Sual: Dinimizce kutsal kabul edilen Kabe-i Muazzama gibi Mescid-i Nebevi gibi mekanların tasviri nasıldır? Bu mekanların tarihi serüveninden de bahsedebilir misiniz?

Cevap: Mekke şehri, şimalden cenuba doğru uzanan karşılıklı iki sıra dağ arasında olup şehrin uzunluğu 3, genişliği 1 kilometre idi. Evleri kargir olup 3-4 katlı idi. Şehrin ortasında (Harem-i Kâbe) veya (Mescidülharam) denilen büyük câmi vardır. Mescidül harâmın üstü açıktır. İstanbul camilerinin avlularında olduğu gibi, avlu etrafında 3 sıra kubbe vardır. Kubbeleri 500 adettir. Kubbelerin altında 462 direk vardır. Direklerin 218 adedi mermer olup yuvarlaktır. 224 adedi (Hacer-i şemis) taşından yontmadır ve 6 veya 8 köşeli ve sarı renklidir. Mescid-ül haram, dikdörtgen (Müstatil) gibi olup şimal duvarı 164, cenubu 146, şark duvarı 106, garbı 124 metre uzunluğunda idi. Vehhâbîler 1375 [m. 1955] de, 4 duvarı da uzattı. Safa ve Merve’yi de, Mescid dahiline aldılar. 160.000 metre kare oldu. İstanbul’daki Ayasofya câmi-i şerifinin uzunluğu ise 77 metre ve genişliği 72 metredir. Sultan Ahmed câmi-i şerifinin uzunluğu 72, genişliği 64 metredir. Mescidül harâmın 19 kapısı olup şark duvarında 4, garbda 3, şimalde 5, cenubda 7 idi. 7 minaresi vardır. Osmanlılar zamanında, Mekke ile Cidde iskelesi arasındaki yol 75 km., Medine ile Cidde arası 424 km., Medine ile Bedr arası 150 km. idi. Mekke ile Medine arasında en kısa yol 335 km. idi. Resûlullahın hicret buyurduğu sahil yolu 400 km. idi. Mekke, denizden 360 metre yüksektir. Medine, denizden 160 km. uzaktır. Mescid-i harama sığınan katile hanefide, çıkıncaya kadar, ceza yapılmaz.

Ömer “radıyallâhu anh” zamanından önce, Mescidül harâmın duvarları yoktu. Kabe’nin etrafında, bir meydancık ve sonra evler vardı. Halife Ömer “radıyallâhu anh”, evlerin bir kısmını yıktırıp, Kâbe etrafına, 1 metreye yakın yükseklikte duvar çevirerek, Mescidülharam meydana geldi. Mescidülharam, muhtelif zamanlarda yenilenmiştir. Son şekli, Kâbe-i muazzamanın 11.  tâmiri ile birlikte, 17. Osmanlı padişahı IV. Murad Han “rahmetullahi teâlâ aleyh” tarafından [m. 1635] de yapılmıştır. Şimdi Vehhâbîler, genişletmek bahanesi ile o tarihi İslam eserlerini yıkıp, yok edip, yalnız maddi kıymeti fazla şeyler yapıyorlar. Kâbe-i muazzamaya saygısızlık edip, ondan daha yüksek binalar, oteller yapıyorlar.

Kâbe-i muazzama, Mescidül haram ortasında, 4 köşe taştan bir oda olup 11,4 metre yüksektir. Şimal duvarı 9,25 metre, cenubu 8,5 metre, şark duvarı 13,5; garbı 13,3 metredir. Şark ve cenub duvarları arasındaki köşede (Hacerül-esved) taşı vardır ve yerden bir metreden ziyâde yüksektir. Peygamberler ve hacılar öptükleri için, çukurlaşmıştır. Kabe’nin şark duvarında, bir kapısı vardır. Kapısı, yerden 1,88 metre yüksektedir ve genişliği 1,7, yüksekliği 2,6 metredir. Duvarlarının iç yüzü ve zemini renkli mermerlerle kaplıdır. Rükn-i Iraki hizasında 7’si mermer, diğer basamakları ağaçtan, 27 basamaklı, minare merdiveni gibi yuvarlak merdiveni, II. Mustafa Han yenilemiştir. Kapının sağ tarafında bir de çukur ve tavana kadar yükselen 3 direk vardır. Kabenin dış yüzü siyah, ipek perde ile örtülüdür. Kapısının perdesi, yeşil atlastır.

