73 – KUR’ÂN’DA FÂDlL VE EFDÂL ÂYETLER
5960 Ulema; Kur’ân’da bir âyet veya sûrenin, diğerinden daha faziletli olup olmadığı konusunda ihtilâf etmiştir.
Ebû Hasan el-Eş’arî, Kâdî Ebû Bekir el-Bakıl-lânî ve İbn-i Hibbân, böyle bir fazilet farkının olmadığı görüşündedirler. Çünkü Kur’ân’ın tamamı, Allah kelâmıdır. Bir sûrenin veya âyetin efdal olması, diğerlerinin efdaliyette olduğu vehmini uyandırır. Bu söz, İmâm Mâlik’in sözüdür.
Yahya b. Yahya ise şöyle der: Kur’ân’ın bazı âyet ve sûrelerini diğerlerinden üstün tutmak, hatadır. Bu yüzden İmâm Mâlik, bir sûreyi birkaç kere okumayı veya diğerlerini bırakıp, devamlı aynı sûre ile meşgul olmayı kerih görmüştür.
İbn-i Hibbân, Ubeyy b. Ka’b’dan şu rivâyeti nakleder: Allahu Teâlâ Tevrat’ta ve İncil’de, Fatiha’nın bir benzerini indirmemiştir. Allah, Fatiha’yı okuyana verdiği sevabın benzerini, Tevrat ve İncil okuyana vermez. Çünkü Allahu Teâlâ bu ümmeti, diğer ümmetlerden faziletli kılmış, Kur’ân’ı okumakla kazandıkları fazilet, başka bir kitabını okuyanın faziletinden üstün tutmuştur.
İbn-i Hibbân şu ilâvede bulunur: Ubeyy b. Ka’b’ın sûre ve âyetler hakkında ifade ettiği üstünlük, sadece sevap yönünden olan üstünlüktür. Yoksa, Kur’-an’ın bir sûre veya âyetinin, diğerlerinden üstün olmasında değildir.
İshak b. Rahaveyh, Ebû Bekir b. Arabî ve Gazzâlî; sûre ve âyetlerdeki fazileti bildiren hadislerin zâhiri mânalarına bakarak, birbirlerine olan üstünlüğünü kabul etmişlerdir.
Kurtubî; muhaddis ve mütekellimin görüşünü naklederek, tafdilin doğru olduğunu söyler.
Gazzâlî «Cevahiru’l-Kur’ân» adlı eserinde şöyle der: Kur’ân-daki bazı âyetlerin diğerlerine nazaran üstünlüğü bulunduğunu söylediniz. Halbuki kelâm, Allah’ın kelâmıdır. Nasıl olur da âyetler veya sûreler birbirlerinden faziletli, birbirlerinden şerefli olabilir? şeklinde soracak olursan, bunu şöyle açıklarız.
Şayet basîret nuru Âyet’el-Kürsî ile borç âyeti (Bakara, 282.)ni İhlâs sûresi ile Tebbet sûresi arasındaki farkı gösteremiyor, taklide gömülmüş nefsin-bu farkı inanmaya götürmüyorsa sahibi risâlet olan Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) in sözlerine uy. Resûlüllah şöyle buyurmuş: «Yâsîn sûresi, Kur’ân’ın kalbidir. Fâtiha sûresi, Kur’ân sûrelerinin en faziletlisidir. Âyet’el-Kürsî, Kur’ân âyetlerinin en üstünüdür. İhlâs sûresi, Kur’ân’ın üçte birine tekabül eden bir sûredir. Fedâilu’l-Kur’ân ile bazı sûre ve âyetlerin faziletini tahsis ve tilâvetindeki sevabın çokluğu hakkında varid olan haberler, sayılamayacak kadar boldur.
İbnu’l-Hassâr; âyet ve sûrelerin fazileti hakkında varid olan haberlere rağmen, bu mevzuda ihtilaf olduğunu söylemek gerçekten şaşılacak şeydir, der.
Şeyh İzzeddîn b. Abdisselam ise; Allah hakkında Allah’ın sözü, bir başkası hakkındaki Allah’ın sözünden daha faziletlidir. Haliyle İhlâs sûresi, Tebbet sûresinden faziletlidir, der.
