Sual: Mezhepleri (Telfik) etmenin, din ile oynamak olduğuna inanan ve bir mezhebi taklite başlayınca, başka mezhebe geçmenin câiz olmadığını kabul eden kimse, kendi mezhebinin haklı olduğunu söylemez mi?
Cevap: Her mezhepte bulunanın böyle söylemesi için, vesikaları vardır. Burada, Hanefi mezhebine tâbi olmanın daha iyi olacağını gösteren vesikaları bildireceğiz. İmâm-ı Âzam Ebû Hanîfe Numan bin Sâbit “rahmetullâhi aleyh”, 4 mezhep imamları içinde, Ashâb-ı kirâma en yakın olanı, en âlim olanı, fıkıhta en derin olanı, veraı en çok olanı idi. İmâm-ı Abdülvehhab-ı Şarani “rahmetullâhi aleyh” Şâfiî mezhebinde olduğunu bildirdiği hâlde, insaf ile İmâm-ı Âzam’ı şöyle tanıtmaktadır: “Ona hiç kimse dilini uzatmamalıdır. Çünkü O, 4 imâmın en büyüğü, mezhebin ilk kurucusu, senetleri Resûlullaha “sallallâhü aleyhi ve sellem” en yakın olanı, Ashâb-ı kirâmın ve Tabiînin yaşayışlarını en çok göreni idi. Her sözü Kitaba ve Sünnete dayanmaktadır. Kendi reyi, düşüncesi ile hiç bir şey söylememiştir”. İmâm-ı Şarani gibi büyük bir âlimin (Rabbânî âlim) dediği ve kendi reyi ile hiçbir şey söylememiştir dediği bir yüce imâm için ve talebeleri için, birkaç hadis aliminin (Ashâb-ı rey) demeleri çok haksız bir isnattır. Böyle söyleyenleri Allahü teâlâ afv buyursun.
Şâfiî mezhebindeki büyük âlimlerden ibni Hacer-i Mekki İmâm-ı Âzam’ı tanıtmak için “rahime-hümallahü teâlâ” ayrı bir kitap yazmıştır. Kitabının ismi Hayrat-ül-hisan fi-menakıbi’n-Numan’dır. [Ahmed Tahavi Hanefi’nin Ukudü’l-Mercan fi-menakıb-ı Ebû Hanifeti’n-Numan kitabı da meşhurdur. ]
Hanefi âlimlerinden ibni Âbidin “rahime-hullahü teâlâ”, Redd-ül-muhtar kitabının önsözünde diyor ki İmâm-ı Âzâm’ın, büyüklüğünün şahiti, mezhebinin en çok yayılmış olmasıdır. Diğer mezhep imamları, Onun bütün sözlerini senet olarak almışlardır. Mezhebinin âlimleri, Onun zamanından, bu zamana kadar, her yerde Onun sözleri ile fetva verdiler. Evliyâdan çoğu, Onun mezhebine göre çalışarak kemâle geldiler. Anadolu, Balkan müslümanları, Hind, Sind ve Maveraünnehr [yani Türkistan], yalnız Onun mezhebini bilirler. Abbasi devleti, her ne kadar, cedlerinin mezhebinde idi ise de, kadılarının, hakimlerinin, âlimlerinin çoğu hanefi mezhebinde idi. 500 seneye yakın bu mezhebe göre amel ettiler. Bu devletin yerine kurulmuş olan Selçuki ve sonra Harezmi melikleri ve büyük Osmanlı devleti hep hanefi idi.
Büyük âlim Muhammed Tâhir Sıddîki hanefi, (Mecmaul-bihar fi-garaibi’t-tenzil ve letaifi’l-ahbar) kitabında diyor ki “İmâm-ı Âzamdan Allahü teâlânın râzı olduğuna alâmet, mezhebinin her yere yayılmasını kolaylaştırmasıdır. Bu işte bir sırr-ı ilâhî olmasaydı, yeryüzündeki müslümanların çoğu Onun mezhebinde olmazdı”.
İmâm-ı Rabbânî müceddid-i elf-i sani Ahmed Fârukî “kaddesallahü sirrehul’aziz” Mektûbât ismindeki fârisî kitabının 2. cildinin 55. mektubunda buyuruyor ki İmâm-ı Âzam Ebû Hanîfe, Îsâ aleyhisselâma benzemektedir. Vera ve takvâ nimetine kavuştuğu için ve Sünnet-i seniyeye uyduğu için, nasslardan ahkâm çıkarmakta ve ictihad yapmakta, çok yüksek dereceye ulaşmıştır. Bazı âlimler, Onun bu derecesini anlayamadılar. Onun ictihad ile bulduğu şeyler, çok ince bilgiler oldukları için, Kitaba ve Sünnete uymıyor sandılar. Bu yüce imama, rey sâhibi dediler. Onun ilminin hakikatine yetişemedikleri, Onun anladığını anlayamadıkları için, böyle yanıldılar. Halbuki İmâm-ı Şâfiî “aleyhirrahme”, Onun anladığı bilgilerden, az bir şey sezerek, “Fıkıh âlimlerinin hepsi, fıkıh ilminde, Ebû Hanîfe’nin talebesidir” dedi. Muhammed Parisa “rahimehullah”, (Füsul-i sitte) kitabında, “Hazret-i Îsâ “aleyhisselâm” gökten [Şam’a] inince ictihad ve ameli İmâm-ı Ebû Hanîfe’nin mezhebine uygun düşecektir” buyurdu. Bu söz, belki yüce imâmin Îsâ aleyhisselâma benzerliğini göstermektedir. 55. mektubundan tercüme burada tamam oldu. [Muhammed Parisa, Buhara’nın büyük alimi ve büyük Velî olup [m. 1419] de, Medine’de vefât etti.]
