Ve dahi, zekatın farz olmasına delil, Bakara sûresinin 43. ve 110. âyet-i kerimeleridir.
Ve dahi, 12 kimseye zekat verilmesi caiz değildir:
Mecnun olana, Meyitin kefenine, Kâfire, Zenginlere, Usul ve füruuna, Zevcesine, Kölesine, Mükatebesine, [Kendisine belirli bir miktar para vermekle azad olacak kendi kölesine] Müdebberesine, [Efendisi ölünce azad olacak köle.] Kadının, kocasına zekat vermesi ihtilaflı olup esah olan vermemektir.
Ve dahi bir kimseyi yabancı sanarak, evladı çıksa ve müslüman sanarak, kâfir çıksa, bunlara zekat verilmez ise de, bilmeyerek verilmiş olduğu takdirde, -esah olan- iade etmez.
Zekatı 8 kimseye vermek lazımdır:
1) Istilah-ı din üzere miskin olana,
2) Kurban nisabına mâlik olmayan fakirlere,
3) Borclu olan müslümana,
4) Zekat malı ve öşür toplamaya memur olan kimseye (ücret miktarında),
5) Memleketinde zengin olsa bile bulunduğu yerde fakir olana,
6) Cihat ve hac yolunda muhtaç kalana,
7) Azad olması için efendisine belli para ödemesi lazım olan köleye,
8) Müellefe-i kulub denilen kâfirlere, ki bunlar şimdi yoktur.
Nafakadan fazla, fakat kurban nisabından az malı olana (fakir) denir. Maaşı kaç lira olursa olsun, evini idarede güçlük çeken her memur, zekat alabilir ve kurban kesmesi, fıtra vermesi vâcip olmaz. Din bilgilerini öğretmekte ve öğrenmekte olan, 40 senelik nafakası olsa da, zekat alabilir. Zekat parası ile cami, cihat, hac yapılmaz. Meyite kefen alınmaz. Zenginin küçük çocuğuna, kendi analarına, babalarına, çocuklarına, zevceye verilmez. Kardeşlere, geline, damada, kayınvalide, kayın pedere, hala, amca, dayı, teyzeye vermek daha sevaptır. Fakire nisapdan az verilir. Fakat, çoluk, çocuğu da varsa, her birine nisâb miktarı düşmiyecek kadar çok verilebilir. Malını israf edene, haramda kullanana verilmez. Seyyidler, şimdi ganimetten haklarını alamadıkları için bunlara da verilir.
Zekatın farz olmasının şartı 6’dır:
1- Müslüman ola,
2- Baliğ ola,
3- Akıllı ola,
4- Hür ola,
5- (Zekat nisabı) miktarı helal zekat malına mâlik ola,
6- Elindeki malı ihtiyacından ve borcundan fazla ola.
[Zekat farz olduktan sonra müslüman fakire vermeyenin veya başka borcu olanın, hayrat, Hasenât yapması ve sadaka vermesi sevap olmaz, günah olur. Bunun zekatını vermesi ve borcunu ödemesi farzdır. (Hadika) cilt II, 635. ve (Berika) 1369. sayfalarda diyor ki parasını haram yerlere sarf eden veya israf eden kimselere [zekat ve] sadaka vermek caiz değildir. Çünkü, harama yardım etmek haramdır.]
Verene hiç menfaati kalmaması lazımdır. Zevc ve zevce, birbirine zekat verirse, verene menfaati tam olarak kesilmez. Her ibadette olduğu gibi, zekat vermekte de niyet etmek lazımdır. Zekat malının borcundan fazla olması ve (Hacet-i asliye) sinden fazla olması ve bu fazla malın (Nisâb miktarı) olması lazımdır. Altının nisabı 20 miskal [96 gr, 13,3 altın lira]dır. Gümüşün nisabı 200 dirhem [672 gr]dır. Zekatı vermenin, farz olması için, zekat malının, nisâb miktarı olduktan itibaren, bir hicri sene sonra da mülkünde bulunması lazımdır. Zekatın farz olmasına mâni olmak için, bir sene tamam olmadan, hile-i şer’iyye yapmak, imam-ı Muhammede göre mekruhtur. İmam-ı Ebû Yusuf mekruh değildir. Çünkü, farz olunca, itaat etmemek günah olur. Günahtan sakınmak (Tâat) olur dedi. Fetva imam-ı Muhammed kavli iledir.
