ABBAS “radıyallâhu anh”: Abdülmuttalibin en küçük oğlu, Resûlullahın “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” amcasıdır. Resûlullahtan 3 yıl yaşlı idi. Bedr gazasında, düşman ordusunda idi. Esir oldu. Para verip kurtulanlardan idi. Mekkeye dönüşünde müslüman oldu. Mekkenin fethinden bir kaç ay önce Medineye hicret etti. Muhacirlerin sonuncusudur. Mekkenin fethinde ve Huneyn gazasında bulundu. Hadis-i şerif ile meth olundu. Ömrü sonunda göremez oldu. 32 yılında Medine’de vefât etti. 88 yaşında idi. Bakidedir. Uzun boylu, beyaz ve güzel idi. 10 oğlu vardı. Abbasi halifeleri, hazret-i Abbasın soyundandır. Kerbeladaki büyük türbede bulunan Abbas, başka olup hazret-i Hüseyinin babadan kardeşidir.

 

ABDÜLBAKİ EFENDİ: Mahmud Bâkî, Osmanlı şairlerinin büyüklerindendir. 933 de İstanbul’da tevellüd, 1008 [m. 1600] de vefât etti. Edirnekapı kabristanındadır. Süleymaniye medresesinde müderris idi. Reisül-ulema oldu. Hâlid ibni Zeydin haber verdiği hadis-i şerifleri bir araya toplamıştır. (Mevahib-i ledünniye) tercümesi meşhurdur.

ABDÜLCEBBAR-İ HEMEDÂNİ: Mutezili idi. Kadı idi. 359’da tevellüd etti. 415 [m. 1024] de Rey şehrinde vefât etti. Babası Ahmettir.

ABDÜLGANİ NABLÜSİ: İsmail Nablüsinin oğludur. 1050 de Şamda tevellüd, 1143 [m. 1730] de orada vefât etti. Derin âlim ve kâmil bir velî idi. Fıkıh, tefsir ve hadis alimi idi. 20 yaşında ders vermeye başladı. 1075 de İstanbul’a geldi. Çok kitap yazdı. İki cilt (Hadikat-ün-nediye) kitabı çok kıymetlidir. Tütünün günah olmadığını bildiren kitabı ve tercümesi Nur-i Osmaniye kütüphanesinde vardır.

ABDÜLHAK-I DEHLEVİ: Babası Seyfeddindir. Hind âlimlerindendir. 958 [m. 1551] de tevellüd, 1052 [m. 1642] de vefât etmiştir. Dehlidedir. Kıymetli kitaplar yazdı.

ABDÜLHAKİM EFENDİ: Büyük âlim idi. Hâl tercümesi 157. sayfada yazılıdır. Van velâyetinin Başkale kazasında 1281 [m. 1865] de tevellüd edip, 1362 [m. 1943] de Ankarada vefât etti. Komünistlerin, Masonların, Vehhâbîlerin, Mürtedlerin ve Şiîlerin ve Yahudilerin ve Hıristiyanların, yazılarla, propagandalarla, ingiliz imparatorluğunun kuvvetleri ve servetleri ile İslamiyeti yıkmaya saldırdıkları, müslüman yavrularını dinsiz, imansız bırakmaya uğraştıkları bir zamanda, dersleri, vaazları ve yazıları ile Ehl-i sünneti yok olmaktan korumuş, gençliğe aşılanan zehrli yalanları pek mahir yol ile temizlemiştir. Bu uğurda çetin eziyet ve cefalara katlanmıştır “rahime-hullahü teâlâ”. Abdülhakîm efendinin babası Halife Mustafa efendi, Hakkarinin Yüksekova kazasının Sakitan köyündendir.
Abdülhakîm Efendinin dedesinin dedesi olan Seyyid Abdurrahmân, Seyyid Abdullahın oğlu idi. Seyyid Abdullah, Arvasta, Seyyid Fehimin baş tarafında medfundur. Seyyid Abdullah ölünce, Arvâsî soyunun devam edebilmesi için, Seyyid Abdurrahmânı annesi genç iken zorla evlendirdi. Tâhir, Abdürrahim, Lutfi, Abdülhamid ve Muhammed isminde beş oğlu oldu. Seyyid Tâhir, Basra valisi idi. Seyyid Abdürrahim 1200 [m. 1786] de vefât etti. Oğlu hacı İbrahim ve torunu Abdülaziz ile birlikte Doğu Bayezitte Ahmed Hani türbesindedirler. Abdülaziz efendinin üç çocuğu, Muhammed Emin ve Ömer efendiler ve Seyyidet Hadicedir. Her birinin çocukları ve torunları din ve dünya bilgileri ile dolu birer hazinedirler. Muhammed Emin efendinin dört oğlu oldu. Bunlar, Abdülaziz, Abdülkâdir ve Abdülhakîm ve Mahmud efendilerdir. Abdülhakîm efendinin oğlu Ahmed efendi, Türkiye gazetesinin tefrika muharriri iken 1988 senesinin son günü 1409 da İstanbul’da vefât etti.

Seyyid Abdurrahmân, zamanının mürşid-i ekmeli idi. Binlerce Hak aşığı sohbetine gelir feyiz alırlardı. Nasihat için, uzak memleketlere mektuplar gönderirdi. İrisan beğlerinden emir Şerefeddin Abbasiye yazdığı fârisî mektuplar çok kıymetlidir. Bu mektuplarından birinde Muhammed Kerim Han ve Mustafa ve Feyzullah beğlere selam ve duâ etmektedir. Başka bir mektubuna, emir Şerefeddin beğ, şu satırları eklemiştir: (Mevlânâ, bu mektubu, bu fakire 1192 [m. 1778] de göndermiştir. Musibete sabır lazım olduğunu ve sabrın kıymetini bildirmiştir. Birkaç ay sonra pederim Abdullah Han beğ vefât etmiştir. Mevlânânın kerâmetini buradan anlamalıdır). Seyyid Abdurrahmân Hoşabda medfundur.

Seyyid Lütfi efendinin 11 oğlu vardır.

Seyyid Lütfi efendinin oğlu Abdülganinin oğlu Mîr hac, bunun oğlu Abdurrahmân, bunun oğlu Muhammed Saîd efendilerdir. Lütfullah efendinin ikinci oğlu Abdülgaffar efendi, bunun oğlu Şerif, bunun oğlu Muhammed Şefik efendilerdir. Lütfullah efendinin üçüncü oğlu Muhammed, Seyyid Fehim hazretlerinin üvey babasıdır. Bunun oğlu Tâhir, bunun oğlu Resûl, bunun oğlu Abdullah efendilerdir.
Lütfullah efendinin dördüncü oğlu, Resûl efendidir. Beşinci oğlu Seyyid Sıbgatullah efendi, Seyyid Taha-i Hakkarinin talebesi idi. Bunun oğlu Celâleddîn, bunun oğlu Ali, bunun oğlu Selahaddin efendilerdir. Bunun iki oğlu Kamüran İnan ve Zeynelâbidin İnan, Bitlis senatörü ve meb’usü olmuşlardır.
Altıncı oğlu Cemalüddin, bunun oğlu Abdülmecid, bunun oğlu Sadullah, bunun oğlu Muhyiddin, bunun oğlu Abdurrahmân, bunun oğlu Lütfullah, bunun oğlu Nurullah efendilerdir.
Abdülhamid efendinin iki oğlu olup biri Mollâ Safi idi. Bunun torunu, Abdülhamid efendidir. İkinci oğlu, Seyyid Fehim-i Arvâsî “kuddise sirruh” hazretleri idi.
Seyyid Muhammedin yedi oğlu ile Hamide hanım isminde bir kızı vardı. Hamide hanım, Timur oğullarından Hurrem beğin zevcesi idi. Sâlih, Memduh ve Saîd adında üç oğlu vardı. Saîd beğin iki çocuğu, Tevfik beğ ile Emine hanımdır. Emine hanım Mekki efendinin birinci zevcesidir. İkinci zevcesi Afife hanımdır. Seyyid Muhammedin birinci oğlu Mahmud efendi idi. Bunun, Zübeyde, Meryem ve Esma adında üç kızı vardı. Esma hanım çok mütteki sâliha olup; Abdülhakîm efendinin birinci zevcesi idi. İkinci zevcesi, Seyyid Fehim-i Arvâsînin “kuddise sirruh” torunu Âişe hanım idi. Ahmed Mekki ve Münir efendilerin validesidir. Üçüncü zevcesi Nine hanım denilen ikinci Âişe hanım, dördüncü zevcesi Bedriye hanım idi. Beşinci zevcesi Mâide hanım, 1396 [m. 1976] senesi mayıs ayında, İstanbul’da vefât etmiştir.

Seyyid Muhammedin ikinci oğlu, Muhyiddin efendi idi. Bunun iki oğlu ve iki kızı vardı. Kızları Beyaz hanım, Fâruk beğin, Zeliha hanım da, Abdürrahim Zapsunun anneanneleridir. Bir oğlu Hasan efendi, ikincisi Mustafa efendi idi. Hasan efendinin yedi oğlu ile yedi kızı olup dört oğlu çocuk iken vefât etti. Beşincisi Mazhar efendi, Nesibe hanımın zevci idi. Altıncı oğlu Muhyiddin efendi Ankarada vefât etti. Yedincisi Necmeddîn efendi temyiz mahkemesi azası idi. Naime hanımın zevci ve Ahmed efendinin damadı idi. Kızları, Nine Âişe hanım, Abdülhakîm efendinin, Dilber hanım, Taha efendinin, Fâtıma hanım, Seyyid İbrahim efendinin, Sabiha hanım da, Abdullah beğin zevceleri idi.

Mustafa efendinin 9 oğlu ile 2 kızı vardı. 1.si, Seyyid Abdülhakîm Efendi idi. 2.si İbrahim efendi, 3.sü Taha efendi, 4.sü Abdülkâdir efendi, 5.si Şemseddin efendi, 6.sı Ziyaeddin efendi, 7.si Yusuf efendi, 8.si Mahmud efendi, 9.su Kasım efendidir. Abdülhakîm efendi en büyükleri idi ve en sonra vefât etti. Abdülkâdir efendinin üç torunu Zeynelâbidin, Bedreddin ve Fahreddin hayattadır. Şemseddin efendinin bir oğlu ile iki kızı vardı. Bir kızı Afife hanım, Mekki efendinin zevcesi idi. İkinci kızı Nazife hanım 1986 Mart ayında vefât etti. Oğlu faziletli Cemâl efendi, İstanbul’da (Kirazlı mescid) imamı ve hatibi idi. Celâleddîn-i Ruminin (Mesnevi) si üzerinde eşsiz, derin bilgisi vardı. 1396 [m. 1976] da İstanbul’da vefât etti. Yusuf efendinin oğlu Seyyid Fâruk Işık, eski sayıştay başkanlarından ve Van senatörlerindendir. 1972 senesinde Ankarada vefât etmiştir. Fâruk beğin iki oğlu Seyyid Nevzad ve Seyyid Rüchan hayattadır ve oğulları yetişmektedir. Seyyid Rüchan 1391 [m. 1971] de çalışma bakanlığı müsteşarı oldu. Mahmud efendinin annesi Meryem hanım idi. Kardeşlerinin hepsi Hano hanımın çocuklarıdır.

Mahmud efendinin kızı, Rukayye hanımdır. Mustafa efendinin birinci kızı Muteber hanım, Timur oğullarından Saîd beğin zevcesi ve Ahmed Mekki efendinin hem halası, hem kayın validesidir. 1341 de vefât etti. Edirnekapı kabristanındadır. İkinci kızı Râbia hanımdır.
Seyyid Muhammedin üçüncü oğlu Nureddin efendidir. Bunun Mecid efendi ve Ali efendi adında iki oğlu vardı. Mecid efendinin oğlu İzzet beğ, Nafiye hanımın zevci olup 1981 de Vanda vefât etti. Dört çocuğu vardır.

Seyyid Muhammedin dördüncü oğlu Ahmed efendidir. Bunun, Ubeyd, Şevket ve Şihâbüddîn adında üç oğlu vardı.
Seyyid Muhammedin beşinci oğlu, Hamid paşa idi. Bunun Ahmed, Abdullah, Fehmi ve İbrahim adında dört oğlu ile Nafiye, Nesibe ve Âişe adında üç kızı vardı. Bunlardan Seyyid İbrahim Arvas, Abdülhakîm Efendinin damadı ve uzun yıllar Van meb’usu idi. [m. 1965] de Ankarada vefât etti. Bunun oğlu Seyyid Sıddîk ile kızları Gülsüm ve Hamiyettir. Seyyid Ahmed, Muhammed Sıddîk efendinin damadı ve Naime hanımın babasıdır. Muhammed Sıddîk efendi, Seyyid Taha hazretlerinin torunu, yani Seyyid Ubeydullahın oğlu ve şehit Abdülkâdir efendinin kardeşi idi. Nafiye hanım İzzet beğin, Nesibe hanım Mazhar efendinin, Âişe hanım da Muhammed Mâ’sûm efendinin zevceleri idi.
Seyyid Muhammedin altıncı oğlu Hüseyin efendidir. Bunun Celâl, Alaüddin, Seyyid Gâzî ve Behâüddîn adında dört oğlu vardı. Celâl efendinin oğlu Seyfeddin beğ, Rukayye hanımın zevci ve Aydın ile Celâl efendilerin ve Leyla hanımın babasıdır. Aydın beğ 1983 de Anavatan Partisinden Van milletvekili seçildi. Oğulları Cüneyd, Melih Rüchan ve Fatih ve Murad efendiler, hayır-ül-halef olarak yetişmektedirler.
Seyyid Muhammedin yedinci oğlu, Yusuf efendidir.
Seyyid Abdülhakîm Efendinin üç oğlu ve iki kızı vardı. Bunlardan Enver ile Şefia, Esma hanımın çocuklarıdır. Şefia hanım, Sâlih beğin zevcesi iken, hicrette Musulde vefât etti. Enver de, hicret ederken 1336 [m. 1918] de Eskişehrde vefât etti. İkinci oğlu faziletli Ahmed Mekki Üçışık efendi, Arabî, fârisî kitaplardan ve pederinden din bilgilerini geniş olarak edinmiş olup 1387 [m. 1967] de İstanbul’da vefât etti. Bağlum kabristanındadır. Fetvalarına güvenilecek, yer yüzünde eşi az bulunan bir mübarek Zât idi. Çok sayıda ve olgun, değerli din adamları yetiştirdi. İlm ve mânâ taliblerinin dertlerine şifa sunardı. Cenâb-ı Hak, mübarek vücudu ile İstanbul şehrini ve bütün İslam alemini şereflendirmiş ve faydalandirmiş idi. Seyyid Ahmed Mekki efendinin Behik, Beha, Medeni ve Hikmet adında dört oğlu ile Zahide isminde bir kızı vardır. Her biri ahlak ve fazilet örneğidir. Torunları Taha Üçışık, Fehim ve Muhammed efendiler ve Şefia hanım ise, birer cevher olarak yetişmektedir. Abdülhakîm Efendinin “kuddise sirruh” üçüncü oğlu, Seyyid Münir efendi, İstanbul belediyesinde satış memurluğunda uzun seneler çalışmış, doğruluğu, çalışkanlığı, güzel ahlakı ile etrafının saygısını ve sevgisini toplamıştır. 1399 [m. 1979] da vefât etti. Bağlum kabristanındadır.

