Sual: İmam Gazali hazretlerinin en meşhur kitabı olan “İhya” kitabı niçin bu kadar mühimdir? Kitapta hangi mevzular anlatılmaktadır?
Cevap: İmâm-ı Gazâlî’nin Arabca olan 5 cildlik “İhyâü’l-ulûm” kitabı, 1968 senesinde Beyrut’ta Arabca ve 1974’de İstanbul’da Türkçe olarak basılmıştır, İhyâ kitabı 4 kısımdır:
1) İbâdâd; ibâdetleri anlatan bölüm.
2) Mu’âmelât; alış-veriş, rehin, kira, havale, vekâlet gibi muâmeleleri anlatır.
3) Mahlikât; insanı felâkete sürükleyen şeyler ve bunlardan sakınmayı anlatan kısım.
4) Münciyât; kurtuluşa götüren şeyler.
Bu 4 kısımdan her biri kendi arasında 10 bölüme ve bu bölümler de kısımlara ayrılmıştır. İhyâ’nın Zübdet-ül-İhyâ adıyla ve Ahmed Gazâlî tarafından Lübâbü’l-İhyâ adı altında muhtasarı (özeti) yazılmıştır. Bir cilt olan Farsça “Kimyâ-i Se’âdet” kitabı da, 1955’de Tahran’da 1977’de İstanbul’da basılmıştır.
Büyük hadîs âlimi Hâfız Zeynüddîn Ebü’l-Fadl Abdurrahmân el-Irâkî”, 1353 yılında “İhya”daki hadîsleri birer birer ele almış, her birinin kaynak ve senetlerini araştırmış, bulmuş ve bu tahriçlerle basılan İhyâ kitabı 5 cilde ulaşmıştır. Abdurrahmân Irâkî’nin bu gayretli çalışması, tam 40 yıl sürmüştür. Bu eserin ismi, “Tahrîcü-ehâdis-il-İhyâ”dır.
İmâm-ı Gazâlî hazretlerinin en kıymetli eseri “İhyâ”sıdır. Osmanlı âlimlerinden Saffet Efendi, “Tasavvufun Zaferi” isimli eserinde, İmâm-ı Gazâlî’nin bu kitabı hakkında şunları yazmaktadır. “Hüccet-ül-İslâm vel-müslimîn İmâm-ı Muhammed Gazâlî’nin “İhyâ-ül-ulûm” kitabı, öyle bir yüce kitap, öyle yüksek bir eserdir ki, Kur’ân-ı kerîmin ve Peygamber efendimizin hadîs-i şerîflerinin ma’nâlarını müslümanlara anlatmak ve Allahü teâlânın kullarını, doğru yola irşâd etmek, İslâm ahlâkını huzûr ve saâdete kavuşturucu hükümlerini öğretmek için, din âlimleri olarak elimizde bundan başka hiçbir kitap bulunmasaydı, yalnız bu kitap kifâyet ederdi.”
Seyyid Abdülhakim Arvasi hazretleri de “İmam Gazali’nin İhya adlı eseri su götürmez, ittifak-ı ulema ile sabittir. Bir gayrimüslim, muhabbet tarikiyle yapraklarını çevirip sayarsa şeref-i hidayetle (İslamiyetle) müşerref olur” buyurmuştur.
İhyâ’da geçen hadîs-i şerîflerin kaynaklarını tesbit eden Zeyneddîn Irâkî şöyle demiştir: “İhyâ, helâli ve haramı (dîni) anlatan, bu husûsta yazılmış kitapların en büyüklerindendir. İmâm-ı Gazâlî, bu eserde birçok ince mes’eleyi izah etmiş, zâhir ve bâtın ilmini en uygun bir tarzda kaynaştırmıştır. Mes’eleleri, gayet açık, anlaşılır bir şekilde ve güzel bir uslûbla yazmıştır…”
İhyâ’yı şerheden Zebîdî’ ise; naklediciliği, izahı ve kaynaklara bağlılığı ve diğer üstün vasıflarıyla İhyâ gibi bir kitap görmediğini söyleyerek methetmiştir. İhyâ’yı adetâ ezberleyecek derecede okuyup, defalarca baştan sona bitiren Abdülkâdir Ayderus, “Ta’rîf-ül-İhyâ bi fadâil-il-İhyâ” adlı eserinde; “Biliniz ki, İhyâ, bütün üstünlükleri kendinde toplamış olan ve kıymeti anlatmakla bitmeyen bir eserdir, İhyâ’yı uzun uzun inceledim. Her bölümü, her kelimesi üzerinde tekrar tekrar durup, düşünerek anlamaya çalıştım. Her gün onda daha önce fark etmemiş olduğum yeni bilgiler, üstün sırlar ve tefekküre sevkeden izahlar buldum. Hiç kimse ondan daha güzel bir eser yazmamış ve hattâ ona yakın bir eser yazmamıştır” diyerek, okunmasını tavsiye etmiştir.
