Sual: Tehevvür nedir? Bir müslümanın hüddetlenmesi, sinirlenmesi caiz midir? İslam ahlakı kitaplarında bu mevzu nasıl anlatılmıştır?
Cevap: Gazabın, sertliğin aşırı ve zararlı olmasına tehevvür, atılganlık denir. Tehevvür sahibi hiddetli, sert olur. Bunun aksine kazm, hilm, yumuşaklık denir. Halim kimse, gazaba sebep olan şeyler karşısında kızmaz, heyecana gelmez. Korkak olan, kendine zarar verir. Gazablı kimse ise, hem kendine, hem de başkalarına zarar verir. Tehevvür, insanın aklını giderir, küfre kadar götürür. Hadis-i şerifte, “Gazab, imanı bozar” buyuruldu. Resûlullahın dünya için gazaba geldiği görülmedi. Allah için gazaba gelirdi. Gazab sahibi, karşısındakinin de kendisine karşılık yapacağını önceden düşünmelidir. Gazaba gelen kimsenin sinirleri bozulur, kalp hastası olur. Bu bozukluk, dışına da sirâyet ederek, çirkin ve korkunç bir hal alır.
Gazabı yenmeye kazm denir. Kazm etmek çok sevaptır. Kazm sahibine, yani gazabını yenene, Cennet müjdelendi. Allah rızası için kazım olan kimse, karşısındakini affedip, ona karşılık yapmaz ise, Allahü teâlâ onu çok sever, Cennetin, bunlar için hazırlanmış olduğunu bildirmiştir. Hadis-i şerifte, “Bir kimse, Allahü teâlânın rızası için gazabını def’ ederse, Allah da, ondan azabını def’ eder” buyuruldu. Hadis-i şerifte, “Bir müslümanda 3 şey bulunursa Allahü teâlâ onu muhafaza ve himaye eder, onu sever, merhamet eder. Nimete şükretmek, zalimi affetmek, gazaba gelince, gazabını yenmek” buyuruldu. Nimete şükretmek, onu İslamiyete uygun olarak kullanmak demektir. Hadis-i şerifte, “Gazaba gelen bir kimse, dilediğini yapmaya kadir olduğu hâlde, yumuşak davranırsa, Allahü teâlâ, onun kalbini, emniyet ve iman ile doldurur) ve (Bir kimse gazabını örterse, Allahü teâlâ onun ayıplarını, kabahatlarını örter” buyuruldu. İmam-ı Gazali, “hilm sahibi olmak, gazabını yenmekten daha kıymetlidir” buyurdu. Hadis-i şerifte, “Ya Rabbi! Bana ilim ver, hilm ile ziynetlendir, takva ihsan eyle! Afiyet ile beni güzelleştir” buyuruldu. Abdullah ibni Abbas’a bir kimse sövdü. Buna karşılık olarak, bir ihtiyacın varsa, sana yardım edeyim, buyurdu. Adamcağız başını öne eğerek ve utanarak özür diledi. Hazret-i Hüseyin’in oğlu Zeynel Abidin Ali’ye bir kimse sövdü. Elbisesini çıkarıp ona hediye etti. İsa aleyhisselâm, yahudilerin yanından geçerken, kendisine çok kötü şeyler söylediler. Onlara iyi ve tatlı cevaplar verdi. Onlar, sana kötülük yapıyor, sen onlara iyi söylüyorsun dediklerinde, “herkes, başkasına, yanında bulunandan verir” buyurdu. Halim, selim kimse, daima neşeli, rahat olur. Onu, herkes metheder.
Hadis-i şerifte, “Gazab, şeytanın vesvesesinden hâsıl olur. Şeytan, ateşten yaratılmıştır. Ateş, su ile söndürülür. Gazaba gelince, abdest alınız!” buyuruldu. Bunun için, gazaba gelince, euzü besmele ve 2 kul euzüyü okumalıdır. İnsan, gazaba gelince, aklı örtülür. İslamiyetin dışına çıkar. Gazaba gelen kimse, ayakta ise oturmalıdır. Hadis-i şerifte, “Gazaba gelen kimse, ayakta ise otursun. Gazabı devam ederse, yan yatsın!” buyuruldu. Ayakta olanın intikam alması kolaydır. Oturunca, azalır. Yatınca, daha azalır. Gazab, kibirden doğar. Yatmak, kibrin azalmasına sebep olur. Gazab edince, “Allahümmagfir li-zenbi ve ezhib gayza kalbi ve ecirni mineşşeytan” okumak, hadis-i şerifte emrolundu. Mânâsı, “Ya Rabbi! Günahımı affeyle. Beni kalbimdeki gazabdan ve şeytanın vesvesesinden kurtar” demektir. Gazaba sebep olan insana yumuşak davranamayan kimse, onun yanından ayrılmalı, onunla buluşmamalıdır.
