Sual: Alem, madde, varlıklar sonradan mı yaratılmıştır? Bazı filozoflar alemin kadim olduğunu iddia ediyor. Bu iddialara ne cevap verilir?
Cevap: Etrafımızdaki varlıkları his organlarımız ile tanımaktayız. Duygu organlarımıza tesir eden şeylere (Varlık) [mevcûd] denir. Varlıkların 5 duygu organımıza yaptıkları etkilere, tesirlere (Özellik) veya (Sıfat) denir. Varlıklar, birbirlerinden, özellikleri ile ayırt edilmektedir. Zıya, ses, su, hava, cam, birer varlık yani (Mevcûd) dur. Vezni, yani ağırlığı ve hacmi olan, yani boşlukta yer kaplayan varlıklara (Cevher) veya (Madde) denir. Maddeler birbirlerinden, sıfatları, hassaları ile ayırt edilirler. Hava, su, taş, cam, ayrı birer maddedir. Zıya, ses ise, madde değildir. Çünkü, ışık ve ses, yer kaplamaz ve ağırlıkları yoktur. Her varlık, (Enerji) yani (Kudret) taşımaktadır. Yani, iş yapabilir. Her madde, sulb, yani katı ve mâyi yani sıvı ve gaz olmak üzere 3 hâlde bulunabilir. Katı maddelerin şekli vardır. Sıvı ve gaz halindeki maddelerin, kendilerine mahsus belli şekilleri yoktur. Bunlar, bulundukları kabın şeklini alırlar. Maddenin şekil almış haline (Cisim) denir. Maddeler hep cisim halinde bulunur. Mesela, anahtar, iğne, maşa, kürek, çivi, başka başka cisimlerdir. Yani şekilleri başka başkadır. Fakat, hepsi demir maddesinden yapılmıştır. Cisimler ikiye ayrılır: Basit cisim, Bileşik cisim.
(Âlem mütegayırdır) yani, her cisimde dâima değişiklik olmaktadır. Mesela hareket ederek yer değiştirir. Büyür, küçülür. Rengi değişir. Canlı ise, hasta olur, ölür. Bu değişmelere (Olay) veya (Hadise) denir. Dışarıdan bir tesir olmadan, maddede hiçbir değişiklik meydana gelmez. Bir hadise meydana geldiği zaman, maddenin yapısı bozulmaz ve özü değişmezse, buna (Fizik olayı) denir. Kağıtın yırtılması, bir fizik olayıdır. Bir maddede fizik olayı meydana gelmesi için, bu maddeye bir kuvvetin tesir etmesi lâzımdır. Maddenin yapısını bozan, özünü değiştiren olaylara (Kimyâ olayı) denir. Kağıtın yanıp kül olması kimyâ olayıdır. Bir cisimde kimyâ olayı meydana gelmesi için, buna başka bir maddenin tesir etmesi lâzımdır. İki veya daha çok maddenin birbirlerine tesir ederek, her birinde kimyâ olayı meydana gelmesi işine (Kimyasal tepkime) veya (Kimyâ reaksiyonu) denir.
Maddelerin kimyâ reaksiyonuna girmeleri, yani birbirine tesir etmeleri, en küçük parçaları ile olur. Maddelerin bu en küçük parçalarına (Cevher-ül-ferd) veya (Atom) denir. Her cisim atomlardan yapılmıştır. Yani, atom yığınıdır. Atomların yapısı birbirine benzer ise de, büyüklükleri ve ağırlıkları farklıdır. Bundan dolayı, bugün 118 türlü atom biliyoruz. En büyük atom bile en kuvvetli mikroskopla görülemeyecek kadar pek küçüktür. Birbirlerine benzeyen atomların bir araya gelmesinden (Basit cisim) veya (Element) hâsıl olur. 118 türlü atom olduğu için, 118 türlü basit cisim vardır. Demir, kükürt, cıva, oksijen gazı, kömür birer elementtir. Başka başka atomların bir araya gelmesinden (Bileşik cisim) veya (Mürekkeb cisim) hâsıl olur. Yüzbinlerce bileşik cisim vardır. Su, ispirto, tuz, kireç, mürekkeb cisimlerdir. Mürekkeb cisimler, iki veya daha çok basit cismin birbirleri ile birleşmesinden hâsıl olmaktadır. Basit cisimlerin birleşmeleri, atomlarının birbirleri ile birleşmelerinden hâsıl olur.
