Sual: Peygamber Efendimizin “aleyhisselam” ahlakı nasıldı?
Cevap: Allahü teâlâ, sevgili Peygamberine verdiği iyilikleri, ihsanları sayarak, Onun mübarek kalbini okşarken, kendine güzel huylar verdiğini, “Sen güzel huylu olarak yaratıldın” mealindeki âyet-i kerime ile bildirmektedir. Akreme buyuruyor ki Abdullah ibni Abbas’tan işittim: Bu âyet-i kerimedeki (Huluk-ı azim), yani güzel huylar, Kurân-ı Kerîmin bildirdiği ahlaktır. Hadaiku’l-hakayık kitabında diyor ki (Âyet-i kerimede, (Sen huluk-ı azim üzeresin) buyuruldu. Huluk-ı azim demek, Allahü teâlâ ile sır, gizli şeyleri bulunmak, insanlar ile de güzel huylu olmak demektir. Çok kimselerin İslam dinine girmesine, Resûlullahın güzel ahlakı sebep oldu).
Muhammed aleyhisselâmın bin mucizesi göründü, dost düşman herkes de bunu söyledi. Bu kadar mucizelerin en kıymetlisi, edebli olması ve güzel huyları idi.
Kimyâ-i Saadet kitabında diyor ki (Ebû Saîd-i Hudri “radıyallahü teâlâ anh” buyurdu ki Resûlullah “sallallâhü aleyhi ve sellem”, hayvana ot verirdi. Deveyi bağlardı. Evini süpürürdü. Koyunun sütünü sağardı. Ayakkabısının söküğünü dikerdi. Çamaşırını yamardı. Hizmetçisi ile birlikte yerdi. Hizmetçisi el değirmeni çekerken yorulunca, ona yardım ederdi. Pazardan öte beri alıp torba içinde eve getirirdi. Fakirle, zenginle, büyükle, küçükle karşılaşınca, önce selam verirdi. Bunlarla musâfaha etmek için, mübarek elini önce uzatırdı. Köleyi, efendiyi, beyi, siyahı ve beyazı bir tutardı. Her kim olursa olsun, çağırılan yere giderdi. Önüne konulan şeyi, az olsa da, hafif, aşağı görmezdi. Akşamdan sabaha ve sabahtan akşama yemek bırakmazdı. Güzel huylu idi. İyilik etmesini sever idi. Herkesle iyi geçinirdi. Güler yüzlü, tatlı sözlü idi. Söylerken gülmezdi. Üzüntülü görünürdü. Fakat, çatık kaşlı değildi. Aşağı gönüllü idi. Fakat, alçak tabiatli değildi. Heybetli idi. Yani saygı ve korku hâsıl ederdi. Fakat, kaba değildi. Nazik idi. Cömert idi. Fakat, israf etmez, faydasız yere bir şey vermezdi. Herkese acır idi. Mübarek başı hep önüne eğik idi. Kimseden bir şey beklemezdi. Saadet, huzur isteyen, Onun gibi olmalıdır.)
(Mesabih) kitabında, Enes bin Mâlik “radıyallâhu anh” buyuruyor ki (Resûlullaha “sallallâhü aleyhi ve sellem” 10 sene hizmetçilik ettim. Bana bir kere üf demedi. Şunu niçin böyle yaptın, bunu niçin yapmadın buyurmadı). Yine Mesabih’de, Enes bin Mâlik diyor ki (Resûlullah “sallallâhü aleyhi ve sellem” insanların en güzel huylusu idi. Beni bir gün, bir yere gönderdi. Vallahi gitmem dedim. Fakat, gidecektim. Emrini yapmak için dışarı çıktım. Çocuklar sokakta oynuyordu. Onların yanından geçerken arkama baktım. Resûlullah “sallallâhü aleyhi ve sellem” arkamdan geliyordu. Mübarek yüzü gülüyordu. (Ya Enes! Dediğim yere gittin mi?) buyurdu. Evet gidiyorum ya Resûlallah “sallallâhü aleyhi ve sellem” dedim).
Ebû Hüreyre “radıyallâhu anh” diyor ki (Bir gazada, kâfirlerin yok olması için duâ buyurmasını söyledik. (Ben, lanet etmek için, insanların azap çekmesi için gönderilmedim. Ben, herkese iyilik etmek için, insanların huzura kavuşması için gönderildim) buyurdu). Enbiyâ sûresinin 107. âyetinde meâlen, (Seni, alemlere rahmet, iyilik için gönderdik) buyuruldu.
Ebû Saîd-i Hudri “radıyallâhu anh” buyurdu ki (Resûlullahın “sallallâhü aleyhi ve sellem” hayası, bakire İslam kızlarının hayalarından daha çoktu).
Enes bin Mâlik “radıyallâhu anh” diyor ki (Resûlullah “sallallâhü aleyhi ve sellem” bir kimse ile musâfaha edince, o kimse elini çekmedikçe, mübarek elini ondan ayırmazdı. O kimse, yüzünü çevirmedikçe, mübarek yüzünü ondan çevirmezdi. Bir kimsenin yanında otururken iki diz üzerinde oturur, ona saygı olmak için mübarek bacağını dikip oturmazdı).
