¥ adab-ı Nebeviyede tehavün edeni [Peygamberin adabında gevşeklik göstereni] ve süneni Mustafaviyeyi [Peygamberin sünnetini] terk edeni arif zannetme. “CÜNEYD”. 5/110. (5. cilt yani Mektubat-ı Ma’sumiyye 2. cilt 110. mektup)
¥ Ahireti isteyene, Allahü teala, keremi ile, din ve dünyasına kafidir. 4/42.
¥ “Ahir zamanda bir kavm zuhur eder ki, rafizi diye adlandırılır. İslamı terk ederler. Onları öldürün ki, onlar müşriktirler.” Hadis-i şerif. 4/64
¥ “Ahir zamanda, ümmetime, sultanlardan mihnetler isabet eder. Fakat, o mihnetlerden şu kimseler kurtulur ki, ilim ve amelin arasını, üstünlük ve mükemmelliğin arasını birleştirip, usûl ve fürudan tafsil üzere Hak tealanın dinini bilip, İslamiyetin emrinin icabı üzere, nefsi için amel eylemeye. Din-i hakkı tahsilde [ele geçirmekte] dili, eli ve kalbi ile mücahede ede [uğraşa]. İşte o kimse, geçmiş olan saadetlere ulaşmış olmakla, kurtulanlardan olur. Ve dahi şu kimseler kurtulur ki, Hak tealaya arif olup, sükut eyleyip, eğer hayrı haber veren kimseyi görürse, ona muhabbet eyleye. Ve eğer batılı işleyen kimseyi görürse ona buğz edip, onunla görüşmeye. İşte bu kimse de zaman ehlinin imanının zaafı sebebiyle, açığa çıkaramayıp, içinde gizlemek sebebiyle kurtuluşa erer.” Hadis-i şerif. 4/29
¥ “Ahir-zamanda bir kavim zuhur eder ki, Sultan meclislerinde hazır olup, Allahü tealanın hükmünün zıddina hüküm ederler ve yasak etmezler. Allahü tealanın laneti onların üzerine olsun.” Hadis-i şerif. 4/29
¥ Gökteki melekler, yeryüzünde, Allah için bir araya gelen bir-iki kişinin bulunduğu yere imrenirler. 4/159
¥ Afak ve enfüsün ötesinde zıl yoktur. Asalet nisbetine başlamak vaki olur. 4/56
¥ Afak ve enfüste zahir olan eşya, Hak tealanın varlığına ve kemal-i kudretine delalet [işaret] edici ayetlerdir. 6/83.
¥ Afak ve enfüsten geçmek, bir emr-i vicdanidir ki, kimse ondan geçmedikçe, onun manasını tam manası ile idrak edemez. “Tatmayan bilmez.” 4/205
¥ Afak ve enfüsten tamamen geçip, şüun ve itibarattan seyr ile zatın mahiyetine reside olalar [kavuşalar]. 5/131.
¥ Alın, saadet ve şekavetin açığa çıktığı yerdir. Kalp, ilimlerin ve sırların mahallidir. 6/238
¥ Ayine-i batınınızı mah gibi mülahaza ederim ki [batın (kalp) aynanızı ay gibi mülahaza ederim ki], güneşe tekabülünde, dolunay gibi [bedr-i kamil] kamil olmuştur. 5/7
¥ İbrahim aleyhisselamı salatta tahsis eylemek, [namazda teşehhütte anmak], onun şanına tazim içindir. Ondan sonra gelen her Peygamber, o büyük Peygambere uymakla emirolunmuştur. 5/53
¥ İbrahim Havvas, Allahü tealanın zikrini işitirken, kendinden geçmiş olup, bir hafta sonra, ruhunu teslim etti. 4/18
¥ Ebu Bekr “radıyallahü anh” ile Resulullah “sallallahü aleyhi ve sellem” esrara müteallik kelamı konuşurken, Ömer “radıyallahü anh” geldikte, konuşma üslubunu ve beyan edilen esrarı değiştirdiler. Osman “radıyallahü anh” geldikte, aynen üslubu değiştirdiler. Ali “radıyallahü anh” geldikte başka bir usûl ile tabir buyurdular. [Yani yine değiştirdiler.] Bu hal gösteriyor ki istidatların başka başka olması mukarrer (aşikar) ve fıtratın tegayürü (değişmesi) vaki ve muteberdir. 5/59.
¥ Ebu Bekr “radıyallahü anh” hakkında, Resulullah “sallallahü aleyhi ve sellem”: (Allahü tealanın benim kalbime akıttığını, Ebu Bekrin kalbine akıttım) buyurmuşlardır. 6/120.
¥ “Ümmetimin ümmetime en merhametlisi Ebu Bekrdir “radıyallahü anh”. 4/22
¥ Ebu Bekr “radıyallahü anh” fenada fert-i kamil idi. 5/61
¥ Ebu Bekr “radıyallahü anh” hutbede buyurdu ki; Resulullahtan işittim ki, gerçekten şüphesiz ki, insanlar bir kötülüğü gördükte, onu tagyir eylemeseler [ortadan kaldırmasalar], onun cezasını Allahü teala, onlara da tamim eder [Bu cezaya onlar da dahildir], buyurdu. 4/29
¥ Ebu Bekr Tamistani demiştir ki, tasavvuf ızdırabdır. Sükun gelince, tasavvuf kalmaz. 4/227
¥ Ebu Ali Dekkak, Ebul Kasım Kuşeyriye, rüyada dedi ki; “Dünyaya geleyim de… [dünyalık için değil] nası (insanları) uyandırmak için, insanın başlangıç ve sonunu bilmesi lazım geldiğini duyurmak için..]” 4/102
¥ “Cebrail aleyhisselam bana geldi, dedi ki: Ya Muhammed “aleyhisselam”! İstediğin gibi yaşa, muhakkak öleceksin. İstediğini sev, muhakkak ondan ayrilacaksın. İstediğini yap, muhakkak karşılığını göreceksin”. Hadis-i şerif. 6/174
¥ İttibai sünnete say’ edip [Sünnete yapışmaya gayret edip], taat vazifesi ile zamanı değerlendirmeye tam gayret edeler. 4/117
¥ Eser, bir şeyin mahiyetine aid olan, eserlerden ibarettir. Mesela ateşin yakması gibi. 5/87
¥ Uzak düşmüş ahbabı hayır dua ile yad edeler. 6/223
¥ Allahü tealadan gelen din ile bütün insanlar mesuldür. Bu din, bütün insanlara gelmiştir, bazı şahslara değil. 4/39.
¥ Ahkam-ı İslamiye, ilahi emirler ve yasaklardır. Hitab-ı ezelidir ki, Allahü tealanın kelam sıfatına tealluk eder. 4/123.
