Sual: Bir kitapta eski İstanbul’daki düğün merasimi anlatılırken, ‘Gelin başında taç, göğsü ve bileğinde mücevherat ile, duvaklar içinde koltuk merasiminde bulunuyordu. Yüzlerce çeyrek altınlar etrafa serpildi, herkes kapışan kapışana’ diyor. Bu altın atma merasimi nedir ? Altınları tam olarak kimler atardı, kimler toplardı ? Bu merasim, daha eski ve mecazi bir anlamı olan başka bir merasimin devamı mıdır, yoksa amacı sadece para dağıtmak mıydı ? Amacı bu değil ise, merasimin amacı ne idi ?
Cevap: Osmanlı düğünleri birkaç gün sürerdi. Son gün (umumiyetle Perşembe, bazen Pazar) gelin alma ve koltuk merasimi yapılır. Gelin, baba evinden alınıp, koca evine getirilir. Kadınların içinde gelinliği ile oturur. Kadınlar eğlenir. Öğleden sonra damat gelir. Kadınlar örtünür. Damat içeri girer. Kolunu geline uzatır. Gelin naz eder. Bahşiş vermek suretiyle gelini razı eder. Sonra koluna takıp (koltuğuna alıp) yukarıya odalarına götürür. Gelinin diğer koluna da gelinin sağdıcı olan kadın girer. Gelin ile damat odalarında orada birbirlerini görüp kısaca sohbet ederler. Meyve yer, şerbet içerler. Gelinin yüzünü açıp yüz görümlüğü denen mücevheri takar. Sonra gece zifafta buluşmak üzere ayrılırlar. Buna koltuk merasimi denir.
Sual: Osmanlı devrinde farklı halkların bazı kıyafetlerinin muayyen renkte giyindikleri doğru mudur?
Cevap: Doğrudur. Ama belli zamanlarda muhtelif din mensupları farklı alâmet ve renk taşımıştır. İslâm devletinde her din mensubu ayrı bir kompartmanda farklı kültürü ve âdetleri ile yaşar. Birbirine benzemek ve karışmak hoş karşılanmaz. Bunun dışındakiler mahallî etnik kiyafetlerdir.
Sual: Osmanlı Devleti’nin kuruluşunu anlatan dizilerde, mütesettir bir kadın olmaması dikkatimizi çekti. Osmanlı öncesinde Türk cemiyetlerinde tesettür bu kadar yaygın değil miydi?
Cevap: Filmlerde ve romanlarda anlatılan her şeyin gerçek olduğunu düşünmek doğru değildir. Türkler, Müslüman olduktan sonra, bu yeni dini gönülden benimsemişler; eski örf ve âdetlerinden bu dine aykırı ne varsa terk etmişlerdir. Hiç bir Türk cemiyetinde Müslüman kadınlar dışarıda başı açık dolaşmamıştır. Hatta Türkler müslüman olmadan evvel bile, kadınların başlarının ihtişamlı başlıklarla örtülü olduğunu, eski hikâye, destan ve resimlerden anlaşılmaktadır.
Sual: Osmanlılarda kadın doktor var mıyıd? Var ise nasıl yetişiyordu?
Cevap: Ebe vardır. Bütün doktorlar gibi usta çırak münasebetiyle yetişiyordu.
Sual: Medrese tahsili kadınlara da veriliyor muydu?
Cevap:İslâm cemiyetinde kadınlara müteveccih medreseler yoktur. Bunlara sadece erkek talebeler alınır. Kadınlar mahalle (sıbyan) mektebinde ilk tahsil görürler ve ailelerinin entelektüel seviyesine göre evde hususi tahsil alabilirler. Kadın cerrah ve doktor yoktur; sadece ebeler vardır Bunlar usta-çırak münasebetiyle yetişir. Sarayda hekime kadın ve ebe kadın diye anılan vazifeliler de bu şekilde yetişmiştir. O zaman bütün dünyada cerrah ve tabipler hastanelerde usta-çırak münasebetiyle yetişirdi.
Sual: Fıkıh kitaplarında, “Müslümanların mahallesinde ev satın alan zimmînin, bu evi bir müslümana satması emrolunur. Câmi civarındaki evlerini zimmîlere kiraya veren müslümana, bunlardan alıp, namaz kılanlara vermesi emrolunur” diye yazıyor. Bu hükümler Osmanlı’da, hele İstanbul gibi birkaç yüzbin nüfuslu büyük şehirlerde tatbik edilebilmiş midir?
Cevap: Tamamı müslümanlarla meskûn ve müslümanlar tarafından kurulmuş Eyüp gibi mahallelerde, gayrımüslimin ev almasına müsaade edilmez. Taraf-ı sultanîden izin verilmiş ise, kimse itiraz edemez. Fıkıh kitaplarındaki ifade, prensibe işaret ediyor. Osmanlılarda sadece Eyüp Sultan’da ve Mekke ile Medine’de bu hüküm tatbik edilmiştir.
Sual: Osmanlılar zamanında umumhane var mıydı? Var ise bir İslâm devletinde böyle bir şey nasıl olabilir?
Cevap: Resmen izin yoktur. İslam devleti buna müsade etmez. Fakat gizli kapaklı olarak her zaman her yerde olabilir. Her devirde ve her yerde günah işleniyor.
Tavsiye Yazı —> Osmanlı Devletinde Irkçılık Var Mıydı?
Tavsiye Yazı –> Osmanlılara Dair Sualler