Seyyid Abdülhakîm efendi, 1332 [m. 1914] senesinde, ermenilerin ingiliz silahları ile müslümanlara saldırdıkları zaman, Recep ayında, Başkaledân hicret ederek [1337] de İstanbul’a geldi. Eyüp sultanda, önce yazılı medreseye, sonra Gümüşsuyu tepesindeki Murteza efendi mescidine yerleşti. Çeşitli camilerde vaaz vererek, Vefa lisesinde öğretmenlik, Sultan Selim câmi-i şerifi yanındaki Süleymaniye medresesinde öğretmenlik yaparak, İslamiyeti yaymaya, din düşmanlarını susturmaya ve sindirmeye başladı. Medreselerin en yüksek, üniversite kısmı olan, Süleymaniye medresesine müderris, yani ordinaryüs profesör olarak tayini, 8 Zilkade 1337 ve 5 Ağustos 1335 [m. 1919] tarihli ferman ile yapılmıştır. Ferman şöyle idi:

Dar-ül-hilafe-til’aliyye Süleymaniye medresesinde münhallolan hadis-i şerif dersi müderrisliğine Debreli Vildan Faik efendi ve tasavvuf dersi müderrisliğine Hakkari ulemasından Abdülhakîm efendi ve …………….ve fıkıh-ı Şâfiî dersi müderrisliğine Hakkari meb’us-i esbakı Seyyid Taha efendi tayin olunmuştur. Bu irâde-i seniyenin icrasına meşihat-i İslâmiyye memurdur. Muhammed Vahideddin.
Bu irâde-i seniyye, Ceride-i ilmiye mecmuasının 48. si sayısının, 1484. sayfasından alındı.

Mürteza efendi, tersane emanetinde baş ruznameci iken emekli olmuş ve Mekke-i mükerremede Ahmed Yektestten feyiz almıştı. [1158] de Gümüşsuyu, İdris köşküne yakın, denize karşı mescid yaptı. [1160] da vefât edip denize bakan duvar içinde, defnedildi. Oğulları da yanındadır. Bu mescidin ilk imamı olan Abdullah-i Kaşgariden sonra oğlu Ubeydullah efendi 10 sene imâm oldu. Sonra imâm olan Îsâ efendi [1206] da vefât etti. Selim Han buna bir türbe yaptı. Sonra Abdullah efendinin damadı çelebi Ubeydullah efendi [1208] de vefât etti. Nihâyet, zâhiri ve bâtıni ilimler hazinesi olan Seyyid Abdülhakîm Efendi imâm, hatib tayin edilip, 1362 [m. 1943] senesinde vefât edinceye kadar burada ve birçok camilerde ve mekteplerde İslamiyeti yaydı. Memleketin her tarafından ve yabancı milletlerden uyanık, meraklı kimseler gelip, ilmden, fenden çok şeyler sorarlar ve cevaplarını alırlardı. Bu arada dünyalık için ve hatta düşmanlık için gelen aşağı alçaklar da bulunurdu. Keskin görüşleriyle, karşısındakilerin niyetlerini hemen anlardı. Fakat, halim ve şefkatli ve ileriyi görüşlü olduğu için, dostu düşmanı ayırmaz, hepsini tevadu ve mudara ile karşılardı. İslam âlimlerine Allah için, temiz kalp ile gidip feyiz alanlar, onların yolunda gitmekte, İslamiyetin ahkâmina uymaktadırlar. O kapıdan feyiz aldığını söyleyip de, ibâdetlerden kaçınan, haramlara dalan kimselerin de, münâfık oldukları anlaşılmaktadır.

Adı geçen İdris köşkünü, İdris hakim bin Hüsameddin yaptirmiştir. Beyazıt ve Yavuz zamanında derin âlim olan bu Zât, İran hududundaki 25 kabilenin Osmanlılara itaat etmesine sebep olmuş, böylece Çaldıran zaferine büyük hizmette bulunmuştur. Bülbül deresi civarında yaptırdığı çeşmenin yanında bir sed üzerinde medfundur. [932] de vefât etmiştir. Zevcesi Zeyneb hatun, kendi adı ile İdris köşkü yanında bir mescid yaptirmiştir. Mescidin yanında (Karyağdı tekkesi) vardır. Bunun yanında bir evde niyet kuyusu vardır. Arkasında Gümüşsuyu çeşmesi vardır. Karyağdı tekkesine (Çolak Hüseyin tekkesi) de denir. III. Mustafa Han tarafından yaptirlimiştir. Bu tekkenin arkasında [1230] senesinde Dolancı derviş Muhammed mevlevihane yaptirmiştir.

Seyyid Abdülhakîm efendi din bilgilerinde ve tasavvufun ince mârifetlerinde derin derya idi. (Râbıta-i şerife) ve (Er-Riyâdu’t-Tasavvufiyye) kitapları basılmıştır. Vaazlarından tutulan bilgiler ve bazı mektupları 1404 [m. 1983] de beş cilt halinde bastırılmıştır. Üniversite mensubları, fen ve devlet adamları, çözülemez sandıkları güç bilgileri sormaya gelir, sohbetinde, dersinde, bir saat kadar oturunca, cevabını alır, sormaya lüzum kalmadan, o bilgi ile doymuş olarak geri dönerdi. Teveccühünü, sevgisini kazananlar, sayısız kerâmetler görürdü. Çok mütevazi, pek alçak gönüllü idi. Ben dediği işitilmemişti. (Bizler hesaba dâhil değiliz. O büyüklerin yazılarını anlayamayız. Ancak bereketlenmek için okuruz) buyururdu. Halbuki kendisi, bu bilgilerin mütehassısı idi. Yakınlarından birine, (Burada birkaç Velî yetişiyordu) buyurmuştu. Yakınlarından Karamürsel kumaş fabrikası müdiri, Yusuf Ziya Akışık demişti ki rüyada, Abdülhakîm efendinin elinin ayasını öpmüştüm. Ertesi gün, Eyüp sultandaki evine giderek, rüyamı anlatmak istedim. Gittim. Her zaman olduğu gibi, elini öpmek için eğildiğimde, mübarek elini, ayası yukarı doğru olarak uzattı ve (Akşam rüyada öptüğün gibi öp) dedi ve iltifat buyurarak çok şey anlattı.

ABDÜLHAKİM SİYALKUTİ: Babası Şemseddin Muhammeddir. Hindistan’ın büyük hanefi alimidir. Fakihtir. Beydavi tefsirine ve Teftazaninin Akâid-i Nesefi şerhine ve Ahmed Hayalinin şerh-i Akâid haşiyesine ve Devânînin Akâid-i Adud şerhine ve Mutavvel kitabına haşiyeler yazmıştır. (İsbat-ül-vâcib) kitabı da meşhurdur. 1067 [m. 1657] de vefât etti “rahime-hullahü teâlâ.

ABDÜLKADİR GEYLANİ: Muhyiddin Ebû Muhammed bin Ebû Sâlih Mûsâ, 471 [m. 1077] de İranda tevellüd, 561 [m. 1166] de Bağdatta vefât etmiştir. Babası, hazret-i Hasanın torunu Abdullah bin Hasan-ı müsenna soyundandır. Abdullahın annesi, Fâtıma, hazret-i Hüseyinin kızıdır. Bunun için hem Seyyid, hem şerıftır. Hanbelidir. Kadri tarîkatinin reisi ve bütün tarîkatlerin menba-ı feyzidir. Mürşid, müderris ve müftü idi. Pek büyük alimdir.

ABDULLAH BİN ABBAS: Resûlullahın amcası Abbasın oğlu olup çok âlim idi. Annesi Lübade, Hâlid bin Velidin teyzesi idi. Hicretten üç yıl önce Mekkede doğdu. Çok hadis-i şerif bilirdi. Halife Ömerin müşkillerini çözerdi. Sıffinde İmâm-ı Alinin kumandanlarından idi. Abdullah bin Zübeyrin hilafetini kabul etmedi. Tefsirde çok ileri idi. Müfessirlerin şahitır. 68 yılında, Taifte vefât etti. Uzun boylu, beyaz, güzel idi. Ömrünün sonlarında göremez oldu. Abbasi halifeleri, bunun soyundandır.

ABDULLAH BİN CAFER: Resûlullahın amcası Ebû Talibin torunudur. Habeşistanda dünyaya geldi. 80 yılında Medinede vefât etti. Çok cömert idi. Hazret-i Muaviye buna çok ikram ederdi. Muhammed bin Ebû Bekr-i Sıddîk ile Yahya bin Ali ibni ebû Talib ile ana bir kardeş idi. Hazret-i Ali ile Fâtıma-tüzzehranın kızı olan Zeynebin zevci idi “radıyallahü teâlâ anhüm ecma’în”.

ABDULLAH BİN EBİ BEKR-İ SIDDİK: Önce İslam olanlardandır. Hicrette, kâfirlerden mağaraya haber getirir, gece mağarada yatardı. Mekkenin fethinde, Huneyn ve Taif gazalarında bulundu. Taifte yaralandı. 11.  yılda vefât etti “radıyallahü teâlâ anh”.

ABDULLAH BİN EBİ EVFA: Ashâb-ı kirâmdan Kufe şehrinde en son vefât edendir. 86 yılında vefât etti.

ABDULLAH BİN MESUT: İlk müslüman olanların altıncısıdır. Resûlullahın yanından, hizmetinden ayrılmazdı. Kurân-ı Kerîmi çok iyi öğrendi. Pekçok hadis-i şerif ezberledi. Mekke kâfirleri arasında açıkça okurdu. Çok eziyet çekerdi. İki kere Habeşistana ve Medine-i münevvereye hicret etti. Bütün gazalarda ve Yermük muharebesinde bulundu. Cennetle müjdelendi. Halife Ömer-ül-Fâruk, kendisini Kufeye müftü olarak gönderdi. 32 yılında, 60 yaşından sonra vefât etti. Bakide medfundur “radıyallahü teâlâ anh”.

ABDULLAH BİN MÜBAREK: Tebei tabiînin büyüklerinden olup hadis ve fıkıh alimi idi. 118 de Horasanda doğup, 181 [m. 797] de vefât etti “rahime-hullahü teâlâ”. Kitapları çoktur. Bir yıl hac, bir yıl cihat ve bir yıl ticaret ederdi. Kazancının hepsini fakirlere verirdi. Şamda birisinden aldığı kalemi vermeden Merve gitmişti. Kalemi vermek için Mervden Şama geldi. Sehl Ali bin Abdullah Meruzi, Abdullah bin Mübarekin derslerine devam ederdi. Bir gün, (Artık senin dersine gelmiyeceğim. Çünkü, bugün gelirken senin kızların dama çıkmış beni çağırıyorlardı. Benim Sehlim, benim Sehlim diyorlardı. Bunların terbiyesini vermiyor musun?) dedi. Abdullah bin Mübarek, o gece, talebesini toplayıp, (Sehlin cenaze namazına gidelim) dedi. Gidip, vefât etmiş buldular. (Vefâtını nerden anladın?) dediklerinde, (Benim hiç cariyem yok. O gördükleri, Cennet hûrîleri idi. Onu Cennete çağırıyorlardı) dedi. Buyururdu ki (Edep nedir? Âlimler çeşitli tarif etmiş. Bence edep, kişinin nefsini tanımasıdır.) (Birinin bir lira hakkını ödemek, bin lira sadaka vermekten daha iyidir.) (Çalışıp kazanmak tevekkülü bozmaz) derdi. (Tevazu, zenginlere karşı kibrli olmak, fakirlere karşı alçak gönüllü olmaktır) derdi. (Eğer gıybet etseydim, anamı, babamı gıybet ederdim. Çünkü sevaplarımın onlara verilmesi daha iyi olur) derdi.

