resûl-i ekrem “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem”, meal-i şerifi, “Ya Rabbi! Mahlukatı boş yere, batıl yaratmadın. Seni tenzih ederim. Bizi Cehennem azabından koru.” olan Âli-i İmrân sûresi 191. âyet-i kerimesini okurdu.

Ebû Bekr-i Sıddık “radıyallahü teâlâ anh”, meal-i şerifi, “Ya Rabbi! Cehenneme attığın kimseyi çok zelil edersin. Kâfirlerin [zulüm edenlerin] yardımcıları yoktur.” olan Âli-i İmrân sûresi 192. âyet-i kerimesini okurdu. Hazret-i Ömer-ül Fâruk “radıyallahü teâlâ anh”, meal-i şerifi, “Ya Rabbi! İnsanları imana çağıran bir münadi işittik, iman ettik.” olan, Âli-i İmrân sûresi 193. âyet-i kerimesini okurdu. Hazret-i Osman “radıyallahü teâlâ anh”, meal-i şerifi, “Ya Rabbi! Günahlarımızı mağfiret et. Ruhlarımızı, salihlerin ruhları ile beraber et.” olan, Âli-i İmrân sûresi 193. âyet-i kerimesinin devamını okurdu. Hazret-i Aliyül Mürteda “keremallahü teâlâ vecheh”, meal-i şerifi, “Ya Rabbi! Resûllerin lisanı üzere bize vaat ettiğin sevâbı ver. Kıyamet günü bizi rüsvay eyleme. Elbette sen vaadinden dönmezsin.” olan, Âli-i İmrân sûresi 194. âyet-i kerimesini okurdu.

8) Allahü teâlâ ve tekaddes hazretleri, Çihar yar-i güzin “Rıdvânullahi teâlâ aleyhim ecma’în” hazretleri hakkında; Âli-i İmrân sûresi 200. âyet-i kerimesinde meâlen: “Ey iman edenler! Sabrediniz!” buyurdu. Yani, iman getirmiş o kimselersiniz ki hazret-i Ebû Bekrin “radıyallahü teâlâ anh” dostluğunda sabrediniz, demektir. “Sabredici olunuz!” Yani hazret-i Ömerin “radıyallahü teâlâ anh” dostluğunda, kâfirler ile gazada sabırlı olunuz, demektir. “Rabt edici olunuz!” Yani hazret-i Osman’ın “radıyallahü teâlâ anh” dostluğunda sebat ediniz, demektir. “Allahü teâlâdan korkup, sakınınız. Ümit edilir ki felah bulursunuz!” Yani, hazret-i Aliyül Mürtedanın “radıyallahü teâlâ anh” dostluğunda, Allahü teâlâdan korkunuz ki felah bulasınız, demektir.

9) Allahü Sübhanehü ve teâlâ hazretleri, Resûlullah “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretleri ve Çihar yar-i güzinin vasfları hakkında muti olan müminlere müjde verip, buyuruyor ki: “Her kim ki muti olur, Allahü tebareke ve teâlâ hazretlerine ve Resûlullah “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretlerine. O muti olanlar ol kimselerdir ki Allahü teâlâ hazretleri onları nimetlendirmiştir!” [Nisa sûresi 69. âyet-i kerimesi.] “Nebîlerden”, hazret-i Resûl-i ekrem “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem”, “Sıddıklardan”, mübalega ile sâdık olanlardan, Ebû Bekr-i Sıddık “radıyallahü teâlâ anh” hazretleri, “Şehitlerden”, Ömer-ül Fâruk “radıyallahü teâlâ anh” hazretleri, “Salihlerden”, Osman “radıyallahü teâlâ anh” hazretleri, “Onlar ne güzel refiktir” buyurulması, Ali bin Ebû Talib “radıyallahü teâlâ anh” kasıt edilmektedir. Meal-i şerifi “Bu fadl Allahtandır” olan Nisa sûresi 70. âyet-i kerimesi ile Ehl-i sünnetin kalbindeki Habîbullahın ve Çihar yar-i güzinin ve Ashâbının sevgisi, Allahü teâlâdan olduğunu bildirmektedir.