(Zekat malı), artan, çoğalan mal demektir. Bu da 4 nev’dir: Senenin yarıdan fazlasında, çayırda otlayan 4 ayaklı, dişi erkek karışık, yahut yalnız dişi, (saime) hayvanlar, ticaret için satın alınan mallar, altın ve gümüş eşya, topraktan çıkan gıda maddeleridir. Çayırda, yalnız erkek hayvanı olanlara ve katırı, eşeği olanlara, bunların zekatlarını vermek farz değildir. Devenin, sığırın ve koyunun yavruları, büyükleri ile birlikte olunca, zekat hesabına katılırlar. Zekat, öşür, kefaret ve sadaka-i fıtır olarak verilecek mal yerine, bunların kıymetlerini de vermek caizdir. Şâfiîde caiz değildir. Zekat farz olduktan sonra, mal helak olursa, sâkıt olur. Sahibi telef ederse sâkıt olmaz.
Akıl ve baliğ olan müslümanın, tam mülkü olan ve helal yoldan gelmiş olan zekat malının miktarı, nisâb miktarı olduktan bir sene sonra, bu malın belli miktarını 8 sınıf müslümandan bir veya birkaçına vermesine zekat denir. Verilen kimsenin müslüman olması lazımdır. Tam mülkü demek, kullanması mümkün ve caiz olan malı demektir. Satın alınan mal, söz kesilince mülk olur ise de, teslim alınmadan önce, kullanılması mümkün olmadığı için, tam mülk olmaz. Gasp edilen, yani zulüm ile zor ile alınan ve sirkat edilen, yani çalınan ve faiz, rüşvet, kumar ile alınanı ve çalgı çalmak, şarkı söylemek ücreti ve alkollü içki satışı bedeli olarak alınan ve fasid bey’ ile satın alınan mallara (Mal-ı habis) denir. Habis malların zekatları verilmez. Çünkü bunlar, alanın mülkü olmaz. Sahiplerine, sahipleri ölmüş ise varislerine, varisleri de yoksa, fakir müslümanlara verilmeleri lazımdır. Habis malları, birbirleri ile veya kendi helal malı ile karıştırırsa, bu karışım, mülkü olur ise de, buna (Mülk-i habis) denir. Mülk-i habisi de, başkasına vermek ve kullanmak haramdır ve tam mülk olmadığı için, zekatı verilmez. Buna karışmış bulunan habis malın mislini, misli yoksa kıymetini kendi helal, zekat malından, sahiplerine tazmin ettikten [ödedikten] sonra, mülk-i habisi kullanması helal olur ve zekat nisabına katması lazım olur. Bu borçlarını ödemek için, helal malı yoksa, ödünç alıp öder. Borcunu ödemeden evvel mülk-i habisi kullanmak, başkasına vermek haram ise de, satarsa, hediye ederse, alana haram olmaz. Sahipleri ve varisleri bilinmiyorsa veya çeşitli kimselerden toplanan haram mallar birbirleri ile karıştırılıp mülk-i habis olurlarsa, hepsinin müslüman fakirlere sadaka verilmesi lazım olur.
Fakir, aldığını geri hediye ederse, verenin geri alması caiz olur.
Altın ve gümüş, halis olarak kullanılmaz. Halisi yarıdan fazla ise, zekatları her hâlde verilir ve ağırlıkları ile hesap edilir. Bunlardan çarşıda semen olarak kullanılan iki nev’ bulunursa, halisi daha çok olana (Ceyid) denir. Halisi az olanına (Züyuf) denir. Halisleri yarıdan az ise, ticarette kullanılınca ve kıymetleri altın veya gümüş nisabı kadar olunca, zekatlarını vermek lazım olur.