Zemzem kuyusu, Mescidül haram içinde, Hacer-i esved köşesi karşısında ve köşeden 14,5 metre uzakta bir odada olup 1,9 metre yüksek olan taş bileziği vardır. 2,5 metre kutrunda ve 30 metre umkundadır. Bu odayı, İstanbul’da Beylerbeği Camii’ni yaptırmış olan, I. Abdülhamid Han yaptırmış olup zemini mermer döşeli ve duvarlara doğru meyillidir. Duvar diplerinde olukları vardır. Kuyuya su sızmayacak şekilde ustalıklı yapılmıştır. Kuyu ağzı, bu hizadan 1,5 metre kadar yüksektir. Tarihin kıymetli yadigarı olan bu güzel sanat eseri [m. 1963] yılında, yıktırıldı. Kuyu ağzını ve birkaç metre çevresini, yer yüzünden birkaç metre aşağı indirdiler.

Kabenin 4 köşesine, 4 rükn denir. Şama karşı olana (Rükn-i şami), Bağdat’a karşı olana (Rükn-i ıraki), Yemen cihetinde olana (Rükn-i yemani), dördüncü köşeye de (Rükn-i hacer-il esved) denir.

Her tavaftan sonra zemzem içmek müstehaptır. Yüzbinlerce hacı, içtiği ve yıkandığı ve memleketlerine götürdüğü hâlde, kuyudaki zemzem tükenmiyor. Şimdi her gün, motorla ve bir geniş hortum ile gece gündüz çekildiği hâlde, bitmek bilmiyor.

Kabenin şimal duvarı üzerinde (Altın oluk) vardır. Yerde bu oluk hizasında kavs şeklindeki duvarcık ile Kâbe-i muazzama arasında kalan yere (Hatim) denir. Tavaf ederken, bu Hatim duvarının dışından dolaşmak lâzımdır.

Yer yüzünde, 1 tane Kâbe vardır. O da, Mekke-i mükerreme şehrindedir. Müminler, hac etmek için Mekke-i mükerreme şehrine gider ve orada, Allahü teâlânın emrettiği şeyleri yaparak hacı olurlar. Kâfirler, başka memleketlere giderek, başka yerleri dolaşır. Bunlara hacı denmez. Müslümanların ibâdetleri başkadır. Kâfirlerin gavurlukları başkadır.

Hilde oturup da Mekke’ye ihramsız girenlerin hac veya ömre yapması vâcib olur.

Hac yaptıktan sonra, Medine-i münevvereye gidip, Resûlullahın mübarek kabrini ziyaret etmek lazımdır. (Hucre-i saadet), mescid-i şerifin kıble duvarının şark köşesine yakın olup mihrabda kıbleye dönen kimsenin sol tarafında kalır. Minber ise, bu kimsenin sağ tarafındadır. Hucre-i saadet ile minber arasına (Ravda-i mutahhera) denir. Hucre-i saadet, iç içe iki duvarla çevrilmiştir. İç duvarın tavanının ortasında bir delik vardır. Dış duvar, mescidin tavanına kadar yüksek olup üzerindeki yeşil kubbe uzaklardan görünür. Dış duvarların ve dışardaki yüksek parmaklığın etrafı (Sitare) denilen birer perde ile örtülüdür. Duvarların içine kimse giremez. Çünkü, kapıları yoktur. (Mîr’at-i Medine)nin 384. sayfasında diyor ki Mescid-i saadet yapılırken, eni 60 zra [25 metre], boyu 70 zra [29 metre] idi. Bedr gazasından 2 ay evvel, yani 2. senenin Recep ayında, Kıblenin Kâbe cihetine tahvili emrolununca, kapısı cenub duvarından şimal duvarına alınırken, mescidin tulü ve arzı 100’er zra [42 metre] yapıldı. Bu kapıya (Bab-üt-tevessül) denir. Velid bin Abdülmelik’in ve III. Abbasi halifesi Mehdi’nin “rahmetullahi teâlâ aleyhim ecma’în” 165 [m. 781] de yaptırdıkları tâmirde mescidin tulü 126, arzı da 76 metre oldu. Vehhâbîler 1375 [m. 1955] senesinde genişletip, tulü 128, arzı 91 metre oldu. Mescid-i Nebideki tarihi isimleri değiştirip, Vehhâbîlerin isimlerini koydular.