10) Allahü tebareke ve teâlâ hazretleri [Mâide sûresi 55. âyetinde meâlen], “Sizin veliniz ancak Allahü teâlâ ve Resûlüdür…” buyuruyor. Yani, müminlerin velisi, Allahü teâlâdan sonra Muhammed “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretleridir. “İman eden kimselerdir”; buyurulmakla, Ebû Bekr-i Sıddık “radıyallahü teâlâ anh” hazretleri kasıt edilmektedir. “Namazlarını kılarlar”; buyurulmakla, Ömer-ül Fâruk “radıyallahü teâlâ anh” hazretleri kasıt edilmektedir. “Zekatlarını verirler” buyurulmakla, Osman bin Affan “radıyallahü teâlâ anh” hazretleri kasıt edilmektedir. “Rükuda sadaka verirler” buyurulmakla, Ali “radıyallâhu anh” kasıt edilmektedir. Müfessirler buyurmuşlardır ki bir dilenci mescide gelip, bir şey istedi. O sırada hazret-i Ali “radıyallahü teâlâ anh” o mescitte namazda olup rükua varmış idi. Rüku içinde yüzüğünü işaretle çıkarıp, o dilenciye verdi. [Mâide sûresi 56. âyetinde meâlen] “Kim Allahü teâlâyı, Resûlünü ve müminleri dost edinirse, bilsin ki şüphesiz Allahü teâlâdan yana olanlar üstün gelirler.” buyuruldu. Allahü teâlânın Resûlünü “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” ve müminleri velî edinenler, Ashâb-ı güzin “Rıdvânullahi teâlâ aleyhim ecma’în” hazretlerinin düşmanları üzerine galip gelirler.

11) Allahü teâlâ [Enfal sûresi 2. âyet-i kerimesinde meâlen], “Halis müminler o kimselerdir ki Allahü teâlânın ismi zikir olununca, kalplerinde korku hâsıl olur.” buyurdu. Bu, Ebû Bekr-i Sıddık “radıyallahü teâlâ anh” içindir. “Onlara Allahü teâlânın âyetleri zikir olunduğu zaman imanları ziyade olur” buyurulması, hazret-i Ömer-ül Fâruk “radıyallahü teâlâ anh” içindir. “Onlar Rablerine tevekkül ederler” [Enfal sûresi 2. âyetinin devamı]; buyurulması, hazret-i Osman “radıyallahü teâlâ anh” içindir. [Enfal sûresi 3. âyetinde meâlen], “Namazlarını kılanlar ve verdiğimiz rızklardan dağıtanlar..” buyurulması, Ali ibni Ebû Talib “radıyallahü teâlâ anh” içindir. [Enfal sûresi 4. âyetinde meâlen], “Onlar hakiki müminlerdir” buyurulmuştur. O büyüklerin ve onları sevenlerin hakiki mümin oldukları bildirilmektedir.

12) [Tevbe sûresi 71. âyet-i kerimesinde meâlen], “Mümin erkekler ve mümin kadınlar, onlar bazıları bazılarının velileridir. Maruf ile emrederler. Yani nusret ile ve himmet ile ve hayrat ile. Ve münkerden nehy ederler.” buyurulması, hazret-i Ebû Bekr-i Sıddık “radıyallâhu anh” içindir. “Namazlarını kılarlar” buyurulması, Ömer-ül Fâruk “radıyallahü teâlâ anh” içindir. “Zekatlarını verirler” buyurulması, Osman “radıyallâhu anh” içindir. “Allaha ve Resûlüne itaat ederler” buyurulması, Ali “radıyallahü teâlâ anh” içindir. Âyet-i kerimenin devamında meâlen, “Onlara Allahü teâlâ yakında rahmet edecektir” buyurulmuştur.