Yağmur veya nehir suyu ile sulanan öşürlu toprak mahsulü, miktarı az olsa da ve çabuk çürüyen, bozulan sebze, meyve olsa da, onda biri öşür olarak öşür memuruna verilir. Memur, bunları satarak, parasını (Beyt-ül-mal) denilen hazineye kor. Meyve görününce veya olunca, yahut toplandığı zaman vermek farz olur denildi. Hayvan ile veya dolab ile makina, motor ile sulananın 20’de 1’i verilir. Hiçbir masraf çıkmadan önce vermek lazımdır. Hükümetin öşrü, mal sahibine bağışlaması, afv, lağv etmesi caiz değildir. Dağdan ve öşürlu topraktan elde edilen balın da öşrü verilir.
Zimmiye zekat verilmez. Fakat fitre, kefaret, nezir ve sadaka verilir. (Bahr) de diyor ki (Zimmi olmayan kâfire, ister müstemin olsun, ister harbi olsun, farz, vâcip ve nâfile sadaka verilmez.) Borcu olmayan bir fakire nisâb miktarı veya daha çok zekat vermek mekruhtur. Fakirin ıyali, yani çoluk çocuğu varsa, her birine nisapdan az noksan olacak kadar vermek caiz olur.
Rayic olan, yani geçer akça olan fülus ile mal satmak caizdir. Fülus, altından ve gümüşten başka metalden veya kağıttan para demek olup adete göre semen olduğu için, tayin edilmesi, yani işaret edilmesi, gösterilmesi lazım değildir. Fülus kasid olursa, yani çarşıda pazarda geçmez olursa, İmam-ı Âzam’a göre, bey’ batıl olur. İmameyne, yani İmam-ı Ebû Yusuf ile İmam-ı Muhammed’e göre, batıl olmaz. Kıymeti kadar geçer akça verilir. Ödünç aldıktan sonra, fülus kasid olursa, İmam-ı Âzama göre, mislini, yani aldığı kadar fülus öder. İmameyne göre, kıymeti kadar geçer akça öder. Rayic olmayan fülus ile alışveriş yapabilmek için, fülusu tayin etmek, göstermek lazımdır. Tayin edilen mal, teayün eder. Yani onu vermek lazım olur. Benzerini veremez. Sarrafa bir dirhem ağırlığında gümüş verip, bunun yarısı ile fülus ve yarısı ile de yarım dirhemden bir habbe noksan gümüş ver derse, bu bey’ fasid olur. Çünkü, yarım dirhem gümüşü, daha az ağırlıkta gümüşe satmak faiz olur. Eğer, bunun yarısı ile fülus ver ve yarısı ile de yarım dirhemden bir habbe noksan gümüş ver derse, fülusün bey’i sahih olur. Eğer, bu bir dirhem gümüş ile bana yarım dirhem ağırlığında fülus ve yarım dirhemden bir habbe noksan gümüş ver derse, bey’in ikisi de sahih olur. Bir habbe noksan gümüş aynı ağırlıktaki gümüş karşılığı ve yarım dirhem fülus da, yarım dirhemden bir habbe fazla ağırlıktaki gümüş karşılığı satılmış olur. Fülus ile bunun karşılığı olan gümüşün ağırlıkları farklı ise de, cinsleri başka olduğundan caiz olur.
