Sual: Taklidi iman caiz midir?
Cevap: Ahlak kitaplarında bahsedilen kalp hastalıklarından birisi de, tanımadığı kimseleri taklit etmektir. Ehl-i sünnet alimi olduğu anlaşılmayan kimsenin sözlerinin, kitaplarının ve kendisinin medh olunmasına, yaldızlı, ateşli propagandalara aldanarak, buna tabi olmak caiz değildir. Nasıl kimse olduğunu araştırmadan, onu güvendiği kimselere sormadan, itikadında, sözlerinde ve ibadetlerinde ona uymak, insanı felakete götürür. Müslüman olmak için, yani Allahü teâlânın varlığını, bir olduğunu, kudretini, sıfatlarını anlamak için, zaten kimseyi taklide ihtiyaç yoktur. Fen bilgilerini iyi öğrenen, aklı başında bir kimse, yalnız düşünmekle, Onun var olduğunu anlar. İmana kavuşur. Eseri görerek müessirin, yani eseri yapanın varlığını anlamamak, ahmaklık olur. Her insanın böyle düşünerek imana gelmesini dinimiz emretmektedir. Selef-i salihin, bu emri söz birliği ile bildirmişlerdir.
Hicretin 400 senesinden sonra meydana çıkan bazı sapık fırkadakiler, nazar [incelemek] ve istidlal etmeye [eseri görünce, müessirini anlamaya] lüzum yoktur dediler ise de, bunların sözlerinin kıymeti yoktur. Çünkü, sonra gelenlerin hilafı, sabıkların icmaını men etmez. Bunun için, anasını, babasını, hocalarını taklit ederek, doğru itikada kavuşan kimsenin imanı sahih ise de, nazarı ve istidlali terkettiği için, yani fen bilgilerini kısaca öğrenip, Allahü teâlânın varlığını düşünmediği için, günah işlemiştir. Fen derslerini öğrenmemiş bir kimse, anadan babadan, kitaptan öğrenerek iman ettiği, düşünerek kabul ettiği, aklını kullanarak inandığı için, istidlali terketmiş sayılmaz diyenler vardır.
Amellerde, ibadetlerde, ictihad derecesine yükselmiş olan alimlerden birini seçerek, her işinde bunu taklit etmesi lazımdır. 4 mezhep âlimlerinden birini taklit eder. Böyle hakiki Ehl-i sünnet alimi bulamazsa, kitaplarını taklit eder. İctihad, nasslarda açık bildirilmemiş, kapalı bildirilmiş olan bilgileri anlamak, açıklamak demektir. Âyet-i kerimelere ve hadis-i şeriflere nass denir. İctihad yapmak şartlarına mâlik olan derin âlimlere müctehid denir. Hicretten 400 sene sonra, müctehid yetişmedi. Müctehide ihtiyaç da kalmadı. Çünkü, Allahü teâlâ ve Onun resûlü Muhammed aleyhisselâm, kıyamete kadar, hayat şekillerinde ve fen vasıtalarında yapılacak değişikliklerin, yeniliklerin hepsine şamil olan ahkamın hepsini bildirdiler. Müctehidler de, bunların hepsini anlayıp, açıkladılar. Sonra gelen âlimler, bu ahkamın, yeni hadiselere nasıl tatbik edileceklerini, tefsir ve fıkıh kitaplarında bildirirler. Müceddid denen bu âlimler kıyamete kadar mevcuttur.
(Fen vasıtaları değişti. Yeni hadiselerle karşılaşıyoruz. Din adamları toplanarak yeni tefsirler yazılmalı, yeni ictihadlar yapılmalıdır) diyerek, nasslara ilaveler, değişiklikler yapmak lazım olduğunu savunanların zındık ve İslam düşmanı oldukları anlaşılır. İslam düşmanlarının en zararlısı, ingilizlerdir. Doğru olan 4 mezhepten birini taklite başlayınca, ihtiyaç olmadıkça, başka mezhep taklit edilmez. Fakat, bir işi yapmakta kendi mezhebini taklit güç olursa, o işi 4 mezhepten birini taklit ederek yapması caiz olur. 4 mezhebi telfik etmek, yani bir işi yapmak için, 4 mezhebin kolaylıklarını toplayarak, bu işi bu kolaylıklara uygun yapmak caiz değildir. Böyle yapılan iş ve ibadet sahih olmaz. Hicretten 400 sene geçtikten sonra, kıyas yapabilecek, ictihad derecesine yükselmiş mutlak müctehid yetişmediği için, bu tarihten sonra gelen âlimleri taklit etmek caiz değildir. Bu tarihten evvel yetişmiş olan bir müctehidin mezhebini öğrenmek için, bu mezhep âlimlerinin söz birliği ile kabul ettikleri fıkıh kitaplarını okumak lazımdır.