Huveyyî şöyle der: Allah kelâmı, insan kelâmından daha beliğdir. Acaba; Allah kelâmının bir kısmı, diğerinden daha beliğdir demek, doğru olur mu? şeklindeki soruyu bazi ulemâ, görüşlerindeki kusura rağmen cevaz vermişlerdir. Şurası iyi bilinmelidir ki: Şu söz şundan daha beliğdir demenin mânası; şu söz şundan daha güzel ve daha latif, bu söz burada daha güzel ve daha latif, şuradaki sözün güzelliği, buradaki sözün güzelliğinden daha mükemmeldir demektir. İhlâs sûresi, Tebbet sûresinden daha beliğdir sözü de aynen böyledir. Bu sözü söyleyen sanki Allah adının zikri ile Ebû Leheb’in adının zikrini, tevhid ile kâfir aleyhindeki dua arasında kıyaslama yapmış gibidir. Böyle bir kıyaslama, doğru olamaz. Bilakis şöyle demelidir: Tebbet sûresi, kâfir olan Ebû Leheb’in hüsranını ifade eden bedduadır. Hüsranı ifade eden bu bedduanın, daha güzelini ifade eden bir ibare var mıdır? İhlâs sûresi de böyledir, Allah’ın birliğine işaret eden bu sûrenin daha beliğini bulmak mümkün değildir. Tebbet sûresini, hüsranla sonuçlanan dua açısından, İhlâs sûresini, tevhid açısından inceleyen âlimin, bunlardan biri diğerinden daha beliğdir demesi mümkün değildir.
Bazı ulema da şöyle der: Âyet ve sûreler arasındaki fazileti savunanların bir kısmı şöyle demiştir: Fazilet, âyetleri okuyanın mânâ üstünlüğü karşısında duyduğu infiali, haşyeti, düşünüş ve davranışına, kazanacağı sevabın büyüklüğüne veya artışına bağlıdır.
Bir rivâyete göre de bu fazilet, lâfzın kendisine bağlıdır. ***** (Bakara, 163.) âyeti, Âyet’el-Kürsî, Haşr sûresinin son âyeti ile İhlâs sûresinin ihtiva ettiği Allah’ın vahdaniyeti ve sıfatları, Tebbet ve benzeri sûrelerde mevcut değildir. Şu halde üstünlük, âyetlerdeki mânâ zenginliğindedir.
1- Âyet ve Sûreler Arasındaki Faziletin Sebepleri
5971 Halîmî, Beyhaki’den naklen şöyle der: Âyet ve sûreler arasındaki fazilet, bazı sebeplere dayanır.
1 – Bir âyetle amel etmek, diğer bir âyetle amel etmekten daha hayırlı, daha faziletlidir. Buna göre; emir, nehiy, va’d ve vaid ifade eden âyetler, kısas âyetlerinden daha hayırlıdır. Çünkü bu gibi âyetlerle; emir, nehiy, inzâr ve tebşirin te’kidi murad edilir. İnsanlar, bunların hiç birinden uzak kalmaz. Fakat kıssalarda durum böyle değildir. Dinî esasları yerine getirmede faydalı olan âyetler, bu faydayı sağlamayanlardan daha hayırlıdır.
2- Allah’ın isimlerini, sıfatlarını ve azametini ihtiva eden âyetler daha faziletlidir denildiğinde, bundan, bu gibi âyetlerin senâya daha lâyık, kadr ü kıymeti daha büyük mânasına geldiği anlaşılır.
3- Bu sûre, diğer sûreden, bu âyet, diğer âyetten daha hayırlıdır demenin mânası; okuyanın, bu sûre veya âyetin kırâatından hasıl olacak sevabın dışında, âcilen bir fayda beklemesi, bunları ibadet maksadiyle okumasıdır. Meselâ, Âyet’el-Kürsî, İhlâs ve muavvizeteyn sûrelerini okuyan korktuğu bir şeyden sakınmak, Allah’ın emirlerine sımsıkı sarılmak gibi faydalar umar. Bunları o-kumakla Allah’a ibadet vazifesini yerine getirir. Çünkü bu âyetlerde, imân e-saslarından olan Allah’ın yüce sıfatlarının zikri, bu zikrin fazilet ve bereketinden dolayı nefsin huzura kavuşmasının alâmetleri bulunmaktadır. Fakat hikmet ihtiva eden âyetlerin okunması, dînî bir hükmün yerine getirilmesinden ziyade, bu âyetler hakkında bilgi elde etmektir.