ABDULLAH BİN ÖMER: Hicretten 14 sene önce tevellüd ve 73 de Mekkede vefât etti. Babası ile birlikte îman etti. Küçük olduğundan Bedr ve Uhud gazalarına götürülmedi. Diğer gazalarda ve Mute gazasında ve Yermükte, Mısır ve Afrika fethlerinde bulundu. Resûlullahın namaz kıldığı her yerde namaz kılardı. Çok mütteki cömert ve halim idi. Hilafet işlerine hiç karışmadı. Hicri 73 senesinde, Haccac bin Yusuf, Mekkede, Abdullah bin Zübeyri şehit ettikten 3 ay sonra, bunun ayağına zehrli kılıç ile vurdurarak şehit etti “radıyallahü teâlâ anh”.

ABDULLAH BİN SAD: Hazret-i Osmanın süt kardeşi idi. Vahiy katibi iken mürted oldu. Mekkenin fethinde katli emrolundu ise de, tekrar imana gelip affedildi. Mısır fethinde bulundu. 25 de Mısır valisi olup Tunusu feth etti. Halifenin şahadetinde Medineye yardıma gelirken, Mısırda yerinin yağma edildiğini anlayarak, Remleye yerleşti. 36 da vefât etti.

ABDULLAH BİN SEBE: Müslümanlar arasına ilk olarak, Ashâb düşmanlığı fitnesini sokan bir yahudi dönmesidir. Hazret-i Osman zamanında Yemenden gelip, müslüman olduğunu söyledi. Halifenin yanına sokulmak istedi. Fitne, fesad çıkaracağı anlaşılarak, Medine-i münevvereden dışarı atıldı. Mısra giderek, câhiller arasında, halifeyi kötülemeye, Ashâb-ı kirâmın büyükleri için atıp tutmaya, kardeşi kardeşe düşürmeye başladı. Kufeye de giderek Hazret-i Ali’ye yaltaklandı. Hatta, sen tanrısın dedi. Ali “radıyallâhu anh” da, bunu Medâyn şehrine sürdü. Hazret-i Ali şehit olunca, (O ölmedi. Bulutlarda yerleşti. Şimşek, yıldırım onun emri ile olmaktadır) dedi. Daha nice, düzme sözleri ile cahilleri aldatıp, Ehl-i sünneti parçalamaya, içeriden yıkmaya koyuldu. Fakat, Ehl-i sünnet âlimleri “rahime-hümullahü teâlâ”, âyet-i kerimeye ve hadis-i şeriflere sarılarak ve akla, ilme dayanarak bunun bozuk ve çürük sözlerine, çok sağlam cevaplar verdi. Onları her yerde rezil ve perişan etti. Onlar ancak, kitap okumayan, vaaz, nasihat dinlemeye gitmeyen cahilleri aldatabildi.

ABDULLAH BİN UREYKIT: Beni Veyl kabilesinden bir kâfir idi. Emin idi. Sır saklayıcı idi.

ABDULLAH BİN YESR: Şamda en son vefât eden sahâbidir. 88 senesinde vefât etti.

ABDULLAH BİN ZÜBEYR: Zübeyr bin Avvâmin oğludur. Annesi Esma binti Ebû Bekr Sıddîktır. Hicretten 20 ay sonra tevellüd etti. İsmini Resûlullah “sallallâhü aleyhi ve sellem” koydu ve duâ etti. Cesur, kuvvetli, kahraman idi. Geceleri ibâdet eder, gündüzleri oruç tutardı. Tunus harbinde, 120.000 düşman askeri ile 20.000 İslam mücahiti savaşırken, düşman kumandanı Cerciri öldürerek zafere sebep oldu. Cemel vak’asında, Aliyye “radıyallâhu anh” karşı idi. Yezid’e biat etmedi. 9 sene Mekkede halife oldu. Yemen, Irak ve Horasan elinde idi. Abdülmelikin kumandanı Haccac bin Yusuf, 72 yılında Mekkeyi muhasara ve mancınık ile şehri tahrib etti. Abdullah, 73 [m. 692] de alnına gelen mancınık taşı ile yaralandı ve şehit edildi “radıyallahü teâlâ anh”. Validesi Haccacın karşısına çıkıp acı ve doğru sözler söyledi. Harab olan Kâbeyi ve ayrıca türbe-i nebeviyi tâmir etti. Şehit edildikten sonra, Abdülmelik bin Mervan, Kabenin bir duvarını yıktırıp, Hacer-i esvedi eski yerine koydurdu. Bugünkü Kabenin üç duvarı Abdullah, bir duvarı Abdülmelik yapısıdır.

ABDULLAH-İ CENGİZİ HAN: Maveraünnehrdeki özbek hanlarındandır. İskender hanın oğludur. 939 da tevellüd, 1005 [m. 1596] de vefât etti. 990 da hükmdar oldu. 993 de Hiratı aldı “rahime-hullahü teâlâ”.

ABDULLAH-İ ENSARİ: Babası Ebû Mensur Muhammed bin Alidir. 396 da Hiratta tevellüd, 481 [m. 1088] de orada vefât etti. Şeyh-ül-İslam idi. Hanbeli idi. Evliyânın büyüklerinden idi. Hadis alimi idi. (Menazilüssairin) ve tefsir kitapları meşhurdur. Tasavvufta (Tearrüf) kitabını şerh etmiştir. (Münâcat) İstanbul’da basılmıştır.

ABDÜLMECİD HAN:

ABDÜLVEHHAB-I ŞARANİ: Abdülvehhab bin Ahmed, Kutub-i Şarani adı ile meşhurdur. Şazili idi. Ali Havasın talebesi idi. Ârif ve Kutub-i zaman idi. 898 [m. 1493] de tevellüd, 973 [m. 1565] de Kahirede vefât etti. Tefsir, fıkıh, tasavvuf, tarih, nahiv ve tıb üzerinde çok kitap yazmıştır. (Dürre-rülgavas fi fetava Ali Havas), (Fethulvehhab fi fedâil-il-al vel-Ashâb), (Kibrit-ül-ahmer fi ulum-il-şeyhil ekber), (Kitapül-minen vel ahlak), (Mîzan-üş-şaraniye) ve (Yevakit velcevahir fi beyan-ı akâidil-ekabir) kitapları meşhurdur.

ABDURRAHMÂN BİNAVF: Ashâb-ı kirâmın büyüklerindendir. Aşere-i mübeşşeredendir. Önce imana gelen 8 kişiden biridir. Habeşistana ve Medine-i münevvereye hicret etti. Bütün gazalarda bulundu. Uhud gazasında 21 yerinden yaralandı. Ayağından aldığı yaradan, hafif topal kaldı. O muharebede 12 dişi de kırıldı. Çok sadaka verirdi. Bir günde, Allah rızası için, 30 köle azad etmiştir. Çok zengin idi. Büyük tüccar idi. Hazret-i Ömerden sonra, halife namzedi olan altı kişiden biri idi. Halife olmak istemedi. Çekildi. Hazret-i Osmanın halife olmasını ilk isteyen budur. 31 senesinde, 75 yaşında iken vefât etti. İri, beyaz, yakışıklı idi “radıyallahü teâlâ anh”.

ABDURRAHMÂN BİN SÜMER: Mekkenin fethinde İslama geldi. Basrada yerleşti. Afganistan fatihidir. Hasan-ı Basrî de, askeri arasında idi. 45 de azl edildi. 50 senesinde Basrada vefât etti.

ABDÜRREZZAK LAHİCİ: Babası Alidir. Kum şehrinde müderris idi. Şiî alimi olup çok kitap yazmıştır. 1051 [m. 1642] de vefât etti.

AHMED ASIMEFENDİ: Âlim idi. Ayntablıdır. Arabî (Kamus), fârisî (Burhan-ı katî) lügat kitaplarını türkçeye çevirmiştir. (Emali kasidesi) ni türkçe şerh etmiştir. Tarih de yazmıştır. 1235 [m. 1820] de vefât etti. Üsküdarda Nuh kuyusu kabristanındadır. Fatihte, Yavuz Selim durağından Eski Aliyye inen caddeye bunun ismi verilmiştir.

AHMED BİN ALİ NESAİ: 215 [m. 831] de Horasanda tevellüd, 303 [m. 915] de Şamda vefât etti. Hadis alimidir. Mısırda şöhret bulmuştu “rahime-hullahü teâlâ”.

AHMED BİN HANBEL: Hanbeli mezhebinin reisidir. Babası Mervlidir. 164 [m. 780] de Bağdatta tevellüd, 241 [m. 855] de orada vefât etti. Hayatını anlatan çok kitap yazılmıştır. Hadis ve fıkıhta zamanının bir tanesi idi. Kurân-ı Kerîm mahluktur demediği için habste döğülürdü. Cenazesini 140.000 kişi taşıdı. Vera ve takvâsı, ilmi ve kemâli çok idi. 300.000 hadis-i şerif ezberlemişti. Züht nedir dediklerinde, (Züht 3 türlüdür: Câhillerin zühtü, haramları terketmektir. Âlimlerin zühtü, helal olanların fazlasından sakınmaktır. Ariflerin zühtü, Allahü teâlâyı unutturan şeyleri terktir) buyurdu “rahime-hullahü teâlâ”.

AHMED BİN MUSTAFA: Taşköprü zade adı ile meşhurdur. 901 de Bursada tevellüd, 968 [m. 1560] de vefât etti. Aşıkpaşa mahallesindedir. Çeşitli medreselerde müderrislik yaptı. Son zamanlarında göremez oldu. Çok kitap yazmıştır “rahime-hullahü teâlâ”.
AİŞE-İ SIDDİKA “radıyallâhu anha”: Resûlullahın “sallallâhü aleyhi ve sellem” zevce-i mutahherası ve Ebû Bekr-i Sıddîkın kerimesidir. Validesi, ümmü Rumandır. Hicretten 8 sene önce tevellüd ve 57. yılda, 65 yaşında Medinede vefât etti. Bakidedir. Evladı olmadı. Hadice-i Kübrânın vefâtından 1 yıl sonra ve hicretten 2 yıl önce, nikah edildi. 3 sene sonra, Medinede, hücre-i saadete getirilmekle şereflendi. Aklı, zekası, iffeti ve takvâsı, şaşılacak kadar çok idi. Resûlullah tarafından çok sevilir ve çok öğülürdü. Nikahı Allahü teâlânın emri ile yapıldı. Âyet-i kerime ile methedilmiştir. Ashâb-ı kirâm müşkillerini çözmek için kendisine başvururdu. Resûlullahın “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” vefâtında 18 yaşında idi.

ALİ BİN EMİRULLAH: Ali Çelebi, Anadolu kadı askeri idi. Yani askeri mahkeme reisi idi. 916 da tevellüd ve 979 [m. 1571] de Edirnede vefât etti. (Ahlak-ı Alai) kitabı türkçe olup iki cilttir. Mısırda basılmıştır. Beydavi tefsirine haşiyesi, (Dürer) ve (Gurer) kitabına haşiyesi, (Keşşaf) tefsirine haşiyesi, türkçe şirlerinin divanı, (Kaside-i bürde) şerhi ve daha nice eserleri vardır “rahime-hullahü teâlâ”.

ALİ BİN OSMAN: Siraceddin-i Uşi, 557 [m. 1162] de taun, yani vebâ hastalığından öldü “rahime-hullahü teâlâ”. (Fetava-yı siraciye) ve (Meşarikul-envar) ve (Emali kasidesi) meşhurdur. Buna (Lamiye) kasidesi de denir.

ALİ MÜRTEDÂ “radıyallâhu anh”: Resûlullahın amcası Ebû Talibin dördüncü oğludur. Hulefâ-i râşidîn ve Aşere-i mübeşşerenin de dördüncüsüdür. Resûlullahın “sallallâhü aleyhi ve sellem” damadı idi ve çok sevgilisi idi. Ehl-i beytin, Ehl-i abanın birincisi idi. Allahü teâlânın arslanı idi. Çeşitli hadis-i şeriflerde methedildi. Ehl-i sünnetin gözbebeğidir. Evliyânın reisidir. Kerâmetler hazinesidir. Hicretten 23 yıl önce Mekkede tevellüd etti. Annesi, Fâtıma binti Esed bin Haşim idi. 10 yaşında iken, bi’setin ikinci günü imana geldi. Yürüyerek hicret edip, mübarek ayakları şişti. Bütün gazalarda arslan gibi dövüştü ve çok yara aldı. Uhudda 16 yerinden yaralanmıştı. Tebük gazasında, Medinede muhafız olarak bırakılmıştı. Âyet-i kerime ile meth ve sena buyurulmuştur. Üç halifeye de biat etmiş, seve seve tasdik etmiştir. Her üçüne de çok yardım etmiştir. 35 yılında halife oldu. 36 yılındaki Cemel vak’asında Âişe-i Sıddîkayı esir alınca hürmet ve ikram etmiş ve kendi askeri arasında bulunan Muhammed bin Ebû Bekr ile Medineye göndermiştir. 37 de Sıffin denilen yerde hazret-i Muaviyenin askeri ile 100 günde 90 kere meydan savaşı yapmış, askerinden 25.000, karşı taraftan 45.000 kişi şehit olmuştu. Karşı tarafın sulh teklifini kabul edince, ordusundan yedi bin kişi ayrıldı. Bunlara hârici denildi. Hâlid bin Zeydi, bunlara nasihat için gönderdi ise de, faydası olmadı. Bunların üzerine yürüyüp, perişan etti. Hariciler, kendisine çok iftirâ ediyorlar. Şamdaki İslam âlimlerinden Ebû Hamid bin Merzuk, 1387 [m. 1967] baskılı (En-nakd-ül-muhkem) kitabında diyor ki (İmamı Hayder Aliyye “keremallahü vecheh” dil uzatanlardan biri de İbni Teymiyye Harrani’dir. (Minhac-üs-sünne) kitabında Ashâb düşmanlarına karşı hârici kitaplarından vesikalar naklederken, Hazret-i Ali’ye ve Ehl-i beyte çirkin iftirâlar yapmaktadır). Hazret-i Ali “radıyallâhu anh”, haricilerden Abdurrahmân ibni Mülcem tarafından 40. yıl Ramazanın 17. günü, sabah namazını kıldırırken, kılıçla başından yaralandı. 2 gün sonra şehit oldu. Neceftedir. Üçü Fâtımadan olmak üzere 18 oğlu ve 18 kızı vardı. Orta boylu, buğday renkli, ak ve uzun sakallı idi.

