(Kelâm), nahv âlimlerine göre, tam isnâd ile 2 kelimeyi içinde bulunduran cümleye denir. “Zeyd ayakdadır” cümlesi bu ta’rîfe misâldir. İsnâd, ayakta olmak fiilini Zeyd üzerine hüküm ve nisbet etmektir. Bu husûs nahv kitâblarında geniş olarak açıklanmıştır.
(Kelâm), akâid âlimlerine göre, islâm esâsları üzere Allahü teâlânın zâtından ve sıfatlarından, mebde’ ve meâd [başlangıç ve son] bakımından mümkinâtın [mahlûkâtın] ahvâlinden bahs eden ilme denir. Diğer bir ta’rîfe göre ilm-i kelâm; delîllerden çıkarılan itikâda dâir şer’î kâideleri bilmektir.
İlm-i kelâmın bahislerinin çoğunun “kelâm-ı ilâhî” meselesi olması ve şer’î meseleleri tahkîk, delîller ile isbât etmesi, muârızları susdurmak husûsunda söz söyleyebilme gücünü kazandırması ve diğer benzeri münâsebetler sebebiyle, ilm-i usûl-i dîne “ilm-i kelâm” adı verilmişdir.
İlm-i kelâmın mevzû’u, Allahü teâlânın zâtı ve sıfatlarıdır.
İlm-i kelâmın fâidesi, ebedî saâdete kavuşmaktır.
İlm-i kelâmın esâsları, ulûm-i şer’ıyye ve mantık kâideleridir. Resûlullahın “sallallahü aleyhi ve sellem” sohbetlerinin bereketleri ve asr-ı se’âdete yakınlıkları sebebiyle Eshâb-ı kirâmın ve Tâbi’în-i i’zâmın i’tikâdları saf ve temiz idi. O asırda hâdiseler ve ihtilâflar az idi. Ortaya çıkan müşkil mes’eleler de Hulefâ-i râşidîn “rıdvânullahi teâlâ aleyhim ecma’în” ile diğer büyükler tarafından hâlledilirdi. Bu sebeble akâid-i dîniyyeyi isbât için münâzaraya ve tevhîd ilminin tedvînine ihtiyâc yokdu. Eshâb-ı kirâmın ve herkesin mürâce’at etdiği büyük âlimlerin asrı geçince, insanlar arasında çeşid çeşid fitneler zuhûr etdi. Günden güne farklı görüşler, hevâ ve hevese uymalar ve bid’atler ortaya çıktı. Hâdiseler ve fetvâlar çoğaldı. Dînî mes’elelerde âlimlere mürâce’atlar artdı. Bunun üzerine müctehîd âlimler, âyet-i kerîmelerden ve hadîs-i şerîflerden çıkardıkları hükümleri muhâfaza için kâideler, usûller, bâblar ve fasıllar tertîb ettiler. Tafsîlî delîllerden amel ile alâkalı hükümleri bilmeyi sağlayan ilme “ilm-i fıkh”, delîllerin durumlarını icmâlen [kısaca] bilmeyi sağlayan ilme ise “usûl-i fıkh” ve kat’î delîllerden akâid bilgilerini öğrenmeyi sağlayan ilme de “ilm-i kelâm” adını vermişlerdir.
İlm-i kelâmda Ehl-i sünnet vel-cemâ’atin reîsi iki büyük âlimdir. Biri Ebû Mansûr Mâturîdî, diğeri Ebül-Hasen Eş’arî hazretleridir.
