Bu Mektup büyük İslam alimi, II. bin senenin müceddidi İmâm-ı Rabbânî Ahmed Fârukî’nin oğlu Muhammed Mâ’sûm “rahime-hullahü teâlâ”nın, 3 cilt olan, fârisî (Mektûbât) kitabının III. cildinin 156. mektubudur.
Yazıklar olsun, ömür geçti. Bir hayırlı iş yapmadım. Dünyanın vefasız, yalancı olduğu, şimdi anlaşıldı. Hayatı, hayal oldu. Fitneleri, dertleri bitmedi. Ahbap, arkadaşlar, öldüler, gittiler. Bu halleri görüp de, gafletten uyanmıyor, ibret almıyoruz. Pişman olmuyoruz. Tövbe etmiyoruz. Gaflet devam ediyor, günahlarımız artıyor. Allahü teâlâ, Tevbe sûresinin 127. âyetinde meâlen, (Görmiyorlar mı ki her sene, bir iki kere, derdlere, belalara yakalanıyorlar. Yine tövbe etmiyor, pişman olmuyorlar) buyurdu. Bu nasıl imandır? Nasıl müslümanlıktır? Ne kitaptan, ne sünnetten nasihat alınıyor. Ne de, başa gelen derdlerden, hadiselerden ibret alınıyor. Uzun seneler, beraber yaşadıkları,birlikte gezip dolaştıkları, yiyip içtikleri, yatıp kalktıkları ahbablarını, arkadaşlarını düşünsünler. Sevdiklerinin, birlikte eğlendiklerinin, yardımcılarının ne olduklarını görmüyorlar mı? Hiçbirinden bir şey kaldı mı? Onlardan haber verenler var mı? Ömürlerinin harmanını rüzgar götürdü.
Vefasızdır, ey deni dünya senin her nimetin!
Ecel fırtınaları, mahveyliyor her rif’atın.
Ya Rabbi! Onların ecrinden, feyzinden bizi mahrum eyleme! Onlardan sonra, bizi fitnelere düşürme! Biz garibler, birkaç günlük ömrümüzü gaflet ile geçirmemeye gayret edelim. Tavşan uykusu ile yaşamayalım! Kalplerimizi geçici, yaldızlı, sahte lezzetlere kaptırmıyalım! Bu zehirli tatlılıklara aldanmıyalım! Allahü teâlânın emrettiği ibadetleri, razı olduğu iyi işleri yapalım! Nefs ve şeytanın ve kötü kimselerin yalanlarına, fitnelerine inanmıyalım! Kabir ve kıyamet azaplarını düşünerek, kendimizi şimdiden koruyalım! Bu kısa hayat ve aslı olmayan görünüşü bırakıp, ölmeden ölmekle şereflenelim! Aslımızın hiç olduğunu düşünelim! Emanet edilen ziynetleri takarak övünen ahmak kimse ile herkes alay eder. Bozuk, hileli mal satanı kimse sevmez. Varlık ve var olana yakışan her şey, hakiki var olanındır. Önü ve sonu yokluk olanın, kemali, kendi yokluğunu anlamasıdır.
Kişi noksanını bilmek gibi, irfan olmaz!