¥ Ahkam-ı İslamiye ile tam bezenmek, ibadetleri yapmakta ve yasaklardan kaçmakta kolaylık, nefsin fani olmasına bağlıdır. Bu da sofiyenin hizmetine bağlı ve onların muhabbetine aittir. 5/158
¥ Ahkam-ı İslameyenin ortadan kaldırılması ilhad ve zındıklıktır. 4/29
¥ Batıni haller ve manalar, misaller şeklinde açığa çıkar ki, idrake yakın ola. 4/182
¥ Ahval ve mevacide talib olan kimseler masivaya tutulmuştur. 4/128
¥ İhtiyaç vaktinde, sebeplere yapışmayıp, bu yol ile zarar hasıl olursa, asi olurlar. 4/182
¥ İhtilat-ı halk [halk ile görüşme], eğer onların hukukunu yapmak niyeti ile olursa, zikir olur. 4/160
¥ Ehass-ı havas, zulmani ve nurani perdelerden halas ve şühud ve müşahededen kurtulmuşlardır. 6/113
¥ İhlas-ı şerif suresinin tefsiri. 4/76
¥ İhlas, fenasız ve muhabbet-i zatiyesiz tasavvur edilemez. 4/51
¥ İhlasın hakikatine erişmiş olan, tarikte [tasavvuf yolunda] lazım olan uğraşmaktan kurtulmuştur. Her ne işte olursa olsunlar, Allahü teala içindir. Niyet etsinler, gerekse etmesinler. Niyetin lüzumu ihtimal olan şeydedir. Onların nefsleri, Allahü teala için feda olmuştur. Ben demeyi şirk bilirler. Evvelce ne ettiler ise, kendi nefsleri için ederlerdi. Ve niyete muhtaç değiller idi. Şimdi de, niyete muhtaç değillerdir. Böyle bir arife eziyet edip, edebsizlik etmek, Hak sübhanehu ve tealaya edebsizliğe varır. Zira ona nisbet olunanlar, külfetsiz Cenab-ı Hak tealaya nisbet olurlar. Her-gah, o arifin amali bi ihtiyaç [ihtiyaçsızlık] değildir. Lakin fil-hakika Hak tealanındır. Bu kıyas üzere onun, Mevlası celle ve alaya tazim ve itaat olunup, bu itibarla, Kelam-ı Mecitte varid olmuştur ki, mealen: “Resule itaat eden, Allahü tealaya itaat etmiş olur.” Nisa suresi 80. ayeti. 4/160.
¥ Ahlak-ı rettiye [kötü ahlak], ademin [yokluğun] kötülüğünden ötürüdür. 6/67.
¥ Bi-edebin [edebsizin] hiçbiri, Allahü tealaya vasıl olamamıştır. 4/182
¥ Ezandan sonra, (Veb’ashü mekamen Mahmuden illezi ve adtehü, inneke la tuhlifül miad) demek, rivayet edilen mühim bir haberdir. Ecr ve sevaba kavuşmak içindir. Yoksa Allahü tealanın vaadi, elbette vukua gelecektir. 5/53
¥ İrade, rızayı gerektirmez. Zira, küfür ve isyanlar, Hak celle ve alanın muradıdır. Fakat, mardisi [beğendiği] değildir. 5/83.
¥ İradeden huruc edip [kendi iradesini terk edip], Hak tealanın iradesine teslim olalar. 5/115
¥ İradenin ortadan kalkması, vilayetin şartıdır. Manevi kuvvetlerin cezbesi olmadıkça, sadece suri ameller ile, nasib olmaz. 5/4
¥ İradenin sarf’ı abtten vaki olup, [Kul iradesini sarf edip,] Allahü teala (dilerse) halk eder. 5/83
¥ İrade aslında [bizzat] kemal sıfattır. Onun çirkin olması, çirkinlik ile alakasındandır. 5/52
¥ İrade olmayıp, insanlar mecbur olsaydı, dünyada zalimlerin kınanması [kötülenmesi], isyan edenlerin cezalandırılması olmazdı. 5/83
¥ Erzak-ı ibade [kulların rızklarına] Allahü teala kefildir. Eğer az bir çalışmakla tahsili mümkün olursa ne ala, ne güzel. Ve illa ardına düşmeyeler. 5/22
¥ Arz-ı ribatta [muharebede] eda olunan namaz, ikibin kere bin (iki milyon) namaza müadildir (eşteğerdir). “Hadis-i şerif”. 4/64
¥ Ervah ve berzah-ı sugra [Ruhlar ve ruhun mahşere kadar kaldığı alemler] bahsleri ziyade naziktir. Bu babda zan ve tahmin ile konuşmaya cüret eylemeyeler. Nas’lar ile sabit olanlara kısaca iman eylemek lazımdır. Onun tafsilini Allahü tealanın ilmine havale eyleyeler. 4/182
¥ Ervah-ı mükemmel [olgun ve üstün kimselerin ruhları], Allahü tealanın dilemesi ile, ceset şeklinde görünmüş, acayip şeyler yapmışlardır. 4/182
¥ Ervahın [ruhların] müşahedesi kemal değildir. Kemal, batının masivayı bilmekten ve görmekten kurtulması [unutması]dır. 6/33
¥ Ez gubar-ı naka-i Leyla ki Mecnun saleha çeşm ber reh daşt, girdi zin beyaban ber nehast. [Mecnun Leylanın yolunu beklerken, yıllarca çöle baktı. [Yol gözledi]. Çölden bir toz kalkmadı.] 5/47
¥ Esbabın ref’inde [sebeplerin kaldırılmasında], hikmetin yok olması vardır ki, onun zımnında [arkasında] maslahatlar [faydaler] olabilir. 6/62
¥ Esbab [sebepler] vardır. Lakin hakiki müessir Allahü tealadır [Onun filidir]. 4/110
¥ Esbaba mübaşeret [sebeplere yapışmak] tevekkülü bozmaz. Tesiri Allahü tealadan bilip ve itimat Ona olup, sebepleri kati olarak ortaya koyalar. Sebeplerden kati olarak kurtuluşa çare yoktur. 4/182
¥ Esbab [sebepler] üçtür: Vehmi, terk edilmesi lazım olan sebepler. Kati olarak bilinenlerin yapılması vaciptir. Şüphe ve zanlı olanların yapılması zanlı ve şüphelidir. 4/182
¥ Esbaba [sebeplere] yapıştıktan sonra, sebepler dolayısiyle, Hak teala eser halk ediyor. 5/52
¥ İstihareler tekrar tekrar (7 defa) yapıla. İltica ve tezarru eyleyeler. Eğer, zahmetsiz kalpde arzu ve sinede açılma hasıl olursa, o emre müteveccih olalar. 5/42
¥ İstiharede, bir emrin [arzunun] hasıl olmamasından ve rüya görmemekten ve kanaat hasıl olmamasından, dağınık fikirde olmayınız. Zira, vilayet ve kurb, ona bağlı değildir. Ve herbirinin yokluğu kemalde sebep-i noksan olmaz. Yüksek himmet sahibi olup, en yüksek maksata ulaşmaya teşebbüs ediniz. Hasanatlar fazla bulunsun, gerekse bulunmasın. 5/73
¥ İstigfar, belaların ve sıkıntıların [şiddetli] kaldırılması için, faydalı ve mücerrebdir. [Tecrübe olunmuştur.] 5/80
¥ İstigfara sabah ve akşam devam lazımdır. Bir kimse, 25 kere derse, beytinde [evinde], ehlinde [ailesinde], darında [memleketinde ve şehrinde] ve bulunduğu beldede, istenmeyen bir şey ile, karşılaşmaz. 5/80
¥ İstikamet, kerametin fevkıdir [üstüdür]. Cemiyet ve istikamet üzere olalar. 4/151
¥ El-istikametü fevkal kerameti. [İstikamet, kerametin üstündedir.] “Hud suresi sakalıma ak düşürdü.” Hadis-i şerif. 6/213
¥ Esrarın [sırların] çoğu kayda ve kitaba gelmez. Sohbet ve konuşmaya bağlıdır. 4/123
¥ İslam, iman üzerine atf olunduğu [bağlandığı] mahallerde, iman, kalbin tasdiki, İslam, görünürde teslim olma manasınadır. 5/53
¥ İslamın 5 şartından birine halel gelirse, İslama halel gelir. [Biri yapılmazsa, o şart yapılmadığı için, İslamiyet eksik olur.] 5/11