Bu iki âlimden İmâm-ül-hüdâ Ebû Mansûr Muhammed bin Muhammed bin Mahmûd el-Mâturîdî “radıyallahü anh” hazretleri hanefî mezhebinde idi. Bu zât (Kitâb-üt-tevhîd), (Kitâb-ül-makâlât), (Kitâb-ü te’vîlât-il-Kur’ân), (Kitâb-ü meâhiz-iş-şerâi’fî usûl-il-fıkh), (Kitâb- ül-cedel fî usûl-il-fıkh) adlı kitâbları te’lîf buyurmuşdur. Ayrıca Mu’tezîlenin ve diğer bozuk fırkaların reddine dâir kitâplar da yazmıştır. 333 [m. 944] senesinde Semerkandda vefât etdi. (Mu’tezîle, i’tizâl lafzından ism-i fâil olup, fırka-i mu’tezîle demektir. İ’tizâl lugatde, ayrılmak manâsınadır. Fırka-i mu’tezîle, fırka-i nâciyyeden ayrı bir fırka olup, reîsleri Vâsıl bin Atâdır. Hasen-i Basrî “rahimehullah” hazretlerinin meclisine devâm ederdi. Birgün karşılıklı konuşma esnâsında, (büyük günâh işleyen, mü’min ve kâfir değildir) deyip, küfr ve îmân arasında bir yol olduğunu söyledi. Hasen-i Basrî hazretleri, (Vâsıl bizden i’tizâl eyledi [ayrıldı], buyurdu. Mu’tezîle fırkasını Ehl-i sünnetten ayıran i’tikâd bozuklukları, Ehl-i sünnet âlimleri tarafından açıklanmış ve gerekli cevâplar verilmiştir.)
Ebül-Hasen Eş’arî el-Basrî “radıyallahü anh” hazretleri Şâfi’î mezhebinde idi. 260 [m. 873] senesinde doğdu. Sahîh rivâyete göre, 320 ile 330 seneleri arasında, diğer bir rivâyete göre 324 [m. 936] da, başka bir rivâyete göre 330 senesinde vefât etti.
Müctehîd âlimlerin, kelâm ilmiyle meşgûl olmayı men’ etdikleri ve sakındırdıkları bildirilmişdir. Bu men’ ve sakındırma, felsefecilerin sözlerine ve gayr-i meşru’ münâzara ve mücâdeleye dalınacağı, yapılan münâzara ve mücâdelenin de ucb ve gurûra sebeb olacağı içindir. Yoksa ilm-i kelâm islâm dîninin esâslarına uygun olarak, Allahü teâlânın zâtından ve sıfatlarından, nübüvvetden ve benzeri itikâd bilgilerinden bahseder.
İtikâd meseleleri ise, şer’î ilimlerin aslı olduğundan, itikâdî konuları kısaca öğrenmek her müslümâna farz-ı ayndır. İtikâd meselelerini geniş olarak öğrenmek Hanefî mezhebinde farz-ı kifâye, Şâfi’î mezhebinde farz-ı ayn olduğu âlimler tarafından bildirilmiştir.
Hadîs-i şerîfte, ümmet-i Muhammedin, itikâd bakımından 73 fırkaya ayrılacağı, bunlardan bir fırkanın Resûlullahın “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” ve Eshâb-ı kirâmın itikâdları üzere olacağı bildirilmiştir. Bu fırkaya (fırka-i nâciye) ve (ehl-i sünnet vel-cemâ’at) denir. 72 fırka ise (bid’at ve dalâlet) fırkalarıdır.
Bid’at ve dalâlet fırkalarının aslı, 7 fırkadır. Bunlar, mu’tezîle, şîa, havâric, mürcie, neccâriyye, cebriyye ve müşebbihedir. Bu 7 fırkanın kolları olup, hepsi 72 fırkaya ulaşır.
Büyük âlim, Muhammed bin Abdülkerim Şihristânî hazretlerinin (Milel ve nihâl) adındaki kitâbında, fırka-i nâciyenin ve sapık fırkaların itikâdları geniş olarak beyân edilmiştir. Ayrıca, ilm-i kelâma dâir geniş ma’lûmât da, kelâm kitâplarında yazılıdır.
Ehl-i sünnet itikâdını anlatan kıymetli kitâblardan biri, büyük islâm âlimi, din ve milletin sirâcı, Alî bin Osmân Ûşî “rahmetullahi aleyh” hazretlerinin, âlimler ve talebeler arasında meşhûr olan (Emâlî) adındaki manzûm eseridir. Bu kasîde, ehl-i sünnet itikâdını tam ve çok güzel bir şekilde anlattığından, teberrüken bu bölüme ilâve edildi. Herkesin kolayca istifâde etmesi için her beytin Türkçe manâları da yazılmıştır:
Okumak için tıklayınız –> Emali Kasidesi (Tam Metin)