İbn-i Sübkî, İhyâ için şöyle demiştir: “İhyâ, müslümanların önem vermesi ve yayması gereken bir eserdir. Böylece birçok kimsenin doğru yolu bulması, hidâyete kavuşması sağlanabilir. Çünkü bu eseri inceleyip, okuyup da te’sîr altında kalmayan kimse yok gibidir.”
Büyük âlim İbn-i Hacer-i Mekkî hazretleri, “El-A’lâm bi-kavatı’ıl-İslâm” kitabında küfre sebep olan şeyleri anlatırken, İbn-i Sübkî ve başka âlimlerin kitaplarından alarak buyuruyor ki; “İmâm-ı Gazâlî’nin yazılarında kusûr bulan kimse, ya hased edip onu çekemiyendir, yahut da, zındıktır.”
Hanefî mezhebi âlimlerinden İbn-i Abidin, “El-Ukûd-üd-düriyye” kitabının sonunda diyor ki, “İmâm-ı Gazâlî âlim değildi, diyen kimse, câhillerin echeli ve fâsıkların en kötüsüdür. O, zamanının Hüccet-ül-İslâmı ve âlimlerin en üstünü idi. Fıkıh ilminde çok kıymetli kitapları vardır. Şafiî mezhebinin bazı hükümleri, onun kitapları üzerine kurulmuştur.”
“Hüccet-ül-İslâm” adıyla meşhûr olan İmâm-ı Gazâlî, 300 binden fazla hadîs-i şerîfi râvileriyle birlikte ezbere biliyordu, İslâmın 20 temel ilmi ile, bunların yardımcıları olan müsbet ilimlerde de söz sahibi idi. Hadîs ve Usûl-i hadîs ilimlerinde ilim deryası olan bu zâtın kitaplarında mevdu hadîs var diyerek, İmâm-ı Gazâlî’de eksiklik aramak, ilmin hakîkatini, İslâm âliminin derecesini bilmemektir. Zamanında yaşıyan ve sonra gelen âlimler, onun kitaplarını senet kabûl etmişler ve netice olarak İmâm-ı Gazâlî’nin kitaplarını ancak mezhepleri kabûl etmiyenlerin dinde reform yapmak için uğraşanların beğenmediklerini bildirmişlerdir.
İmâm-ı Gazâlî hazretleri asrının müceddididir. Vazifesi; din bilgilerinden unutulmuş olanlarını meydana çıkarmak, açıklamak ve herkese öğretmekdir.
Hocası İmâm-ül-Harameyn el-Cüveynî, “Gazâlî, ilimde büyük bir denizdir” demiştir. Talebesi, Muhammed bin Yahyâ, “İmâm-ı Gazâlî, ikinci İmâm-ı Şafiî’dir” demiştir.
Es’ad Mîhenî de; “Gazâlî’nin ilmi ve üstünlüğü, kolay kolay anlaşılmaz. Bunu ancak, onun derecesinde olanlar veya onun aklının kemâline yaklaşabilenler anlar,” demiştir, İmâm-ı Sübkî (radıyallahü anh) de şöyle der: “Bu söz gerçekten doğrudur. Çünkü, ilim bakımından kendisinden daha üstün olan kimsenin ilimdeki derecesini bilmek ve anlamak istiyen bir kimsenin sâlim bir akla ve iyi bir anlayışa sahip olması gerekir. Akıl, doğru ile yanlışı ayırır. Anlayış ile de, karar verir, İşte Gazâlî’nin ilmi zirvede olduğu için, onun ilimdeki derecesini bilmek isteyen kimsenin, aklı tam bir kimse olması lâzımdır. Ayrıca, aklı tam olmakla beraber, ilimde onun mertebesine ve seviyesine yakın olmak da gerekir. Bu bakımdan, İmâm-ı Gazâlî’den sonra gelen kimseler onu, ancak kendi bilgileri derecesinde anlıyabilmişlerdir. Fakat, Gazâlî’yi (radıyallahü anh), Gazâlî’nin kendisini bildiği (gibi bilmek), bunun cevâbı sâdece “Hayır” demektir. Çünkü Gazâlî’den sonra, onun bir benzeri gelmemiştir. Yetişmemiştir. Sonra, bir kimse Gazâlî’nin derecesine yakın bile olsa, yine Gazâlî’yi Gazâlî kadar bilmesi mümkün değildir. O da Gazâlî’yi sâdece kendi ilminin derecesi kadar anlıyabilir.”