¥ İslam garib olmuştur ve gittikçe de ziyade garib olur. Yeryüzünde Allah diyecek kimse kalmasa gerektir. 4/178
¥ İslam-ı hakiki, nefs-i emmarenin inkıyadına [teslim olmasına] bağlıdır. Nefsin itminanından evvel kalbin tasdiki ile hasıl olan İslama, İslam-ı mecazi derler. 4/64
¥ İslam-ı hakiki, makamat-ı sülukun tayından sonra [süluk konakilarının geçilmesinden sonra] ve nefsin itminanından sonra hasıl olur ki, bahs edilen bu kemaller ism-i zahire tealluk eder. 6/35
¥ İslam-ı hakiki, arifin yolunun dönüşsüz olması ve tam olgunluğun asla katılmış olmasıdır. 6/63
¥ İslam, uyanıklık yoludur ve neticesi tenzihtir. 4/79
¥ İslam-ı tarikat, cem’ül cem makamı olup, küfür tarikati müteakip hasıl olur ve halkı Hak sübhanehudan ayrı görüp, zikir ve namaza rağbet eder. 6/207
¥ İsim, isimlendirilenin aynasıdır. Şühud vaktinde ayna gizlidir. Ve zahir olan, hemen aynada görünendir. İsmle vuku bulmayı, zat ve müsemma ile tahakkuk zannederler. Ve bu benzetmek ve aynanın gizli olması sebebiyle, tamamen gizlenmiş sıfata, zattır, derler. Zat ile sıfat, birbirinden, ilmde ayrılmıştır derler. Lakin hak olan budur ki, Allahü tealanın sıfatları, haricde ayrıca vardır. 5/102
¥ İsim ve mana ve diğer elfazın [sözlerin] Hak teala hakkında söylenmesi, ifade edecek söz bulunamadığındandır. Hak sübhanehuyu, lafzın ve mananın, afak ve enfüsün ve tecelliyat ve zuhuratın ve tevhit ve ittihatın ve müşahedat ve mükaşefetin ötesinde olmak üzere aramak gerektir. 6/122
¥ İsm-i ilahi celle sültanühu ile beka eyleyip, hakikat-i sübutiye hakikat-ı ademeyenin canişeni oldukta, arifte müdir ve mütasarrıf hemen o isim olur. Ve o ismin evsafı ile muttasıf ve mütehalli [zinetlenen] olur. O ismin hayatı ile hay ve ilmi ile alim ve sem’i ile semi ve basarı ile basir ve kelamı ile mütekellim ve iradeti ile mürid ve kudreti ile kadir olur. Zira her ism-i ilahi celle sültanühu esma ve sıfatı mütezammındır. Çünkü her esma zıldir, başkadır. Ve o ismin cüz’iyatından bir cüzdir. Arif, zıl yolundan asla bağlanıp, ism-i sabık renginde ism-i lahıkın evsafı ile muttasıf ve ol asldan bu asla mülhak olup, asıl-ı saniden asıl-ı salise ve ila maşa Allah mütehakkık olur. 4/204
¥ Her ism-i ilahi bütün isimleri ve sıfatları kendinde toplar. 5/52
¥ Esma-i ilahiden [ilahi isimlerden] her birinin aslı, şuun ve zatın yüceliğine ulaşır [nihayet bulur]. 4/24
¥ Esma-i ilahiden [ilahi isimlerden] her birinin bütün isimleri ve sıfatları toplaması, onlar ile sıfatlanmış olması demek değildir. Belki ismin sıfatlar ile alakalı olması ve sıfatlar ile şartlanmış olması, kendisinde hatırlanmaktır. Mesela, ilmin isimleri kendinde toplaması, hepsine alakası olması itibariyledir. Tekvinin camiiyeti ilim, kudret, irade ve gayri kemal sıfatlarını içine alması itibariyledir. Sanki ondan alınmıştır. Kudret ve iradet, hayat ile şartlıdır. Ve ilim için lazımdırlar. İlmin topladığı şeyler, bu sıfattan alınmıştır. Ve kelam onları şamil olduğu itibariyle içine alır. 5/52
¥ Muhammed Eşref, Muhammed Masumun mahdumzadesidir. 4/238
¥ Eşref saat, cevf-i şebdir [gece yarısıdır.] 4/144.
¥ Eşya ezdadıyla tebeyün eder. [Eşya zıttıyla tanınır.] 4/17
¥ Eşyanın mebde-i teayünü, esma-i ilahinin zıllidir. İsm-i ilahi mebde-i teayünün aslı olup, ism-i küllidir. Mebde-i teayün o küllinin cüz’iyatındandır. İsm-i küllinin aslı da şan-ı zata olup, zat-ı tealada mücerred itibardır. 5/135
¥ Eşyaya hakiki malik odur. Lakin, zahirde kendi kullarından her kimi malik ettiyse, hesaba çekilme onunla alakalıdır. 5/53
¥ Eshabın cümlesi, sohbetin şerefi sebebiyle, ölmeden önce ölmek ile müşerref oldular. 6/24
¥ Eshab-ı kiram vilayetin en yüksek tabakasındadırlar. 6/19
¥ Eshab arasındaki muharebeler, düşmanlıktan dolayı değildi. İctihad yüzünden idi. İctihatta hataya da bir derece sevap verilir. 5/36
¥ Eshab-ı kiram sohbet bereketiyle kemale ulaştı. Ümmetin evliyasından öne geçtiler. 4/88
¥ Eshab-ı kiramda haller ve keramet fazla miktarda zuhur etmemiştir. Zira dünya amel yapma yeridir. Ahiret mükafat yeridir. Eğer amelin karşılığı olan meyvelerden bir kısım bu dünyada ihsan olunursa, ahiret derecelerinin noksan olmasına sebep olur. Bunun için, dünyada amelin meyveleri verilen bazı kimseler görülmüştür ki, ölümü anında, bu işlerin olmamasını temenni ederler. 4/189
¥ Eshab-ı kiramdan iki şahsı Müseylemet-ül-kezzab yakalayıp, birisine sorup, Muhammedin “sallallahü aleyhi ve sellem” Resulullah olduğuna şahadet eder misin dedikte, evet şahadet ederim ki, Muhammed “sallallahü aleyhi ve sellem” Resulullahtır, cevabını vermiştir. Müseyleme yine sual edip, benim dahi Resulullah olduğuma şahadet edermisin dedikte, evet dedi. Onu bırakıp, 2. şahsı getirtip, Muhammedin Resulullah olduğuna şahadet eder misin dedikte, o kimse evet dedi. Müseyleme, benim dahi Resulullah olduğuma şahadet edermisin dedikte, o kimse, ben işitmemek illetine mübtelayım dedi. Müseyleme sualini 3 kere tekrar edip, o kimse dahi çok sağır olduğunu söyleyip, onun risaletini ikrar etmedi. Ona gazap edip, şehit etti. Bu vak’a Resulullaha eriştikte, buyurdular ki, maktul olan şahıs yakin ve sıdk yolunu tutmuştur. Şehitlik rütbesine malik olmuştur. Diğeri ruhsat yolunu ihtiyar edip, kendisinden zulmü def’ eylemiş. 6/55
¥ İslah-ı ceset [bedenin islahı], kalbin islahına bağlıdır. Bedenin fesadı dahi, kalbin fesadına bağlıdır. 6/178
¥ Aslın zuhuru ne kadar çok ise, zılde dahi mahv ve telaş o kadar çok olur. 4/121
¥ Usûllerden ve usûllerin aslından mücerred, zata [Allahü tealaya] kavuşmak mümkün değildir. 4/1
¥ Usûl-i dinde [itikat edilecek şeylerde] hatıra gelen şey ve vesveselerin menşei hannastır ki, sadrdadır [şeytandır ki, göğüstedir]. 4/190
¥ Çocuklara dahi, ahirette marifet hasıl olması ve bunlara akıl ve şuur ita edilmesi mümkündür. Mesela, o günde müşrikler tevhit ehli olurlar [yani inanırlar] ve derler ki, (Allahü teala Rabbimizdir, biz müşriklerden olmadık.) 6/173
¥ İtminanın [kalbin mutmainne olmasının] alameti, nazil olunmuş ahkama tam uymaktır. 4/228. [Eshab-ı Kiram: 273.]