ALİ RIZA: Muhammed Cevad Taki hazretlerinin babası ve Mûsâ Kazım hazretlerinin oğludur. 12 imâmın sekizincisidir. 153 de Medinede tevellüd, 203 [m. 818] de Tus şehrinde vefât etmiştir. Harunürreşidin kabri yanındadır. Bu şehre bugün Meşhed denilmektedir. Halife Memun, kendisini çok sever ve sayardı ve kendine damad yapmıştı. İmam önce vefât etmeseydi, kendinden sonra imamı halife yapacaktı.

AMİDİ: Seyfeddin Ali bin Muhammed, İslam âlimlerinin büyüklerindendir. Amid şehrinde yani Diyarbekrde 551 de tevellüd, 631 [m. 1234] de Şamda vefât etti. Şâfiî idi. Mısırda, Şamda yıllarca müderrislik yaptı. Kelam, fıkıh, mantık ve hikmette, kıymetli eserleri vardır.

AMMÂR BİN YASER: Anası ve babası ile en önce İslama gelenlerdendir. Kâfirlerden çok işkence çekti. Annesi Sümeye hanım, işkence edilirken şehit oldu. İlk İslam şehiti Sümeyedir. Ebû Cehlin süngüsü ile şehit oldu. Ammâr “radıyallâhu anh” hadis-i şerif ile meth olunmuştur. Her gazada bulundu. (Mescid-i Kuba)nın yapıcısıdır. Müseylemetülkezzab ile muharebede bir kulağı kesildi. Halife Ömer zamanında Kufe valisi oldu. 37 de Sıffin muharebesinde, 94 yaşında şehit oldu. Uzun boylu, buğday renkli, ak sakallı idi “radıyallahü teâlâ anh”.

AMR İBNİ AS: Ashâb-ı kirâmın meşhurlarındandır. Hicretin sekizinci yılı, Mekkenin fethinden, altı ay önce Hâlid bin Velid ile Medineye gelerek müslüman olmuşlardır. Resûlullahın “sallallâhü aleyhi ve sellem” Amanda valisi olup hiç azl buyurmadı. Ebû Bekr tarafından Şâmin fethine gönderildi. Halife Ömer tarafından Filistin valisi oldu. Mısırı feth etti. Mısra Vâli yapıldı. Sıffin muharebesinde, ictihadı, hazret-i Muaviyenin ictihadına uygun oldu. Yeniden Mısra Vâli olup ölünceye kadar bu vazifede kaldı. 43 de vefât etti. Çok zeki meşhur dahilerden idi. Kısa boylu, cesur, edip ve beliğ idi “radıyallahü teâlâ anh”.

AZAD: Emir Gulâm-ı Ali bin Seyyid Nuh, Hindistan’ın meşhur şairlerindendir. Dört kasidesi çok meşhurdur. 1200 [m. 1786] de vefât etti.

BABÜR ŞÂH: Timur Gürgan şahın oğlu meşhur Asterabad fatihi Miran şahın torunu olan sultan Ebû Saidin torunudur. 888 [m. 1482] de tevellüd etti. 933 [m. 1526] de Hindistan’ı alıp, büyük bir İslam devleti kurdu. Bu devlet, 1274 [m. 1858] senesinde İngilizlerin işgaline kadar, 342 sene hüküm sürdü. 937 [m. 1530] de vefât etti. Kabildedir. Âlim, âdil ve edip idi. Hayatını kendi yazdı. (Tüzük Babüri) dediği bu kitabı, Ekber Şâh zamanında Çağatay dilinden fârisîye, sonra İngilizceye tercüme ve neşredildi. Babürün kurduğu (Timur oğulları) veya (Gürgâniye) devletinin 17 hükümdarı şunlardır:

Yukarıda yazılı Gürgâniye hükümdarlarının son zamanlarında ingilizler Hindistan’a yerleşmeye başladı. El altından hindu kâfirlerini müslümanlara karşı kışkırttılar. Sürekli fitneler çıkardılar. Önce, Felemenk, Portekiz, Fransız ve İngiliz tüccarları ve büyük şirketleri sahil şehirlerine yerleştiler. İlk olarak Ferruh Sir Şâh, bir ingiliz şirketine imtiyaz hakkı tanıdı. II. Şâh-i âlem, Bingale kıtasını senede 2.400.000 rubye karşılığı İngiliz şirketine kiraya verdi. 1221 [m. 1806] de Şâh-i âlem vefât edince, İngiliz hükümeti, şirketin haklarını korumak bahanesi ile işe karıştı. 1274 [m. 1858] de Delhide ihtilal çıkarıp, Hindistan’daki vehhâbîlerin yardımı ile Behadır şahı Kalküte şehrine nakil ve hapsederek, Gürgâniye devletine son verdi. 1294 [m. 1877] de, Osmanlı-Rus harbi sırasında, Hindistan’ı, İngiltere krallığına bağlı bir imparatorluk ilan etti. Mithat paşanın İslamiyete yaptığı zararların en büyüğü bu oldu. İngilizler, girdikleri bütün İslam memleketlerinde yaptıkları gibi, İslam âlimlerini, İslam kitaplarını, İslam mekteplerini yok ettiler. Tam din cahili bir gençlik yetiştirdiler. Hindularla müslümanları çarpıştırıp, milyonlarca müslümanın kılıçtan geçmesine sebep oldular. Çıkardıkları fitnelerden en kanlısı 1274 [m. 1858] ve 1366 [m. 1947] de Pakistan kurulurken oldu. Pakistan’a devlet başkanı yaptıkları Ali Cinnah, şiî idi. [m. 1948] de ölünce, yerine geçen Eyüp Han mason idi. İslamiyeti yıkmak yolunda idi. Bunun yerine gelen general Yahya Han, koyu kızılbaş idi. 1392 [m. 1972] başında Hind harbinde mağlub olup doğu Pakistan elinden gidince, hapsedildi. 1947 de, şiî bir Pakistan devletinin kurulması, Hindistan’da milyonlarca Ehl-i sünnetin ölümüne sebep oldu. İstanbul’da, İhlas Vakfının müessisi, 1391 [m. 1971] sonunda Hind ve Pakistan seyahatinde (Panipüt) şehrinde kapısı kilitli bir Kuran mektebi görüp, niçin kapalı olduğunu sorunca, 1947 den beri kapalıdır. Bütün talebeyi ve şehrdeki binlerle müslümanın hepsini [m. 1947] de hindular öldürdü. Bir Ehl-i sünnet sağ kalmadı. Biz sonradan buraya geldik demişlerdir.

Seyyid Abdülhakîm Efendi buyurdu ki (İslâmin büyük düşmanı İngilizlerdir. İslamiyeti bir ağaca benzetirsek, başka kâfirler fırsat bulunca, bu ağacı dibinden keser. Müslümanlar da bunlara düşman olur. Fakat, bu ağaç bir gün filiz verebilir. İngiliz böyle değildir. Bu ağaca hizmet eder. Besler. Müslümanlar da onu sever. Fakat gece, kimse anlamadan köküne zehr sıkar. Ağaç öyle kurur ki bir daha süremez. Vah vah çok üzüldüm, diyerek müslümanları aldatır. İngilizin, İslama böyle zehr salması demek, para, mevki ve kadın gibi nefsânî arzular karşılığında satın aldığı yerli münâfıkların, soysuzların elleri ile İslam âlimlerini, İslam bilgilerini ortadan kaldırmasıdır).

BAKİ BİLLAH: Muhammed Bâkî billah, Hindistan’ın büyük velisi idi. 971 de tevellüd, 1013 [m. 1604] de vefât etti. Dehlidedir. Züht ve takvâsı ve kerâmetleri meşhurdur. Kabilden Semerkanda gelip ilim tahsil etti. Orada Emkenk kasabasında, Hacegi Emkengi Ahmed Kaşaniden feyiz alarak, tasavvufta kemâle geldi. Kurân-ı Kerîmi her gece iki kere hatm ederdi. (Hadarat-ül-kuds) ve (Berekât) kitaplarında hâl tercümesi fârisî olarak yazılıdır

İstanbul’da Süleymaniye kütüphanesinde, Reşid efendi kısmında 474 numaradaki (Menhec-üs-sâlikin) kitabını hicretin 993 [m. 1585] senesinde Mustafa bin Hüseyin Rumi Ahrârî Mekke-i mükerremede yazmıştır. Bunun üstadı, Hâce Ahmed Sâdık Ahrârî Kabili, Mevlânâ Hacegi Ahmed Kaşaniden ve bundan sonra talebesi Hâce Muhammed İslam Cuybariden, Buharada feyiz aldı. Cuybarinin talebesi oldu ise de, Mevlânâ Hacegi Kaşaninin oğlu Mevlânâ Hâce İshak, Belhten Taşkende gelince, ilim ve feyiz verme vazifesini Mevlânâya bıraktı. Mevlânâ Hâce İshak babasının talebesi olan Mevlânâ Lutfullah’ın talebesi idi. Hâce Ahmed Sâdık efendi, Mâ-vera-ün-nehrden İstanbul’a geldi. III. sultan Murad Han, bunu büyük bir saygı ile karşıladı. Kendisi ve vezirleri hizmet yarışı yaptılar. Talebesi oldular. Sonra Hicaza hareket etti. Mısır valisi İbrahim paşa, misli görülmemiş hizmet etti. Mekkede sultanın tahsis ettiği büyük sarayda misafir olundu. Burada iki sene kalıp, 993 [m. 1585] de Medine-i münevvereyi ziyaret etti. Şam yolu ile İstanbul’a geldi.

BAYEZİD-İ BİSTAMİ: Adı Tayfurdur. Babası İsadır. Evliyânın büyüklerinden olup hanefi idi. 160 da Bistamda tevellüd, 231 [m. 846] de vefât etti. Bistamdadır. Bistam, Hazer denizinin cenub sahilindedir. İmâm-ı Cafer Sâdıkın rûhâniyeti ile yetişerek tasavvufta yükselmiştir. 30 sene Şamda dolaşmış, 113 üstattan ders almıştır. Aşk-ı ilâhîde o kadar ileri ve ibâdette o derecede idi ki namaz kılarken, Allah korkusundan ve İslamiyete saygısından göğüs kemikleri gıcırdardı. Son derece âlim ve fadıl ve edip idi. Şirleri meşhurdur “kaddesallahü teâlâ sirrehul’aziz”.

BEGAVİ HÜSEYİN: Babası Mesuttur. Muhyissünne ismi ile meşhurdur. Hadis alimidir. Şâfiîdir. 436 [m. 1044] senesinde Horasanda Bag şehrinde tevellüd, 516 [m. 1122] de vefât etmiştir. Meşhur (Mesabih) kitabının sâhibidir. Bu kitapta 4719 hadis-i şerif vardır. Fıkıhta (Kifâye), tefsirde de (Mealimüttenzil) ve daha birçok kıymetli eserleri vardır “rahime-hullahü teâlâ”.

BEHLUL DANA: Babası Ömerdir. Kufeli bir meczûbdur. Harunürreşid ile olan sözleri meşhurdur. İlmi yok ise de, Harun’a nasihat verirdi. 190 [m. 806] da vefât etti.

BERA BİN AZİB: Ensar-ı kirâmın büyüklerindendir. Küçük olduğundan Bedr gazasına götürülmedi. 14 gazada, Resûlullahın önünde harp etti. Çok cesur idi. Rey şehri alınırken çok kahramanlık gösterdi. Basrada vefât etti “radıyallahü teâlâ anh”.

BEŞİR BİN SAD ENSARİ: Ashâb-ı kirâmdandır. Hazret-i Ebû Bekre, Ensardan, en önce biat eden, budur. İkinci Akabe anlaşmasında ve bütün gazalarda bulundu. Yemame muharebesinden dönüşte, Aynüttemer vak’asında şehit oldu “radıyallahü teâlâ anh”.

BEYDAVİ: Abdullah bin Ömer kadı Beydavi, müfessirlerin baş tacıdır. Şirazın Beyda kasabasında tevellüd, 685 [m. 1286] de Tebrizde vefât etti. Şâfiî mezhebinde derin âlim idi. (Envarüttenzil) adındaki tefsiri çok kıymetli olup bütün âlimlerce kuvvetli senet olmuştur. Kelam, fıkıh, lügat ve nahvde çok kıymetli kitapları vardır. Tefsirini çok kimseler şerh etmiştir. Bunlardan (Şeyhzade şerhi), en kıymetlisidir “rahime-hullahü teâlâ”.

BEYHEKİ: Ahmed bin Hüseyin Beyheki hadis alimidir. Şâfiî mezhebinde derin âlim idi. 384 [m. 994] de Nişapurun Beyhek kazasında tevellüd, 458 [m. 1066] de Nişapurda vefât etti. (Sünen-i kebir) ve (Sünen-i sagir) hadis kitapları meşhurdur “rahime-hullahü teâlâ”.

