Bir müslümanın çocuğu ki hasta ola ve ölüm döşeğine gire, Makam-ı illiyyin, yani Cennet, onun makamıdır. Oradan, 360 melek gele, saf saf olup o masumun karşısında duralar ve (Ya masum! Müjdeler olsun sana, bugün o gündür ki geçmiş olan, analarını ve dedelerini ve cümle komşularını, Hak teâlâdan dileyesin) deyip, 100 melek, başına bir şefaat tacı giydirip ve 100 melek dahi aşk tacı giydirip ve yüz melek dahi, gayret ve kuvvet gömleğini giydirip, 60 melek dahi, gözünün perdesini ve hicabını kaldıralar. Cümle hicablar kalktığı gibi, ta hazret-i Adem’den beri, geçmiş müminlerin aba ve ecdatlarını göre. Onların bazısı için azap hazırlanmış. Bunların, işbu hallerini görünce ağlaya ve haykıra ve titreye. Ve bunu bilmeyenler can çekişir sanırlar.
Sonra, can alıcı melekler gelip, göreler ki şefaat tacını ve gömleğini giymiş ve gözünün perdesi kalkmış, canını almaya kuvvetleri yetmeye ve (Ya masum! Hallak-ı âlem sana selam söyledi ve buyurdu ki ben onu yarattım, yine bana gelsin. Zira o ruh emanetini ben verdim, yine bana versin. Onun mükabelesinde ona Cennet ve didar vereyim. Eğer inanmazsan yüzünü çevirip, göklerden tarafa nazar eyle, görürsün) dediklerinde, o masum dahi, nazar edip, melekleri ve Allahü teâlânın cemalini müşahede eyleye. Sevinçten cuşa gelip titreye ve kükreye ve kızara. Sıçrayıp, döşeğinde can vermeye atıla. Yine o azap içindeki ecdatları gözüne erişe, yine canını vermeye. Ve melekler diyeler ki (Ya masum! Niçin canını vermezsin?) O masum diye ki (Ey melekler! Allahü teâlâya rica edin, akraba ve ecdadımı bana bağışlasın.) Melekler diyeler ki (Ya Rabbi! Bu masum ile bizim halimiz sana malumdur.) Hazret-i Allah “celle şanühu” hitab ede ki (İzzim hakkı için bağışladım.) Yine melekler, (Ya masum! Muştuluk olsun sana! Hak teâlâ, imanı olanların günahlarını bağışladı ve cümle ricalarını kabul etti) dediklerinde, masum dahi şad olup bu hâlde iken, Hak teâlâ, Cennetten iki huri gönderip, onun anası ve babası suretinde gelip, kollarını açarak diyeler ki (Ey bizim oğlumuz, yahut kızımız! Bizimle gel, biz Cennette sensiz olamayız.) Cennet elmalarından bir elma çıkarıp, masumun eline vereler, al diyeler. O masum, elmayı koklarken hazret-i Azrâil “aleyhisselâm”, kendi gibi, bir güzel masum olup filhal canını [ruhunu] alâ.
Bir rivayette, elmayı koklarken, canı elmaya yapışa ve melek-ül-mevt, masumun canını elmadan alâ. Bu rivayetlerin ikisi de caizdir.
Sonra melek-ül-mevt, o canı alıp, gökleri seyrettirip, Cennete götürürler. Orada, yeşil zebercetten bir sahra vardır. Masum oraya geldikte, (Beni buraya neden getirdiniz) der. Melekler: (Ya masum! Kıyamet yeri vardır. Çok sıcaktır. İşbu sahrada, 70.000 rahmet pınarı vardır. Hazret-i Resûl-i ekremin “aleyhisselâm” havzının başında durup, nurdan bardakları görünüz! Atanız ve ananız kıyamet yerine geldiklerinde, bu bardakları su ile doldurup, onlara verirsiniz ve onları tutup salıvermeyesiniz ki Cehennem yoluna gitmeyeler ve azap ve ikab görmeyeler. Zira, sizin duanız, Hak teâlâ katında makbuldür. Ve Cuma geceleri, yer yüzüne inesiniz. O vakit Allahü teâlânın selamını, ümmet-i Muhammed “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” üzerine ulaştırasınız. Ve onların üzerine nur veresiniz ve onların şükürleri beratini Hak teâlâya götüresiniz) diye tenbih ederler.
Masumların canlarına, bu makamları seyrettirip, tezce yine getirip meyyitin başının ucuna koyarlar. Ta namazı kılınıp, kabre girip, soru ve hesabı oluncaya kadar, o can, kabir üzere durur. Eğer, babası ve anası tövbesiz ölürlerse, kıyamette oğlu ile onların arasında bir perde ola. O masum onları arayıp bulmaya, birbirlerine hasret kalalar. İşte müminlerin baliğ olmayan çocuklarının hâli böylecedir.