Cabir bin Sümre “radıyallâhu anh” diyor ki (Resûlullah “sallallâhü aleyhi ve sellem” az konuşurdu. Lüzumlu olduğu zaman veya bir şey sorulunca söylerdi). Bundan anlaşılıyor ki her müslümanın (Malayani), faydasız şey söylememesi, susması lâzımdır. Mübarek sözlerinde tertil ve tersil vardı. Yani, gâyet açık ve metotlu konuşur ve kolay anlaşılırdı.
Enes bin Mâlik “radıyallâhu anh” buyuruyor ki (Resûl “aleyhisselâm” hastayı ziyarete gider, cenaze arkasında yürür, çağrılan yere giderdi. Eşeğe de binerdi. Resûl aleyhisselâmı Hayber gazasında gördüm. Yuları bir ip olan eşek üzerinde idi. Resûl “aleyhisselâm” sabah namazından çıkınca, Medine çocukları ve işçileri su dolu kablarını önüne getirirler. Mübarek parmağını içine sokmasını dilerlerdi. Kış ve soğuk su olsa da, her birine mübarek parmağını sokar, gönüllerini yapardı). Yine Enes “radıyallâhu anh” diyor ki (Bir küçük kız, Resûl aleyhisselâmın elini tutup bir iş için götürseydi, birlikte gider, müşkilini hallederdi).
Cabir “radıyallâhu anh” diyor ki (Resûl aleyhisselâmdan bir şey istenip de yok dediği işitilmedi).
Enes bin Mâlik “radıyallahü teâlâ anh” buyuruyor ki (Resûl “aleyhisselâm” ile birlikte gidiyordum. Üzerinde bürd-i Necrani vardı. Yani Yemen kumaşından bir palto vardı. Arkadan bir köylü gelip, yakasından öyle çekti ki paltonun yakası mübarek boynunu çizdi, yeri kaldı. Resûl “aleyhisselâm” geriye döndü. Köylü zekat malından bir şey istedi. Resûl “aleyhisselâm”, onun bu haline güldü. Ona bir şey verilmesi için emir buyurdu). Tetimmetü’l-Mazhar kitabında diyor ki (Buradan anlaşılacağına göre, insanların başında bulunan kimsenin, Resûl aleyhisselâma uyarak, bunların eza ve sıkıntılarına katlanması lâzımdır. Zaten sıkıntıya katlanmak, herkes için iyi bir huydur. Üstlerin katlanması ise daha güzel olur).
Zadü’l-Mukvin kitabında diyor ki (Resûl aleyhisselâmın komşusu bir ihtiyar kadın vardı. Kızını Resûl aleyhisselâma gönderdi. Namaz kılmak için örtünecek bir elbisem yok. Bana, namazda örtünecek bir elbise gönder diye yalvardı. Resûl aleyhisselâmın o ânda başka elbisesi yoktu. Mübarek arkasındaki entariyi çıkarıp, o kadına gönderdi. Namaz vakti gelince, elbisesiz mescide gidemedi. Ashâb-ı kirâm “radıyallahü teâlâ aleyhim ecma’în”, bu hâli işitince, Resûl “aleyhisselâm” o kadar cömertlik yapıyor ki gömleksiz kalıp, mescide cemaate gelemiyor. Biz de her şeyimizi fakirlere dağıtalım dediler. Allahü teâlâ, hemen İsra sûresinin 29. ayetini gönderdi. Önce Habîbine, hasislik etme, bir şey vermemezlik yapma buyurup, sonra da, sıkıntıya düşecek ve namazı kaçırarak, üzülecek kadar da dağıtma! Sadakada ortalama davran buyurdu. O gün, namazdan sonra, hazret-i Ali “kerremallahü vecheh”, Resûlullahın yanına gelip, (Ya Resûlallah “sallallâhü aleyhi ve sellem”! Bugün, çoluk çocuğuma nafaka yapmak için 8 dirhem gümüş ödünç almıştım. Bunun yarısını size vereyim. Kendinize entari alınız) dedi. Resûl “aleyhisselâm” çarşıya çıkıp, 2 dirhem ile bir entari satın aldı. Geri kalan iki dirhem ile yiyecek almaya giderken gördü ki bir ama oturmuş, Allah rızası için ve Cennet elbiselerine kavuşmak için, bana kim bir gömlek verir diyordu. Almış olduğu entariyi bu amaya verdi. Ama, entariyi eline alınca, misk gibi güzel koku duydu. Bunun, Resûl aleyhisselâmın mübarek elinden geldiğini anladı. Çünkü, Resûl aleyhisselâmın bir kere giydiği her şey, eskiyip dağılsa bile parçaları da misk gibi güzel kokardı. Ama duâ ederek, (Ya Rabbi! Bu gömlek hürmetine, benim gözlerimi aç) dedi. İki gözü hemen açıldı. Resûl “aleyhisselâm”ın ayaklarına kapandı. Resûl “aleyhisselâm” oradan ayrıldı. 