BİLAL BİN REBAH HABEŞİ: Ashâb-ı kirâmdandır. Resûlullahın “sallallâhü aleyhi ve sellem” müezzini idi. Önce müslüman olanlardandır. Ümmiyetebni Halefin kölesi idi. Kâfirler ve efendisi, kendisine çok eziyet ve cefa ederlerdi. Boynuna ip takıp, çocukların ellerine verir, Mekke sokaklarında dolaştırırlardı. Bilal ise, Allah birdir, Allah birdir der, dininden vazgeçmezdi. Bir gün, Bilali soyup, bir don ile sıcak kum üzerine yatırdılar. Üstüne büyük taş koydular. Ya, Muhammedin dininden çıkarsın, yahut ölünciye kadar, burada böyle kalırsın dediler. Bilal hazretleri, bu taşın altında (Allah birdir, Allah birdir) derdi. Resûlullah “sallallâhü aleyhi ve sellem” oradan geçerken, bunu gördü. (Allahü teâlânın ismini söylemek, seni kurtarır) buyurdu. Evine geldi. Ebû Bekr gelince, Bilal’in çektiğini söyledi. (Çok üzüldüm) buyurdu. Ebû Bekr “radıyallâhu anh” kâfirlerin yanına gitti. (Bilal’e böyle yapmakla elinize ne geçer? Bana satınız!) dedi. Dünya dolusu altın versen satmayız. Fakat, senin kölen Âmir ile değişiriz dediler. Âmir, Ebû Bekrin ticaret işlerini yapardı. Çok para kazanırdı. Yanında maldan başka, 10.000 altın vardı. Ebû Bekrin, eli-ayağı yerinde idi. Fakat, kâfir idi. İman etmiyordu. Ebû Bekr, Amiri, bütün malı ve paraları ile Bilal için size verdim buyurdu. Çok sevindiler. Ebû Bekri aldattık dediler. Bilali taş altından çıkarıp, elinden tutup, Resûlullahın “sallallâhü aleyhi ve sellem” huzuruna getirdi. (Ya Resûlallah! Bilali bugün, Allah için azad ettim) dedi. Resûlullah “sallallâhü aleyhi ve sellem” çok sevindi. Ebû Bekre çok duâ buyurdu. O ânda, Cebrâil aleyhisselâm gelip, 92. sûre olan (Velleyl) sûresinin, 17. ayetini getirdi. Cenâb-ı Hak, Ebû Bekr’in Cehennemden uzak olduğunu müjdeledi.
En önce ezan okuyan budur. Bütün gazalarda bulundu. Resûlullahın “sallallâhü aleyhi ve sellem” vefâtından sonra, cihat için Şama gitti. 20 senesinde Şam’da vefât etti. Babüssagir’de medfundur. Sesi çok güzel ve pek tesirli idi. Ezan okurken herkesi ağlatırdı. Ömer “radıyallâhu anh” Şam’a gelince, ezan okuyup, bütün askeri ağlatmıştı. Bundan sonra, Medine-i münevvereye geldiğinde, hazret-i Hüseyin’in “radıyallahü teâlâ anhüma” zorlaması ile bir sabah ezanı okuyarak, bütün Medine ahalisi şaşkına dönmüştü.

BİRGİVİ: Muhammed bin Ali 928 de Balıkesirde tevellüd ve 981 [m. 1573] de Aydının Birgi kasabasında taundan vefât etti. Türkçe (Vasiyetname) kitabı çok kıymetli olup bunun (Kadı-zade şerhi) pek istifadelidir. Arabî (Tarîkat-i Muhammediye) kitabını çok âlimler şerh etmiş ve türkçeye tercüme edilmiştir. Çok kere basılmıştır. Türk âlimlerinin baş tacıdır “rahime-hullahü teâlâ”.

BUHARİ: Muhammed bin İsmail 194 [m. 809] de Buharada tevellüd, 256 [m. 869] yılı fıtır bayramı günü Semerkantta vefât etti. (Sahih-i Buhârî) adı ile meşhur olan (Camiussahih) hadis kitabı, Kurân-ı Kerîmden sonra İslam dininin en kıymetli, en sağlam kitabıdır. Başka eserleri de çoktur. Buhârîyi şerifte 7275 hadis-i şerif vardır. Bunları 600.000 hadis arasından seçmiştir. Her hadisi yazacağı zaman, gusül abdesti alır, iki rekat namaz kılar, istihâre yapardı. Buhârîyi şerifi 16 senede yazdı.

BURHANETTİN MERGINANİ: Ali bin Ebû Bekr, büyük âlim olup Buhara’da müderris idi. Şeyhülİslam adı ile meşhurdur. Ferganenin Mergınan kasabasında tevellüd ve 593 [m. 1197] de Buharada Cengiz hücumunda şehit oldu. Eserleri arasında (Hidaye) yani (Şerh-i Bidaye) ve (Tecnis) ve (Kunye-tül-fetava) kitapları meşhurdur “rahime-hullahü teâlâ”. Hidaye iki cilt olarak basılmış, İngilizceye tercüme edilmiştir. Çok âlimler tarafından şerh edilmiştir. İbni Hümâmin şerhi olan (Feth-ul-kadir) yeniden basılmıştır.

BÜREYDE-TÜBNÜ HASİB ESLEMİ: Ashâb-ı kirâmdandır. Hicrette, kavmi ile birlikte gelip müslüman oldu. Uhud gazasından sonra Medine-i münevvereye geldi. Bundan sonraki gazaların hepsinde bulundu. Bir müddet Basrada kaldı. Horasana cihâdâ gitti. Mervde yerleşti ve orada vefât etti. Çocukları, torunları, orada kaldı. Oğlu Abdullah vasıtası ile birkaç hadis-i şerif bildirmiştir.

CABİR BİN ABDULLAH: Ensar-ı kirâmın büyüklerindendir. İkinci Akabe anlaşmasında babası ile idi “radıyallahü teâlâ anhüma”. Bedr ve Uhudda küçük idi. Diğer 18 gazada bulundu. Ömrü sonunda gözlerine perde geldi. Yezidin kumandasındaki ordu ile İstanbul muhasarasında bulundu. 77 yılında 95 yaşında vefât etti. Medinede medfun olduğu (Mevduatül-ulum) 648. sayfada yazılıdır. Koca Mustafa paşanın yaptırdığı câmi ve türbe, başka Cabir için olsa gerektir.

CABİR BİN ZEYD: Basrada, Tabiîndendir. Âlim ve fakih idi. Abdullah ibni Abbasın talebesinden idi. 103 de vefât etti.

CAFER TAYYAR: Resûlullahın “sallallâhü aleyhi ve sellem” amcası olan Ebû Talibin oğlu ve hazret-i Alinin büyük kardeşidir. İman edenlerin 32.sidir. Habeşe hicret edip, Hayberin fethinde gelmişti. Şama yakîn Mute denilen yerde, hicretin 8. yılı Cemazil-üla ayında, rum ordusu ile harp eden 3.000 askerin kumandanı Zeyd bin Harise şehit olunca, yerine emir olmuş, sancağı sağ eline alıp hücum etmişti. Sağ eli kesilince, sol eline almış, sol eli de kesilince, dişi ile tutarak hücum etmiş ve nihâyet şehit olmuştur. Vefâtında 41 yaşında idi. O gün 70’ten ziyâde yara almıştı. Resûlullaha (Cafer Tayyara, iki kolu yerine iki kanad verilip Cennette uçmakta olduğu) vahiy olundu. Bu müjdeyi Ashâba haber verdi. Bunun için (Tayyar) denildi.

CAFER SÂDIK: Babası, Muhammed Bakır bin Zeynelâbidindir. 12 imâmin altıncısıdır. Validesi, Ebû Bekr-i Sıddîkın torunu olan Kasımın kızıdır. 83 yılında Medinede tevellüd, 148 [m. 765] de orada vefât etti. Babası ve dedesinin yanındadır “rahime-hümullahü teâlâ”. İlmi ve kemâli eşsiz idi. İmâm-ı Âzam Ebû Hanîfe, dersine devam ederek ârif-i billah oldu. Kimyâ ilminde, zamanının bir tanesi idi. Meşhur kimyâger Cabir, bunun derslerinde yetişti. 2. Abbasi halifesi olan Ebû Cafer Mensur, kendisine düşman idi. Bir kere öldürtmek istedi ise de, (Tezkire-i evliyâ) da yazılı kerâmeti görünce korktu. Tövbe etti. Çok hürmet eder, nasihatlerini dinler oldu. 7 erkek, 3 kız evladı olup büyük oğlu İsmail, kendisinden önce vefât ettiğinden, 7. imâm, 2. oğlu Mûsâ Kazım hazretleri olmuştur. Bidat ehlinden bir kısmı, oğlu İsmaili ve evladını imâm tanıyor. Bunlara İsmailiye denir. Şiîlerin çoğu, kendilerine (Caferi) demekte ise de, bu sözleri, Ebû Cafer Muhammed Tusinin mezhebinde olduklarını bildirmektedir.

CAMİ “MOLL”: Abdurrahmân bin Ahmed Nureddin Mevlânâ Câmî, Hiratta şeyhülİslam idi. Âlim ve velîyi kâmil ve edip ve şair idi. Horasanda, Cam kasabasında 817 de tevellüd ve 898 [m. 1492] de Hiratta vefât etti “rahime-hullahü teâlâ”. Reşehat kitabında, uzun hâl tercümesi vardır. Behâüddîn Buhârî hazretlerinin halifelerinden Sadeddin-i Kaşgari meclisinde kemâle geldi. Sultanlardan ve hele vezir Ali şiir Nevaiden çok saygı görürdü. Fatih sultan Muhammed hazretleri ile de mektuplaşırdı. Fatihin daveti ile Konyaya teşrif etti ise de, padişah vefât ettiğinden görüşemediler. (Şevahid-ün-nübüvve) ve (Nefehat-ül-üns) ve (Baharistan) kitapları tekrar tekrar basılmıştır. Her üçü de fârisîdir. Yüze yakın kıymetli eseri çeşitli dillere tercüme edilmiştir.

CAMİ NAMIKİ: Ahmed Ali bin Muhammed Namıki Câmi, Evliyânın büyüklerindendir. Şeyhülİslam-ı mutlak idi. Nefehat kitabının fârisî Hind baskısı, 322. sayfasından başlayarak Ahmed Camiyi uzun anlatmaktadır. Ashâb-ı kirâmdan Cerir bin Abdullah soyundandır. Cerir, beyaz, uzun boylu, çok yakışıklı idi. Ömer “radıyallâhu anhüma”, (Cerir, bu ümmetin Yusufudür) buyururdu. Ahmed Câmi’nin 39 oğlu ve 3 kızı vardı. 14 oğlu kalıp, hepsi âlim, amil, kâmil ve velîyi kâmil oldu. Hepsinin kitapları, eserleri vardı. Kendisi ümmi idi. Okumadı, 22 yaşında tövbe edip, 18 yıl tenhada nefsini terbiye ile uğraştı. İlm-i ledünniye kavuştu. Bu arada, kendisine İlm-i zâhir de ihsan edildi. İlm-i zâhirin böyle ihsan olunması, Ashâb-ı kirâmdan sonra pek az Evliyâya nasip olmuştur. Tevhid, mârifet-i ilâhiyye, siyer, hikmet, tasavvuf, hakikat sırları üzerinde, 300’den fazla kitap yazdı. (Miftah-ün-necat) adındaki fârisî yazma eseri İstanbul’da Süleymaniye kütüphanesi, Esad efendi kısmında 1728 numarada vardır. Bunu 522 de yazmıştı. 441 de tevellüd ve 536 [m. 1142] de vefât etti. (Siracüssairin) kitabında kendi hayatını anlatmakta, Hak teâlânın verdiği nimetleri saymaktadır. Bu kitabını 62 yaşında yazmış idi. O zamana kadar 180.000 kâfirin imana gelmesine, tövbe etmelerine sebep olmuştur. Oğlu Zâhireddin (Rumuzü-hakayık) kitabında diyor ki (Babam Ahmed, hayatı müddetince 600.000 kişinin tövbe etmesine sebep oldu). Uzun zaman Hiratta, Abdullah-i Ensârî hanesinde kalarak neşr-i hakayık etti.

CEVDET PAŞA: 1238 de Lofcada tevellüd, 1312 [m. 1894] de İstanbul’da vefât etti. Arabî, fârisî ve türkçe kitapları çoktur. Babasının adı İsmaildir. Osmanlı vezirlerinden idi. Âlim, fadıl, edip ve tarihçi idi. Türkçe 12 cilt (Tarih-i Osmani) kitabı çok kıymetlidir. Sultan Aziz Han zamanında, Allahü teâlânın emirlerini kanun şekline sokmak için kurulan (Mecelle) komisyonunun reisi idi. Mecelle, çok kıymetli bir kitaptır. Âdem aleyhisselâmdan, Fatih sultan Muhammed zamanına kadar, yani 843 hicri yılına kadar olan Peygamberlerin ve halifelerin ve âlimlerin vak’a ve hayatlarını anlatan (Kısas-ı enbiyâ) tarihi 12 cüz olup açık türkçe ile yazılmıştır. 1331 baskısı çok güzeldir. Latin harfi ile basılanlarda yanlışlar görülmektedir. (Malumat-ı nafia) risalesi çok kıymetli din bilgilerini hâvidir.

CİHAN ŞÂH: Karakoyunlu hükümetinin üçüncü hükümdarıdır. 842 de tahta çıkıp, İranın bir kısmını ele geçirdi. Akkoyunlu devletine harp ilan etti ise de, Uzun Hasan tarafından, 872 [m. 1467] de öldürüldü.