Yine İmâm-ı Cüveynî şöyle demiştir: “Bir âlimin ilimdeki kadrini, derecesini ve üstünlüğünü, ancak onun seviyesinde olan anlıyabilir.”
Yine bir âlim şöyle demiştir: “Âlimi herkes ilimdeki derecesi kadar anlayabilir. İmâm-ı Şafiî’yi talebeleri arasında en iyi anlayan el-Müzenî idi. O da, hocasını ancak kendi derecesi kadar anlayabildi. Daha fazlasını idrâk edemedi. Resûlullah’ın (aleyhisselâm) kadrini, herkes kendi derecesi kadar anlayabildi. Resûlullahı en iyi anlayan Hazreti Ebû Bekr idi. Çünkü bu ümmetin en faziletlisi Hazreti Ebû Bekr’dir. O da, ancak kendi derecesinin yüksekliği kadar anlayabildi.”
Batıda Ebü’l-Hasen İbni Harezhem adında bir İmâm vardı, İmâm-ı Gazâlî hazretlerinin İhyâ kitabını okuyunca beğenmeyip onu yakmayı emretti. Halkın elinde bulunanları da toplayıp bir Cum’a günü yakılmasını kararlaştırdılar. O Cum’a gecesinde Ebü’l-Hasen rüyâsında gördü ki: Kendi ders okuttuğu câminin kapısından içeri girdi. Bir de ne görsün; câminin içinde Resûlullah (aleyhisselâm) ve yanında Ebû Bekr (radıyallahü anh) ve Ömer (radıyallahü anh) oturuyorlardı, İmâm-ı Gazâlî de orada ayakta duruyordu ve elinde İhyâ kitabını tutup: “Ey Allahın Resûlü! Şu kimse benim hasmımdır” deyip, sonra dizleri üzerine çöktü, İhyâ kitabını Resûlullaha verip: “Yâ Resûlallah, şu kitaba bakınız, eğer bu kimsenin dediği gibi bunda sünnete uymayan, esâsa muhalif olan bir yanlışlık var ise, ben Allahü teâlâya tövbe ettim. Eğer sizin bildirdiğiniz dine uygun ise, bu adamdan hakkımı alıp beni sevindirin” dedi. Bunun üzerine Resûlullah, İhyâ kitabını baştan sona kadar inceledi ve “Vallahi bu elbette güzel bir kitaptır”. buyurdu. Sonra onu Hazreti Ebû Bekr’e ve Hazreti Ömer’e verdiler. Onlar da inceleyerek bu kitap elbette güzeldir dediler. Bunun üzerine Resûlullah: “Adı geçen Ebü’l-Hasen’in elbisesini soyun, iftira edenlere vurulduğu gibi had vurun” buyurdu. 5. sopadan sonra Hazreti Ebû Bekr, “Yâ Resûlallah böyle yapması yine senin sünnetini ta’zim için idi. Fakat yanıldı” dedi. İmâm-ı Gazâlî de affetti. Ebü’l-Hasen uyanınca gördüklerini talebelerine anlattı. Tövbe etti. Bir ay, rüyâsında yediği sopaların acısından rahatsız oldu, canı yandı. Sonra geçti, fakat ölünceye kadar sopaların izi sırtında görüldü. Bu rüyâsından sonra dâima İhyâ kitabını okur, ona hürmet ederdi.
Tavsiye Yazı –> Eyyühel Veled Risalesi (İmam Gazali hazretlerinin bir talebesine nasihat verdiği risalesi)