¥ İtminandan evvel nefs, ahkam-ı İslameyenin suretine uymaktadır. 4/186
¥ Bir gün itikaf eden kimse ile Cehennem arasında üç hendek olur ki, herbiri hafikayndan [magrib ile meşrik arası mesafeden] daha çoktur. 4/147
¥ İtibarat-ı ilahi, mesela itibarat-ı mescudiyet ve gayri gibidir. 6/105
¥ İtizar edenin [özür dileyenin] özrünü kabul etmelidir. 5/110.
¥ Allahü tealayı en iyi tanıyanlar, en çok hayrete düşenlerdir. 5/86
¥ Amal-i Hasana arasında, Resulullahtan “sallallahü aleyhi ve sellem” nakil olunmuş ve onun ameli olup, hasaisinden olmayanları, ahirette sevap almak niyetiyle ifa etmek, [yapmak] için, izine ihtiyaç yoktur. Peygamberin ameli ümmete izindir ve sünnettir. Hacetlerin hasıl olması, müşkilatların halli için, bazı ameller ve zikrler ve dualar ve rukyeler mürşidin iznine bağlıdır. 5/36.
¥ Amal-i saliha sevabını mümin ve müminatın tamamının ruhlarına hediye eylemek güzeldir. Her birine tam sevabı ulaşır. Hakkında niyet olunan meyitin ecri dahi hiç noksan olmaz. 5/36
¥ Amal-i uhrevide tevekkül, bi manadır [Ahiret amellerinde tevekkül olmaz]. 4/182.
¥ Amalde [amellerde] her ne kadar kusur hatıra gelirse [yani amellerini kusurlu görürse], kıymeti çok olup, kabul olunmaya layık olur. 6/225
¥ Amellerin ve taatlerin ve zikrlerin kabulü, ihlasa bağlıdır. 5/133
¥ “Amellerin efdali, müminin kalbine sürur (sevinç) vermektir. [Mümini sevindirmektir.]” Hadis-i şerif. 4/147.
¥ Ummalüküm amalüküm. [Yaptığınız amellere göre idare edilirsiniz.] 6/34
¥ Amal-i suriye [suri ameller], mücerred manevi cezbe kuvveti olmadıkça, insanı varlığı sevmekten ve enaniyetten kurtaramaz. 4/80
¥ Amel yap ve istiğfar et. Bu dünyada amel istenmiştir ve zaruridir. Kabule layık bilin, gerekse bilmeyin, ibadet yapmak ve ondan istiğfar etmek gerektir. Ve yalvararak onun kabulünü istemek gerektir. 6/68
¥ Ayan-ı sabiteye sofiye-i aliye izafi yokluklar derler ve mümkünatın hakikatleri olarak tasavvur ederler. 4/130.
¥ Ayan-ı sabite mümkünatın hakikatıdır. (Muhyiddin-i Arabi) 6/207.
¥ Agniyanın [zenginlerin] sohbetine rağbet etmeyeler. Ve fakir ve na-murad olmayı aziz bileler. 5/25
¥ Agniya [zenginler] ile sohbetten uzak olalar. Ve zaruretsiz onlar ile beraber olmayalar. 6/97
¥ Ah yazık ki, ömr tamam oldu. Ve hiç amel vücuda gelmedi. Dünyanın vefasız olduğu açıktır. Fitne ve musibetler peşpeşe gelmektedir. Dostlar ve ciğerpareler vefat edip, göçüp gitti. Yine hiç uyanmak ve hatırlamak ve tövbe ve sığınma yoktur. Gaflet artmaktadır. İsyan ile geçen günler artmaktadır. Bu nasıl imandır. Ve ne şekil müslümanlıktır. Ne kitap ve sünneti kabul ederler. Ve ne açık işaretlerin görülmesinden ibret alırlar. Fikir ve endişe lazımdır ki, bir yerde beraber giden eski dostlar, cana yakın, hep beraber olanlar nice oldu ve nereye gittiler. Can dostu olan dostlardan hiçbir eser ortada yok. Ve hiç onlardan açık nişan meydanda yok. Yaz harmanı gibi, yokluk rüzgarı, onların nişanını dahi bırakmadı. Öyleyse bizim gibi geri kalanlara lazımdır ki, şu birkaç günlük ömrü gaflet ile telef ve gözü açık uyku ile [tavşan uykusu ile] zayi eylemeyelim. Bu fani saraya gönül bağlamayıp ve bu insafsız kahbeye aldanmıyalım ve muhabbet bağlamış olmayalım. Tamamen Cenab-ı Hakk’ın rızasını kazanmak için, bütün gücü harcamalı, nefs ve şeytanın tuzağından, heva ve hevesin girdabından kenara (sahile) çekilmeye çok gayret edelim. Ve kabir ve kıyamet her zaman gözümüzün önünde olup, kendimizi ölmüşlerden sayalım. Böyle düşünmemiz emirolundu. Var gibi bilinen hayat ve vücutdan soyulup, ölümden önce olan ölüm ile vasflanmak yoluna gidelim. Ve kendimizi gerçek bir ölü ve asli bir yokluk gibi sayalım. Yokluk ki, kendini var gibi sayıp, vücut ünvaniyle ortaya çıkmış olup, kendinin kıymet sahibi olduğunu ittia ediyor. Halk arasında gülünç olması yerindedir. Dünyanın süsleri sebebi ile kendilerini değiştirmeyeler ki, dünya fani ve helak olucudur. Sabit değildir. Şekerle kaplanmış bir zehir ve altın kaplanmış necaset gibidir. Bu zehir ile ebedi ölüme tutulmak ve daimi hüsrana yakalanmak açıktır. Varlık ve ona tabi olan şeyler hakiki vücut sahibine yakışır ve ona layıktır. Ve mümkünün üstünlüğü, üstünlük ittia etmemesindedir. Noksanlığı da hayırlardan uzaklaşmasıdır. 6/156
¥ Efdal-i taat [taatlerin efdali] Evliyaya muhabbet ve düşmana düşmanlıktır. 4/29
¥ Ef’al ve harekatın [işlerin ve hareketlerin] cümlesinde teşebbüs edip, niyet etmelidir. Ve salih niyet zuhur etmedikçe, hiçbir amele [mümkün olduğu kadar] başlamamalıdır. 5/110.
¥ Ef’al-i abd [Kulun bütün filleri] hayır ve şerden, cümlesi, Hak tealanın takdir ve iradesiyledir (dilemesiyledir). Takdir yaratmaktan ibarettir. 5/83.