Bütün cisimler, mesela dağlar, denizler, her türlü bitki ve hayvanlar, hep 118 elementten meydana gelmektedir. Canlı, cansız her cismin yapı taşı, hep bu 118 elementtir. Bütün cisimler, bu 118 elementten birinin veya birkaçının atomlarının bir araya gelmesinden hâsıl olmaktadır. Hava, toprak, su, ısı, ışık, elektrik ve mikroblar, bileşik cisimlerin parçalanmalarına veya cisimlerin birleşmelerine sebep oluyorlar. (Sebepsiz hiçbir değişiklik olmaz.) Bu değişmelerde, elementler, yani bu varlıkların yapı taşları, cisimden cisme yer değiştiriyor veya bir cisimden ayrılarak serbest hâle geçiyorlar. Cisimlerin yok olduklarını görüyoruz. Gördüğümüze göre hüküm ederek aldanıyoruz. Çünkü, yok oluyor ve var oluyor dediğimiz bu görünüş, maddelerin değişmelerinden başka bir şey değildir. Bir cismin, mesela mezardaki ölünün yok olması yeni cisimlerin, mesela suyun, gazların ve toprak maddelerinin var olmaları şeklinde oluyor. Bir değişmede, var olan yeni maddeler, duygu organlarımıza tesir etmezlerse, bunların meydana geldiklerini anlayamıyoruz. Bunun için, değişikliğe uğrayan birinci maddeye yok oldu diyoruz.
118 elementten her birinin şekillerinin değiştiğini, her elementte fizik ve kimyâ olayı olduğunu da görüyoruz. Bir element, bir bileşiğin yapısına katılınca, iyon haline geçer. Yani, atomları elektron verir veya alır. Böylece bu elementin çeşitli fizik ve kimyâ özellikleri değişir. Her elementin atomları, bir çekirdekle, (Elektron) denilen çeşitli miktarlarda, daha küçük parçalardan yapılmıştır. Çekirdek, atomun ortasındadır. Hidrojenden başka, bütün atomların çekirdekleri (Proton) ve (Nötron) denilen taneciklerden yapılmıştır. Protonlar, pozitif elektrik yüklüdür. Nötronlar, elektrik yükü taşımaz. Elektronlar, eksi elektrik tanecikleridirler ve çekirdek etrafında dönerler. Elektronlar, her ân yörüngelerinde döndükleri gibi, yörüngelerini de değiştirmektedirler.
Atomların çekirdeklerinde de, değişmeler, parçalanmalar olduğu, (Radyoaktif) denilen elementlerden anlaşılmaktadır. Çekirdeklerin bu parçalanmasında, bir elementin başka elemente döndüğü, maddelerin yok olarak, enerji (Kudret) haline döndüğü de anlaşılmış, bu değişme Yahudi fizikçi Albert Einstein tarafından hesap bile edilmiştir. Demek ki bileşik cisimlerde olduğu gibi, elementler de, hep değişmekte, bir hâlden başka hâle dönmektedir. (Canlı cansız her madde değişmekte, yani eskisi yok olup yenisi var olmaktadır.) Bugün, var olan her canlı, (her bitki her hayvan) önce yok idi. Başka canlılar vardı. Bir zaman sonra da, şimdiki canlılardan hiçbiri kalmayacak, başka canlılar var olacaktır. Cansız varlıkların hepsi de böyledir. Canlı cansız her varlık, mesela bir element olan demir veya birkaç cisim karışımı olan taş, kemik, bütün maddeler, bütün zerreler hep değişmektedirler. Yani eskileri yok olmakta ve başkaları var olmaktadır. Var olan madde ile yok olan maddenin özellikleri birbirine benziyorsa, insan bu değişikliği anlamıyor, maddeyi hep var sanıyor. Sinemada, hareket eden film şeridinde, objektif önüne, her ân başka resimler gelip gitmekte iken, seyirciler bunu anlamayıp, aynı resim perdede hareket ediyor sanmaları gibidir. Kağıt yanıp kül olunca bu değişikliği anladığımız için, kağıt yok oldu, kül var oldu diyoruz. Buz eriyince, buz yok oldu, su var oldu diyoruz.