CÜNEYD-İ BAĞDADİ: Babası Muhammed, camcı idi. Evliyânın büyüklerindendir. 207 de Nihaventte tevellüd, 298 [m. 911] de Bağdatta vefât etti. Süfyan-ı Sevrinin derslerinde yetişti. Dayısı Sırrı Sekati’den tasavvufu aldı. Binlerle Velî yetiştirdi. Asrının Kutubu idi. 30 kere yaya hacca gitti. Kerâmetleri, nasihatleri ve hakikatten sözleri çoktur. Hocasının yanındadır. Şükür demek, Allahü teâlânın verdiği nimeti, ona karşı isyanda kullanmamak demektir, derdi. Şebli dedi ki (Allahü teâlâ, kıyamette, Cennete veya Cehenneme gitmek arasında beni serbest bıraksa, Cehenneme gitmeyi isterim. Çünkü, Cennete girmek benim arzumdur, Cehenneme sokmak Onun muradıdır. Dostun arzusunu bırakıp, kendi dilediğini yapan kimsenin seviyorum demesi doğru olmaz). Bu sözü Cüneyd işitince, (Şebli, çocukça konuşmuş, Rabbim beni serbest bıraksa, bir dilekte bulunmam. Kulun dilemesi olmaz. Dilediğin yere giderim. Senin dilediğini yaparım derim) buyurdu. Cüneyde biri gelip, (Bir dakika benimle ol. Sana bir şey söyleyeceğim) dedikte, (Ey arslanım, benden öyle bir şey istedin ki ben senelerce, onu aramaktayım. Bir ân Rabbimle olmak için, yıllarca uğraşıyorum, olamıyorum. Şimdi, nasıl seninle olabilirim) buyurdu.

DAVUD-İ TAİ: Babası, Nasir-i Küfidir. Züht ve takvâsı ile meşhurdur. İmâm-ı Âzamla sohbet ederdi. Harünürreşid ve diğer rütbe sahiplerinin hediyelerini kabul etmezdi. Üstadı, Habîb-i Raidir. Gençliğinde bir şarkıcıdan:

Hangi güzel yanak ki toprak olmadı,
Hangi tatlı gözdür ki yere akmadı?

beytini işiterek kalbine bir ateş düştü. Şaşkına döndü. Derdine deva bulmak için dolaştı. İmâm-ı Âzam Ebû Hanîfenin kapısına geldi. İmam, bunun yüzünün renginin değiştiğini görünce sebebini sordu. Hâlini anlattı. (Dünyadan soğudum) dedi. İmamın gösterdiği yolda züht ve takvâ etti ve İmâmin derslerine devam etti. Sonra Habîb-i Raiden feyiz olarak kemâle geldi. 165 [m. 781] de Bağdatta vefât etti.

EBÛ AMR BİN SALAH: İbni Salah denilen bu Zâtın adı, Osman bin Abdurrahmândır. Şâfiî mezhebinde âlim idi. Tefsir, hadis, lugat ve edebiyatta da derin bilgisi vardı. 577 de Zur şehrinde tevellüd, 643 [m. 1245] de vefât etti. Şamda, Kudüste müderris idi.

EBÛ BEKR “KADİ”: Muhammed bin Tayyip Bakıllani, büyük İlm-i kelam alimidir. Eş’arî mezhebinde idi. 338 [m. 949] da Basrada tevellüd, 403 [m. 1012] de, Bağdatta vefât etti “rahime-hullahü teâlâ”. Bilgisi, zekası çok olduğundan herkesi ikna ederdi. Sultan Adudüddevle tarafından İstanbul’a sefir olarak gönderilmişti.

70 — EBÛ BEKR-İ SIDDİK: Abdullah bin Ebû Kuhafe Osman bin Âmir bin Kab bin Sad bin Teym bin Mürre bin Kab Kureyşi, Ashâb-ı kirâmın en üstünü, Aşere-i mübeşşerenin birincisidir. Resûlullahın mağara arkadaşı ve ilk halifesidir. Annesinin adı Ümmülhayrdır. Atik ve Sıddîk isimleri meşhurdur. Manifatura tüccarı olup çok zengin idi. Kureyşin ileri gelenlerinden idi. Hadice, Ali ve Zeyd bin Hariseden sonra, dördüncü olarak imana gelmiştir. Resûlullaha fevkalede sıdkı ve sevgisi vardı. Herkesi imana çağırırdı. Osman, Zübeyr, Abdurrahmân, Sad bin Ebû Vakkas, Talha gibi üstün Sahabiler, Ebû Bekrin çağırması ile imana geldi. Malının hepsini, Resûlullahın uğrunda harc etti. Çok hadis-i şerif ile ve âyet-i kerime ile meth olundu. Bütün gazalarda bulundu. Kendini Resûlullaha siper ederdi. Resûlullah vefât ettiği gün, hazret-i Ömerin aklı gidip, (Resûlullah göğe çıktı. Kim Ona öldü derse boynunu vururum) diyerek kılıcını çekti. Herkes, üzüntüden ve Ömerin bu halinden korktuğu hâlde, Ebû Bekr büyük cesaret ile arslan gibi ortaya çıkıp, (Resûlullahın her insan gibi öleceğini) bildiren âyet-i kerimeyi okudu. Tesirli sözleri ile nasihat ederek, halkı sükuna ve huzura getirdi. Müminlere teselli verdi. Ashâb-ı kirâmın söz birliği ile halife seçilip, önce, mürted olanlarla ve Peygamber olduklarını söyleyerek câhil köylüleri aldatan Esved-i anesi ve Müseylemetülkezzab ve Sicah hatun ve Tuleyhat ibni Hüveylid ile ayrı ayrı harp edip, hepsini kahr ve mahvetti. Hire ve Enbar şehirlerini feth etti. Hâlidi ve Ebû Ubeydeyi büyük ordu ile Şama gönderdi. Din-i İslamı yeniden düzene koydu ve kuvvetlendirdi. 2 sene, 3 ay ve 10 gün hilafetten sonra, hicretin 13. yılı, Cemazil-ahir ayı 22. salı günü, akşamdan sonra, 63 yaşında vefât etti. Vasiyeti üzere zevcesi Esma yıkadı. Resûlullahın tabutuna konup, namazını hazret-i Ömer kıldırıp, gece, hucre-i saadete defnedildi. Zevceleri Katilden, Abdullah ve Esma, Ümm-i Rumandan, Abdurrahmân ve Âişe isminde çocukları olmuştur. Cafer Tayardan dul kalan Esma ve Habîbeyi alıp, birincisinden Muhammed, ikincisinden, kendisinin vefâtından sonra Ümm-i Gülsüm dünyaya gelmiştir.

Menkıbeleri, tevazuu ve cömertliği dillerde destan olmuştur. 142 hadis-i şerif bildirmiştir. Kurân-ı Kerîmi toplıyarak, İslamiyete en büyük hizmeti yapmıştır. Ensab ilminde çok ileri olup eşi yok idi “radıyallahü teâlâ anh”.
Ebû Bekr-i Sıddîk, beyaz, zayıf, seyrek sakallı, güzel bir Zât idi.

EBÛ CEHİL: Adı Amr bin Hişam bin Mugire bin Abdullah bin Amr bin Mahzumdur. Mahzum, Resûlullahın dedelerinden Mürrenin torunudur. Kureyş reislerinden idi. Resûlullahın en büyük düşmanı idi. Din-i İslama karşı kini ve inatı pek fazla idi. Amcası Velid bin Mugire de İslâmin azılı düşmanlarından idi. Hicretin ikinci yılında olan Bedr gazasında Afra hatunun iki oğlu Muaz ile Muavvez kendisini ağır yaralayıp yıktılar. Sonra Abdullah ibni Mesut hazretleri gelip can çekışırken öldürdü. Resûlullah “sallallâhü aleyhi ve sellem” kendisini görünce, Allahü teâlâya şükretti ve (Bu ümmetin Firavunı işte budur!) buyurdu. Ebû Cehlin kardeşi olan As bin Hişam da o sırada katl olundu. Ebû Cehil ölürken 70 yaşında idi.

EBÛ DAVUD: Süleyman bin Eş’as Sicstani, hadis alimidir. (Sünen) kitabı çok kıymetli olup içinde 4800 hadis-i şerif vardır. Ahmed ibni Hanbelin talebesidir. 202 [m. 817] de İranın Efgan hududunda Sicstan (Sistan) şehrinde tevellüd, 275 [m. 888] de Basrada vefât etti.

EBÛ HANİFE: İmâm-ı Âzam Numan bin Sâbit, Ehl-i sünnetin reisidir. Din-i İslamın bir direğidir. Soyu, İran şahlarından birine ulaşmaktadır. Dedesi müslüman olmuştu. 80 yılında Kufede tevellüd, 150 [m. 767] de Bağdatta şehit oldu. Tabiînin büyüklerindendir. Fıkıhı Hamattan öğrendi. İmâm-ı Cafer Sâdıkın sohbetinde kemâle geldi. Fıkıhın kurucusudur. Tasavvufta çok yüksek, büyük Velî idi. Emevilerin Irak valisi olan Yezid bin Ömer tarafından Kufe kadısı yapıldı ise de, kabul etmediğinden, zındanda kamçı vuruldu. Abbasi halifesi Ebû Cafer Mensur da kadı yapmak istedi. Kabul buyurmadı. Yine zindana kondu. Zehrli şerbet verilerek şehit edildi. Derin ilmi, keskin zekası, aklı, zühtü, takvâsı, hilmi, salahı ve cömertliği yüzlerle kitapta yazılıdır. Talebesi pek çok olup büyük müctehidler, âlimler yetiştirdi. Alb arslanın oğlu, Selçuk sultanı Melik şahın [447-485] vezirlerinden Ebû Sad Muhammed bin Mensur [494] tarafından mükemmel bir türbe yaptirlimiştir. Bugün yer yüzünde bulunan Ehl-i İslâmin yarıdan ziyâdesi ve Ehl-i sünnetin yüzde sekseni hanefi mezhebindedir.

EBÛ HÜREYRE: Adı Abdurrahmândır. Hayber gazasında müslüman oldu. Resûlullah “sallallâhü aleyhi ve sellem” bir gün eteğinde kedi yavrusunu severken görerek, bu ismi vermişti. Kediciğin babası demektir. Çok fakir idi. Harpte, sulhta Resûlullahın yanından ayrılmazdı. Hafızası çok kuvvetli olduğundan, çok hadis-i şerif ezberlemişti. Ashâb-ı kirâmdan ve Tabiînden 800’den fazla kimsenin, kendisinden hadis öğrendiğini Buhârî bildiriyor. Halife Ömer zamanında Bahreyn valisi idi. Hazret-i Osman zamanında Mekke kadısı oldu. Hazret-i Muaviye, kendisini Medine valisi yaptı. 57 de, 78 yaşında iken, Medinede vefât etti.

EBÛ İSHAK İSFERAİNİ: Rükneddin İbrahim bin Muhammed, Şâfiî mezhebinde büyük alimdir. Zamanının en büyük üstadı idi. Beş cilt fıkıh kitabı meşhurdur. 418 [m. 1027] de Nişapurda vefât etti. İsferaindedir.

EBÛ KATADE: Ensar-ı kirâmdan olup Resûlullahın “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” süvarilerinden idi. 45 yılında 70 yaşında vefât etti. Medine-i münevverededir.

EBÛ KUHAFE: İsmi Osmandır. Halife-i müslimin hazret-i Ebû Bekr-i Sıddîkın babası idi. Mekkenin feth günü îman etti. 99 yaşında iken, on üç yılında vefât etti.

EBÛ LEHEB: Adı Abdül-Uza idi. Resûlullahın “sallallâhü aleyhi ve sellem” amcası olduğu hâlde, müslüman olmadı. Müslümanların büyük düşmanı idi. Resûlullaha “sallallâhü aleyhi ve sellem” çok eziyet ve cefa ederdi. Kimsenin müslüman olmaması için, gece gündüz çalışırdı. Her sabah, Resûlullahın kapısı önüne çok diken yığardı. Resûlullah “sallallâhü aleyhi ve sellem” dünyaya geldiği sabah, bunun cariyesi Süveybe, (Kardeşin Abdullahın oğlu oldu), diyerek kendisine müjde getirince, sevinmişti. (Ona süt vermek şartı ile seni azad ettim) demişti. Resûlullahın ilk süt annesi, Süveybe oldu. Bunun için, Ebû Lehebin, her mevlüt gecesinde, azâbı biraz hafiflemektedir. Mevlüt gecesi sevinen, o geceye kıymet veren müminlerin pekçok sevap kazanacağı buradan anlaşılır.
Resûlullah “sallallâhü aleyhi ve sellem” Kurân-ı Kerîm okuyarak rast geldiğini müslüman olmaya çağırırken, Ebû Leheb arkasında dolaşır, (Sakın ona aldanmayınız, sözüne inanmayınız) derdi. Karısı (Ümm-i Cemil), Ebû Süfyanın kız kardeşi idi. Kocası gibi, o dahi, eli ve dili ile çok eziyet ederdi. Resûl-i ekremin kızlarından Rukayye, Ebû Lehebin oğlu (Utbe) de idi. İkinci kızı Ümm-i Gülsüm, öteki oğlu (Uteybe)de idi. Bunlar da, babaları ve anaları gibi, kâfir ve büyük düşman oldular.
Resûlullah “sallallâhü aleyhi ve sellem” akrabasını, Cehennem ateşi ile korkutarak, dine çağırmaya memur olunca, Safa tepesine çıktı. Akrabasını dine davet buyurdu. Akrabası toplanıp dinlediler. (Şu dağın arkasında düşman var. Size hücum edecek desem, inanır mısınız?) buyurdu. Hepsi, (evet) dedi. (Öyle ise, sizi başınıza gelecek olan kıyamet gününün azâbı ile korkutmak için, Rabbimden emir aldım. İman ediniz!) buyurdu. Ebû Leheb çok kızdı. Ağzını bozdu. (Bizi bu söz için mi çağırdın?) dedi. Azarladı. Çirkin şeyler söyledi. Azap göreceğini bildiren âyet geldi. Zevcesine, odun, diken hamalı denildi. Buna da çok içerledi. Hemen oğullarına, eşlerini boşamayı emretti. Uteybe haini, yalnız boşamakla kalmayıp, gelip (Senin dinine inanmıyorum. Seni sevmiyorum. Sen de beni sevmezsin. Onun için, kızını boşadım) diyerek, Resûlullahın “sallallâhü aleyhi ve sellem” üzerine hücum etti. Mübarek yakasından çekti. Gömleğini yırttı. Hatemül-enbiyâ efendimiz “sallallâhü aleyhi ve sellem”, (Ya Rabbi! Buna, canavarlarından bir yırtıcı hayvan ile ceza ver!) diye duâ buyurdu. Cenâb-ı Hak, Habîb-i ekreminin duâsını kabul etti. Nice zaman sonra, Uteybe Şama giderken, Zerka denilen yerde, bir arslan gelip, onu parçaladı. Rukayyeyi “radıyallâhu anha”, sonra Osman ibni Affan “radıyallâhu anh” aldı. Çok zengin idi. Çok duâ kazandı. Saadet-i ebediyyeye kavuştu.
Ebû Leheb, bütün ömrünü kin ve düşmanlık ile geçirdi. Hicretin ikinci yılı, Bedr gazasındaki faciayı görüp çok üzüldü. Dünya başına zından oldu. Yedi gün sonra (adese) denilen bulaşıcı kara hasbe (çiçek) deri hastalığından öldü. Koktu. Ebû Lehebin kız kardeşi Atike, Bedr gazasından birkaç gün önce, korkunç bir rüya görüp, kardeşi Abbasa söylemişti. Kureyşin başına büyük felaket gelecek demişlerdi. Ebû Leheb, bu yüzden Bedr muharebesine katılmadı. Ebû Cehlin kardeşi As bin Hişamı, para ile kendi yerine göndermişti.