¥ Eksiru ihvaneküm fiddin. “Din kardeşlerinizi çoğaltınız.” 4/22
¥ İnsanlarla haşr-neşr olmak, iflas alametlerindendir. 5/6
¥ Elbise kestirmek için gün tayin eylemek sabit olmamıştır. 5/51
¥ Elbise-i fahire [güzel elbise], latif içecekler, nefis yiyecekler, Allah için caiz, riya ve övünmek için masiyettir. 5/106
¥ Elhamdülillahi ala külli hal. Ve eüzü billahi min hal-i ehlinnar. [Her hal üzere Allahü tealaya hamd olsun. Cehennem ehlinin halinden Allahü tealaya sığınırım.] 6/151.
¥ “Hikmet on kısımdır. O on kısmın dokuzu uzlettedir. Biri de susmaktadır.” Hadis-i şerif. 5/110.
¥ Esselamü ala menittebeal hüda. (Hidayette olanlara selam olsun.) Ve Muhammed aleyhisselama uymayı seçenlere. “aleyhi ve ala alihi minessalevati efdalüha, minetteslimatü ekmelüha.” 4/75.
¥ Ülfet eyle. (İnsanlarla görüş, konuş). Onlara gönlünü kaptırma. [İhtiyaçın kadar görüş.] 4/16
¥ Allahü teala, masivaya köle olmaktan kurtarıp, tamamen Cenab-ı Kudsisine bağlayıp ve mamur eyleye. Yakınlık derecelerinde yükselmeler vere. 4/75
¥ Allahü teala kendi mevcutiyetinde, kendi zat-ı mukaddesinden gayra muhtaç değildir. 4/230.
¥ Allahü tealaya olan muhabbetin kadar, halk sana muhabbet eder. Senin Allahü tealadan korkun kadar, halk dahi senden korkar. Ve Allahü azze ve celle ile meşguliyetin her ne kadar olursa, nas dahi senin emrinde o kadar meşgul olurlar. Tamamen Hak tealaya müteveccih ol (dön) ve kimseye teveccüh eyleme. Nefsin seni meşgul etmesin. Allahü tealanın fadlından gayra itimat eyleme. 5/109.
¥ Allahümme inni Eselüke filel hayrati ve terkel münkerat ve hubbel mesakin ve en tegfire-li ve terhameni ve iza eredte fitneten fi kavmi fe-teveffeni gayre meftun ve Eselüke hubbeke ve hubbe men yühibbüke ve hubbe amelin yükarribüni ila hubbike. (Resulullah “sallallahü aleyhi ve sellem” okurlardı.) [Ya Rabbi! Hayır işleri yapmayı, kötü işleri terk etmeyi senden isterim ve miskinlerin sevgisini isterim ve beni bağışlamanı ve merhamet etmeni isterim, kavmim arasında bir fitne irade buyurduğun zaman, beni fitneye düşmeden vefat ettir! ve senin sevgini, senin sevdiklerinin sevgisini, beni senin muhabbetine yaklaştıracak amelin sevgisini isterim.] 5/5
¥ Afaki putlara kul olanlar, Zat-i ilahi düşmanlarıdır. Enfüsi putlara kul olanlar sıfat-ı ilahi düşmanlarıdır. 6/55
¥ Elvan ve envarın [renklerin ve nurların] görünmesi fenaya muhalif değildir. 4/154
¥ Elem ve üzüntü, ayrılık ve musibet, madem ki Allahü tealanın irade ve takdiriyledir. Ona razı olmak lazımdır. 4/72.
¥ İlham hatarat cümlesindendir. Yakin hasıl olması ve zann-ı galip vardır. Batının açılması vardır. Hatarata menşe [başlangıc] ise nefstir. 4/133
¥ İlham zannidir. Hasıl olması umulur. 6/87
¥ “Allahü teala semavatın ve erdın nurudur” ayet-i kerimesinin manası, sonradan yaratılmışlar, yokluklar olup, baştan başa zulmet ve şerlerdir. Ve onlarda olan hayır ve kemal, hüsn ve cemal vacip-i teala ve tekaddestendir. Lakin bu nur zıller vasıtası ile olup, “Allahü tealanın müminin kalbindeki nuru, fener içindeki mum gibidir” ayet-i kerimesi bunu irade buyurur. 4/113
¥ İlham zannidir. Kati değildir. Kat’ıyet vahye bağlıdır. 5/116
¥ İmam ile iftitah tekbiri almayı, tecellilerden ve zuhurattan daha iyi bileler. 5/87
¥ İmam-ı Azam, ömrünün sonunda, iki sene ictihadı terk edip, uzlete çekilmiştir. 5/61
¥ İmam-ı Azam 4.000 altın kıymetinde elbise giyerdi. Ve güzel elbise tavsiye ederdi. 5/106.
¥ İmam-ı Azam, imam-ı Cafer-i Sadıktan sual edip, Ya ibn-i Resulillah! Allahü teala, insanların istekli işlerini, onların arzularına bırakmış mıdır, dedikte, cevabında, Allahü teala, rububiyetini, [yaratmak ve her istediğini yapmak büyüklüğünü] kullara bırakmaktan münezzehtir buyurdu. Yine sual edip, onlara cebr eder mi, dedikte, cevabında; cebr yoktur. Yaratmayı kullara bırakmak da yoktur. İkisi arası olagelmektedir, buyurdu. 5/83.
¥ İmam-ı Cafer-i Sadıkta ayrı ayrı iki nisbet vardı ve birbirinden ayrılmış idi. Nisbetin biri, yüce ceddi tarafından Ali “radıyallahü anh”a ulaşır. Diğeri annesinin ecdadından Sıddık-ı ekberden “radıyallahü anh” alınmıştır. 5/59.
¥ İmam-ı Rabbani kaddesallahü sirrehül’aziz, müceddid-i elf-i sani idi. 5/2
¥ İmam-ı Rabbani vilayet-i Muhammediye ve vilayeti Museviyenin terbiyet yaftesı olmuştur. [Her ikisi ile yetiştirlimiştir.] 4/180.
¥ İmam-ı Rabbaninin seyri [ilerlemesi] bir noktaya vasıl olmuştur ki, asıl noktaya akrep [çok yakın] noktadır. Onun üstünde seyr düşünülemez. 4/63
¥ İmam-ı Rabbaninin hakikat-i Muhammediyeye vusul bulduğu [kavuştuğu]. 4/180
¥ İmam-ı Rabbaninin seyri, seyr-i muradi [Muradların seyri, çekilenlerin seyri] olduğu. 5/101
¥ İmam-ı Rabbaninin sohbetinde hasıl olan feyizler ve bereketler. 6/91
¥ İmam-ı Rabbaninin, İmam-ı Azam ve imam-ı Şafii ile keşfen bir araya gelmeleri. 4/231.
¥ İmam-ı Rabbani, Kutubiyet ve fertiyetin kemalatını daha başlangıçta kendinde toplamış idi. 4/154
¥ İmam-ı Rabbaninin nisbeti, nisbet-i Eshab-ı kiramdır. [Yani Eshab-ı kiramın nisbetidir.] 6/206.
