Bu Mektup büyük İslam alimi, II. bin senenin müceddidi İmâm-ı Rabbânî Ahmed Fârukî’nin oğlu Muhammed Mâ’sûm “rahime-hullahü teâlâ”nın, 3 cilt olan, fârisî (Mektûbât) kitabının II. cildinin 61. mektubudur.
Bu dünyaya getirilmemizden maksat, Allahü teâlânın marifetini elde etmektir. Marifet 2 nev’dir. Birincisi, fen yolu ile yani nazar ve istidlal [düşünmek] ile hâsıl olur. Bunu, İslam âlimleri bildirdi. İkincisi, keşif ve şühud ile [kalpte] hâsıl olur. Bu, tasavvuf erbabından [Evliyadan] gelir. Birincisi, ilim olup akıl ve fikir ile hâsıl olur. İkincisi, hallolup kendindedir. Birincisi, Arifi yok etmez. İkincisi, yok eder. Çünkü, bu marifet, marufta yok olmaktır.
Kurb, bilinen hareket değildir,
Kurb-ı Hak, varlıktan kurtulmaktır!
Birincisi, ilim-i husulidir. Etraflı anlamaktır. İkincisi, idraki basit olup etrafı yoktur. Çünkü, burada hazır olan Haktır. İnsan, fani [yok] olmuştur. Birincide nefs, inkar etmektedir. Çünkü nefs ve kötü sıfatları mevcuttur. Onun inatı ve arzuları yok olmamıştır. Taşkınlıktan ve azgınlıktan kurtulamamıştır. İman varsa, görünüştedir. Ameller, ibadetler şekildedir. Nefs, küfründe devam etmekte, Mevlasına [Sahibine] düşmanlıktadır. Hadis-i kudside, (Nefsini, düşmanın bil! Çünkü o, bana düşmandır) buyuruldu. Bu marifete iman-ı mecazi denildi. Bu iman yok olabilir. İkinci marifette, insan yok olduğu için, nefs imana gelmiştir. Bu marifet [iman] yok olmaz. Buna iman-ı hakiki denir. Ameller de, hakiki olur. Hadis-i şerifte, (Ya Rabbi! Senden, sonu küfür olmayan iman istiyorum) buyuruldu. Nisa sûresinin 136. (Ey iman edenler! Allaha ve Resûlüne iman ediniz!) âyetinde, bu imana işaret edilmektedir.
İmam-ı Ahmed ibni Hanbel, ilimde ve ictihatta en yüksek derecede olduğu hâlde, Bişr-i Hafinin kapısına giderek, bu marifete talib oldu. Sebebi soruldukta, o Hak teâlâya benden daha çok arıftır dedi. Ebû Hanîfe Numan-ı Kufi “rahmetullâhi aleyh”, ömrünün son iki senesinde, ictihadı bırakarak, uzlet etti. Vefatından sonra, rüyada, (Son iki sene olmasaydı, Numan helak olurdu) dedi. Uzletinin sebebi, bu marifeti tamamlamak idi. Bu marifetin neticesi olan, imanın kemaline kavuşmak idi. Yoksa, ilimde ve amelde, derecesi çok yüksek idi. Hiçbir amel, ictihad derecesine ulaşamaz. Hiçbir ibadet, ders vermek makamına varamaz. Amellerin kemali, imanın kemaline bağlıdır. İbadetlerin nuraniyeti, ihlasın miktarına bağlıdır.
İmanın kemali ve ihlasın miktarı da, marifete bağlıdır. Bu marifet ve iman-ı hakiki fenaya ve ölmeden evvel nefsin ölmesine bağlı olduğu için, fenası çok olanın, imanı kamil olur. Bunun için, Sıddık-ı ekberin imanı, bu ümmetin imanları toplamından fazla oldu. Hadis-i şerifte, (Ebû Bekrin imanı, ümmetimin imanı ile tartılsa, Ebû Bekrin imanı fazla gelir) buyuruldu. Çünkü, fenada, benzeri yok idi. Hadis-i şerifte, (Yürüyen ölü görmek isterseniz, Ebû Kuhafenin oğlunu görünüz!) buyuruldu. Ebû Bekrin fenaya misal gösterilmesi, fenadaki kemaline delildir. Çünkü, Ashâb-ı kiramın hepsinde fenâ hâsıl olmuştur. Bu marifet kimde hâsıl olursa, müjdeler olsun! Nerede bulunursa, oraya koşmalıdır. Ne yazık ki aranılması lazım olan terkediliyor. Tahribi emrolunan, tamir ediliyor. Kıyamet günü, hangi yüz ve hangi özür ile hesap verilecek?
Benzer Yazıları Okumak İçin Tıklayınız