13) [Tevbe sûresi 112. âyet-i kerimesinde; Allahü teâlâ meâlen buyuruyor]: “Allahü teâlâya tövbe edenler” [şirkten ve nifaktan] ile Ebû Bekr-i Sıddık “radıyallahü teâlâ anh”, “İbadet edenler” ile Ömer-ül Fâruk “radıyallahü teâlâ anh”, “hamd edenler” ile Osman “radıyallahü teâlâ anh”, “Oruç tutup, hac edenler” ile Ali “radıyallahü teâlâ anh”, “rüku ediciler” ile hazret-i Ebû Bekr “radıyallahü teâlâ anh”, “Secde ediciler” ile Ömer “radıyallahü teâlâ anh”, “Sünnet ile marufu emrediciler ve bidatten nehy ediciler” ile Osman “radıyallahü teâlâ anh”, “Allahın hadlerini muhafaza ediciler” ile Ali “radıyallahü teâlâ anh” kasıt edilmektedir. Âyet-i kerimenin devamında “Ya Muhammed! Müminleri Cennet ile müjdele.” buyurularak; bu 4 yari sevmeyi emir buyurmuştur.

14) [Allahü teâlâ Rad sûresi 19. âyet-i kerimesinde meâlen buyuruyor]: “Ancak akıl sahipleri ibret alırlar.” Burada hazret-i Ebû Bekr “radıyallahü teâlâ anh” kasıt ediliyor. [Aynı surenin 20. âyet-i kerimesinde meâlen buyuruluyor]: “O kimseler Allahü teâlânın ahtinde vefa ederler, ahtlerini bozmazlar.” Burada Ömer-ül Fâruk “radıyallahü teâlâ anh” kasıt edilmektedir. [Aynı surenin 21. âyetinde meâlen buyuruluyor]: “Allahü teâlânın sıla etmesini emrettiği kimselere sıla-i rahm ederler. Rablerinden korkarlar. Hesabın zorluğundan korkarlar.” Burada Osman “radıyallahü teâlâ anh” kasıt edilmektedir. [Aynı surenin 22. âyet-i kerimesinde meâlen buyuruluyor]: “Onlar Allahü teâlânın rızasını kazanmak için sabrederler [emirleri yapmak ve yasaklardan kaçmak sureti ile birbirlerinin rızasını taleb etmekten ötürü]. Namazlarını kılarlar. Ve bizim onlara verdiğimiz rızktan gizli ve aşikare olarak infak ederler. Kötülüğe iyilik ile karşılıkta bulunurlar. Cennet sarayı onlar içindir.” Burada Ali “radıyallahü teâlâ anh” kasıt edilmektedir. [Aynı surenin 23-24. ayetlerinde meâlen buyuruluyor]: “Adn Cennetine dâhil olurlar şu kimseler ki onların babaları, hanımları ve çocukları salih amel işlemiş olurlar. [Bu müminler Adn Cennetine dâhil olurlar.] Melekler onların yanına gelirler. Her kapıdan girdiklerinde selam verirler. Dünyada yaptığınız sabır sebebi ile ne güzel saraya kavuştunuz derler.” Yani Çihar yar-i güzin “radıyallahü teâlâ anhüm” hazretlerinin dostlarınındır, demektir.

Mukatil, kendi tefsirinde nakletmiştir ki dünya günlerinden bir gün bir gece miktarı zamanda melekler 3 kere onların yanlarına gelip selam verirler ve hediye getirirler. Derler ki hoş olsun size ey Çihar yar-i güzin muhibleri [sevenleri]. Bütün bu nimetleri ve kerametleri onların dostluğu sebebi ile buldunuz.