¥ İmam-ı Rabbani, tecelli-i zati ile şereflendi. 4/183
¥ İmam-ı Rabbani, sabikundan idiler. 5/34
¥ İmam-ı Rabbaniye, (Seni ve kıyamete kadar sana tevessül edenleri magfiret ettim) diye ilham olundu. 4/225
¥ İmam-ı Rabbani, Ehl-i beyt-i nebevi kemalatına gark olmuşlardı. 4/193
¥ İmam-ı Rabbaninin sinesinden [göğsünden] vesvese veren şeytanı ve onun avenesini ihrac eylemişlerdir. 4/190
¥ İmam-ı Rabbaninin, Cenab-ı Hakk’ın, daire-i gazap, daire-i istigna [ihtiyaçsızlık dairesi], rahmet dairesinde seyri. 4/45
¥ İmam-ı Rabbani, Kuran-ı kerimdeki huruf-ı mukattaa ile mümtaz oldular. [Onun sırlarına eriştiler.] 6/157
¥ İmam-ı Rabbani, zamanın halifesi ile yol beraberliği yapıp, Ecmir seferine gitmişlerdir. 4/238
¥ İmam-ı Rabbaniye vefatından 6 gün evvel humma geldi. 4/193
¥ İmam-ı Rabbaninin ölüm hastalığı sıtma idi. 4/183
¥ İmam-ı Rabbaninin vefat tarihi 1034, Seferinin 28. salı günü idi. 4/86
¥ İmam-ı Rabbaninin yaratılışı, Nebi aleyhisselamın artık toprağındandır. 6/198
¥ İmam-ı Rabbaninin mezarından, üstün kemalatlarının feyzi alınmaktadır. 4/80.
¥ İmam-ı Rabbani Lahorda Hacı süvayı sokağında Hace Kasımın eski hanesinde bir-iki ay ikamet buyurdular. O hane köhne olmakla, telapür sokağında diğer haneye intikal buyurdular. 4/25
¥ İmam-ı Gazali, Farabi ve İbni Sinayı tekfir eylemiştir. [Küfre düştüklerini söylemiştir.] 4/230, 1/266
¥ İmam müezzinden mutlaka efdaldir. Mamafih imamda ezanın fazileti yoktur. 6/24
¥ “Emr-i münkeri gördükte [İslamiyete uygun olmayan bir iş gördükte] değiştirilmesine kadir olmadığınız vakitte, sabrediniz. Allahü teala, onu tagyir eder [değiştirir].” Hadis-i şerif. 4/29.
¥ Emr-i maruf ve nehyi münker bütün müslümanlara vacip ve küffar ile cihat gibidir. 4/29.
¥ “Ya emr-i maruf ve nehyi münker edersiniz, veyahud Allahü teala sizin üzerinize gazap gönderir. O vakit, duanız kabul olmaz.” Hadis-i şerif. 4/29.
¥ Emr-i maruf olmayan memlekette, emirlere itaat ettiği halde, yani muti olduğu halde üzülmeyenler helaka müstehaktır. 4/29.
¥ (Belkıs dedi ki: Padişahlar hasmane bir şehre dahil olduklarında, ol şehri harab ve ahalisinin azizlerini zelil ve esir eder ve filhakika bu işi işler.) Neml suresi 34. ayet-i kerimesi meali. 4/66
¥ “Allahü teala, (şüphesiz ki) nimetlerin eserini kulu üzerinde görmeyi sever.” Hadis-i şerif. 5/106.
¥ “Allahü teala, bidat sahibinin (işleyenin) orucunu, namazını, haccını, umresini, cihatını, farzlarını ve nafile ibadetlerini kabul etmez. Bunlar, yağdan kıl çıkar gibi İslamdan çıkarlar.” Hadis-i şerif. 5/110.
¥ “Şüphesiz ki, Allahü tealaya kullarının en sevgilisi, Allahü tealayı kullarına sevdirendir.” Hadis-i şerif. 4/117.
¥ “Şüphesiz ki ben, dünyayı imar etmek için değil……..” hadisi. 4/155.
¥ “Allahü teala sadık olan tüccarı sever.” Hadis-i şerif. 4/202.
¥ “İnsanoğlunun cesedinde bir et parçası vardır ki, bu salih olursa, bütün beden salih olur. Bu bozulursa, bütün beden bozulur. Bu et parçası kalpdir.” Hadis-i şerif. 5/109.
¥ (Eğer Allahü teala, sana bir zarar eriştirse, Onu senden keşf ve def’e yine Ondan gayri kimse kadir olmaz. Eğer sana bir hayır murad ederse, Onun fadlını red ve men’ eder yoktur. Onun fadlı kullarından dilediğine isabet eder.) (Yunus 107-ayet-i kerimesi meali) 5/42.
¥ “Kulumu, beni zannettiği gibi karşılarım!” Hadis-i şerif. 6/225
¥ Enbiya kabirlerinde zindedir [diridir]. Lakin dünya hayatı gibi değildir. 5/36.
¥ Enbiya adedinin tayinini, ülema men’etmişlerdir. Sofiyeden bu babda nakledilen bir şey yoktur. 5/36
¥ Enbiyaya indirilmiş olan herbir kitap, Kuran-ı kerimin eczasından bir cüz’dür. Onun bazı ibarelerinden o kitaplar almışlardır. [Kuran-ı kerim, bütün kitapları kendinde toplamıştır.] 4/183
¥ Enbiyaya mütabeat olmadıkça [uyulmadıkça] kemale ulaşılmaz. Eğer bir şeyler hasıl olursa istidracdır ki, neticesi ahirette hüsran ve pişmanlıktır. 4/29
¥ Enbiyadan herbirinin kendi Rabbi ile muamelesi ve sırrı başkadır ki, hiçbir kimsenin o muamelede aslen şirketi yoktur. O nisbet ve yakınlığın keyfiyeti mechuldür. 4/222.
¥ Enbiya Evliyadan efdaldir. Fakat bazı meziyetler ve marifetler Veliye mahsus (üstünlük) olsa, fadl-ı külliyi mucib olmaz. Caiz ve belki vakidir. Ve fadl-ı külli Enbiyaya mahsustur. Bunun gibi, Nebiler ile Resuller arası da böyledir. Mesela Musa aleyhisselam ile Hızır kıssasında bu hususu yazmışlardır. 5/36
¥ Enbiyanın müttefik bildirdikleri ve ülemanın icmaları olan kavlleri, batıl hayallerle kaldırmak [kabul etmemek] mümkün midir? 6/16
¥ Enbiyadan bir Peygambere vahy olunup, zamanında mevcut bir abide gidip, senin züht ve dünyadan kesilmen, ahirette nefsin rahat etmesi içindir. Allahü teala için olan ameli yaptın mı dedikte, o amel nedir, diye sual edince, (Velilere dostluk, düşmanlara düşmanlık eylemektir) dedi. Hadis-i şerif. 6/55
¥ İntizar ve tefakkud-i matlubdan [matlubu beklemek ve aramaktan] bir an uzak olmayalar. 5/6
¥ İnzivayı ihtiyar eylemek evladır. [Yalnızlığı seçmek iyidir.] Lakin riayet-i hikmet ve adem-i inare-i fitne [hikmeti gözetmek ve fitneyi uyandırmamak] lazımdır. 5/151.
¥ İnsan toprak olup, topraktan nebat hasıl olur, nebattan hayvan yer ve hayvanı insan yer ve bundan nutfe hasıl olup, yine insan peyda olur. İşte bas budur [dirilmek budur] demek küfürdür. 6/16
¥ İnsana ita olunan [verilen] suri ve manevi feyiz, zahiri ve batıni feyiz [nimetler], eğer bir an kesilse, varlık ve üstünlükler kalmaz. 4/172
¥ İnsanın olgunluğu, yokluğunu [adem olduğunu] anlayıp, kendinde emanet olan kemalatı, ehline havale ederek, kendinden intifa-i kemalde, hayriyeti de, selb-i hayriyettedir. 4/27.