Şerh-i Akâid kitabının başında diyor ki (Bütün varlıklar, Allahü teâlânın varlığına alâmet olduğu, Onun varlığını gösterdiği için, mahlukların hepsine (Âlem) denir. Varlıkların bir cinsten olanlarına da birer âlem denir. Mesela, insanlar âlemi, melekler âlemi, hayvanlar âlemi, cansız maddeler âlemi denir. Yahut, her bir cisim, bir alemdir.
Şerh-i Mevakıf kitabının 441. sayfasında diyor ki Âlem, yani her şey, hadistir, yani mahlukturlar. Yani yok iken, sonradan var olmuşturlar. [Her zaman, birbirlerinden de var olduklarını yukarıda bildirdik.] Cisimlerin maddesi de, sıfatları da, hadistir. Burada 4 şey düşünülebilir:
1) Müslümanlara, yahudilere ve nasaraya ve mecusilere göre, cisimlerin maddeleri de, sıfatları da hadistir.
2) Aristo’ya ve onun yolunda olan felsefecilere göre, cisimlerin maddeleri de, sıfatları da kadîmdir. Yani ezelidir, hep vardır derler. Bu sözün yanlış olduğunu, modern kimyâ bilgisi kesin olarak bildirmektedir. Böyle inanan ve söyleyen, müslümanlıktan çıkar. Kâfir olur. İbni Sînâ ile Fârâbî de kadîm demektedir.
3) Aristo’dan önce olan filozoflara göre, maddeleri kadîm olup sıfatları hadistir derler. Bugün, fen adamlarının çoğu da böyle yanlış düşünmektedir.
4) Maddenin hadis, sıfatların kadîm olduğunu söyleyen olmamıştır. Calinos bu dördünden hiçbirine karar verememiştir).
Müslümanlar, maddelerin ve sıfatlarının hadis olduğunu birkaç yoldan ispat etmektedir. Birinci yol, maddeler ve bütün zerreleri hep değişmektedir. Değişmekte olan şey, kadîm olamaz. Hadis olması lâzımdır. Çünkü, her maddenin, kendinden öncekinden meydana gelmesi işi, sonsuz öncelere kadar gidemez. Bu değişmelerin bir başlangıcı olması, yani ilk maddelerin, yoktan var edilmiş olmaları lâzımdır. Yoktan var edilmiş olan ilk maddeler bulunmasaydı, yani sonraki maddenin kendinden önceki maddeden hâsıl olması işi sonsuz öncelere gitseydi, maddelerin birbirlerinden meydana gelmelerinin bir başlangıcı olmazdı ve bugün hiçbir maddenin var olmaması lazım gelirdi. Maddelerin var olmaları ve birbirlerinden hâsıl olmaları, yoktan var edilmiş ilk maddelerden üremiş olduklarını göstermektedir.
Ayrıca deriz ki gökten düşen bir taşa, sonsuzdan geldi denemez. Çünkü sonsuz, başlangıcı, ucu yok demektir. Sonsuzdan gelmek, yoktan gelmek olur. Sonsuzdan geldiği düşünülen şeyin, gelmemesi lazım olur. Gelen bir şeye, sonsuzdan geldi demek, akla, fenne uymayan ve cahilce bir söz olur. Bunun gibi, insanların birbirlerinden hâsıl olmaları, sonsuz öncelerden gelemez. Yoktan yaratılmış olan bir ilk insandan başlayarak üremeleri lâzımdır. Yoktan var edilmiş olan ilk insan olmayıp, insanların birbirlerinden hâsıl olmaları, sonsuz öncelerden gelmektedir denirse, hiçbir insanın var olmaması lazım olur. Her varlık için de böyledir. Maddelerin, cisimlerin birbirlerinden hâsıl olmaları için, (Böyle gelmiş böyle gider. Yoktan var edilmiş ilk maddeler yoktur) demek, akla ve fenne uymayan, cahilce sözdür. Değişmek, sonsuz olmayı değil, yoktan yaratılmış olmayı, yani (Vâcib-ül-vücud) olmayı değil, (Mümkün-ül-vücud) olmayı göstermektedir.