Ehl-i sünnet alimi olan hakiki din adamlarının kabul ve tasdik etmediği kitaplardan ve sözlerden din bilgisi öğrenmeye kalkışmamalıdır. Her din kitabına uyarak ibadet yapmak caiz değildir. Ehl-i sünnet olmayan din adamlarının kitaplarına ve sözlerine uymamalıdır. Kadıhan, Haniye, Hülasa, Bezzaziye ve Zahiriye, İbni Abidin fetva kitapları, hanefi mezhebinde, Muhtasar-ı Halil malikide ve El-Envar li-amali ebrar ve Tuhfetü’l-muhtaç Şâfiîde ve El-fıkh-u alel-mezahib-il-erbea 4 mezhepte sağlam ve sahihtirler. İbadet ve ahkâm bilgileri hadis kitaplarından kolay anlaşılmaz. Ahkâm, helal, haram olan şeyler demektir. Hadis kitaplarının en sağlamı Buhari ve Müslim ve Kütüb-i sitte denilen diğer 4 hadis kitabıdır.
Tasavvufu anlatan kitapların en kıymetlisi Mesnevi’dir. Tasavvufu ve İslamiyeti birlikte anlatan en kıymetli kitap, imam-ı Rabbânî’nin Mektubat’ıdır.
Âlim görünen ve din adamı denilen herkesin sözüne veya kitabına uyarak amel etmek caiz değildir. Yukarıda bildirilen kıymetli kitaplardan toplanmış, tercüme edilmiş Ehl-i sünnet âlimlerinin yazdıkları ilmihal kitaplarını okumalıdır. Böyle tercüme edilmemiş, kafadan yazılmış ilmihal kitaplarını ve uydurma tefsirleri okumak, insanı dünya ve ahiret felaketlerine sürükler. [Kazanlı koca moskof Musa Bigiyev kâfiri, kendisine müslüman demekte, Kur’ân-ı Kerîme ve hadis-i şeriflere inanmayıp, yeni bir din uydurup, buna İslamiyet demektedir. Yaldızlı kelimelerle, müslümanlara gerici, Ehl-i sünnet âlimlerine yobaz demektedir. Kuran ve hadisler, bugünkü fen bilgileri ile yetişmiş olan gençlerin uyacakları bir din değildir diyerek, uydurduğu düşüncelerine din demekte, kitapları ile gençleri aldatmaktadır. Buna aldananlar, çıkardıkları aylık Türkçe (Haber bülteni) mecmuasında bozuk, alçak yalanlarla Ehl-i sünnet âlimlerine saldırmaktadırlar. Bunların Ehl-i sünnet kitaplarını okuyarak, doğru yola kavuşmaları için duâ ediyoruz.]
Şirkten yani küfürden, yani imansızlıktan sonra, en büyük günah, bidat itikadında olmaktır. Bu sapık ve bozuk itikadın aksine, Ehl-i sünnet vel-cemaat itikadı denir. Allaha imandan sonra, ibadetlerin, üstünlüklerin en kıymetlisi, Ehl-i sünnet itikadında olmaktır. Ehl-i sünnet demek, itikatta ve söylemekte ve her işte ve ibadetlerde ve insanlara karşı yapılan işlerde, Muhammed aleyhisselâmın sünnetine, yani yoluna ve Ashâb-ı kirama ve Tabiinin ve daha sonra gelen Ehl-i sünnet âlimlerinin icmaına, yani söz birliğine uymaktır. Bunların yolunu, fıkıh ve ilmihal kitaplarından okuyup öğrenmek lazımdır. Hakiki müslüman, bu yolda olanlardır. Müslümanların çoğu nefslerine ve kısa akıllarına, kendi görüşlerine ve zamanlarındaki fen bilgilerine uyarak, Ehl-i sünnet âlimlerinin yolundan ayrılmışlar, bidat ehli olmuşlardır.
[Kötü kimse [Fasık] ile arkadaş olmanın sonu felakettir. Kötü insan, İslamiyeti beğenmeyen kimse demektir. Muhammed aleyhisselâmın emirlerine ve yasaklarına İslamiyet ve ahkâm-ı ilâhiye denir. İnsanların en kötüsü zındıklardır. Bunlar, müslüman ismini taşır, büyük sarık, eski cübbe içinde gizlenirler. Peygamberimizi ve İslamiyeti methederler. Fakat Kur’ân-ı Kerîme ve hadis-i şeriflere yanlış mânâ vererek, İslamiyeti istedikleri şekle sokarlar. Bunlar, ingiliz uşaklarıdır. Londra’daki mason merkezinden aldıkları bol para, sahte diploma, şöhret ile kâfirlere satılmış ahmaklardır. Aklı olan, Ehl-i sünnet kitaplarını okumuş olan, bunlara aldanmaz. Peygamberimiz, bu münafıkların geleceğini ve Cehennemin dibinde çok acı azapta sonsuz yanacaklarını haber verdi. Genç kardeşlerimizi bu sinsi düşmanlara aldanmaktan korumak için, bu satırları yazıyoruz. Bu nasihatımız, aklı olana çok faydalı olacaktır. (Aklı olana nasihat dinlemek saz, aklı olmayana davul, zurna az) sözü meşhurdur.
Tavsiye Yazı –> Riya ile yapılan ibadet makbuk mü?
1 Yorum