Sual: Peygamber efendimizin “aleyhisselam” dinde hüküm koyma salahiyeti var mıdır? Yoksa sadece Kur’an-ı kerim mi hüküm koyabilir?
Cevap: Kur’an-ı kerimde müteaddid ayet-i kerimelerde peygamber efendimize bu salahiyet Allahü teala tarafından verilmiştir.
1) “Allah ve Resûlü bir iş hakkında hüküm verdikleri zaman, hiçbir mü’min erkek ve hiçbir mü’mine kadın için (Allah’ın ve Peygamber’in hükmüne aykırı olarak) kendi işlerini seçme hakları yoktur. Kim Allah’a ve Resûlüne karşı gelirse (verdikleri hükme karşı çıkar, onu kabullenmezse), şüphesiz ki, o, apaçık bir dalâlete düşmüştür” (Ahzâb, 36).
Âyet-i kerimede Hazret-i Peygamber’in dinî konuda hüküm verdiği ve verebileceği açıkça beyan ediliyor. Verilen hükmün kabul edilmesinin gerektiği, karşı çıkanların ise, dalâlete düşecekleri ifade buyruluyor. Kur’an’da “dalâlet” lâfzı ile hüküm verilmişse, o, küfürdür, diğer bir ifadeyle o veya onlar, kâfir olmuşlardır “Beydâvî, Ahzâb, 36”.
2) “Peygamber (aleyhisselâm) size ne verdiyse (veya emrettiyse) onu alın, size neyi yasakladıysa, ondan vazgeçin (uzaklaşın)” (Haşr, 7).
Ayet-i kerimede, Hazret-i Peygamber, emir veriyor ve yasak getiriyor.
3) Rabbin hakkı için, onlar, aralarında ihtilâf ettikleri şeylerde (Resûlüm) seni hakem yapıp sonra da verdiğin hükümden içlerinde hiçbir darlık duymadan (onu) tam bir teslimiyetle kabullenmedikçe, îman etmiş olmazlar (Nisâ, 65).
Ayet-i kerimede, Hazret-i Peygamber’in verdiği hükmün kabul edilmemesi, imansızlık olarak açıklanıyor.
4) “O (Resûl) onlara (akıl ve şeri’atin öngördüğü) iyiliği (söz ve davranış olarak) emreder, onları (akıl ve şeri’atin iyi görmediği) kötülükten (söz ve davranıştan) nehyeder (yasaklar), onlara iyi ve temiz olan şeyleri helâl, kötü ve pis olan şeyleri de haram kılar” (A’raf, 157).
Âyet-i kerimede, Hazret-i Peygamber, iyiliği emrettiği gibi, kötülüğü de yasaklıyor. Haram ve helâli onlara açıklıyor.
5) “Allah’ın (Kitapla) ve Resûlü’nün (sünnetle) haram kıldığını haram saymayanlarla …savaşın” (Tevbe, 29).
Ayet-i kerimede, Hazret-i Peygamber’in haram kıldığını reddedenlerle savaşılması emrediliyor.
6) “Bir şey konusunda anlaşmazlığa düştüğünüzde, hemen onu Allah’a (Kur’an’a) ve Resûlü’ne (sünnet’e) arz ediniz” (Nisâ, 59).
Tefsir alimleri bu âyet-i kerimenin tefsirinde şu açıklamayı yapıyorlar: İhtilâflı bir konunun çözümünü önce Kur’an-ı Hakîm’de arayın, şayet onda bulamazsanız, -sağlığında Resûlüllah’a müracaat edin. Vefatından sonra da- onun sünnetine/hadislerine başvurun “Celâleyn, Beydâvî, Nesefî ve diğerleri.)
7) “O (Hazret-i Peygamber), kendi arzusu ile konuşmaz. (Size okuduğu) o (Kur’ân), ancak kendisine (Allah tarafından) bildirilen bir vahiydir” (Necm 3, 4).
Peygambere “aleyhisselâm” vahiy ve ilham gelir. Vahiy ve ilham olmadığı zamanlarda ictihad eder. Eğer ictihadında bir hata olursa, hata, vahiyle derhal düzeltilir. Çünkü Peygamberlerin “aleyhimüsselâm”, hata üzere kalmaları caiz değildir.
Âyet-i kerimede görüldüğü gibi vahiy gelsin veya gelmesin, Hazret-i Peygamber, bâtıl ve lâgv/boş söz konuşmaz. Beşer olduğu için “hata” ettiğinde, o hata, vahiyle derhal düzeltilmektedir. Onun için âyet-i kerimelerde ona uyulması emrediliyor.
8) “Allah’a ve Resulüne itâat edin” (Al-i İmran, 32).
“Resûle itâat eden, Allah’a itâat etmiş olur” (Nisâ, 80).
“(Gönderdiğim) Resûle uyun ki, hidayete ermiş olasınız” (A’raf, 158).
“(Resûlüm), şöyle de: Eğer siz Allah’ı seviyorsanız, bana uyun ki, Allah da sizleri sevsin ve günahlarınızı bağışlasın” (Al-i İmrân, 31).
Âyet-i kerimelerde hidayette/imanda olmanın ve Allah’ın sevgisini kazanmanın tek yolu/şartı, Resûle tâbi olmaktan geçmektedir. Çünkü o, rehber (Ahzâb, 21) ve rahmet (Enbiyâ, 107) olarak gönderilmiştir.
Tavsiye Yazı –> Taklid ve telfiğe dair