Server-i Âlem (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimizin mübârek nûru, annesine geçtiği zamân kurtlar, kuşlar birbirlerine; “Kâinâtın Efendisi’nin dünyâyı teşrifleri yaklaştı. O, yeryüzünün emîni, zamânın güneşidir” diyerek müjde verdiler. O gece, Kâbe’deki bütün putlar yüz üstü düştü. O zamânlar Mekke-i Mükerreme’de kıtlık vardı. Senelerdir yağmur yağmamıştı. Ağaçlarda yeşil bir yaprak yoktu, mahsûlden eser görünmez olmuştu. İnsanlar sıkıntı içine düşmüş, ne yapacaklarını bilemez hâle gelmişlerdi. Sevgili Peygamberimizin mübârek nûru, Hazreti Abdullah’dan Hazreti Âmine’ye geçtikten sonra o kadar yağmur yağdı, o kadar mahsûl oldu ki, o seneye bolluk senesi diye isim verdiler.
Âmine vâlidemiz hâmile iken, kocası Abdullah ticâret için Şam’a gitmişti. Dönüşünde hastalandı. Medine’ye gelince dayıları Neccâroğullarının yanında 18 veya 25 yaşında iken vefât etti. Bu haber Mekke’de duyulunca koca şehir üzüntüye gark oldu. [1] Eshâb-ı kirâmdan Abdullah ibn-i Abbâs (radıyallahü anh) şöyle bildirmiştir: “Peygamber efendimizin babası Abdullah, oğlu doğmadan vefât edince melekler; “Ey Rabbimiz, Resûlün yetim kaldı” dediler. Allahü teâlâ; “O’nun koruyucusu ve yardımcısı benim” buyurdu.”
Kıldı ol nûr, ânın alnında karâr, Kaldı anın ile, nice rûzigâr.
Sonra Havvâ alnına, nakl etdi bil, Durdu anda dahî nice ay ve yıl.
Şîs doğdu, ona nakl etdi bu nûr, Ânın alnında, tecellî kıldı nûr.
İrdi İbrâhîm ve İsmâîl‟e hem. Söz uzanır, ger kalanın der isem.
İş bu resm ile müselsel, muttasıl, Tâ olunca Mustafâ‟ya müntekıl.
Geldi çün olrahmeten li‟l-âlemîn, Vardı nûr, anda karâr kıldı hemîn.
[1] İbn Sa’d, et-Tabakât, I, 99-100
1 Yorum