Sual: Bu âlemi yaratanın kendisi ve sıfatları kadîmdir, ezelidir. Bu âlemin de kadîm olması lazım gelmez mi?
Cevap: Kadîm olan yaratıcının, maddeleri, zerreleri, çeşitli sebeplerle değiştirdiğini, yani yok edip, bunların yerine başkalarını yaratmakta olduğunu, her zaman görüyoruz. Kadîm olan yaratıcı, irâde ettiği, dilediği zaman, yani her zaman maddeleri birbirlerinden yaratmaktadır. Alemleri, her maddeyi, her zerreyi sebeplerle yarattığı gibi, irâde ettiği zaman, sebepsiz, vasıtasız olarak, yoktan da yaratır.
Âlemlerin hadis olduğuna inanan, fânî olduklarına, yani, tekrar yok olacaklarına da inanır. Yok iken sonradan yaratılmış olan varlıkların yine yok olabilecekleri meydandadır. Birçok varlıkların yok olduklarını, şimdi de görüyoruz.
Müslüman olmak için, maddelerin ve cisimlerin, yani her varlığın, yoktan var edilmiş olduklarına ve tekrar yok olacaklarına inanmak lâzımdır. Cisimlerin yok iken sonradan var olduklarını ve tekrar yok olduklarını, yani şekillerinin ve özelliklerinin kalmadığını görüyoruz. Cisimler yok olunca, maddeleri kalıyor ise de, bu maddelerin de ezeli olmadıklarını, çok öncelerde, Allahü teâlâ tarafından yaratılmış olduklarını ve Kıyamet gününde hepsini tekrar yok edeceğini yukarıda bildirdik. Zamanımızın fen bilgileri, buna inanmaya mâni değildir. İnanmamak, fenne iftirâ etmek ve İslam düşmanı olmak demektir. İslamiyet, fen bilgilerini reddetmiyor. Din bilgilerini öğrenmemeyi ve ibâdet vazifelerini yapmamayı reddediyor. Fen bilgileri de, İslamiyeti inkâr etmemektedir. Hatta, onu teyid ve tasdik etmektedir.
Âlem hadis olunca, bunu yoktan bir yaratan vardır. Çünkü, hiçbir olayın kendiliğinden olamayacağını yukarıda bildirdik. Bugün fabrikalarda binlerce ilaç, ev eşyası, sanayi ve ticaret maddeleri, elektronik aletler, harp vasıtaları yapılıyor. Bunların çoğu, ince hesaplardan, yüzlerce tecrübeden sonra elde ediliyor. Bunlardan birine dahi, kendi kendine var oldu diyorlar mı? Bunların, bilerek ve istiyerek yapıldıklarını söylüyorlar ve hepsinin bir yapıcısının bulunması lâzımdır diyorlar da, canlılarda, cansızlarda görülen ve her asırda, daha yenileri, daha inceleri keşfedilen ve çoğunun yapısı henüz anlaşılamayan milyonlarca maddenin ve hadisenin kendi kendilerine tesadüfen var olduklarını söylüyorlar. Bu iki yüzlülük, koyu bir inattan veya açık bir ahmaklıktan başka ne olabilir
Görülüyor ki her maddeyi, her hareketi var eden tek bir yaratıcı vardır. Bu yaratıcı (Vâcib-ül-vücut) dur. Yani, yok iken sonradan var olmuş değildir. Hep var olması lâzımdır. Var olması için hiçbir şeye muhtaç değildir. Hep var olması lazım olmaz ise, (Mümkün-ül-vücut) olurdu. Âlemler gibi hadis, yani mahluk olurdu. Mahluk, başka bir mahlukun değişmesinden veya yoktan var edilir. Onu da yaratan lazım olur. Böylece sonsuz yaratanlar lazım olur. Mahluklardaki değişmelerin sonsuz olamayacağını yukarıda bildirdiğimiz gibi düşünürsek, yaratıcıların da sonsuz olamayacağı, yaratmanın birinci bir yaratıcıdan başlayacağı anlaşılır. Çünkü, yaratıcıların