Mescid-i Nebi’nin şimdi 5 kapısı vardır. Bunlardan: İkisi garb duvarında olup kıbleye yakın olana, (Babüsselam), şimal köşesine yakın olana, (Babürrahme) denir. Şark duvarının, kıble tarafında kapı yoktur. Şark duvarında, Babürrahme karşısında (Babül Cibril) vardır.

Dürrü’l-muhtar’da diyor ki (Farz olan hac önce yapılmalı, sonra Medine ziyaret edilmelidir. Ziyareti önce yapmak da câizdir. Nâfile hac yaparken, önce, yolun düştüğü şehre gidilir. Medine’ye girince, yalnız kabir-i Nebiyi “aleyhisselâm” ziyareti niyet etmelidir. Mescid-i Nebide bir namaz, başka yerlerdeki bin namazdan daha üstündür. Oruç, sadaka, zikir ve Kurân-ı Kerîm okumak gibi ibâdetler de böyledir. Medine’ye girerken ihrama girilmez. Mekke’de ihramlı iken olan yasaklar, Medine’de yasak değildir. İbni Teymiye, kabir-i Nebiyi ziyaret için Medine’ye gidilmez dedi ise de, Ehl-i sünnet âlimleri buna cevap vermişlerdir. İmâm-ı Ebû Hasan Ali Sübki “rahmetullahi teâlâ aleyh” [(Erreddü li-İbni Teymiyye) ve (Şifa-üs-sikam fi ziyaret-i Seyyid-il enam) kitaplarında] İbni Teymiyye’nin sapık sözlerini kuvvetli delillerle çürütmektedir. Kadınların da, tenha zamanlarda, örtülü olarak ziyaret etmeleri câizdir). İmâm-ı Sübki’nin ve başka âlimlerin, İbni Teymiyye’yi reddeden yazıları, (İslam Âlimleri) kitabında Arabî olarak neşr olunmuştur.

(Merakıl-felah)da ve haşiyesinde diyor ki (Medine şehri uzaktan görülünce, salât ve selâm getirilir. Sonra, (Allahümme haza harem-ü Nebiyyike ve mehbıt-ü vahyike femnün aleye biddühul-i fihi vec’alhü vikâyeten li minennar ve emanen minel azap vec’alni minelfaizine bi-şefaatil-Mustafa yevmelmeab) denir. Şehre veya mescide girmeden önce gusül abdesti alınır. Güzel ve alkolsüz koku sürünülür. Yeni, temiz elbise giyilir. Şehre yürüyerek girmek iyi olur. Eşyalarını bir yere yerleştirdikten sonra, o yerlerin kıymetini ve yüksekliğini düşünerek, boynu bükük, kalbi kırık olarak; (Bismillah ve alâ Milleti Resûlillah) der ve hicret gecesi gelmiş olan (İsra) sûresinin 80. ayetini ve namazda okunan salavât-ı şerifleri okuyarak ve (Vagfir li-zünubi veftah li ebvabe rahmetike ve fadlike) diyerek mescide gelir. Bab-ı selamdan veya bab-ı Cibrilden mescide girip, minber yanında iki rekat (Tehıyetül-mescid) namazı kılar. Minberin direği sağ omuzu hizasına gelmelidir. Resûlullah “sallallâhü aleyhi ve sellem” burada kılardı. İki rekat da şükür namazı kılar. Duadan sonra, kalkıp edeble Hucre-i saadete gelir. Muvacehe-i saadet duvarına karşı, arkasını kıbleye dönerek, Resûlullahın mübarek yüzüne karşı, iki metre kadar uzakta, edeble durur. Resûlullahın kendisini gördüğünü, selamını, dualarını işittiğini ve cevap verdiğini, âmin dediğini düşünür. (Esselamü aleyke ya seyyidi, ya Resûlallah…) diyerek kitaptaki uzun duâyı okur. Emânet olan selamları söyler. Sonra salavât okuyup, dilediği duâyı yapar. Sonra yarım metre sağa gelip, (Esselamü aleyke ya halifete Resûlillah…) diye başlayan kitaptaki uzun duâyı okuyarak hazret-i Ebû Bekre selam verir. Sonra, yarım metre sağa gidip, hazret-i Ömer’e de kitaptaki uzun duâyı okuyarak selam verir. Sonra kendine ve ana babasına ve duâ etmesini istemiş olanlara ve bütün müslümanlara duâ eder. Sonra yine Resûlullahın mübarek yüzü karşısına gelir. Kitaptaki duâyı okur ve dilediği duâları da yapar. Sonra Ebû Lübabe hazretlerinin kendini bağlayarak tövbe etmiş olduğu direğe gelir. Burada ve Ravda-i mutahherada nâfile kaza kılar. Tövbe ve duâ eder. Dilediği zamanlarda (Mescid-i Kuba) ve (Mescid-i kıbleteyn), Uhud şehitleri ve Bakideki mezarları ve birçok meşhur mübarek yerleri de ziyaret etmelidir).