15) Müminûn sûresi 1. âyet-i kerimesinde meâlen; “Müminler, muhakkak felah buldular.” buyuruldu. 2. âyet-i kerimesinde, meâlen, “Onlar, namazlarında huşû üzere olan kimselerdir” buyuruldu. Burada Ebû Bekr-i Sıddık “radıyallâhu anh” kasıt edilmektedir. 3. âyet-i kerimesinde meâlen, “Öyle müminler ki lehv ve labdan kaçarlar” buyuruldu. Burada Ömer-ül Fâruk “radıyallahü teâlâ anh” kasıt edilmektedir. 4. âyet-i kerimede meâlen, “Zekatlarını veren müminler” buyurulmaktadır. Burada Osman “radıyallahü teâlâ anh” kasıt edilmektedir. 5. âyet-i kerimede meâlen, “Öyle müminler ki kendi ferclerini haramdan hıfz edici olurlar” buyuruldu. Burada Aliyül mürteda “radıyallahü teâlâ anh” kasıt edilmektedir.

16) Furkan sûresi 63. âyet-i kerimesinde meâlen, “Allahü teâlâ hazretlerinin kulları, şu kimselerdir ki yeryüzünde, sükunet ve vakar ve tevazu, ilim ve hikmet ile yürürler.” buyuruldu. Burada Ebû Bekr “radıyallahü teâlâ anh” kasıt edilmektedir. Âyet-i kerimenin devamında, “Cahiller onlara kehanet olunan bir şey ile hitab ettikleri zaman, günah olmayan şeylerle veya susarak karşılık verirler!” buyurulmaktadır. Burada Ömer-ül Fâruk “radıyallahü teâlâ anh” kasıt edilmektedir. Furkan sûresi 64. âyet-i kerimesinde meâlen, “Onlar gecelerini, Rableri için evlerinde, secde edip, ayakta durarak geçirirler.” buyurulmaktadır. Burada Osman “radıyallahü teâlâ anh” kasıt edilmektedir. 65. âyetinde meâlen: “Onlar, Ya Rabbi! Bizden Cehennem azabını çevir, uzaklaştır, derler” buyurulmaktadır. Burada Ali “radıyallahü teâlâ anh” kasıt edilmektedir.

17) Şura sûresi 36. âyet-i kerimesinde meâlen, “… Allahü teâlânın katında hayırlı ve Bâkî olanlar; iman edenler ve Rablerine tevekkül ve itimat edenler içindir…” buyurulmaktadır. Burada Ebû Bekir “radıyallahü teâlâ anh” kasıt edilmektedir. 37. âyet-i kerimede meâlen, “O kimseler için ki büyük günahlardan ve çirkin şeylerden kaçınırlar. Gazaba geldiklerinde affederler” buyurulmaktadır. Burada Ömer “radıyallahü teâlâ anh” kasıt edilmektedir. 38. âyet-i kerimesinde meâlen; “Rablerine icabet edenler, namaz kılanlar, işleri için aralarında meşveret edenler ve verdiğimiz rızklardan dağıtanlar içindir” buyurulmaktadır. Burada Osman “radıyallahü teâlâ anh” kasıt edilmektedir. Müfessirlerden bazısı der ki bu âyet-i kerime Ebû Bekr-i Sıddık’ın “radıyallahü teâlâ anh” şan-ı şerifi için nazil olmuştur. Çünkü eline ne geçerse dağıtırdı. Kötülediler ve azarladılar. Cevap vermedi. O vakit nazil oldu. 39. âyet-i kerimesinde, “Onlara zulüm isabet etse, onlar adl ile karşılıkta bulunurlar” buyurulmaktadır. Burada Ali “radıyallahü teâlâ anh” kasıt edilmektedir.