5972 Bu mevzu bütünüyle özetlenecek olursa, şöyle denilir: Kur’ân, Tevrat, İncil ve Zebur’dan daha hayırlıdır sözünden, tilâveti ve ameli diğerlerinden farklı olarak ibadet sayılacağı, diğer semavî kitaplarla değil, Kur’ân’ın kıraatiyle sevap kazanılacağı, diğer kitaplar mucize olmadığı halde i’cazı ile Resûlüllah’ın risaletine hüccet olacağı anlaşılır. Ayrıca Kur’ân dışındaki semavi kitaplar, gönderildiği peygamberlerin mucizesi olmaktan çok, insanları Allah yoluna davet ettikleri kitaplardır. Şu halde Kur’ân’ın diğer kitaplardan hayırlı kılınması, Hazret-i Peygamberin mucizesi olmasındandır.
Bir sûre, diğer sûreden efdaldir denilebilir. Çünkü Cenab-ı Hak bize vereceği sevabın miktarını bilmesek bile o sûrenin kıraatını, diğer sûrelerin kıraatından kat kat üstün kılmış, sevabını, diğerlerinden fazla vermiş olabilir.
Bu aynen şu söze benzer: Bir gün diğer bir günden, bir ay, diğer bir aydan daha hayırlıdır. Bunun mânâsı şudur: Bu günde yapılan ibadet, başka bir günde yapılan ibadetten daha hayırlıdır, bu günde işlenen günah, başka bir günde işlenen günahtan daha büyüktür. Harem-i Şerîf’in, başka yerlerden daha faziletli olduğu söylenir. Çünkü hac farizası, Harem-i Şerif’de eda edilir, başka bir yerde eda edilemez. Başka bir yerde kılınan namazın sevabı burada kılınan namazın sevabı gibi kat kat üstün olamaz.
2- Fatiha Sûresinin Faziletleri
5973 İbn-i Tîn, Buhârî’nin rivâyet ettiği, Resûlüllah’ın Fatiha sûresi hakkında: «Sana, sûrelerin en değerlisi olan bir sûre öğreteceğim» sözünü şöyle açıklar: Bu sûrenin sevabı, diğer sûrelerin sevabından daha büyüktür. Bazıları da şöyle der: Bu sûre, sûrelerin en büyüğüdür. Çünkü, Kur’ân’ın bütün gayesini, kendisinde toplamıştır. Bu yüzden adına, Ummu’l-Kur’ân denilmiştir.
Buhârî’nin rivâyetine göre Hasanu’l-Basrî şöyle der: Allah bütün semâvî kitapların ilmini Kur’ân’da, Kur’ân’da mevcut olan ilimleri de Fatiha sûresinde toplamıştır. Fatiha’nın tefsirini öğrenen, bütün semavî kitapların tefsirini öğrenmiş gibi olur.
Zemahşerî, Fatiha’nın Kur’ânî ilimlere şâmil olmasını, Allah’a lâyıkiyle senâyı, emir ve nehiylere uyarak kulluğu yerine getirmeyi, Va’d ve vaîdi ihtiva etmesiyle açıklar. Kur’ân’ın diğer âyetleri, bu hususlardan biriyle ilgilidir.
Fahruddîn Râzî şöyle der: Kur’ân’ın bütününde, şu dört husus mevcuttur: İlâhî bilgiler, âhiretle ilgili bilgiler, nübüvvetle ilgili bilgiler, kaza ve kader. ***** âyeti ilâhi bilgilere işaret eden âyetlerdendir. ***** âyeti, âhiretle ilgili bilgilere işaret eden âyetlerdendir. ***** âyeti, cebr’in nefyine, Allah’ın kaza ve kaderinin isbatına işaret eden âyetleridir. ***** âyeti ile sûrenin sonuna kadar devam eden âyetler, nübüvvetle ilgili bilgilere işaret eder. Kur’ân’ın dört büyük gayesi bunlar olduğundan Fatiha sûresi de bunları ihtiva ettiğinden, bu sûreye Ummu’l-Kur’ân adı verilmiştir.