Ne dünya için, ne de ahiret için, hiç kimseye kızmamalıdır. “La tagdab” hadis-i şerifi, kızmayı yasak etmektedir. Bir kimse, gazab ederse, yani kızarsa, bütün sinirleri bozulur. Bazı uzuvları hasta olur. Doktorlar buna ilaç bulamazlar. Bunun yegane ilacı, “La tagdab” hadis-i şerifidir. Kızan kimse, sözleri ile hareketleri ile yanındakileri incitir. Onlar da, sinir hastalığına yakalanır. Evde, rahat, huzur kalmaz. Yuvanın dağılmasına, cana kıyılmasına bile sebep olur. Bir evde gazab eden kimse yok ise, orada saadet, rahat ve huzur, neşe vardır. Kızan kimse varsa, orada, rahat, huzur ve neşe bulunmaz. Erkek ile zevcesi arasında ve ana ile evladı arasında geçimsizlik, hatta, düşmanlık eksik olmaz. Ahkâm-ı İslamiyyeye uymanın, saadet ve rahatlık ve neşe getireceği buradan da anlaşılmaktadır. Ahkâm-ı İslamiyyeye uyan kâfirler de dünyada saadete kavuşurlar.
Cahiller, ahmaklar, gazaba ve tehevvüre şecaat ve erkeklik ve izzet-i nefs ve gayret ve hamiyet diyorlar. Bu, güzel isimlerle gazab kötü huyunu süslüyorlar, güzelleştiriyorlar. Gazab etmenin iyi olduğunu anlatıyorlar. Bunu methetmek için, büyüklerin gazab ettiklerini gösteren hikayeler de, anlatıyorlar. Böyle yapmak, cahilliktir. Aklın noksan olduğunu gösterir. Bunun içindir ki hasta, sağlam olandan, kadın, erkekten, ihtiyar da, gençten daha çabuk kızmaktadır. 30 yaşından küçük olana genç, 30-50 arasında olana yetişkin adam, 50 yaşından yukarı olana şeyh, yani ihtiyar [70’den sonra pir-i fani] denir.
İslamiyetten, kitaptan almayıp da, kendi kafasından çıkarıp, sert, hiddetli vaaz vereni dinlememek de, bunun gazabına sebep olur. Bunun ilacı, doğruyu, yumuşak ve tatlı söylemektir. Hazret-i Hasan ve Hüseyin çölde gidiyorlardı. Bir ihtiyarın abdest aldığını gördüler. Abdesti doğru almıyor, şartlarına uymuyordu. Yaşlı olduğu için, böyle abdest sahih olmaz demeye sıkıldılar. Yanına giderek, mübarek efendim! Birbirimizden daha iyi abdest aldığımızı söylüyoruz. Bir abdest alalım. Hangimizin haklı olduğunu bize bildir, dediler. Önce Hasan, sonra Hüseyin güzel bir abdest aldılar. İhtiyar, dikkatle baktı. Evlatlarım! Abdest almasını şimdi sizden öğrendim, dedi. İbrahim aleyhisselâm, 200 mecusiye ziyafet verdi. Bize ne emredersen yapalım dediler. Sizden bir dileğim var, buyurdu. O nedir? dediklerinde, benim Rabbime bir kere secde etmenizi istiyorum dedi. Aralarında konuştular. Bu ihtiyarın ihsanları, ziyafetleri meşhurdur. Bunu kırmayıp, bir secde eder, sonra gidip yine tanrılarımıza tapınırız. Bir zararı olmaz dediler. Bunlar secdede iken, İbrahim aleyhisselâm, “Ya Rabbi! Gücümün yettiği bu kadar! Daha fazlasını yaptırmak elimden gelmiyor. Bunları hidayete, saadete kavuşturmak, ancak senin kudretindedir. Bunlara müslümanlık nasip eyle!” dedi. Duâsı kabul olup hepsi müslüman oldu. Haram işleyecek kimseye gizlice nasihat edilir. Haram işlemekte olana, tatlılıkla orada söylenir. Herkese önce gizli, tenhada nasihat vermek, daha tesirli olur.