EBÜL HASAN-İ EŞ’ARİ: Adı Ali bin İsmail olup Ebû Musel Eş’arî soyundandır. Ehl-i sünnetin iki mezhebinden, Eş’arî mezhebinin imamıdır. 260 [m. 873] da Basrada tevellüd, 324 [m. 936] da Bağdatta vefât etti. Üvey babası Ebû Cibaiden okuyup, bunun gibi, mutezile alimi oldu ise de, sonra tövbe etti. Kelam âlimlerinden Ebû Bekr Bakıllani, ibni Furek [Muhammed bin Hasan], Ebû İshak İsferaini, Ebû İshak Şirazi [İbrahim bin Ali], İmâm-ı Gazâlî, Ebülfeth Şihristani [(Milel ve Nihal) kitabının sâhibi Muhammed bin Abdülkerim] ve Fahreddin-i Razi ve daha niceleri Eş’arî oldu. Mezhebi dünyaya yayıldı. 55 kadar kitabı vardır. Tefsiri 70 cilttir. Mutezileye, Haricilere ve şiîlere karşı kitapları vardır “rahime-hullahü teâlâ”. .

EBÜL HASAN-İ HARKANİ: Ali bin Cafer zamanının Kutubu idi. Bâyezîd-i Bistâmînin rûhâniyeti ile kemâle geldi. Harkandan Bistama, hocasının türbesini ziyarete gelirken, yolda bir hatm okurdu. Ebû Ali ibni Sînâ, üstadını ziyaret için Harkana gelir. Ebül-Hasan ormana gittiğinden, hatunundan sorar. Hatunu üstadın büyüklüğüne inanmadığı için, uygunsuz sözler söyler. İbni Sînâ ormana giderken, üstadın bir arslana odun yüklemiş, gelmekte olduğunu görür. (Bu ne haldir?) diye sorunca, (Evimdeki kurdun bela yükünü taşıdığım için, bu arslan da, bizim yükümüzü çekiyor) buyurur. (Kalplerin en nurlusu, içinde mahluk tasası olmayandır. Nimetlerin en iyisi, çalışarak kazanılandır. Arkadaşların en iyisi, Allahü teâlâyı hatırlatandır) buyururdu. Tasavvufu anlatan (Esrar-ı sülûk) kitabı vardır. Ceset-i şerifinin, üstadının cisim-i pakinden yukarıda bulunması edebsizlik olur diye, kabrinin daha derin kazılmasını vasiyet etmişti. 425 [m. 1034] yılı, Muharremin onuncu salı günü vefât etti. (Tezkiret-ül-evliyâ) ve (Reşehat) kitaplarında sözleri ve kerâmetleri uzun anlatılmaktadır “rahime-hullahü teâlâ”.

EBÜL HÜSEYİN BİN SEM’UN: Natık-ül-hikme Muhammed, 387 de vefât etti.

EBÛ MENSUR MÂ-TÜRİDİ: Muhammed bin Mahmud Mâ-türidi, Ehl-i sünnetin iki îtikat imamlarından birincisidir. Ehl-i sünneti, mutezileye karşı pek mükemmel müdafea etmiştir. Maveraünnehrde yaşadı. 333 [m. 944] de Semerkantta vefât etti. İman üzerinde çok kitabı vardır “rahime-hullahü teâlâ”.

EBÛ NUAYM: Ahmed bin Abdullah İsfehani, hadis ve fıkıh alimi idi. Tasavvufta yüksek derecede bir Velî idi. Hafız-ı İsfehani de denir. [Hafız, hadis alimi demektir.] Çok kitap yazdı. (Hilye-tül-evliyâ) kitabı, Berlin’de basılmıştır. 336 da İsfehanda tevellüd, 430 [m. 1039] da vefât etti “rahime-hullahü teâlâ”.

EBÛ SAİD RAZİ: İsmail bin Ali bin Hüseyin Razi, Rey şehrinde, mutezile alimi idi. Razi, Rey şehrinden demektir. Çok kitap yazmıştır. (Elmuvafakatü beyne ehlibeyti vessahabe) kitabı meşhurdur. Keşşaf tefsirinin sâhibi allame Mahmud bin Ömer Zemahşeri, bu kitabı kısaltmiştir. 445 [m. 1054] de vefât etti.

EBÛ SAİD HUDRİ: Ashâb-ı kirâmın büyüklerindendir. Babası Mâlik bin Sinan da Sahabeden idi ve Uhud gazasında şehit olmuştur. 13 yaşında olduğundan Uhud gazasına götürülmedi. Diğer on iki gazada Resûlullahın önünde düşmana arslan gibi saldırdı. Âlim ve fakih idi. 1170 hadis-i şerif haber vermiştir. 74 de vefât etti. İstanbul’da, Kariye camii yanında sanılmaktadır.

EBÛ SEVR: İbrahim bin Hâlid Kelebidir. Müctehidlerden, büyük âlimlerdendir. Şâfiî mezhebindendir. Bağdatta tevellüd ve 246 [m. 860] da vefât etti. Fıkıh, hadis, usul ve hilaf ilimlerinde çok kitap yazmıştır.

EBÛ SÜFYAN BİN HARP: Dedesi Ümeye bin Abd-i Şems bin Abd-i Menaftır. Abd-ül-Menaf, Resûlullahın “sallallâhü aleyhi ve sellem” dedesinin dedesidir. Kureyşin reislerindendir. Resûlullahın büyük düşmanı idi. Bedr gazasına bunun ticaret kervanı sebep oldu. Uhud gazasında, düşman ordusunun başkumandanı idi. Mekke feth olunurken, İslam ordusuna gelip Resûlullahın zevce-i mutahherası olan kızı Ümm-i Habîbeye sığınmak istedi ise de, kızı kabul etmedi. O gün imana geldi. Mekkeye dönerek, halkı İslama davet etti. Zevcesi Hind, sakalından tutarak, (Ey kureyş, bu ahmak ihtiyarı öldürün!) demişti. Ertesi gün, Hind de imana gelip, Kureyş kadınları adına Resûlullahla “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” sözleşti ve hayır dualarını almakla şereflendi.

Ebû Süfyan halis müslüman olup Taif gazasında çok kahramanlık gösterdi ve bir gözü kör oldu. Hazret-i Ebû Bekr halife iken, on üç yılındaki Yermük muharebesinde öbür gözü de çıktı. 88 yaşında iken vefât etti.

EBÛ ŞEKUR SÜLEMİ: Muhammed bin AbdüsSeyyid bin Şuayb Keşi olup (Temhid fi beyan-it-tevhid) kitabının sâhibidir. Hanefi kelam alimidir. (El-Hakaık) tefsir kitabının sâhibi Ebû Abdurrahmân Muhammed bin Hüseyin Sülemi başka olup 412 [m. 1021] de vefât etmiştir.

EBÛ TALHA ENSARİ: Zeyd bin Sehl, gazalarda bulundu. 92 hadis-i şerif haber vermiştir. 34 senesinde, 70 yaşında vefât etti “radıyallahü teâlâ anh”.

EBÛ TALİB: Abdülmuttalibin oğlu, Resûlullahın amcası, hazret-i Ali ile Cafer Tayarın babasıdır. Resûlullah “sallallâhü aleyhi ve sellem” yetim olduğundan, dedesi Abdülmuttalibin yanında büyüdü. 8 yaşında iken, dedesi vefât ederken, kendisini Ebû Talibe ısmarladı. Ebû Talib, Fahr-i âlemi pekçok sever ve sayardı. Resûlullahı Kureyş kâfirlerinin hücumlarına karşı son derece korurdu. Fakat, öleceği zaman, kadınların, (ölüm korkusundan, dedelerinin dinini bıraktı) demelerinden çekinerek İslama gelmedi. Resûlullah, Ebû Talibin müslüman olmasını çok istiyordu. Son nefesinde de, İslama davet etti ise de, kabul etmedi. Ölürken dudakları oynadı. Yanında bulunan kardeşi Abbas (Ya Muhammed! Kardeşim, istediğini söyledi) dedi ise de, (Hayır. Ben işitmedim) buyurdu. Hicretten üç yıl önce, seksen yaşını geçmiş olarak vefât etti.

EBÜTTUFEYL: Adı Âmir bin Vasiledir. Sahabedendir. Hazret-i Alinin sohbetinde bulunurdu. Hazret-i Hüseyinin kanını dava eden Muhtarla birlikte dövüşmüştür. Muhtar tutulduktan sonra, yaşayıp, Mekkede, hicretin yüzüncü yılında, bir düğünde, oğlunun vefâtında söylemiş olduğu bir kaside okunurken, üzüntüden vefât etti. Ashâb-ı kirâmdan yer yüzünde en son vefât eden budur.

EBÛ UBEYDE BİN CERRAH: Adı Âmir bin Abdullahtır. Ashâb-ı kirâmın büyüklerindendir. Bedr gazasında, kâfir ordusunda bulunan babasını katl etmiştir. Her gazada bulunup, fevkalede cesaret göstermiştir. Hazret-i Ebû Bekr ve Ömer zamanlarında Şamdaki orduda çok kahramanlık gösterdi. Bu ordunun kumandanı olup Şamı aldı. Adaleti, rumları hayrette bıraktı. Aşere-i mübeşşereden idi. 18 de 58 yaşında iken Remle ile Kuds arasında, taundan vefât etti.

EBÛ YUSUF: Yakup bin İbrahim-i ensârî, Hanefi mezhebindeki müctehidlerin en büyüğüdür. Hanefi mezhebinde ilk kitap yazan budur. 113 [m. 731] yılında Kufede tevellüd ve 182 [m. 798] de Bağdatta vefât etti. Halife Mehdi, Hadi ve Harunürreşid zamanlarında, 18 sene Bağdatta kadılkudat yani temyiz reisliği yaptı. Derin hadis alimi idi. Çok zeki keskin görüşlü idi. Oğlu Yusuf de âlim idi. Harun zamanında Vâli idi. Ebû Yusuf yetim olup anası çok fakir idi. İmâm-ı Âzam Ebû Hanîfe “rahmetullâhi aleyh” bunun keskin zekasını görüp, kendine talebe yaptı. Evinin bütün ihtiyacını, yıllarca bolbol İmâm-ı Âzam temin etti. Annesi yine mâni olmak istedi. İmâm-ı Âzam buyurdu ki (Oğlun burada aç değildir. Burada, tereyağı, fıstık, badem ezmesi yemesini öğreniyor). İmâm-ı Ebû Yusuf, kadı iken, sarayda Halife ile oturuyordu. Tereyağı, fıstık ve badem ezmesi getirdiler. Harun, (Bundan yiyiniz! Her zaman gelmez) dedi. Ebû Yusuf güldü. Harun sebebini sordu. Çocuk iken, İmâm-ı Âzâmin sözünü anlattı. İmama rahmetle duâ ettiler “rahime-hümullahü teâlâ”.

EBÛ ZER GIFARİ: Ashâb-ı kirâmın büyüklerinden ve ilk imana gelenlerdendir. Kavmini İslama davete gittiği için, hicrette ve Bedr, Uhud ve Hendek gazvelerinde bulunamadı. Sonra Medineye geldi. Hazret-i Ebû Bekr vefât edince Şama yerleşti. Hazret-i Osman zamanında Rebdeye gitti. 32 yılında, orada vefât etti. Abdullah bin Mesûd hazretleri, arkadaşları ile oradan geçiyordu. Cenaze hizmetini yaptılar. Zühtü ve sıdkı hadis-i şerif ile methedilmiştir “radıyallahü teâlâ anh”.

EBÛ ZÜR’AT-ÜR-RAZİ: Abdullah Razi, İmâm-ı Müslimin üstadlarındandır. 264 [m. 878] de vefât etti.

ENES BİN MALİK BİN NADR ENSARİ: Resûlullahın hizmetçisi idi. 9 yaşında hizmete başladı. 10 sene hizmet etti. 2230 hadis-i şerif bildirdi. Yüzden çok çocuk ve torunlarını gördü. 100 yaşını geçmiş iken 93 yılında vefât etti. Namaz kılması, Resûlullahın namaz kılmasına çok benzerdi. İmâm-ı Malikin babası olan Enes başkadır.