İbni Kayyım, (Resûlullahın kabrine arka çevirerek duâ edilir. Ebû Hanîfe de böyle söylüyor) diyor. Alusi’nin de, tefsirinde böyle dediği, (Dürer-üs-seniyye)de yazılıdır. Halbuki bütün Ehl-i sünnet âlimleri, Kabir-i saadete dönmüş, kıble duvarı arkada kalmış olarak duâ edileceğini yazmaktadırlar. Alusinin oğlu Numan bile İbni Teymiyye’nin ve İbni Kayyım’ın yolunda olduğu hâlde, insaf ederek, bu hakikati saklıyamayıp, (Galiye)sinde, (Mescitte 2 rekat namaz kıldıktan sonra, hucre-i saadete gelip, mübarek yüzüne karşı döner. Diri iken olduğu gibi huzurunda edep ile durup, salât ve selâm verir ve İslamiyetin bildirdiği duâları okur. Çünkü, Resûlullah, kabrinde de diridir. Âlimlerin çoğu, yalnız kabir-i saadeti ziyaret için uzaklardan gelmek de sünnettir dediler. Çünkü, hadis-i şerifte, (Beni ziyaret için gelip, başka bir iş yapmıyarak, yalnız ziyaret edene kıyamette şefaat etmek, bende hakkı olur) ve (Bana selam verene ben de selam veririm) buyuruldu) demektedir.

Abdülhak-ı Dehlevî “rahmetullahi teâlâ aleyh”, (Cezb-ül-kulûb) kitabında, fârisî olarak diyor ki (Mescid-i şerif) yapılırken, Âişe ve Sevde “radıyallâhu anhüma” için birer oda yapıldı. Sonra, her evlendikçe bir oda yapılarak, adedleri 9 oldu. Odalar, Arap adeti üzere, hurma dalından idi. Üstleri kıldan keçe ile örtülü idi. Kapılarında yalnız perde asılı idi. Odalar mescidin cenub şark ve şimal taraflarında idi. Kerpiçten yapılmış olanı da vardı. Çoğunun kapısı mescide açılırdı. Tavanlarının yüksekliği, orta boylu insan boyundan bir karış fazla idi. Hazret-i Fâtıma ile hazret-i Aişe’nin odaları arasında kapı vardı. Vefâtından birkaç gün önce, Ebû Bekrden başka Ashâb odalarının mescide açılan kapılarını kapattırdı.