5977 Beyzâvî şöyle der: Fatiha sûresi; doğru yolda oluşu, cennetlik olanların mertebeleri ile cehennemliklerin derecelerini gösteren, amelî hükümler ve nazarî hikmetleri ihtiva eden bir sûredir.
et-Tîbî şöyle der: Fatiha sûresi, dinin temelini teşkil eden ilim nevilerinden şu dördünü ihtiva eder:
a- Usûl-id-Dîn’dir. Bununla, Allah’ın zâtı ve sıfatları bilinir. ***** âyetleri buna işarettir. Nübüvvetin esasları bilinir. ***** âyeti buna işaret etmektedir. Âhiretin durumu bilinir. ***** âyeti buna işaret etmektedir.
b- İlm-i Fürû’dur. Bunun esası ibadetlere dayanır. ***** âyetinden bu anlaşılmaktadır.
c- İnsanı kemâle eriştiren ilimdir. Buna İlm-i Ahlâk da denilir. Bu ilmin en önemli mevzuları; Allah’a vuslat, iltica, sülûk ve istikamettir. ***** âyeti buna işarettir.
ç- Önceki ümmetlerin, geçmiş asırların haber ve kıssaları ile ilgilenen i-limdir: Bu ilim, saadet ve şekâvet ehli, iyilik yapanların mükâfatı, kötülük yapanların cezaları ile ilgili bilgiler ihtiva eden bir ilimdir. ***** âyetiyle murad edilen de budur.
5979 Gazzâlî şöyle der: Kur’ân’ın altı gayesi vardır. Bunlardan üçü mühim olanlar, üçü de mütemmim olanlardır. Fatiha sûresinin ilk âyetlerinde işaret edildiği gibi Allah’ın vasfı ile Sırat-ı Müstakîm’ın vasfı, ***** âyetinde işaret edildiği gibi âhiretin vasfı, ***** âyetinde işaret edildiği gibi itaat eden kulların vasfı, ***** âyetinde işaret edildiği gibi inkâr edenlerin vasfı, ***** âyetinde işaret edildiği gibi hidayet yolunun mertebeleri anlatılmaktadır.
Fatiha sûresinin «Kur’ân’ın üçte ikisi» olduğuna işaret eden hadis, buraya kadar anlatılanlara ters değildir. Zerkeşî «Şerhu’t-Tenbîh»inde ayrıca Nasıruddîn Meylak’ın zikrettiği gibi, Bazı ulema, bu hadise şu mânayı vermişlerdir. Kur’ân’ın delâlet ettiği hususlar, ya mutabakat, ya tazammun veya iltizamdır. Fatiha sûresi, mutabakat dışında, iltizam ve tazammun ile, Kur’ân’ın bütün gayelerine işaret eder. Bu sûrede iltizam ve tazammun gibi iki hususun bulunması, Kur’ân’ın üçte ikisi olduğunu gösterir.
Zerkeşî, gene aynı eserinde şöyle der: Hukuk da üçe ayrılır: Allah’ın kulları üzerindeki hakkı, kulların Allah üzerindeki hakkı, kulların birbirlerine olan hakkıdır. Fatiha Sûresinde ilk iki hak, açıkça görülmektedir. Buna göre, Kur’an’ın üçte ikisi olduğuna dair hadise uygun düşmüştür. “Namazı, Benimle kulum arasında ikiye böldüm” hadisi de buna delildir.
3- Bakara, Âyet’el-Kürsî, Yâsîn ve İhlâs Sûrelerinin Faziletleri
5980 Bu söze, şunu ilâve etmek isterim: Fatiha sûresinin, Kur’ân’ın en değerli sûresi olduğuna işaret eden hadis ile, Bakara sûresinin, Kur’ân’ın en büyük sûresi olduğuna işaret eden hadisler arasında, bir zıtlık mevcut değildir. Bakara sûresinin faziletini gösteren bu hadisden murad, Fatiha dışında, ahkâmı açıklayan, darb-ı meselleri getiren, deliller serdeden bir sûre olmasıdır. Şu halde hiçbir sûre, Bakara sûresinin ihtiva ettiği hususlara sahip değildir. Bu yüzden Bakara sûresine, Fustâtu’l-Kur’ân denilmiştir.