Birinin sözünü yanlış anlamak da, gazabına sebep olur. Böyle zamanlarda az ve açık söylemek, şüpheli kelimeler kullanmamak lazımdır. Bir şeyi kapalı anlatmak, dinleyene sıkıntı verir. Onu incitir. Emr-i maruf yapmanın üç şartı vardır: Birincisi, Allahü teâlânın emrini ve yasağını bildirmeye niyet etmektir. İkincisi, söylediğinin vesikasını, kaynağını bilmektir. Üçüncüsü, hâsıl olacak sıkıntılara sabır etmektir. Yumuşak söylemek, sertlik yapmamak lazımdır. Sert söyleyen ve münakaşa eden fitne çıkmasına sebep olur. Hazret-i Ömer halife iken, Abdullah ibni Mesud ile bir gece Medine içinde dolaşıyorlardı. Bir kapıdan teganni, şarkı söyleyen kadın sesi duydu. Kapı deliğinden içerisini gözetledi. Önünde şarap şişesi, karşısında şarkıcı bir kız bulunan ihtiyar gördü. Hemen pencereden içeri girdi. Ya Emrelmüminin! Allahü teâlânın rızası için beni dinler misin? deyince, söyle bakalım, buyurdu. Ben, Allahü teâlâya bir isyanda bulundum. Fakat sen, onun 3 emrine isyan ettin, dedi. Nedir onlar? diyince, Allahü teâlâ, başkasının evini gözetlemeyiniz buyuruyor. Sen, kapıdan içerisini gözetledin. Allahü teâlâ, başkasının evine izin almadan girmeyiniz buyurdu. Sen izinsiz girdin. Allahü teâlâ, evlere kapılarından giriniz ve selam veriniz buyurdu, sen ise, pencereden girdin ve selam vermedin, dedi. Hazret-i Ömer buna adalet ile ve insaf ile cevap vererek, doğru söyledin dedi ve ondan af diledi. Ağlayarak dışarı çıktı.
Nasihat verene ve bütün müslümanlara hüsn-i zannetmek, iyi karşılamak lazımdır. Sözlerini, mümkün olduğu kadar iyiye yormalıdır. Müslümanın hayırlı ve salih olduğuna inanmak, ibadet olur. Bir müslümana suizan ederek ona inanmamak, kötü huylu olmayı gösterir. İşitilen sözü, anlamaya çalışmalı, anlayamadığını sormalıdır. Söz sahibine hemen suizan etmemelidir. Şeytanın kalbe getirdiği vesveselerden en çok başardığı, suizan vesvesesidir. Suizan etmek haramdır. Bir sözden iyi mânâ çıkarmaya imkan bulunamazsa, bunun hata ile yanlışlıkla veya unutarak söylenebileceği düşünülmelidir.
Bir fakir, bir zenginden bir şey isteyip, zengin vermeyince, her ikisi de gazaba gelebilir. Bir işle meşgul olana, düşünceli olana, üzüntülü olana, sıkıntıda olana bir şey söylemek, bir şey sormak, onu gazaba getirmeye sebep olabilir. Çocuğun ağlaması, bağırması, hayvanın bağırması da böyledir. Böyle gazaba gelmek çok çirkindir. Cansızların hareketinden gazaba gelenler görülmüştür. Bu, daha kötüdür. Koyduğu yerden kayarsa, keseri vurunca kırılmazsa, kızarak söven, vuran, helak eden, yakan kimseler görülmüştür. Kendi yaptığına kızan, bunun için kendine söven, kendine vuran da yok değildir. İbadette kusur ettiği için, kendine kızmak iyidir. Dininde gayret olur, sevap olur. Emirleri ve yasakları sebebi ile hükümete, hükümet reisine, Resûlullaha ve hatta Allahü teâlâya karşı gazaba gelmek, hepsinden fenadır. Küfre sebep olur. “Gazab, imanı bozar” hadis-i şerifi, Allahü teâlâya, Resûlullaha karşı gazabın küfür olduğunu göstermektedir.