18) Zariyat sûresi 17. âyet-i kerimesinde meâlen; “Onlar geceleri az uyurlar ve çok ibadet ederlerdi” buyuruldu. Burada Ebû Bekir “radıyallahü teâlâ anh” kasıt edilmektedir. 18. âyet-i kerimesinde meâlen “Seher vakitlerinde istiğfar ederlerdi” buyuruldu. Burada Ömer “radıyallahü teâlâ anh” kasıt edilmektedir. 19. âyet-i kerimede meâlen “Onların mallarında bir şey isteyenin ve [bir şey istemeyip de] mahrum kalanların da hakkı vardı” buyuruldu. Burada Osman “radıyallahü teâlâ anh” kasıt edilmektedir. 20. âyet-i kerimesinde meâlen, “Yakîn sahibi kimselere yeryüzünde alâmetler vardır” buyuruldu. Burada Ali “radıyallahü teâlâ anh” kasıt edilmektedir.

19) Beled sûresi 17. âyet-i kerimesinde meâlen, “Bunları yapan kimselerin [köleleri azad eden ve fakirleri doyuran] imanlı olması lazımdır” buyurulmaktadır ki Ebû Bekr “radıyallâhu anh” kasıt edilmektedir. Âyet-i kerimenin devamında, “Sabrı tavsiye ederler” buyurulmaktadır ki Ömer “radıyallâhu anh” kasıt edilmektedir. Ve “Merhameti tavsiye ederler” buyurulmaktadır ki Osman “radıyallâhu anh” kasıt edilmektedir. 18. âyet-i kerimede meâlen, “Onlar meymene Ashâbıdır” [sağ taraf veya bereket Ashâbı] buyurulmaktadır ki Ali “radıyallâhu anh” kasıt edilmektedir.

20) Tin sûresinde, Allahü teâlâ meâlen “İncire yemin ederim” buyuruyor. Hazret-i Ebû Bekr-i Sıddıka “radıyallahü teâlâ anh” kasemdir ki hazret-i Sıddık-ı Ekber incire benzer idi ki zahiri ve batını güzel ahlak ile dolu idi. [İncir güzel meyvedir, hazmı kolaydır.] “Zeytine yemin ederim” buyuruyor. Ömer-ül Fâruk “radıyallahü teâlâ anh” hazretlerine kasemdir ki hazret-i Ömer zeytine benzer idi ki onun içi, dış görünüşünden daha iyi idi. “Tur-i sinine yemin ederim” buyuruyor. Osman-ı Zinnureyn “radıyallahü teâlâ anh” hazretlerine kasemdir ki Osman “radıyallahü teâlâ anh” Tur-i sinayı andırır. Zahiri meyveler ile bezenmiş, batını çeşmeler ile donanmış idi. “Ve bu Beledil-emine yemin ederim” buyuruyor ki Aliyül Mürteda “radıyallahü teâlâ anh” hazretlerine kasemdir ki Ali “radıyallahü teâlâ anh” Beledil-emine yani Mekke-i Mükerremeye benzerdi. Her kim Mekke şehrinde olursa, azaptan emin olur. Her kim Ali “radıyallahü teâlâ anh” hazretlerini severse [yani onun gibi inanır, ibadet ederse], azaptan emin olur.

21) Tin sûresi 6. âyet-i kerimesinde meâlen, “Ancak iman edenler” buyuruluyor. Hazret-i Ebû Bekir “radıyallahü teâlâ anh” içindir. “Salih amel işliyenler” buyuruluyor. Ömer bin Hattab “radıyallahü teâlâ anh” içindir. “Onlar için kesilmez ecîr vardır” buyurulması, hazret-i Osman “radıyallahü teâlâ anh” içindir. 7. âyet-i kerimede meâlen, “Ey Resûlüm! Seni ne tekzib eder ve Ey insan! Senin kıyamet gününü inkar etmen, bildirdiğimiz delillerden sonra ne sebepledir” buyuruldu ki Ali “radıyallahü teâlâ anh” içindir.