İbnu’l-Arabî «Ahkâmu’l-Kur’ân» adlı eserinde şöyle der: Hocalarımdan Bazılarının şöyle dediğini duydum: Bakara sûresinde bin emir, bin nehiy bin hüküm, bin haber vardır. İbn-i Ömer, bu sûrenin fıkhî âyetleri üzerinde sekiz sene tedrisde bulunmuştur. Bu rivâyeti, İmâm Mâlik «Muvatta»ında zikretmiştir.
İbnu’l-Arabî gene aynı eserinde şunu söyler: Âyet’el-Kürsî’nin, en değerli âyetlerden olması, mânâsının ve hikmetlerinin büyüklüğünden ileri gelmektedir. Bir şey, kendi zatı, muktezası ve taallukatı ile değer kazanır. Kur’ân âyetleri arasında Âyet’el-Kürsî, sûreler arasında İhlâs sûresi gibidir. Ancak İhlâs sûresi, Âyet’el-Kürsî’ye nazaran iki yönden faziletçe üstündür:
a- İhlâs sûresi, bir sûredir, öteki ise âyettir. Sûre, âyetten daha faziletlidir. Çünkü İhlâs sûresinde, muarızlara karşı tehaddi vardır. Şu halde bu sûre, içinde tehaddi bulunmayan âyetten daha faziletlidir.
b- İhlâs sûresi on beş kelime ile Âyet’el-Kürsî ise elli kelime ile tevhidi ifade etmektedir. Böylece elli kelime ile ifade edilen mânâdaki i’câz kudreti, on beş kelime ile ifade edilen mânâdaki i’câz kudreti kadar olamaz. Bu da, Allah’-ın vahdaniyeti ile kudretinin büyüklüğünü gösterir.
5983 İbnu’l-Muneyyir ise şöyle der: Âyet’el-Kürsî, içinde Allah’ın isimleri bulunmayan bir âyete nazaran, bu isimleri ihtiva eden bir sûredir. Zira bu âyette; Bazıları açık Bazıları müstetir olmak üzere, on yedi kelimede Allah’ın isimleri geçmektedir. Bunlar: ***** kelimeleri ile, ***** deki zamirler, ***** daki masdarın fâili olan müstetir zamir, ***** ve ***** kelimeleridir. Şayet; ***** deki zamirlerle, yapılan bir i’raba göre ***** kelimesinden önce takdir edilen zamirler de sayılacak olursa, bu sayı yirmi ikiye ulaşır.
Gazzâlî şöyle der: Âyet’el-Kürsî’nin, âyetlerin en değerlisi olması, Allah’ın zât, sıfat ve efâlini ihtiva etmesindedir. Âyette bunlardan başka bir şey mevcut değildir. Allah’ın zât, sıfat ve efâlinin bilinmesi, ilmin en yüksek gayesidir. Bunların dışında kalanların hepsi, bu üç esasa tabidir. Âyetteki ***** lâfzı zâtına, ***** tevhidine, ***** zâtî sıfatlarına ve azametine işaret etmektedir. Kendi zâtiyle kâim ve başkaları da O’nun zâtiyle kâim mânasında olan ***** kelimesi Celâl ve azametinin derecesini gösterir. ***** âyeti ise, Allah’ın, mahlûkatın sıfatları olan sıfatlardan tenzih ve takdisini gösterir. ***** âyeti, bütün fiillere işaret etmektedir. Çünkü bütün fiiller, Allah’tandır ve O’na dönülecektir. ***** âyeti, Allah’ın mülkünde, hükmünde ve emrinde tek olduğuna işarettir. Şefaat sahibi, Allah’ın şeref ve izin verdiği kimsedir. Bu da, hüküm ve emirde, kendisine ortak olmayı nefyetmektedir. ***** âyeti, ilim sıfatına, bazı bilgilerin üstünlü-ğüne, her şeyi sadece Allah’ın bildiğine işarettir. Kulların ilmi ancak, Allah’ın iradesine bağlı olarak kendilerine verdiği bilgilerden ibarettir. ***** âyeti, mülkünün genişliğine, kudretinin sonsuzluğuna işarettir. ***** âyeti, kudret sıfatına, kemâline, zayıflık ve noksanlıktan tenzihine işarettir. ***** âyeti ise, sıfatlarındaki iki büyük asla işaret bulunmaktadır.