1 dirhem ile bir entari satın aldı. 1 dirhem ile de yiyecek satın almaya giderken, bir hizmetçi kızın ağladığını gördü. (Kızım, niçin böyle ağlıyorsun?) buyurdu. Bir yahudinin hizmetçisiyim. Bana bir dirhem verdi. Yarım dirhem ile bir şişe ve yarım dirhem ile de yağ satın al dedi. Bunları alıp gidiyordum. Elimden düştü. Hem şişe, hem de yağ gitti. Şimdi ne yapacağımı şaşırdım dedi. Resûl “aleyhisselâm”, son dirhemini kıza verdi. (Bununla şişe ve yağ al. Evine götür) buyurdu. Kızcağız, eve geç kaldığım için, yahudinin beni döveceğinden korkuyorum dedi. Resûl “aleyhisselâm”, (Korkma! Seninle birlikte gelir, sana bir şey yapmamasını söylerim) buyurdu. Eve gelip, kapıyı çaldılar. Yahudi kapıyı açıp, Resûlullahı “sallallâhü aleyhi ve sellem” görünce şaşırıp kaldı. Yahudiye, olanı biteni anlatıp, kıza bir şey yapmaması için şefaat buyurdu. Yahudi, Resûlullahın ayaklarına kapanıp, (Binlerce insanın baş tacı olan, binlerce arslanın, emrini yapmak için beklediği ey koca Peygamber! Bir hizmetçi kız için, benim gibi bir miskinin kapısını şereflendirdin. Ya Resûlallah! Bu kızı senin şerefine azad ettim. Bana imanı, İslamı öğret. Huzurunda müslüman olayım) dedi. Resûl “aleyhisselâm”, ona müslümanlığı öğretti. Müslüman oldu. Evine girdi. Çoluğuna çocuğuna anlattı. Hepsi müslüman oldu. Bunlar, hep Resûlullahın “sallallâhü aleyhi ve sellem” güzel huylarının bereketi ile oldu.
O hâlde, ey müslüman! Sen de Resûlullahın “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” güzel huyları gibi ahlaklanmalısın! Hatta, Allahü teâlânın ahlakı ile ahlaklanmak, her müslümana lâzımdır. Çünkü, Resûl “aleyhisselâm” (Allahü teâlânın ahlakı ile huylanınız!) buyurdu. Mesela, Allahü teâlânın sıfatlarından biri (Settar)dır. Yani günahları örtücüdür. Müslümanın da din kardeşinin aybını, kusurunu örtmesi lâzımdır. Allahü teâlâ, kullarının günahlarını affedicidir. Müslümanlar da, birbirlerinin kusurlarını, kabahatlerini affetmelidir. Allahü teâlâ kerimdir, rahimdir. Yani lutfü, ihsanı boldur ve merhameti çoktur. Müslümanın cömert ve merhametli olması lâzımdır. Bütün güzel ahlak da böyledir.
Resûl aleyhisselâmın güzel huyları pek çoktur. Her müslümanın bunları öğrenmesi ve bunlar gibi ahlaklanması lâzımdır. Böylece, dünyada ve ahirette felaketlerden, sıkıntılardan kurtulmak ve O iki cihan efendisinin “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” şefaatine kavuşmak nasip olur.
Resûlullah “sallallâhü aleyhi ve sellem” şu duâyı çok okurdu: (Allahümme inni Eselüke-ssıhhate vel-afiyete vel-emanete ve hüsnel-hulkı verrıdae bilkaderi birahmetike ya Erhamerrahimin). Bunun mânâsı, (Ya Rabbi! Senden, sıhhat ve âfiyet ve emanete hıyanet etmemek ve güzel ahlak ve kaderden râzı olmak istiyorum. Ey merhamet sahiplerinin en merhametlisi! Merhametin hakkı için, bunları bana ver!) demektir. Biz zavallılar da, ulu ve şanlı Peygamberimiz gibi duâ etmeliyiz!
[Rıyadu’n-nasıhin kitabının 3. kısım, 2. bab, 10. faslı]
Uyan sevdiğim gençlik, bütün ümitler sende,
Uyan ey Anadolu, ey azizler diyarı!
Asr-ı saadetteki adalet, yeryüzünde,
yeniden tesis olsun, gelsin İslam baharı,
Ceddinin torunusun o kan damarındadır,
İstersen neler olur, ruhları yanındadır.
Resûlullahın aşki kalbinde, kanındadır.
O senden yüz çevirmez, ara hakiki yarı!
Sarıl güzel dinine, güzel ahlakı ihya et!
Sünnetin ışığında, gitsin, yok olsun zulmet.
Doğsun İslam güneşi ve hakiki saadet,
yeniden zuhûr etsin, budur İslam şiarı!