22) Asır sûresinin 3. âyet-i kerimesinde meâlen, “Ancak iman eden kimseler” buyuruluyor. Hazret-i Ebû Bekr “radıyallahü teâlâ anh” hakkındadır. “Salih amel işleyenler” buyuruluyor. Hazret-i Ömer “radıyallahü teâlâ anh” hakkındadır. “Birbirlerine hakkı tavsiye ederler” buyuruluyor ki hazret-i Osman “radıyallahü teâlâ anh” hakkındadır. “Birbirlerine sabrı tavsiye ederler” buyuruluyor ki hazret-i Ali’nin “radıyallahü teâlâ anh” şanındandır.

23) Âyet-i kerimede işaret olundu ki Allahü Sübhanehü ve teâlâ, Resûlullah “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretlerine vaat buyurdu ki ya Muhammed! Cennette 4 nev’ ırmak vardır. Su ve süt, şarap ve bal. Her birisi ayrı bir lezzettedir. Dünyada da senin Ashâbından 4 dost tutarım. Ebû Bekr, Ömer ve Osman ve Ali “radıyallahü teâlâ anhüm”. Onların her birinin ayrı bir özelliği vardır. [Cennetteki o 4 ırmağa benzerler.] Muhammed sûresi 15. âyet-i kerimesinde meâlen, “Müttekilere vaat edilen Cennette, kokusu ve tadı bozulmamış sudan nehirler vardır!” buyuruyor. Bu su kokmaz. Ebû Bekr “radıyallahü teâlâ anh” su gibidir. Her şey su ile hayat bulmuştur. İslam dini de Ebû Bekr “radıyallahü teâlâ anh” ile hayat bulmuştur. Nitekim Allahü teâlâ hazretleri Enbiya sûresinin 30. âyetinde meâlen “Biz her şeyi su ile diri kıldık” buyurmuştur. Muhammed sûresinin 15. âyet-i kerimesinde devamla; meâlen, “Tadı bozulmamış sütten nehirler vardır” buyuruluyor. Ömer “radıyallahü teâlâ anh” süt gibidir. Herkes süt ile kuvvet bulduğu gibi, İslam dini de Ömer “radıyallahü teâlâ anh” ile kuvvet bulur. Aynı surenin devamında meâlen, “İçenlere lezzet veren şarapdan nehirler vardır” buyuruluyor. [Bu şarap, dünya şarabı gibi değildir.] Osman “radıyallahü teâlâ anh” Cennet şarabı gibidir. Nice gençlerin gönüllerinin neşesi ve süruru şarap ile olduğu gibi, gazilerin kalplerinin de kuvveti ve süruru Osman “radıyallahü teâlâ anh” hazretlerinin fi sebilillah infakı ile olur. [Allahü teâlânın rızası için verdiği şeyler ile olur.] Âyet-i kerimenin devamında, meâlen “Saf baldan nehirler vardır” buyuruluyor. Ali “radıyallahü teâlâ anh” bal gibidir. Nice hasta kimselerin şifası bal iledir. Müminlerin gönüllerinin şifası, Ali “radıyallahü teâlâ anh” hazretlerinin kâfirler ile karşı karşıya gelmesi ve muharebe etmesi iledir.

Nükte: Cennetin hayat suyunu içmek istersen, hazret-i Sıddık-ı ekberi “radıyallahü teâlâ anh” sev ki Cennet suyuna benzer. Cennet südünü içmek istersen, hazret-i Ömer’i sev ki Cennet sütüne benzer. Cennet şarabını içmek istersen, Osman “radıyallahü teâlâ anh”ı sev ki Cennet şarabına benzer. Cennet balını bulmak istersen, hazret-i Ali’yi sev ki Cennet balının benzeridir “radıyallahü teâlâ anhüm”.