İmâm-ı Rabbânî müceddid-i elf-i sani “rahmetullâhi aleyh”, (Mebde ve Mead) kitabında buyuruyor ki “Hanefi mezhebinde, imâm arkasında, cemaatin ayakta okumamasının haklı olduğunu, Allahü teâlâ bu fakire bildirdi”.
Bu ümmetin Âlimlerinin, Sâlihlerinin [Velilerinin] çoğu hanefi mezhebinde idiler. Mezhepsizlerin böyle bir âlime ve ilmi ile amile dil uzatmaları ve mezhep taklit edenlere kâfir sözleri, hatta “Fıkıh kitaplarını okuyan kâfir olur” gibi küstahca konuşmaları, (El-cerh-u alâ Ebû Hanife) ve başka kitaplarda açıkça yazılıdır. Bu nasipsizlerin, bu büyük ve mübarek imama böyle saldırmalarının sebebi acaba nedir? Bilmiyorlar ki Ona düşmanlık, bu ümmet-i merhumeye düşmanlıktır. (Usûl-i Erbea) kitabının, 4. kısmında, buraya kadar yazılmış olanların çoğu, Mevlânâ mahbûb Ahmed Müceddidi Emretseri’nin (Kitab-ül-mecid fi-vücûb-it-taklid) kitabından alındı.
Ebül-Müeyed Muhammed bin Mahmud Harezmi’nin toplamış olduğu (Müsned-i kebir-i İmâm-ı Ebû Hanîfe) kitabı 10 nev’dir. 1. nev’de, İmâm-ı Âzamı metheden haberler ve eserler bildirilmiştir. [Haber, hadis-i şerif demektir. Eser, sahabi sözü demektir.] 1. nev’inde, Sadr-ül-kebir Şeref-üd-din Ahmed bin Müeyyedi’nin Harezm şehrinde kendisine bildirdiği hadis-i şerifi yazmaktadır. Ebû Hüreyre’nin “radıyallâhu anh” bildirdiği bu hadis-i şerifte, “Ümmetim arasında Ebû Hanîfe denilen biri gelecektir. O, kıyamet günü ümmetimin ışığı olacaktır” buyuruldu. Yine bu yoldan gelen bir hadis-i şerifte, “Ümmetim arasında biri gelecektir. İsmi Numan, künyesi Ebû Hanîfe’dir. O, ümmetimin ışığıdır” buyuruldu. Yine bu yoldan gelen Enes bin Malik’in bildirdiği hadis-i şerifte, “Benden sonra bir kimse gelir. İsmi Numan bin Sabittir. Künyesi Ebû Hanîfe’dir. Allahü teâlâ, dinini ve benim sünnetimi Onun elinde kuvvetlendirecektir” buyuruldu. Yine bu yoldan gelen haberde, “Size, Kufe şehrinde gelecek birini bildiriyorum. Künyesi Ebû Hanîfe’dir. Kalbi ilim ve hikmet ile doludur. Ahir zamanda, (Benaniye) denilen kimseler, Onun yüzünden helak olacaklardır” buyuruldu. Mezhepsizler bu hadis-i şeriflere karşı gelir. Bunları haber verenler arasında, nasıl oldukları iyi bilinmeyen kimseler var derler. Onlara deriz ki sonra gelenlerin bilmemeleri, önce gelmiş olanlara kusur olmaz. Bu hadis-i şerifler, (Kütüb-i sitte) de yoktur derlerse, hadis-i şeriflerin sayısı, Kütüb-i sittede bildirilmiş olanlar kadar değildir. Başka hadis kitaplarında da sahih hadislerin çok bulunduğu söz birliği ile bildirilmiştir. Tirmizi’de yazılı, Ebû Hüreyre’nin bildirdiği hadis-i şerifte, “İman Süreyya yıldızına gitse, Faris ehlinden biri, onu geri getirir” buyuruldu. Bunun İmâm-ı Âzam’ı bildirdiği muhakkaktır.
Bu bilgiler Muhammed Hasan Can Serhendî Müceddidi’nin “rahmetullahi teâlâ aleyh” Usûlü’l-erbea fi-terdidi’l-vehhâbîye isimli farisi kitabından alınmıştır.
Hatib-i Bağdadi, İbni Kerame’ye dayandırarak Tarih-i Bağdad isimli kitabında demiştir ki, “Biz bir gün Veki’nin yanındaydık. Adamın biri ona, Ebu Hanife’nin hata ettiğini söyledi. Veki cevaben: ‘Kıyasta Ebu Yusuf ve Züfer; hadis hıfzında İbn Ebu Zaide, Hafs bin Gıyas, Hibban ve Mendel; Arap dilinde Kasım bin Maan; zühd ve takvada Davud-i Tai ve Fudayl bin İyad gibi zatlar yanındayken Ebu Hanife nasıl olur da hata edebilir? Meclis ve çevresinde bu gibi zatlar varken, bir kimsenin hata yapması düşünülemez. Çünki hata yapacak olsa hemen bu zatlar geri çevirirler’ demiştir.”
Tavsiye Yazı –> Dinimizi Nereden Öğreneceğiz?