Namaz vakitlerini bildirmek, Müslümanları namaza dâvet etmek (çağırmak) için yüksek bir yerde okunan kelimeler ve cümlelere, ezan denir. Ezân lügatta “herkese bildirmek” demektir. Ezânda, İslâm inancı ve dînin esasları çok vecîz olarak anlatılmıştır. Burada Allahü teâlânın birliği ve büyüklüğü, Muhammed aleyhisselâmın Allah’ın kulu ve resûlü olduğu günde beş defâ dünyânın her tarafında bütün insanlığa duyurulur.
Ezân okumak, hicretin 1. senesinde Medîne-i münevverede başladı. Bundan önce, namaz vakitlerinde yalnız “Essalâtü câmia” denirdi. Müslümanların her namaz vaktinde kendiliğinden câmide toplanması güçleşince, Peygamber efendimiz Eshâbına namaz vakitlerinin nasıl bildirilmesi gerektiğini sordu. Kimisi Hıristiyanlar gibi nâkus, yâni çan çalalım, bâzıları da Yahûdîler gibi boru çalınsın dediler. Kimisi de namaz vakti ateş yakıp yukarı kaldıralım teklifinde bulundu. Fakat Resûlullah efendimiz bunların hiç birini kabul etmedi. O gece Eshâb-ı kirâmdan Abdullah bin Zeyd ve hazret-i Ömer rüyâda ezânın nasıl okunduğunu görüp, Peygamberimize (sallallahü aleyhi ve selem) bildirdiler. Peygamber efendimiz de; “İnşâallah hak, gerçek bir rüyâdır. O kelimeleri Bilâl’e öğretin okusun.” buyurdu. Medîne’de ilk ezân okuyan Bilâl-i Habeşî’dir (radıyallahü anh). Mekke’de ise Habîb bin Abdurrahmân oldu.
Ezânın kelimeleri yedidir:
Allahü Ekber: Allahü teâlâ büyüktür. O’na bir şey lâzım değildir. Kulların ibâdetlerine de muhtâc olmaktan uzaktır. İbâdetlerin, O’na hiç bir faydası yoktur. Dört kere söylenir.
Eşhedü En Lâ İlâhe İllallah: Kibriyâsı, büyüklüğü ile ve kimsenin ibâdetine muhtâc olmadığı hâlde, ibâdet olunmaya O’ndan başka kimsenin hakkı olmadığına şehâdet eder, elbette inanırım. Hiçbir şey O’na benzemez. İki kere söylenir.
Eşhedü Enne Muhammeden Resûlullah: Muhammed sallallahü aleyhi ve sellemin O’nun gönderdiği peygamber olduğuna, O’nun istediği ibâdetlerin yolunu bildiricisi olduğuna ve Allahü teâlâya, ancak O’nun bildirdiği, gösterdiği ibâdetlerin yaraşır olduğuna şehâdet eder, inanırım. İki kere söylenir.
Hayye Alessalâh-Hayye Alelfelâh: Müminleri felâha, saâdete, kurtuluşa sebeb olan namaza çağıran iki kelimedir. Sabah ezânı okunurken “Esselâtü hayrun minennevm” (Namaz uykudan hayırlıdır) diye iki defâ söylenir.
Allahü Ekber: O’na lâyık bir ibâdeti kimse yapamaz. Herhangi bir kimsenin ibâdetinin O’na lâyık, yakışır olmasından, çok büyüktür, çok uzaktır. İki kere söylenir.
Lâ İlâhe İllallah: İbâdete, karşısında alçalmaya müstehak olan, hakkı olan ancak O’dur. O’na lâyık bir ibâdeti kimse yapamamakla berâber, O’ndan başka kimsenin ibâdet olunmaya hakkı yoktur. Bir kere söylenir.
İkâmet (kâmet), farz namaza başlamadan önce okunması sünnet olan, ezâna benzeyen sözlerdir. Ezândan farkı fazla olarak “Hayye alelfelâh” tan sonra “Kadkâmet-is salâtü” (Namaz başladı) cümlesidir. Kadınlar, ezân ve ikâmet okumazlar. Vakti girmeden önce okunan ezân ve ikâmet vakti girince tekrar okunur. Kâmet okumak ezân okumaktan efdâldir (üstün ve kıymetlidir).
Ezân, Müslüman ve akıllı biri tarafından yükseğe çıkarak okunur. Deli, fâsık, çocuk, Müslüman olmayan, kadın, cünüb olan, sarhoş ezân okuyamaz. Ezân, bildirilen kelimelerle ayakta okunur. Tercümeleri hangi lisanda olursa olsun okunmaz. Okunduğu zaman ibâdet değiştirilmiş olur. Ezân, farz namazların vaktinde kılınması veya kazâsı sırasında okunur. Bayram, cenâze, vitr, terâvih namazları için, ezân ve ikâmet okunmaz. Ezân ve ikâmet kıbleye karşı okunur. Okunurken konuşulmaz ve selâma cevap verilmez. Konuşulursa her ikisi tekrar okunur.
Ezân okuyana ”müezzin” denir. Müezzin ezânı yüksek bir yerde herkese duyurmak için yüksek sesle okur. Câmilerin sembolü olan, üzerine çıkılıp ezân okunan minârelerin ilkini Eshâb-ı kirâmdan Mesleme bin Mahled, Mısır’da vâliyken hicrî elli sekiz senesinde hazret-i Muâviye’nin emriyle yaptırdı. Cumâ namazındaki birinci ezân hazret-i Osman zamânında başlamıştır.
Minârede ve Cumâ hutbesi okunacağı zaman, birkaç müezzinin bir ezânı birlikte okumalarına “ezân-ı cavk” denir. Bir arada çıkan yanık, hazîn insan sesleri uzaktan işitilince, kalplere ve rûhlara tesir eder, insana mânevî bir coşkunluk verir. Îmânlarını tâzeler. Asırlardan beri yapıldığı için İslâm âdeti olmuştur.
Ezândan sonra salât ve selâm okumak ilk olarak, hicrî 781 (M.1351) senesinde Sultan Nâsır Selâhaddîn’in emriyle Mısır’da başladı. Cenâze olduğunu bildirmek için minârelerde salât okunması mûteber (kıymetli) kitaplarda yazılı değildir. Çirkin bir bid’attır. Dinde sonradan ortaya çıkarılan bir iştir.
Peygamber efendimizin ezân ile ilgili hadîs-i şerîflerinden bâzıları şunlardır:
Ezân sesini duyduğunuzda müezzinin dediği gibi siz de söyleyin.
Her kim yeni doğan çocuğun sağ kulağına ezân, sol kulağına da ikâmet (kâmet) okursa, Ümmü Sibyân denilen havâle hastalığından korunmuş olur.
Seslendi ol müezzin, durdu ikâmet eyledi,
Kâbe’ye döndü yüzün, hem de niyyet eyledi.
Duyunca ehl-i îmân, hürmet ile dinledi,
Sonra, namaza durup, Rabbe kulluk eyledi.