(İşaret): Nehir, ırmağa derler. Ayn, çeşmeye derler. Cennette çeşmeler de vardır. Selsebil gibi ve zencebil gibi. Ve rahik ve kafur gibi. İnsan sûresinin 5. âyetinde meâlen, “Ebrar, ahirette, içinde şarap olan (kes)den  [çanaktan] içeceklerdir. Mizacı kafurdur” buyuruldu. 6. âyetinde meâlen, “Bu kafur bir çeşmedir. Allahü teâlânın seçilmiş kulları, çanaklarla şarabı kafur suyu ile karışık içerler. O çeşmeyi istedikleri tarafa akıtırlar” buyurulmuştur. Yine İnsan sûresi 17. âyet-i kerimesinde meâlen, “Cennette onlara zencebil ile karışık şarapdan çanaklar ile verilir” buyuruldu. 18. âyet-i kerimesinde meâlen, “Cennette selsebil isminde bir çeşme daha vardır” buyuruldu. Mutaffifin sûresi 25. âyet-i kerimesinde meâlen, “Onlara hatim okunmuş Rehikten içirilir” buyuruluyor. Çihar yar-i güzin hazretlerinin isimlerinin baş harfları (Ayn) kelimesinin baş harfi ile aynıdır. Atik, Ömer ve Osman, Ali “radıyallahü teâlâ anhüm” buna delildir. [Bu kelimelerin baş harfleri Ayndır.] Cennette o 4 çeşmeyi bu 4 yar tutarlar. Her kim onları severse, o 4 çeşme onun için olur. Bu 4 muhteşemi sevmeyen ve buğz eden, 2 cihanda mahrum ve biçare kimsedir. [Onun için, Ehl-i sünnet itikadında olmak, farzları yapıp, haramlardan kaçmak, o büyükleri sevmek lazımdır.]

Bu 4 ırmağın ve bu 4 çeşmenin bedeli, Cehennemde 4 nesnedir. Gıslin ve Sadid ve Hamim ve Mehl. Allahü tebareke ve teâlâ hazretleri El-hakka sûresinin 36. âyetinde, meâlen, “Cehennemdekilerin yiyeceği Gıslindir” buyuruyor. [Gıslin: Yaradan çıkan irin.] İbrahim sûresi 16. ve 17. ayetlerinde meâlen, “Cehennemdekilere Sadid suyundan içirilir. Onu yudum yudum alırlar. Hemen yutamayıp, boğazlarında kalır” buyuruluyor. [Sadid: Cehennemdekilerin derilerinden çıkan irindir.] Duhan sûresi 43 ve 44. âyet-i kerimelerinde meâlen, “Cehennemde büyük günahlıların yiyeceği zakkum ağacıdır” buyuruluyor. [Zakkum ağacı, Cehennemde bir ağacdır, meyvesi acı ve kerihtir.] Aynı surenin 45 ve 46. âyet-i kerimesinde meâlen, “Erimiş bakır gibi karınlarında galeyan eder. Hamimin galeyanı da böyledir” buyuruluyor. Allahü teâlâya sığınırız. Ya Rabbi! Bizi 4 büyük Sahabeyi “radıyallahü teâlâ anhüm” halis ve sâdık sevenlerden eyle. (Âmin)

24) Çihar yar-i güzinin şan-ı şerifleri hakkında varid olan, Allahü teâlânın Kurân-ı azim-üş-şanda Resûlullah “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretlerine göndermiş olduğu âyet-i kerimeleri bu kitapta topladım. Eğer büyük âlimler bunlardan başkasını bilirler ise, beni ayıplamasınlar. Zira Allahü Sübhanehü ve teâlâ Yusuf sûresi 76. âyet-i kerimesinde meâlen, “Her ilim sahibinin üstünde âlim vardır” buyurmuştur.

Tavsiye Yazı –> Abdülhakim Arvasi Hazretlerinin Bazı Fetvaları

En Çok Okunan Yazılar

Tavsiye Ettiğimiz Temel KitaplarMeâl Okumak Câiz Midir? Ehl-i Sünnet İtikadı Nedir? Ehl-i Sünnet Olmanın Şartları Nelerdir?Her Gün Okunması Gereken Çok Mühim Bir DuâSeyyid Abdülhakîm Arvâsî Hazretleri ve Tasavvuf Terbiyesi Sultan Vahideddîn Hân'a Dâir Sualler