Sual: Müslüman olan bir kimse ilk önce Kelime-i tevhidi mi bilmelidir? Kelime-i tevhidin manası nedir?
Cevap: İmam-ı Gazali, Kimya-i Saadet kitabında buyuruyor ki: Müslüman olan bir kimseye, ilk önce (Lâ ilâhe illallah, Muhammedün resûlullah) kelimesinin mânâsını bilmek ve inanmak farzdır. Bu kelimeye (Kelime-i tevhid) denir. Her müslümanın, kelime-i tevhidin mânâsına hiç şüphe etmeden, yalnız inanması yetişir. Bunları, delil ile ispat etmesi ve akla uydurması farz değildir. Resûlullah, Araplara, delil ile bilmelerini ve bu delilleri de söylemelerini, şüphelerini araştırıp, bunların çözülmesini emir buyurmadı. Yalnız inanmalarını, şüphe etmemelerini emretti. Herkesin böyle kısaca iman etmesi yetişir. Fakat, her şehirde birkaç din aliminin bulunması farz-ı kifâyedir. Bunların, delilleri bilmesi, şüpheleri gidermesi, sualleri çözmeleri vâciptir. Bunlar, müminlerin çobanı gibidir. Bir taraftan, onlara itikat, yani iman bilgisi öğretir. İtikatlarını korur. Bir taraftan da din düşmanlarının iftiralarına cevap verirler.
Kelime-i tevhidin mânâsını, Kur’ân-ı Kerîm bildirmekte, Resûlullah da bu bildirilenleri açıklamaktadır. Ashâb-ı kiramın hepsi, bu açıklamaları öğrendi ve kendilerinden sonra gelenlere bildirdiler. Ashâb-ı kiramın bildirdiklerini hiç değiştirmeden, olduğu gibi, kitaplara geçirerek bizlere ulaştıran yüksek din âlimlerine (Ehl-i sünnet alimi) denir. Herkesin, Ehl-i sünnet itikadını öğrenmesi, bu inançta birleşmeleri, sevişmeleri lazımdır. Saadetin tohumu, bu itikattır ve bu itikatta birleşmektir.
Kelime-i tevhidin mânâsını, Ehl-i sünnet âlimleri şöyle bildiriyor: İnsanlar yok idi. Sonradan yaratıldı. İnsanların bir yaratanı vardır. Her varlığı, O yaratmıştır. Bu yaratan birdir. Ortağı, benzeri yoktur. Bir ikincisi yoktur. O, hep var idi. Varlığının başlangıcı yoktur. Hep vardır. Varlığının sonu olmaz. Yok olmaz. Onun hep var olması lazımdır. O, yok olamaz. Varlığı kendindendir. Hiçbir sebebe ihtiyacı yoktur. Ona muhtaç olmayan hiçbir şey yoktur. Her şeyi var eden, her varı her an varlıkta durduran Odur. O, madde değildir. Cisim değildir. Bir yerde değildir. Hiçbir maddede bulunmaz. Şekli yoktur. Ölçülmez. Nasıldır diye sorulmaz. O deyince, akla hayale gelen her şey, O değildir. O, bunlara benzemez. Bunlar hep Onun mahluklarıdır. O, mahlukları gibi değildir. Akla, vehme, hayale gelen her şeyi, O yaratmaktadır. Yukarıda, aşağıda, yanda değildir. Yeri yoktur. Her varlık, Arşın altındadır. Arş ise, Onun kudreti, kuvveti altındadır. O, Arşın üstündedir. Fakat bu, Arş Onu taşıyor demek değildir. Arş, Onun lütfu ve kudreti ile vardır. O, ezelde, sonsuz öncelerde nasıl ise, şimdi hep öyledir. Arşı yaratmadan önce nasıl idi ise, ebedî sonsuz geleceklerde de, hep öyledir. Onda değişiklik olmaz. Onun sıfatları vardır. (Sıfat-ı sübûtiye) 8’dir: Hayat, ilim, sem’, basar, kudret, irâde, kelam, tekvin. Bu sıfatlarında da, hiç değişiklik olmaz. Değişiklik olmak, kusurdur. Onda kusur, noksanlık yoktur. Hiçbir mahlukuna benzemez ise de, bu dünyada, Onu kendisinin bildirdiği kadar bilmek ve ahirette görmek vardır. Burada nasıl olduğu anlaşılamadan bilinir. Orada da, anlaşılamadan görülecektir. [Mektubat-ı Rabbani 1. cilt, 46. mektuba bakınız]
Küllüma hatara bi-balike, Allahü gayrü zalike.
Allahü teâlâ, kullarına, Peygamberler gönderdi. Bu büyük insanlar vasıtası ile kullarına, saadete ve felakete sebep olan işleri bildirdi. Peygamberlerin en yükseği, son Peygamberi olan (Muhammed) “aleyhisselâm”dır. Yeryüzündeki dinli dinsiz herkese, her yere, her millete Peygamber olarak gönderlimiştir. Bütün insanların, meleklerin ve cinnin Peygamberidir. Dünyanın her yerinde, herkesin, o yüce Peygambere tabi olması, uyması lazımdır. İmam-ı Gazali’nin yazısı burada tamam oldu. [İmam-ı Muhammed Gazali, İslamın en büyük âlimlerindendir. Yüzlerce kitap yazmıştır. Kitaplarının hepsi çok kıymetlidir.]
Tavsiye Yazı –> Hakiki Müslüman Nasıl Olur?