biribirlerini yaratmaları sonsuz olarak gider denince, hiçbir yaratıcının bulunmaması lazım olur. İşte, yaratılmış olmayan birinci ilk yaratıcı, mahlukların tek yaratıcısıdır. Ondan önce ve sonra, başka bir yaratıcı yoktur. Yaratıcı yaratılmaz. O, hep vardır. Bir ân yok olsa, her şey yok olur. Vâcib-ül-vücut, hiçbir bakımdan hiçbir şeye muhtaç değildir. Yerleri, gökleri, atomları, canlıları, düzenli, hesaplı yaratanın kudretinin, kuvvetinin sonsuz olması, âlim olması, dilediğini hemen yapması, bir olması, onda hiç değişiklik olmaması, lâzımdır. Kuvveti sonsuz olmasa ve âlim olmasa, böyle düzenli, hesaplı mahlukları yaratamaz. Bu yaratıcı birden çok olursa, bir şeyin yaratılmasında, istekleri uymayınca, istediği yapılmayanlar yaratıcı olamazlar ve yaratılan şeyler karma-karışık olur. Daha çok bilgi almak için Ali Uşi’nin yazdığı Emali Kasidesi’nin Arabî ve Türkçe şerhlerini lütfen okuyunuz!
Yaratıcıda hiç değişiklik olmaz. Şimdi nasılsa, âlemi yaratmadan önce de öyle idi. Her şeyi yoktan yaratmış olduğu gibi, her zaman da, şimdi de, her şeyi yaratmaktadır. Çünkü değişmek, mahluk olmayı, yoktan yaratılmış olmayı gösterir. Onun hep var olduğunu, yok olmayacağını yukarıda bildirdik. Bunun için, Onda hiç değişiklik olmaz. Mahluklar ilk yaratılmalarında Ona muhtaç oldukları gibi, her ân da muhtaçtırlar. Her şeyi yaratan, her değişikliği yapan yalnız Odur. Düzenli olmaları için ve insanların yaşayabilmeleri ve medeni olabilmeleri için, her şeyi sebeplerle yaratmaktadır. Sebepleri O yarattığı gibi, sebeplerin tesir etmelerini, iş yapabilmelerini de, O yaratmaktadır. İnsanlar sebeplerin maddelere tesir etmelerine vasıta olmaktadır.
Aç olunca, bir şey yemek, hasta olunca ilaç almak, mum yakmak için kibriti çakmak, hidrojen elde etmek için çinko üzerine bir asid dökmek, çimento yapmak için kireç taşı ile kil karıştırıp ısıtmak, süt elde etmek için ineği beslemek, elektrik elde etmek için hidro-elektrik santralı kurmak, her çeşit fabrika yapmak, sebepleri kullanarak, yeni şeyler yaratmasına vasıta olmaktır. İnsanın, irâdesi ve kuvveti de, Allahü teâlânın yarattığı birer sebeptir. İnsanlar da, Allahü teâlânın yaratmasına vasıta olmaktadır. Allahü teâlâ, böyle yaratmak istiyor. Görüliyor ki insan bir şey yarattı demek, akla ve dine uymayan, cahilce bir sözdür.
İnsanların, kendilerini yaratan, yaşatan, muhtaç oldukları şeyleri yaratıp gönderen bu bir yaratıcıyı sevmeleri, Ona kul, köle olmaları lâzımdır. Yani, mahlukların Ona ibâdet etmesi, tapınmaları, itaat etmeleri, saygılı olmaları lâzımdır. İmam-ı Rabbani hazretlerinin Mektubat’ının 3. cilt, 17. mektubunda uzun yazılıdır. Vâcib-ül-vücut, bir olan bu ilah, bu tanrı, isminin (Allah) olduğunu kendisi bildirmiştir. Kulların, Onun bildirdiği ismini değiştirmeye hakları yoktur. Haksız yapılan iş, zulüm olur, pek çirkin bir şey olur.
Hıristiyanlar, papazlar, yaratıcının 3 olduğuna inanıyorlar. Yukarıdaki yazılarımız, yaratıcının bir olduğunu, hristiyanlığın, papazların sözlerinin yanlış ve bozuk olduğunu ispat etmektedir.