¥ İnsanın kıymeti, himmeti kadardır. 4/114
¥ İnsanın izzeti, iman ve marifet iledir. Mal ve cah (mevki) ile değildir. 5/62
¥ İnsanın zatı ademdir. Hayır ve kemal onun hakkında emanettir. Ve güzellik ve cemal in’ikasidir. Eğer bu hayır ve kemali kendine nisbet edip, [kendinden bilip], aslı ile ortaklık davası ederse, haindir. 4/27
¥ İnsan bir biçaredir ki, onun üstünlüğü ve güzelliği yokluktur. Kendi Mevlasına mahsus olan varlıktan nasıl haberdar olur. Onun kemal ve cemaline nasıl muttali olur? 4/162
¥ İnsan, 10 latifeden mürekkebdir. 5’i alem-i halktan [madde aleminden], 5’i alem-i emirdendir [ruh alemindendir]. Nefs, alem-i halktandır. 5/137.
¥ İnsan, mebde-i teayünü olan ismin zıllıdir. Zılde bulunan, hayır ve kemal aslının ziyasıdır. 6/229.
¥ İnsanın olgunluğu, kemal ittia etmemekte, hayırlılığı da, hayırlılığı kendinden bilmemektir. Eğer hayır ve kemali kendi nefsine nisbet ederse, emanete hıyanet ve asıl ile davay-ı şirket eder. [Asıl ile ortaklık davasında bulunur.] Meyer ki yokluktan sonra, [Yok iken var edilince] kendisine vücut ihsan edilince, ikinci bir doğuş ile doğmuş ola ki, o vakitte onun hakkında, bu söz güzel olur. 5/16
¥ İnsana her ne ulaşırsa, cümlesi, takdir ve ezeli irade iledir. 6/87.
¥ “İnsanın hayırlısı, ittika edip [takva sahibi olup,] sıla-i rahm eden ve emr-i maruf ve nehy-i münker edendir.” Hadis-i şerif. 4/29.
¥ İnsandan bu fani alemde istenen, biçare bir kul (köle) olup, kulluk vazifelerini eda ve tamamlamak ve ibadetleri ve taatleri yerine getirmektir. 5/100.
¥ İnsanın arzu ile karı nedir? (İnsan bir şeyi niçin arzu eder durur?) Çok vaki olur ki, temenni ettiği emir (iş), kendi hakkında mukadder değildir (takdir buyurulmamıştır.) 5/19
¥ İnsanı Hak sübhanehu ve teala, beyhude halk eylemedi ki, kendi haline bırakılsın. Hatta, her ne bilirse yapıp, heva-i nefse ve hoşuna giden şeye uysun. Onu emirleri yapmak ve yasaklardan sakınmakla mükellef kıldı. Ve emirler ile muhatab etti. İnsan için onun emirlerini yapmaktan başka çare yoktur. Ve onun hilafı üzere heva-i nefs ve tabiate tabi ola. Eğer bu vechle amel etmezse, asi ve inadcı kul olup, Allahü tealanın gazapına uğrar ve çeşitli cezalara müstehak olur. 5/11
¥ İnsan her ne kadar derd ve belaya mübtela ve mihnetlere düçar olursa, beraberlikte ve yakınlıkta o kadar ziyade kamil olur. 5/111.
¥ İnsanın kadir ve kıymeti, muhabbet ile belli olur, açığa çıkar. Ve diğer varlıklardan ayrılması bu derd sebebi ile olduğu açıktır. 6/111.
¥ İnsanın diğer mahlukat üzerine üstünlüğü, derd talebi ve rahatına düşkün olmamak sebebiyledir. 6/38
¥ “İnsanın sevmesi ve buğz etmesi ve vermesi ve vermemesi, Allah için olursa, iman-ı kamil olmuştur.” Hadis-i şerif. 6/55
¥ İn’amda [nimete kavuşmakta] sevilenin ve sevenin muradı, nefsin muradına muvafıktır. Elemde sevilenin muradı vardır. 6/121.
¥ Evca ve emiraza [acılara ve hastalıklara] sabredeler. Ve Hak sübhanehunun kereminden afiyeti taleb edeler. Ve mahlukattan hiç kimseyi vasıta görmiyeler. Hepsini (ve vasıtaları) Hak sübhanehu ve tealadan bileler ve onun def’ini dahi ondan taleb edeler ki, onun takdiri olmadıkça kimse kimseye zarar eylemeye kadir değildir. Ve onun iradeti olmadıkça, hiç kimse def’i zarar eylemeye kadir olamaz. İşte tarik-i ubudiyet budur. [İşte kulluk budur.] 4/72
¥ Evkatı [vakitleri], zikir ve fikir ile mamur edeler. Ve en mühim işlere sarf edeler. Ve gizli ve açıkta takva ve havf üzere olalar. Ve ölümü ve kıyamet gününü düşüneler ve bu tefekkürden uzak olmayalar. 4/98
¥ Evkatı [vakitleri], zikir ve fikir ile mamur edeler. Mevlay-ı hakiki celle şanühunun razı olduğu şeyleri yapmakta can-ı gönülden çok çalışmalı, karanlık geceleri ağlamak ve istiğfar ile aydınlık ve pür-nur edeler. Ahiret azığını bu kısa zamanda [ömür içinde] hazırlıyalar. 5/88
¥ Evlat-ı işanın (Onların evladının) hizmetini kendine saadet bileler. 5/39.
¥ Evliya zellelerden (küçük günahlardan) korunmuş değildir. Lakin tez uyanırlar. [Farkına varırlar]. İyilikler ile onun tedarikini görürler [telafi ederler]. 4/182.
¥ Ev halkının dinen hakkı olan şeyler eda oluna. Onlara dahi çokça karışmıyalar. [Devamlı onlarla uğraşmıyalar]. 4/171.
¥ Ehl-i hukuku [hak sahiplerini] razı etmekte, öyle bir tarz üzere hareket edeler ki, Allahü tealanın gazapına sebep olmaya. Allahü sübhanehunun hakkı, bütün haklardan öncedir. Onun hakkını kemal üzere ve diğerlerinin hukukuna dahi riayet edeler. 4/201.
¥ Ehl-i İslam, ehl-i tarikat, ehl-i hakikat için, farzlar yapılmadan ve haramlardan sakınmadan kurtuluşa çare yoktur. 4/39
¥ Ehlullaha [Velilere] hasıl olan zikir-i kalbi, evvela hakikat-i camianın zikridir. [Yani kalp latifesinin zikridir.] Onun yakınlığı ile mudga [bütün kalp] dahi zikir edici olur. 5/70
¥ Ehlullahın [Evliyanın] ayrılığının matemi yer ve göğe yayılır. [Yer ve gök ehli üzülür.] Beden ve kalbe yayılır. Elden çıkışındaki [vefatından dolayı] (hususi) feyiz ve bereketinden mahrumiyet açıktır. Diğerlerinin ayrılığının matemi [üzüntüsü], yeryüzünün bir cüz’inde [bir yerde] olur. 6/178.
¥ “Ehl-i measiye [masıyet ehline] buğz eylemekle ve onlardan uzak olmakla Allahü tealaya karib [yakın] olun.” Hadis-i şerif. 4/29.