Bu mânalar düşünülerek, bütün âyetler okunacak olursa, hiçbir âyette bu mânaların bir arada olduğu görülmez. Mesela; ***** ile başlayan âyet ile, İhlâs sûresinde tevhid ve takdis bulunmaktadır. ***** âyetinde Allah’ın efâline işaret edilmektedir. Fatiha sûresinde ise bu üç husus bir arada bulunmaktadır. Fakat bunlar açıkça görülmekten ziyade, birer işaret halinde mevcuttur. Allah’ın tevhîd, takdis ve efâli, Âyete’l-Kürsî’de tafsilâtlı olarak zikredilmiştir. Âyete’l-Kürsî’de mevcut olan bu üç esas, Haşr sûresinin sonu ile Hadîd sûresinin ilk âyetlerinde de yer almıştır. Ancak bunlar bir âyette değil, birkaç âyettedir. Âyete’l-Kürsî’yi bu âyetlerden biriyle karşılaştıracak olursak, Kur’ân’ ın âyetlerini bir arada topladığını görürüz. Bu yüzden Âyete’l-Kürsî’nin diğer â-yetlere nazaran ayrı bir fazilete sahip olduğu görülür. Çünkü bu âyette, hadis-de varid olduğu üzere Hayy ve Kayyûm gibi Allah’ın iki ismi bulunmaktadır.
5984 Gazzâli şunları da ilâve eder: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Fatiha sûresini «efdal», Â-yete’l-Kürsî’yi de «seyyide» gibi bir fazilet ile tanıtmıştır. Bundaki incelik; faziletin dereceleri ve çok sayıdaki nevilerini bir arada toplamış olmasındadır. Çünkü fadl kelimesi, ziyadelik, efdal ise çok ziyadelik ifade eder. Seyyidlik, bir başkasına tabi olmayı kabul etmeyen, mutlak bir teslimiyeti gerektiren şerefe sahip olmaktır. Fatiha sûresi, birçok mâna ve muhtelif bilgileri ihtiva eden bir sûredir. Bu yüzden, Kur’ân’ın efdal sûrelerindendir. Âyete’l-Kürsî ise, maksud olan diğer bilgilerin kendisine bağlandığı en büyük marifeti ihtiva etmektedir. Bu yüzden seyyid ismi, bu âyete en uygun isim olmuştur.
«Yâsîn, Kur’ân’ın kalbidir» hadisi hakkında Gazzâli şöyle demiştir: İmanın sıhhatı, haşr ve neşri kabul etmeye bağlıdır. Bu iki husus, Yâsîn sûresinde en beliğ bir şekilde işlendiğinden, Kur’ân’ın kalbi olmuştur. Fahruddîn Râzî, Gazzâ-li’nin bu görüşünü benimsemiştir.
5985 Nesefî, bu sûre hakkında şöyle der: Yâsîn sûresinde, vahdaniyet, risalet ve haşr gibi üç esasın bulunduğunu söylemek mümkündür. Bu esaslar, doğrudan doğruya kalbi ilgilendiren hususlardır. Dil ve diğer uzuvları ilgilendiren hususlar ise Yâsîn dışındaki sûrelerdir. Bu sûrede sadece ölüm anında, sûrenin kırâatı emredilmiştir. Zira ölüm ânında, lisan zayıflar ve kuvvetini kaybeder, diğer uzuvlar da hareketsiz kalır. Fakat kalp, mâsivayı terkeder, sadece Allah’a yönelir. Bu sırada kalbe kuvvet verecek, bu üç esasın tasdikini sağlayacak olan Yâsîn sûresi okunur.
