Sual: Ayıplanmak korkusuna karşı ne yapmalıdır? Peygamber efendimizin amcası Ebu Talip bildiğimiz kadarıyla ayıplanmaktan korktuğu için iman etmediği doğru mudur?
Cevap: Ahlak kitaplarında geçen kalp hastalıklarının birisi de, insanların kötülemelerine, çekiştirmelerine, ayıplamalarına üzülmektir. Küfr-i cühudiye sebep olan şeylerin üçüncüsü, insanlardan utanmak ve başkalarının kötülemelerinden, ayıplamalarından korkmaktır. Ebû Talib’in kâfir olmasının sebebi budur. Ebû Talib, hazret-i Ali’nin babasıdır. Resûlullahın amcasıdır. Resûlullahın Peygamber olduğunu biliyordu. İnsanların kötüleyeceklerinden korkarak ve ayıblıyacaklarını düşünerek, iman etmedi. Ebû Talib ölüm döşeğinde iken, Resûlullah onun yanına gelerek, “Ey amcam! Sana şefaat edebilmekliğim için, lâ ilâhe illallah söyle!” buyurdu. Cevabında, “Ey kardeşimin oğlu, doğru söylediğini biliyorum. Lakin ölüm korkusu ile imana geldi denilmesini istemem” dedi.
Beydavi tefsirinde, Kasas sûresinin “Sevdiklerini hidayete getirmek senin elinde değildir” mealindeki 56. âyet-i kerimesinin bu zaman indiği bildirilmiştir. Bir rivayete göre, Kureyş kâfirlerinin ileri gelenleri, Ebû Talib’in yanına geldiler. Sen, bizim emrimizsin, sözlerin başımızın üzerindedir. Fakat, senden sonra, Muhammed ile “aleyhissalatü vesselâm” aramızda düşmanlığın devam edeceğinden korkuyoruz. Ona söyle! Dinimizi kötülemesin, dediler. Ebû Talib, Resûlullahı yanına çağırdı. İşittiklerini söyledi. Resûlullahın, onlar ile sulh yapmayacağını anlayınca, müslüman olacağı anlaşılacak bazı şeyler söyledi. Bunları işitince, amcasının iman etmesini istedi. “İşitenler bana dil uzatacaklarından korkmasaydım, iman ederdim. Seni sevindirirdim” dedi. Öleceği zaman, bir şeyler söyledi. Bunları işitebilmek için, Abdullah ibni Abbas yanına yaklaştı. İman ettiğini bildiriyor dedi. Ebû Talibin iman ettiği şüphelidir. Ehl-i sünnet âlimlerine göre, iman etmedi. İmam-ı Âzam Ebû Hanîfe, Ebû Talib kâfir olarak öldü demiştir. Hazret-i Ali, Resûlullaha gelerek, dalalette olan amcan öldü dediğinde, “Yıka, kefen içine sar ve defnet! Men’ olununcaya kadar onun için duâ ederiz” buyurdu. Birkaç gün evinden çıkmayarak, onun için çok duâ etti. Ashâb-ı kiramdan bazıları bunu işitince, onlar da, kâfir olarak ölmüş olan akrabaları için duâ etmeye başladılar. Bunun üzerine, Tevbe sûresinin, “Peygamber ve iman edenler, akrabaları olsalar da, müşrikler için istiğfar etmemelidirler” mealindeki 114. âyet-i kerimesi nazil oldu. Bir hadis-i şerifte, “Kıyamet günü, kâfirlerden azâbı en hafif olanı, Ebû Talib’dir. Ayaklarında ateşten nalın olacak, bunların sıcaklığından dimağı kaynayacaktır” buyuruldu.
İnsanların kötülemelerinden ve ayıplamalarından korkmaya karşı ilaç olarak şöyle düşünmelidir: Kötülemeleri doğru ise, ayıplarımı bana bildirmiş oluyorlar. Bunları yapmamaya karar verdim demeli, böyle kötülemelerden ferahlık duymalıdır. Onlara teşekkür etmelidir. Hasan-ı Basri’ye, birisinin kendisini gıybet ettiğini haber verdiler. Ona bir tabak helva gönderip, “Sevaplarını bana hediye ettiğini işittim. Karşılık olarak bu tatlıyı gönderiyorum” dedi. İmam-ı Âzam Ebû Hanîfe’ye, birisinin kendisini gıybet ettiğini söylediler. Ona bir kese altın gönderip, “Bize verdiği sevapları arttırırsa, biz de karşılığını arttırırız” dedi. Yapılan kötüleme yalan ise, iftira ise, zararı söyleyene olur. Onun sevapları bana verilir. Benim günahlarım, ona yüklenir demelidir. İftira etmek, nemmamlık yapmak, gıybet etmekten daha fenadırlar. Nemime, müslümanlar arasında söz taşımaktır. [Mektubat-ı Masumiyye 2. cilt, 123. mektubuna bakınız!]
Tavsiye Yazı –> İslam dininin esasları nelerdir?
1 Yorum