¥ Ehl-i gaflet ve ehl-i dünya ile mümkün olduğu kadar karışmıyalar. Ve sohbetleriyle kalbin kazancına zarar vermeyeler. 4/201
¥ (Ehlül bidai kilabü ehlin narı.) [Bidat ehli Cehennemdekilerin köpekleridir.] Hadis-i şerif. 5/110
¥ Ehl-i bidat ve mülhidler ile sohbet etmeyeler ki, onlar din hırsızıdırlar. 5/89
¥ Ehlullahın [Velilerin] fazilet sahibi olması, Allahü tealayı tanımaları iledir. Ve Zat ve sıfat-ı tealanın esrarını keşf iledir. Keramet ve mahlukları keşf ile değildir. 4/50
¥ Ey Mevlayı taleb eden! Seni yüce derecelere ve hidayete tabi olmaya davet eder ve çağırırım. Cümlenin dönüp, ulaşacağı Hak tealadır. Malum ola ki, ahiret azabına, (dini) yalanlayan ve yüz çevirenler atılır. Nefs ve şeytan ve hevadan sakınmak lazımdır. Sizi alevli ateşten (Cehennemden) sakındırırım ki, o ateşe şekavet sahipleri en çok layıktır. Devamlı vera ve takva üzere olup, miskinlere ve akrabaya yiyecek ver ve giydir ki, kıyamet gününde, Cehennemden uzak olanlar Ebu Bekr-i Sıddık “radıyallahü anh” gibi iyice takvaya sarılıp, mallarının zekatını verenlerdir. Dünya ziynetini temenni ederek ve beğenerek basiretini elden bırakma. Zulm sahibi ve azgın olanlara meyl edip, vaktini heba eyleme (boşa harcama). Kabirleri ve onda olup fani olup gidenleri ve Cennet ehlini ve Cehenneme atılan cin ve insanı hatırından çıkarma! Karanlık ile örtülmüş geceyi, aydınlık ile nurlanmış gündüzü tefekkür ederek, Halık tealaya hamd ve sena eylemelidir. Allahü tealanın emirlerine sarılmalı ve yasaklarından sakınmalıdır. İnsana (erkek ve kadınlara) mal ve evladın faydasız ve çok az faydalı olduğu kıyamet gününde, şefaat-i kübra taleb edilmelidir. Bu sözlerim korku ehline (Allahtan korkana) hatırlatmak ve tebligdir. Allahü tealadan uzak, heva ve hevesine düşkün olan, lüzumlu şeylerden mahrum kalmış gönlün sığınacağı ancak Hak tealadır. Hak teala kullarını görmektedir. Ve herkesin dönüşü onadır. Gizli ve açık her şeyi Allahü teala bilir. Ey Allahü tealayı taleb eden kişi! Şu zata gıbta olunur ki, aşağılıklardan üstünlüklere teveccüh ve yükselip, günahlarına karanlık gecelerde ağlar. Ve dönüşünün, yüce hükmü arş-ı mecitten yüksek olan Zat-ı kibriyaya olduğunu bilir. Ve her şeyden kudretinin tesirini alıp, zengin ve fani kılan, güldüren ve ağlatan, öldüren ve diriltenin, hakikadde Allahü teala olduğunu yakinen bilir. İşte bu vasflar ile muttasıf olan, fena-i nefs ile fani ve her şeye gücü yeten ile baki olur. Doğru yola meyl ve azgınlıktan ari ve kıyamet azabının hüznünden müberra olur. Ve insan işlerini hatırladığı kıyamet gününde, tam bir mükafat ile taltif olunup, arasat meydanındaki insanlara Cehennemin gösterildiği anda (arz edildiği anda), yakınlıklara ve derecelere mazhar olur. Ey insanlar! Ehl-i takvanın mazhar oldukları bu ikramın rağbete şayan olduğunu bilip, gücü ve kuvveti tam sarf ederek fenadan soyunup, beka celb edici olunuz. Vesselamü Ala menittebeal hüda! (Hidayete tabi olanlara selam olsun!) vel tezeme mütabeat-el Mustafa “aleyhi ve ala alihissalevatil ula ila yevmil cezai.” 4/9
¥ İşanın hizmetleri ile müşerref olanlar, her ne kadar pervasız ve gerekli edeblerden uzak iseler de, azizdirler. 4/88
¥ İşan, afak ve enfüsten geçmişlerdir. Nice senelerce masivayı hatırlamak isteseler, hatırlarına gelmez. Ene (ben) kelimesinin kendilerine dönmesini şirk bilirler. Bu büyüklerin sohbetini istiyeler ve can atalar. 6/22
¥ “İman-ı kamil sahibi o mümindir ki, güzel ahlak sahibi olup, ehline iyiliği çok ola!” hadis-i şerifini Tirmizi ve Hakim rivayet ediyor. 4/147
¥ İman, kelime-i tevhidin (Muhammedün Resulullah) kelamının birlikte tasdikine bağlıdır. 6/16.
¥ İman-ı Enbiya [Peygamberlerin imanı] ile avamın imanı, iman olması bakımından müşterek ve müsavidir. İman-ı Enbiyanın üstünlüğü, imanın sıfatına bağlıdır. Salih amellere yakın olan iman, başka bir safa sahibidir. Mesela, insanlar, insan olmakta müsavi iseler de, sıfatları yönünden muhteliftir. 6/24
¥ İman ve küfür, hayır ve şer, hidayet ve dalalet, taat ve günah, Hak tealanın yaratması olup, bil-cümle onun takdir ve iradesiyledir. Kulların işlerinin Halıkı odur, kul değildir. Fakat, insan kendi filinde mecbur değildir. Zira, iradi hareketler ile gayr-ı iradi hareketler farklıdır. Ve Hak teala sevabı ve gazapı kulların ameline bağlı kılmıştır. İnsanı iradesine bırakmış, azabı ve sevabı, iradenin sarfına bağlı kılmıştır ki, buna kesb denir. Kesb, kuldan, Halk [yaratmak] Allahü tealadandır. 5/137.
¥ İman ve ilham ve varidatın mahalli ve envar [nurlar] ve esrarın [sırların] mahalli sadrdır [göğüstür]. 5/97
¥ İmanın sureti, dıştaki mabudların ki, putlar ve diğer kafirlerin taptığı şeylerin nefyine [yok edilmesine] bağlıdır. Hakikat-ı iman da, içteki mabudların yok edilmesine bağlıdır ki, nefsin hevası ve Allahü tealadan başka şeylere tutulmaktan ibarettir. 6/16
¥ İman-ı bil-gayb [gayba iman] avamın nasibi veya seçilmişlerin seçilmişlerinin nasibidir ki, nübüvvet kemalatından nasib almış ve istidad miktarınca nihayetin nihayetinden agah olmuşlardır. Ortada olanlar (Evliya), şühud lezzeti ile yetinmişler ve kavuşmak hayali ile rahat eylemişlerdir. İman-ı avam [avamın imanı] nurani ve zulmani perdelerin gerisindedir. Havas [seçilmişler] nurani perdelerden kurtulmamışlardır ve onda tutulmuşlardır ve onun şühudunu istenen şühud tasavvur eylemişlerdir. Ehassül-havasın [seçilmişlerin seçilmişi olanların] gaybi imanı ise, nurani ve zulmani perdelerin ötesindedir. 4/124
¥ İman-ı mecazi, yani suret-i iman, avamın nasibidir. Zevalden [yok olmaktan] emin değildir. İman-ı hakiki ki, havassın [seçilmişlerin] imanıdır. Zevalden mahfuzdur. [Yok olmaktan korunmuştur.] 4/64
Tavsiye Yazı –> Din Hırsızları Nelerdir?