Bazı ulema İhlâs sûresinin Kur’ân’ın üçte birine mukabil olduğu konusunda ihtilaf etmişlerdir. Bir rivâyete göre; güya Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Kur’ân’ın üçte birinin okunabileceği bir zamanda İhlâs sûresini tekrar edip duran bir şahsı dinledi. Bundan, İhlâs sûresinin Kur’ân’ın üçte birine eşit olduğu hükmü çıkarıl-mıştır. Bu izah, hadisin zâhiri mânasından çok uzaktır. Hadisin diğer tarikleri de bunu reddetmektedir. Bir rivâyete göre de şöyle denmiştir, Kur’ân; kıssaları, şer’î hükümleri ve sıfatları ihtiva eder. İhlâs sûresinin tamamı ise, sıfatlardan ibarettir. Bu itibarla, Kur’ân’ın üçte biri kabul edilmiştir.
Gazzâli «Cevahiru’l-Kur’ân» adlı eserinde şunları söyler: Kur’a-n’ın verdiği mühim bilgiler; tevhid, sırat-ı müstakim ve âhiret hakkındaki bilgilerdir. Bunların herbiri tevhide dayanır. Bu yüzden İhlâs sûresi, Kur’ân’ın üçte biridir.
Râzî, Gazzâli’den yaptığı rivâyette şöyle der: Kur’ân, Allah’ın verdiği, vahdaniyeti ve sıfatları hakkında kesin deliller ihtiva eder. Allah’ın sıfatları; ya hakiki, ya fiilî, ya da hükmî sıfatlardır. İhlâs sûresi bu üç sıfattan, hakîki sıfatları ihtiva etmektedir, bu da üçte bir demektir.
5989 Huveyyî şöyle der: Kur’ân’ın gayesi, İslâm’ın sağlam bir din oluşu, imanın husûle gelmesini sağlayan üç esasa dayanmaktadır. Bunlar: Mârifetullah, Resûlunün sıdkını itiraf ve tekrar dirilmenin Allah’ın elinde olduğuna inanmaktır. Kim Allah’ın birliğine inanır, Resûlün sadık olduğunu ve dinin varlığını kabul e-derse, hakiki Mü’min olur. Bunlardan birini inkâr ederse, kâfir olur. İhlâs sûresi, birinci esası ihtiva ettiğinden, Kur’ân’ın üçte biri denilmiştir.
5990 Bazı ulema da şöyle der: Kur’ân: haber ve inşa olmak üzere iki kısımdır. Haber de, Hâlik ve mahlukun haberi olmak üzere iki kısımdır. Bunlar; üç tane üçte birdir. İhlâs sûresi sadece Allah’dan haber vermiştir. Bu itibarla sûre, Kur-an’ın üçte biri kabul edilmiştir. Denildiğine göre bu sûre, sevap bakımından Kur’ân’ın üçte birine mukabildir. Hadisin zâhir bir mânası da buna işaret etmektedir. Zilzâl, Nasr ve Kâfirûn sûreleri hakkında varid olan hadisler de böyledir. Fakat İbn-i Ukayl, bu hadisleri zayıf bulmuş, şöyle demiştir. «Kur’ân okuyana, her harf karşılığında on sevap yazılır» hadisinden dolayı, bu sûreleri okuyana Kur’ân’ın üçte biri sevap verilir mânasında anlamak, doğru değildir.
5991 İbn-i Abdi’l-Berr şöyle der. Bu meselede sükut etmek, konuşmaktan daha hayırlı ve daha doğrudur. İshak b. Mansur’dan şu rivâyette bulunmuştur.
İshak b. Mansur, Ahmed b. Hanbel’e: «İhlâs sûresi Kur’ân’ın üçte birine mukabildir» sözünden ne anlarsın diye sormuş, Ahmed b. Hanbel de bana bir açıklamada bulunmadı demiştir. İshak b. Rahaveyh’e aynı soruyu sorduğumda bana şöyle dedi:
Allahu Teâlâ Kur’ân’ını, diğerlerinden üstün tuttuğundan, Kur’ân okuyanın sevabını da, öğrenmeye teşvik olmak üzere, birbirinden farklı tutmuştur. Yoksa, İhlâs sûresini üç kere okuyan Kur’ân’ın tamamını okumuş demek değildir. Bu sûreyi iki yüz kere okusa bile, bu hükmü çıkarmak imkânsızdır.