Hazret-i Ömer “radıyallâhu anh”, hicretin 17. senesinde, mescid-i şerifi garb ve şimalden genişletti. Zevcat-i tahiratın “radıyallahü teâlâ anhünne” odaları bulunduğu için, şark tarafını genişletmedi. Şimal-cenub arası, 140 zra [70 metre] ve şark-garb duvarları arası 120 zra oldu. (Mescidimi genişletmek lâzımdır!) emrini işitmeseydim, genişletmezdim dedi. Yeni duvarları, eskisi gibi kerpiç ile hurma ağaçlarından yaptırdı. Hazret-i Abbas, garb duvarına bitişik odasını hediye etti. Bu oda ve buna bitişik, Cafer Tayyar’ın evinin yarısı satın alınıp mescid-i şerife katıldı. Hazret-i Ömer, bu arada, Hücre-i Saadet’i de, kerpiçten yeniledi. Hazret-i Osman “radıyallâhu anh” hicretin 30. senesinde, bunları ve şimal duvarını yıkıp genişletti. Yeni duvarları ve direkleri taştan, tavanını sac ağacından yaptı. Ebû Hüreyre’nin haber verdiği hadis-i şerifte, (Mescidimi Yemendeki Sana şehrine kadar genişletseler, hepsi mescidim olur) buyuruldu.

Halife Velid, 88 senesinde, Medine valisi Ömer bin Abdülaziz’e emir vererek, 4 duvar da yıkılıp, şark tarafındaki zevcat-ı tahirat odaları mescide katıldı. Hucre-i saadetin 4 duvarı yıkılıp, temelden yontma taşlarla yeniden yapıldı. Temel açılırken hazret-i Ömer’in bir ayağı görüldü. Hiç çürümemişti. Hücrenin etrafına ikinci bir duvar daha yapıldı. Hiç kapısı yoktu. Hücrenin tavanı mescitten yarım metre daha yüksek oldu. Uzunluk 200, genişlik 167 zra oldu. Rum Kayserinden 40 usta getirilip, duvarlar, direkler, tavan altın ile süslendi. İlk olarak mihrap ve 4 minare yaptırdı. Bu iş 3 sene sürdü. Abbasi halifelerinden Mehdi, 161 senesinde, yalnız şimal tarafına on direk dikerek genişletti. Halife Memun da [m. 817] senesinde biraz genişletti. 550 senesinde, Cemaleddin-i İsfehani, 2. duvar etrafına sandal ağacından parmaklık yaptı. Bu parmaklığa (Şebeke-i saadet) denir. O sene Mısırdan gönderilen, üzerinde kırmızı ipekle Yasin sûresi yazılı beyaz ipek perde, Şebeke etrafına asıldı. Bu perdeye (Sitare) denir. Mısır Türkmen sultanı Seyfeddin Sâlih Klavun “rahmetullahi teâlâ aleyh”, [m. 1279] senesinde, Hucre-i saadet üzerine bugünkü (Kubbe-i hadra)yı ilk olarak yaptırıp kurşun ile kaplattı. Mescidin bugünkü binası, Mısır’daki Çerkes sultanlarından Eşref Kaytebay “rahmetullahi teâlâ aleyh” tarafından [m. 1483] senesinde yaptırılmış ve Osmanlı sultanları tarafından tâmir ve tezyin edilmiştir. (Cezb-ül-kulûb)dan tercüme tamam oldu.

Pakistan’da Mirpur şehrinde bulunan (Davet-ül-İslamiyet-ül-alemiye) merkezinin 1978’de, bütün müslüman memleketlerine gönderdiği bildiride diyor ki: Suudi Arabistan’da çıkan (Ed-dave) mecmuasının 1977 Şaban nüshasında, Sadülharemeyn ismindeki bir vehhâbînin (Kubbet-ül-hadra)nın yıkılmasını isteyen yazısını, (Davet-ül-İslamiyet-ül-alemiye) merkezimiz nefretle karşılamıştır. Üyelerimiz Pakistan’ın Mirpur şehrinde, bu yazıyı protesto etmek için toplandı. Allame Muhammed Beşir “rahmetullahi teâlâ aleyh” başkan idi. Pek çok dinleyici arasında konuşan hatiblerin sözlerinin özeti şöyledir:

Kubbet-ül-hadra, bütün müslümanların gözbebeğidir. Müslümanlar, bu mübarek hucreyi ziyaret etmeyi, kurtulmalarına sebep bilirler. Çünkü, Peygamberimiz “sallallâhü aleyhi ve sellem”, (Kabrimi ziyaret edene şefaatim vâcib olur) buyurdu. Sadül-haremeynin bu çok çirkin yazısı, büyük fitne ve İslam düşmanının gizli bir hiylesidir. Bir müslüman böyle düşünebilir mi? İslam dininin şiarını yok etmeye önayak olabilir mi? Vallahi olamaz! Bu çirkin yazının arkasında gizli ellerin, yahudi güçlerinin bulunduğuna inanıyoruz. Ashâb-ı kirâmın mübarek cesetlerini ve Resûlullahın babası Abdullah’ın cesedini kabirlerinden çıkarmaları, Kubbe-i hadrayı yıkmak çirkin düşüncesine cesaret verdiğinde hiç şüphe yoktur. Bu çirkin yazı, büyük fitnelere yol açacaktır. Bunda hiçbir fayda yoktur. Kalpleri Resûlullahın “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” sevgisi ile ve Kubbet-ül-hadranın sevgisi ile dolu olan müslümanları yaralıyan bu çirkin yazıya nasıl cesaret olunduğunu Suudi Arap hükümetinin açıklaması lâzımdır. Müslümanların, Haremeyn-i şerifeyne ve Kubbet-ül hadraya hizmet ettikleri için, Arapları sevdikleri şüphesizdir. Araplar bu mübarek makâmlara saygısızlık ederlerse, müslümanların kalplerinde, onların sevgisi kalır mı? Bu çirkin oyundan meydana gelen üzüntünün dehşetini Suudi Arabistan hükümetine bildirmeleri ve bu kötü hilenin yok edilmesi için çalışmaları için bütün dünya müslümanlarına çağrıda bulunuyoruz!

Yukarıdaki çağrının Arabî olan aslı, (El-medâric-üs-seniyye) kitabının 1978 baskısının sonuna eklenmiştir.

İbni Âbidin, hac bahsinin sonunda buyuruyor ki (Hacca giden fakir, Mekke’ye gidinceye kadar nâfile ibâdet yapmaktadır. Nâfile sevap almaktadır. Mekke şehrine girince, hac etmesi farz olur. Zengin ise, memleketinden hac için çıktığı ânda farz sevâbı kazanmaktadır. Farzın sevâbı, nâfilenin sevâbından daha çoktur. Fakir, memleketinde ihrama girerek yola çıkarsa, yolda da farz sevâbı kazanarak, zenginin sevâbına kavuşur. Anası veya babası kendisine muhtaç olmayan bir kimse, onlardan izinsiz farz olan hacca gidebilir. [Fakat nâfile olan hacca izinsiz gidemez. Câmi, Kurân-ı Kerîm kursu ve benzeri, İslama faydası olan şeyleri yapmak, nâfile hacdan ve ömreden daha sevaptır. Nâfile hac ve ömre yaparken sarf edilen paralar, müslümanların muhtaçlarına veriliyorsa, nâfile hac ve ömre yapmak, kendi memleketinde sadaka vermekten daha efdal olur. Çünkü, hem mal ile hem beden ile ibâdet yapılmaktadır. (Makamat-i Mazhariye)de, 26. mektupta diyor ki (Hacda bir farzı veya vâcibi özürsüz terketmemek veya haram, mekruh işlememek lâzımdır. Aksi hâlde, nâfile hac ve ömre yapmak sevap değil, günah olur).] Asker olarak veya yazı ve propaganda ile İslamiyete hizmet etmek, nâfile hacdan ve ömreden daha sevaptır. Böyle cihat hizmeti olmayan için, memleketinde fakir, muhtaç ve sâlihlere yahut Seyyidlere ve Ehl-i sünnet bilgilerini yayanlara para yardımı etmek, nâfile haclardan ve câmi, Kurân-ı Kerîm kursu ve benzeri hizmetleri yapmaktan daha sevaptır).

 

Tavsiye Yazı –> Mescid-i Nebeviyi ziyaret adabı nasıldır?

En Çok Okunan Yazılar

Tavsiye Ettiğimiz Temel KitaplarMeâl Okumak Câiz Midir? Ehl-i Sünnet İtikadı Nedir? Ehl-i Sünnet Olmanın Şartları Nelerdir?Her Gün Okunması Gereken Çok Mühim Bir DuâSeyyid Abdülhakîm Arvâsî Hazretleri ve Tasavvuf Terbiyesi Sultan Vahideddîn Hân'a Dâir Sualler