(Bedayius-sanayi) da diyor ki (Zekat olarak verilecek mal, zekatı lazım olan malın cinsinden veya başka cinsten zekat malı olmalıdır. [Altın yerine, fakire elbise, ayakkabı, buğday, yağ gibi şeyler vermek caiz değildir.] Zekat malı, ayn veya deyn olur. Ayn olan zekat malı, vezn ile veya hacim ile ölçülür veya ölçülmez. Ölçülmez ise, ya saime hayvan olur. Yahut, ticaret uruzu olur. Saime ise, nass ile bildirilen hayvanın kendi verilince, orta hallisi verilir. Aşağı hâlde olanı verilirse, orta halliden farkı kadar altın veya gümüş de verilir. Hayvanın kıymeti verilince, yine orta hallinin kıymeti verilir. Aşağı hâlde olanın kıymeti verilirse, altın veya gümüş ile tamamlanır. İki orta koyun yerine kıymetleri toplamında bir semiz vermek caiz olur. Çünkü, faiz malı olmayanlarda, kıymete itibar olunur. Ticaret uruzundan nass ile bildirilenin 40’ta 1’i verilir. Kendi cinsinden olan başka mal verilirse, iyi yerine orta veya aşağı mal verilince, aradaki farkı tamamlamak lazım olur. Çünkü uruz, ağırlıkla veya hacim ile ölçülmeyen eşya demektir. Bunlarda miktar farkı faiz olmaz. Mesela, bir iyi elbise yerine, iki adi elbise vermek caiz olur. Kendi cinsinden olmayan başka mal verilirse, farz olan miktardan az verirse, aradaki farkı tamamlaması lazım olur. Zekat malı, vezn veya hacim ile ölçülür ise, malın kendinin 40’ta 1’i verilir. Kendi cinsinden olmayan başka zekat malı verirse, kendi kıymeti kadar vermesi lazım olur. Kendi cinsinden başka mal verirse, Şeyhayne göre kıymeti kadar değil, miktarı kadar verilir. Mesela, 200 kilo ticaret malı iyi cins buğdayın kıymeti ikiyüz dirhem gümüş olsa, bunun zekatı olarak beş kilo adi buğday vermek caiz olur. Bunun gibi, 200 dirhem ceyid gümüşün zekatı olan beş dirhem ceyid gümüş yerine, beş dirhem züyuf verilebilir. Nezir vermek de böyledir.
Altın ile gümüş mutlak (Semen) dirler. Semen olarak yaratılmışlardır. İnsanın herhangi bir ihtiyacını gidermek için kendileri kullanılmaz. İhtiyaç eşyasını satın almak için vasıtadırlar. Başka eşya ise, hem semen olarak, hem de kendileri kullanılmak için yaratılmışlardır.) (Bedayi) dan tercüme tamam oldu.
İnsanın rahat ve İslamiyete uygun olarak yaşayabilmesi için kullanılması lazım olan şeylere, (İhtiyaç eşyası) denir. İhtiyaç eşyası, insanın haline ve zamana göre değışır. Rahat yaşayabilmek için lazım olmayıp, zevk için, süs için, saygı toplamak için kullanılan fazla şeylere, (Ziynet eşyası) denir. Altın ile gümüş, ihtiyaç eşyası değil, ziynet eşyasıdırlar. Erkeklerin evde ve sokakta, kadınların yalnız evde, mubah şeylerle ziynetlenmeleri caizdir.