Haram işliyeni görünce, gazaba gelmek, iyidir. Din gayretinden ileri gelir. Fakat, kızınca aklın ve İslamiyetin dışına taşmamak lazımdır. Ona, kâfir, münafık, deyus ve diğer fuhş, çirkin şeyler söylemek, haram olur. Söyleyenin tazir edilmesi, cezalandırılması lazım olur. Haram işliyeni görenin, buna cahil veya ahmak demesine izin verilmiş ise de, yumuşak, tatlı söyleyerek nasihat vermek, iyi olur. Hadis-i şerifte, “Allahü teâlâ, her zaman yumuşak söylemeyi sever” buyuruldu. Haram işleyeni, kanunlara karşı geleni, hükümet memurunun, polisin güç kullanarak men’ etmesi lazımdır. Fakat, lüzumundan fazla dövmesi, işkence yapması, zulüm olur, günah olur. Devlet memuru yoksa, gücü yetenin de men’ etmesi, tazir etmesi lazım olur. Ölüm, evini yıkmak cezaları, ancak hükümet ve hakim tarafından yapılır. Lüzumundan fazla ceza yapmak, zulüm olur. Muhtesiblerin yani emr-i maruf ve nehy-i münker yapan hükümet memurlarının işkence yapmaları haramdır.
Gazabın mukabili, karşılığı hilmdir. Hilm, gazabını yenmekten daha efdaldir. Hilm, gazaba gelmemek demektir. Aklın çokluğuna alâmettir. Hadis-i şerifte, “Gazaba sebep olan şey karşısında hilm göstereni, Allahü teâlâ sever” ve “Allahü teâlâ, haya ve hilm ve iffet sahiplerini sever. Fuhuş söyleyenleri ve sarkıntılık yaparak dilenenleri sevmez” buyuruldu. İffet, başkasının malına göz dikmemektir. Fuhuş, çirkin, ayıp şeylerdir. Resûlullah, “Ya Rabbi! Bana ilim ve hilm ve takva ve afiyet ihsan eyle!” duâsını çok söylerdi. İlm-i nafi, kelam, fıkıh ve ahlak ilimleridir. Afiyet, dinin ve itikadın bidatlerden, amelin ve ibadetin afetlerden, nefsin şehvetlerden, kalbin heva ve vesveseden ve bedenin hastalıklardan selamet bulması, kurtulması demektir. Resûlullahtan duaların efdali hangisidir diye sorulduğunda, “Allahü teâlâdan afiyet isteyiniz. İmandan sonra, afiyetten daha büyük nimet yoktur” buyurdu. [Afiyete kavuşmak için, çok istiğfar etmelidir.]
Hadis-i şerifte, “İlim ve sekine sahibi olunuz! Öğrenirken ve öğretirken yumuşak söyleyiniz! İlim ile tekebbür etmeyiniz!” buyuruldu. Sekine, ağır başlı, vekar sahibi olmaktır. Hadis-i şerifte, “İslamiyete uyan ve yumuşak olan kimseyi, Cehennem ateşi yakmaz” ve “Yumuşak olmak, bereket getirir. İşinde taşkınlık ve gevşeklik yapmak, gaflete sebep olur” buyuruldu. Hadis-i şerifte, “Rıfk sahibi olmayan kimseden hayır gelmez!” ve “Rıfk, insana ziynet verir, kusurlarını giderir” buyuruldu.
Düşmana kızmamalı, hafif sesle (Allah cezanı versin) demelidir. Allahü teâlâ, haksız olana, çok acı ceza verir. Hadis-i şerifte, “İlim, öğrenmekle, hilm de gayret ile hâsıl olur. Allahü teâlâ, hayırlı şey için çalışanı, maksadına kavuşturur. Kötülükten sakınanı, ondan korur” buyuruldu.
Tavsiye Yazı –> Ahlak ilminin faydaları nelerdir?