İb-nu Abdi’l-Berr; Bu meselede Ahmed b. Hanbel ve İbn-i Rahaveyh gibi iki muhaddis, görüş beyan etmekten kaçındılar demiştir.
5992 İbn-i Meylak, «Zilzâl sûresi, Kur’ân’ın yarısıdır» hadisi hakkında şöyle der: Kur’ân hükümleri, dünyevî ve uhrevî olmak üzere ikiye ayrılır. Zilzâl sûresi, icmâli olarak, ahiretle ilgili bilgileri ihtiva eden bir sûredir. Zilzâl sûresi, Kâria sûresinden fazla olarak, arzın (yerin) içindekileri dışarı çıkarması, üzerinde işlenen bütün haberleri bildirmesidir. Bir başka hadise göre, Kur’ân’ın dörtte biri olması, tekrar dirilmeye îman etmenin, imanın dörtte biri olmasından dolayıdır.
Tirmizî’nin rivâyet ettiği bir hadisde:
Kul, şu dört şeye inanmadıkça, îman etmiş sayılmaz, denilmektedir. Bunlar: Allah’tan başka ilâh olmadığına, Benim Hak o-larak gönderilmiş bir Resûl olduğuma, ölüme ve öldükten sonra tekrar dirilmeye ve kadere imandır. Bu hadis’in mânası, Zilzâl sûresinde mevcut olan ba’se (öldükden sonra dirilmeye) imanın, Kur’ân’ın ifade ettiği imân-ı kâmilin dörtte biri olmasıdır.
4- Zilzâl, Tekâsür ve Kâfirûn Sûrelerinin Faziletleri
5993 İbn-i Meylak, Tekâsür sûresinin bin âyete muadil olmasındaki sırrı şöyle açıklar: Kur’ân-ı Kerîm 6200 küsûr âyetten müteşekkildir. Küsûru saymayacak olursak, bin âyet, Kur’ân’ın dörtte biri olur. Bu sûre, Kur’ân’ın altıda bir gayesini ihtiva eder. İmâm Gazzâlî’nin zikrettiği bu gayeler, üçü mühim, üçü mütemmim olmak üzere altıdır. Bunlardan biri, sûrenin ihtiva ettiği âhiretle ilgili bilgilerdir. Bu mânayı bin âyetle ifade etmek, altıda biri ile ifade etmekten daha kuvvetlidir.
5994 Gene İbn-i Meylak şunları söyler: Kâfirûn sûresinin Kur’ân’ın dörtte biri, İhlâs’ın üçte biri -ki bu iki sûreye müştereken İhlâs adı verilir- olmasındaki sırrı şöyle açıklar:
İhlâs sûresi, Kâfirûn sûresinde bulunmayan sıfatı ilâhiyeye şâmildir. Ayrıca tevhîd; Allah’ın uluhiyyet ve kudsiyyetini isbat, Allah’ın dışındaki ilâhları nefyetmektir. İhlâs sûresi, uluhiyeti ve kudsiyeti açıkça ifade eden, Allah’dan başkasına ibadet edilemeyeceğini bildiren bir sûredir. Kâfirûn sûresi ise, Allah’dan başkasına ibadeti nefyeder, uluhiyet ve kudsiyeti bildiren bir sûredir. Bu iki özellik arasındaki fark, üçte bir ile, dörtte bir arasındaki fark kadardır.
Fahruddîn Râzî ve İbn-i Nakîb’in Tefsir’lerinde zikrettiklerine göre; bazı rivâyetlerde ulema şöyle demiştir: Allah önceki ve sonraki ümmetlere ait bilgileri dört kitapda, bunlarınkini de Kur’ân’da, Kur’ân’dakileri ise Fatiha’da toplamıştır. Buna, Fatiha’nın ilmini Besmele’de, Besmele’ninkini, bâ harfinde topladığını ilâve etmişlerdir. Bu husus, şöyle açıklanabilir: Bütün ilimlerin gayesi, kulun Allah’a kavuşmasıdır. Besmele’deki bâ harfi de ilsak ifade eder. Bu bakımdan bâ harfi kulu, Allah katına ulaştırır. Esas gaye de budur.
Benzer Yazıları Okumak İçin Tıklayınız
6 yorum