Görülüyor ki rayic olan fülus, her zaman ticaret malıdır. Kıymeti, çarşıda kullanılan altın liralardan değeri en az olana göre nisâb miktarı olur ise, zekatını vermek farz olur. Çünkü ticaret malının nisabı, İmameyne göre, altın ile gümüş liradan, ticarette daha çok kullanılanı ile hesap edilir. Zekatı da, kıymeti hesap edilen para ile veya malın kendinin 40’ta 1’i verilir. Fakir bunu ihtiyaç eşyası olarak kullanır. Fülus, altın ile gümüşten başka olan para demektir. Bakır, tunc ve başka alaşımlardan olduğu gibi, kağıttan da yapılmaktadır. Yani, kağıt liralar fülustur. Bunların zekatını vermek lazımdır. Fakat, bunların kıymetleri, altın ile gümüşün kıymetleri gibi, (Hakiki kıymet) değildir. (İtibari kıymet) dir. Hükümetlerin verdikleri kıymettir. Verdikleri gibi, geri de alırlar. İtibari kıymetleri gidince, (Semen) olamazlar. Zekat malı olmaktan çıkarlar. İbni Abidin buyuruyor ki (Ticaret malının kıymeti, ticarette çok kullanılan, para olarak basılmış altın veya gümüş ile hesap edilir. Gümüş ile hesap edilince, 240 dirhem gümüş kıymetinde olsa, altın ile hesap edilince, 20 miskal altın kıymetinde olsa, iki kıymeti de nisâb miktarı ise de, bu malı gümüş ile kıymetlendirmek lazım olur. Çünkü, zekat olarak altı dirhem gümüş veya yarım miskal altın vermesi lazım olur. Bu ise, beş dirhem gümüş kıymetinde olduğu için, fakire faydası az olur. [Çünkü, 20 miskal altın ve ikiyüz dirhem gümüş, aynı nisabı gösterdikleri için, kıymetleri aynıdır.] Bir miskal ağırlığındaki altın liraya, 1 (Dinar) denir. [Türk altın liralarının hepsi 1,5 miskal, yani 7,2 gr. ağırlığındadır.] Rayic olan fülusun zekatını, nisabı hesap edilmiş olan [altın veya gümüş] ile vermek vâciptir.) Bundan anlaşılıyor ki kağıt liraların nisabını, ticarette kullanılan altın liraların, en aşağı değerlisi ile hesap etmek ve zekatlarını altın olarak vermek lazımdır. Çünkü gümüş, para olarak, şimdi hiç kullanılmamaktadır. Kağıt liraların zekatı, nisaplarını hesap etmekte kullanılan metal ile yani altın ile verilir. Kendilerinin 40’ta 1’i, kağıt lira olarak verilemez. Çünkü kağıt liraların kendileri, ihtiyaç eşyası olarak kullanılamaz. Adi kağıt var iken, kağıt liraları kağıt olarak kullanmak israf olur. İsraf da, haramdır. Kağıt para zekatını, para olarak kullanması için, kağıt olarak vermek de caiz değildir. Çünkü, para olarak kullanması için, kıymeti hakiki ve daimi olan altın verilir.
Altın, lira halinde ve başka her şekilde verilebilir. Her zaman, her yerde bulunur. Kendi şehrinde altın bulamayan, altın eşya satılan yerdeki arkadaşına kağıt lira gönderip, bununla altın alarak zekatını vermesini ona yazar. Kağıt liraları sonradan da ödemesi caizdir. Kağıt liraların zekatlarını vermek, bu kadar kolay iken, fıkıh kitaplarının bu emirlerine uymak istemeyip, altın yerine, kıymeti itibari ve muvakkat olan kağıt liralar vermek doğru değildir. Fıkıh kitaplarına uymak istemeyip de, ibadetleri âyet-i kerimelerden, kendi anladığına göre yapmaya kalkışanlara (Mezhepsiz) veya (Sapık) denir. Böyle sapıklara karşı, (Ben, ibadetlerimi, Kur’ân-ı Kerîmden ve hadis-i şeriflerden senin anladığına göre değil, mezhep imamlarının anlayıp bildirdiklerine göre yaparım) demelidir. Mezhep imamlarının anladıklarını bildiren kitaplara, (Fıkıh kitapları) denir.
(Camiul ezher) medresesi müderrislerinden Abdurrahmân Ceziri’nin riyaset ettiği âlimler heyetinin hazırladığı (Kitab-ül fıkıh alel-mezahib-il-erbea) kitabında, bütün fıkıh bilgileri 4 mezhebe göre ayrı ayrı yazılıdır. Bu kitap beş cüz olup hepsi 1392 hicri ve 1972 miladi senede, Kahirede basılmıştır. (Evrak-ı maliye “Banknot” zekatı) başlığı altında diyor ki (Fıkıh âlimleri, evrak-ı maliye, yani kağıt liralar için zekat vermek lazımdır dediler. Çünkü bunlar, ticarette altın ve gümüş yerine kullanılmaktadır. Bunlar, her zaman, altın veya gümüş ile kolaylıkla değiştirilebilmektedir. Çok kağıt lirası olanın bunları altın ve gümüş zekatı nisabına katmaması ve bunların zekatlarını vermemesi, aklın kabul edeceği şey değildir. Bunun için, 3 mezhebin fıkıh âlimleri, kağıt paraların zekatlarını vermek lazım olduğunu söz birliği ile bildirdiler. Yalnız Hanbeli mezhebi, bundan ayrıldı. Hanefi mezhebinin âlimleri, kağıt paraların, (Deyn-i kavi) senedi olduğunu, her istenildiğinde, altınla ve gümüşle hemen değiştirilebileceklerini söylediler. Bunun için, zekatlarının hemen verilmesi lazımdır dediler. Çünkü, alınacak borcun zekatını vermek, altın, gümüş ele geçince farz olur. Ele geçmeden önce zekat farz olursa da, vermek farz olmaz.) İsterse, alabilinceye kadar bekleyip, alınca geçmiş senelerin zekatlarını verir. İsterse, beklemeyip, elinde bulunan (Ayn) olan altın ve gümüşten onların da zekatlarını her sene verir. Alacağı altınların zekatı olarak elindeki senetleri veremez, senette yazılı altın ve gümüşleri, borçlusundan alınca, bunların 40’ta 1’i ayırarak, geçmiş senelerden her biri için ayrı ayrı, fakirlere vermesi farz olur. Bunun gibi, zekat olarak kağıt para verilemez. Bunların 40’ta 1’i ile sarraftan değeri en düşük olan altın liralar alıp, bu liraları veya bunların ağırlıkları kadar altın yüzük, bileziği fakirlere vermek lazımdır. Bütün kitaplar, (kağıt liraların zekatı, altın olarak verilir. Kağıt olarak verilmez) diyor. Kağıt liraların zekatını verebilmek için, (Hile-i şer’iyye) yapılır. Bunun için, zengin, zekat olarak ayırttığı kağıt liraları fakire verip, bu zekatımı vermek için, seni vekil yaptım der. Fakir, kağıt liraları alıp, (bunları, altına çevirmeye niyet ettim. Zekat olarak altınları kendime aldım ve bunları kağıt liralara çevirdim) der. Zenginin zekatı İslamiyete uygun olarak verilmiş olur.
Borçlusuna zekat vererek onu borçtan kurtarmak için, (Sana zekat vereceğim. Fakat, senden alacağımı, vereceğim zekatıma karşılık sayıyorum. Sen de kabul et!) demek caiz olmaz. Zekatı fakire vermesi, fakirin de aldığını zengine geri vererek borcunu ödemesi lazımdır. Fakirin geri vermesine güvenemeyen alacaklı için, Fetava-yı Hindiye’nin 6. cildi sonunda diyor ki (Alacaklı, güvendiği bir kimseyi borçlusuna göstererek, sana vereceğim zekatı teslim almak ve sonra senin bana olan borcunu ödemek için, bunu vekil yap der. Fakir de o kimseyi böylece vekil yapar. O kimse zekatı alınca, aldığı mal, fakirin mülkü olur. Sonra, bunu zengine geri vererek, fakirin borcunu ödemiş olur. İki kimsenin bir fakirden alacakları olsa, bunlardan biri, fakire alacağı kadar zekat verip, onu kendine olan borcundan kurtarmak istese, fakire o kadar zekat verir. Sonra, alacağını fakire sadaka eder. Yani helal eder, bağışlar. Sonra fakir, elindeki zekatı bu zengine hediye eder. Yahut fakir, borcu kadar altını birisinden ödünç alıp zengine hediye eder. Zengin bunu zekat niyeti ile bu fakire geri verir. Sonra, fakiri borcundan ibra eder. Yani, ona bağışlar. Fakir, zekat olarak aldığı altınları, evvelce ödünç almış olduğu kimseye geri verir. Zekat ile [ve nezir edilen mal ile] hayrat ve Hasenât yapılamaz. Yapmak için, bunları tanıdığı bir fakire verir. Fakir de, bunlar ile o hayırlı işleri yapar.) Bunlardan anlaşılıyor ki kağıt para ile zekat verebilmek için, vereceği kağıt paranın değeri kadar altın lira ağırlığındaki altın ziynet eşyasını zevceden veya bir tanıdığından ödünç alır. Altınları, tanıdığı veya akrabasından bir fakire zekat niyeti ile verir. Böylece kağıt paraların zekatı verilmiş olur. Sonra, fakir bu altınları bu zengine hediye eder. Zengin de alıp, sahibine geri vererek borcunu öder. Zekatı verilmiş olduğundan, zengin zekat vermek için ayırmış olduğu elindeki kağıt paraların bir kısmını bu fakire verir. Geri kalanı her türlü hayrata ve Hasenâta verir. Fakir de bu hayratın sevaplarına kavuşmak isterse, zekat olarak aldığı altınları bu zengine satar. Sonra, hayırlı işler yapması için zengini vekil edip, kağıt paraları zengine geri verir.
4 mezhep ilimlerinde mütehassıs, büyük âlim, Seyyid Abdülhakim Arvasi buyurdu ki (Kağıt paraların kıymeti, kıymet-i itibariyidir. İtibardan düşünce, kıymeti kalmaz. Bu sebepten, fıtra ve zekatı, kağıt para ile vermek caiz olmaz. Kağıt ile evvelce verilmiş zekatlar, altın ile devir edilerek, kaza edilmelidir. Hacdan başka, diğer mali ibadetlerin kazası, devir tariki ile yapılır.)
(Dürr-ül-muhtar) da diyor ki (Bagiler, yani hükümete isyan ederek memleketi ellerine geçirmiş olan müslümanlar ve zalim olan müslüman sultanlar, hayvan ve öşür denilen toprak mahsullerinin zekatlarını alırlarsa ve bunları Allahü teâlânın emrettiği yerlere verirlerse, bu aldıkları mallar zekat olur. Aldıklarını başka yerlere verirlerse, aldıkları zekat sayılmaz. Mal sahiplerinin zekatlarını tekrar müslüman fakirlere vermeleri lazım olur. Ticaret mallarının zekatlarını ve para zekatlarını toplarlarsa, âlimlerin çoğuna göre zekat yerine geçmez. Fetva da böyledir. Bazı âlimlere göre ise, zalim sultanlar, müslüman oldukları için ve ellerindeki mallar milletin hakları olduğundan fakir sayılacakları için, bunlara zekat niyet edilerek verilenler zekat yerine geçer.) İbni Abidin de diyor ki (Vergi olarak, gümrük diyerek ve başka isimler ile aldıkları mallar, paralar da böyledir. Niyet edilse dahi, zekat yerine geçmez diyenlerin sözleri sahihtir. Yani, zalim olan müslümanların bu malların zekatlarını toplamaya hakları yoktur.) Fetvanın da böyle olduğu (Tahtavi) haşiyesinde yazılıdır. Görülüyor ki hayvan zekatını ve öşrü vermenin sahih olması için, bunları toplayan hükümetin müslüman olması ve topladıklarını (Beyt-ül-mal) denilen devlet hazinesinin 4 kısmından alacaklı olanlara dağıtması lazımdır. Hükümete verilen her çeşit vergi, âlimlerin çoğuna göre, ticaret malının ve paranın zekatları olmaz. Bazı âlimler, toplayan hükümetin müslüman olduğunu bilmek ve verilen malları ve paraları zekat niyeti ile vermek şartı ile caiz olur dediler ise de, bu söz zayıftır.]
Şunlar kim, burada, gönüller yapar,
zekatını verir, hem, fakire bakar.
Alışta-verişte sünnete uyar,
İslamiyeti gözeten eller yanar mı?
Heva ve hevesten kendini kurtaran,
Allah korkusundan benzi sararan,
Namazın dünyada tadını alan,
Secdeye bükülen beller yanar mı?