ESMA BİNT-İ EBÛ BEKR: Hazret-i Ebû Bekrin büyük kızıdır. Aşere-i mübeşşereden Zübeyr bin Avvâmin zevcesidir. Abdullah bin Zübeyrin annesidir. Oğlunun şahadetinden az sonra, 100 yaşında, Medinede vefât etti.

EŞREF TATAR: Mısırda 652 [m. 1254] yılında kurulan Türkmen hükümetinin 22 sultanından çoğuna Eşref denir. Bunlardan Melik Nasır Eşref Muhammed bin Kalavun, 9. sultandır. Babası Eşref Seyfeddin Kalavun, Kapçaktan Mısra getirilip, bin altuna, köle olarak, Eyüpi sultanı Melik Necmeddîne satılmış idi. Vezir olunca, iyi idaresi, güzel ahlakı ile kendisini sevdirmişti. 678 de sultan olmuştu. 689 da ölüp, yerine oğlu, Eşref Salahaddin Halîl geçti ise de, 693 de öldürüldü. Kardeşi Eşref Muhammed Nasır, 9 yaşında tahta çıktı. 15 ay sonra, hapsedildi. 699 da, sultan Laçin öldürülünce, ikinci olarak tahta çıkarıldı. Âdil ve çok cömert idi. Hıristiyanların mavi, yahudilerin sarı sarık sararak, müslümanlardan ayırt edilmesini emretti. Birecikte, Gazan hanın askeri ile harp edip, tatar askerleri çekildi. 708 yılında Hacca gidince tahtını, kumandanlarından Beybers Rükneddin aldı ise de, Şamlılar Eşref Muhammed Nasrı 709’da, üçüncü defa tahta geçirdi. Beybersi yakalayıp katl etti. 728 de Harem-i şerifi tâmir ve Kâbeye abanostan gümüşlü kapı yaptı. Bu sene Kıbrıs adasını feth etti. 741 [m. 1339] de vefât etti. Mısır 793’te, Türkmenlerden çıkıp, Çerkeslerin eline geçti. 923 senesinin 1. günü de, Yavuz Sultan Han zamanında, Osmanlıların eline geçti. Osmanlı padişahları, halife olmaya başladı.

99 — EYÜP BİN SIDDİK: Seyyid Eyüp Ürmevi, İranın garbında Ürmiye gölü sahilindeki Ürmiye şehrinde büyük âlim idi. Sadeddin-i Kaşgari yolundan feyiz alanlardandır. Türkçe (Menakıb-i çihar yari güzin) kitabı çok kıymetli olup İstanbul’da çeşitli tarihlerde basılmıştır. 28, 108, 269.
100 — FADL BİN ABBAS: Ashâb-ı kirâmdandır. Hazret-i Abbasın büyük oğludur. Annesi, Ezvac-ı tahirattan olan Meymune bint-il-Harisin kız kardeşi Lübabe hanım idi. Mekke-i mükerremenin fethinde ve Huneyn gazasında ve vedâ haccında, Resûlullahın “sallallâhü aleyhi ve sellem” yanında idi. Huneyn gazasında, babası ile birlikte, Resûlullahın yanından hiç ayrılmadılar. Geri dönenleri çağırıp, toplanmalarını sağladılar. Resûlullah “sallallâhü aleyhi ve sellem” yıkanırken su döktü. Onbeş senesinde yapılan Yermük gazasında şehit oldu. Beyaz ve çok güzel idi. Hüsn-ü cemali ile meşhur idi. Bir kızı kaldı “radıyallahü teâlâ anh.”

FÂTIMA-TÜZ ZEHRA: Resûlullahın dört kızından en sevgilisi idi. Aklı, zekası, hüsn-ü cemali, züht ve takvâsı ve ahlak-ı Hasanasi pek ziyâde idi. Hadice-tül-Kübrânın kızı idi. Hicretten on üç yıl önce Mekkede tevellüd etti. Hicretin ikinci yılında, Hazret-i Ali’ye verildi. O zaman, hazret-i Ali 25 yaşına gelmiş idi. Hazret-i Fâtımanın kardeşlerinin çocuğu olmadı, olanı da küçük iken vefât etti. Resûlullahın soyu, yalnız hazret-i Fâtımadan hâsıl oldu. Üç oğlu, iki kızı oldu. Muhsin küçük yaşta iken vefât etti. Hazret-i Ali, Fâtıma, Hasan ve Hüseyine (Ehl-i beyt) veya (Âl-i aba) denir. Hazret-i Meryemden sonra, bütün kadınların en üstünüdür. Yüzü pek beyaz ve parlak olduğundan (Zehra) denildi. Âyet-i kerime ve hadis-i şerifler ile meth olundu. Resûlullahın vefâtından sonra güldüğü hiç görülmedi. Altı ay daha yaşayıp, on birinci yılda, Ramazan-ı şerifin üçüncü günü, vefât etti.

FEHİM-İ ARVASİ:

FENÂRİ: Mollâ Şemseddin Muhammed bin Hamza, Osmanlı devletinin en büyük âlimlerindendir. İlk şeyhülİslamdır. 751 de tevellüd, 834 [m. 1431] de vefât etti. Bursada, Maksemdedir. Mısırda Kemâleddinden okudu. Matematik ve astronomi de öğrendi. Yıldırım Beyazıt ve çelebi sultan Muhammed zamanlarında Bursada binlerle âlim yetiştirdi. 822 de hacdan dönerken Mısır sultanı melik Müeyid, Mısırda kalarak ders vermesini rica etti. Bir müddet kaldı. Sonra, çelebi sultan Muhammed davet edince, Bursaya geldi. Sultan ikinci Murad Han kendisini ilk olarak şeyhülİslam yaptı. Bu vazifeyi adalet ve hak üzere altı sene yaptı. Vefâtında, çok para ve onbinden çok kitap bıraktı. Tefsir, fıkıh ve mantık üzerinde çeşitli eserleri ve fetvaları vardır.

104 — FERİDETTİN-İ ATTAR: Muhammed bin İbrahimdir. Âlim ve tasavvufta kâmil idi. 513 de Nişapurda tevellüd, 627 [m. 1230] de Cengiz askeri tarafından şehit edildi. Nişapurdadır. Babası attar idi. Yani parfüm satardı. Tasavvuf büyüklerine gider, sohbetlerinden istifade ederdi. Züht, takvâ ve ibâdetle uğraşırdı. Şirleri çok tatlı, nasihatleri çok tesirlidir. Yüzbin beyti vardır. Celâleddîn-i rumi, kendisini methetmektedir. Kitapları çoktur. Bunlardan fârisî (Tezkiret-ül-evliyâ) meşhurdur “rahime-hullahü teâlâ”. 83, 134, 399.

105 — FITTA: Fâtımat-üz-Zehranın “radıyallâhu anha” cariyesi idi. Kendisine candan hizmet ederdi. 29.

106 — FİRUZ ŞÂH: Delhide hükümet süren sultanlardandır. Sultan Gıyaseddinin kardeşi Recebin oğludur. 752 de tahta çıktı. Memleketi adalet ve dirayetle idare etti. Birçok şehirler, kale ve su kanalları yaptı. 790 [m. 1388] da seksen yaşında vefât etti. Kitap da yazmıştır. 144.

107 — FUDAYL BİN İYAD: Evliyânın büyüklerindendir. Züht ve takvâsı ve vaazları ve irşadı meşhurdur. 187 [m. 803] de Mekkede vefât etti. Harun Reşidle çok sohbet etmişti. Bişr-i Hafinin ve Sırrı-i Sekatinin Rehberidir. Semerkantta tevellüd etti. Bavertte büyüdü. Kufede yerleşti. 31.

108 — GAZALİ: İmâm-ı Muhammed bin Muhammed Gazâlî, Huccetül-İslam adı ile meşhurdur. İslam âlimlerinin büyüklerindendir. Müctehid idi. İctihadı, Şâfiî mezhebine yakın olduğundan, Şâfiî mezhebinde sanılır. 450 [m. 1058] de Tus [yani Meşhed] şehrinin Gazal kasabasında tevellüd, 505 [m. 1111] de yine orada vefât etti. Vezir Nizamülmülk huzurundaki âlimler meclisindeki konuşmalarında, hepsini hayrette bırakmıştı. 484 de Bağdatta Nizamiye üniversitesine profesör oldu. Hacdan sonra Şamda profesör yapıldı. Mısırda da ders okuttu. Mükemmel rumca öğrendi. Yunan filozoflarının kitaplarına cevaplar yazdı. (El-münkızü anittalal) kitabında, kendi hâl tercümesini ve fikirlerini uzun yazmaktadır. O kadar çok kitap yazdı ki sayfalarını ömrüne bölmüşler. Gününe 18 sayfa düşmüştür. Arabî beş cilt (İhya-ül-ulum) kitabı ve bunun muhtasarı fârisî (Kimyâ-yı Saadet) kitabı yeniden basılmıştır.

109 — GELENBEVİ: Adı İsmail bin Mustafadır. Osmanlı âlimlerindendir. Yenişehr kadısi idi. 1205 [m. 1791] de vefât etti. Geometri ve trigonometri üzerinde kıymetli kitapları vardır. Çeşitli kitaplar yazdı. Fatihte, bir mektebe (Gelenbevi) adı verilmiştir “rahime-hullahü teâlâ”.

HACCAC BİN YUSUF: Taifte Beni Sakif kabilesinden olup 41 yılında doğdu. Halife Abdülmelik, bunu kumandan yaptı. İlk vazifesi, Mekke-i mükerremede Abdullah bin Zübeyr ile harp etmek oldu. Bunu şehit etti. 75 de Hicaz ve Irak valisi oldu. Hindistan’a kadar hâkim oldu. Çok müslümanı şehit etti. Haricilerle cihat ederek, bunları kahr etti. Böylece, Ehl-i sünnete büyük hizmeti oldu. 86 da Velid halife olunca, hükmü bir kat daha arttı. 95 [m. 714] de Vâli iken öldü. Çok zeki ve siyaseti kuvvetli idi. Keremi, ihsanı da, zulmü gibi, pek fazla idi. Affı da çok olurdu. Hindistan taraflarında birçok yerler feth etti. Kurân-ı Kerîme hareke koyup doğru okunmasını sağlayan budur.

HADİCET-ÜL-KÜBRÂ: Kureyşin asilzade, kibar ailesindendir. Resûlullahın ilk zevcesidir. Babası Hüveylid, anası Fâtımadır. 40 yaşında ve dul iken Resûlullahla evlendi. Resûlullah o zaman 25 yaşında idi. Bundan dört kızı ve iki oğlu oldu. Dul iken, ticaret yapardı. Çok zengindi. Memurları, katibleri ve köleleri vardı. Cebrâil “aleyhisselâm” Resûlullaha ilk göründüğü zaman korkmuştu. Bu hâli Hadiceye söyledi. İlk önce, Hadice îman etti. Kâfirler heykele tapar, Resûlullaha inanmaz, alay ederlerdi. Çok eziyet ederlerdi. Hadice, Resûlullaha teselli ve gayret verirdi. Bütün malını, mülkünü onun uğruna fedâ etti. Resûlullaha 25 sene sadakatle hizmet etti. Bir kere incitmedi. Hicretten üç sene önce, Ebû Talibin ölümünden üç gün sonra, 65 yaşında, Mekke-i mükerremede vefât etti. Resûlullah, vefâtına kadar, her zaman kendisini meth buyururdu. Hatta, bir gün, evde methederken, Âişe valdemiz dayanamayıp (Cenâb-ı Hak size ondan daha iyisini verdi) dedi. (Hayır! Ondan iyisi verilmedi. Herkes bana yalancı dediği günlerde, o bana inandı. Herkes bana eziyet verirken, o bana yar oldu. Üzüntülerimi giderdi) buyurdu. Hazret-i Hadice ile kerimesi Fâtıma-tüz-zehra, dünyadaki bütün kadınların en üstünü oldukları hadis-i şerifte bildirilen dört kadından ikisidir. Üçüncüsü, Firavunın zevcesi hazret-i Asiye, dördüncüsü, hazret-i Meryemdir “radıyallahü teâlâ anhünne”.

HAFSA: Resûlullahın zevcesi ve hazret-i Ömerin kızıdır. Birinci zevci, Bedr gazasında bulunan Huneys idi. Huneys ile birlikte Medineye hicret etmişti. Genç yaşında dul kaldı. Babası, hazret-i Ebû Bekre ve sonra Osmana teklif etti. O sırada, Resûlullahın kızı yeni vefât etmişti. Her ikisi özür dilemişti. Hazret-i Ömer üzüldü. Resûlullah, bunu anlayarak, (Ya Ömer! Kızını, Osmandan daha iyisi alacak ve Osman, Hafsadan iyisini zevce edinecektir) buyurdu. Hicretin üçünden sonra Hafsa valdemizi nikah etmekle şereflendirdi. Kerimesi Ümm-i Gülsümü de hazret-i Osmana verdi. Bir müddet sonra, Hafsayı boşadı. Sonra, Cebrâil aleyhisselâmın işareti ile tekrar nikah buyurdu. Çok oruç tutar, çok namaz kılardı. 60 hadis-i şerif bildirmiştir. Hicretin 41. yılı vefât etti “radıyallahü teâlâ anha”.

HALİD BİN VELİD: İslamın büyük düşmanlarından Velid bin Mugayrenin oğludur. Ebû Cehil ile kardeş çocuklarıdır. Sahabe-i kirâmın büyüklerinden, İslam gâzîlerinin kahramanlarından idi. Annesi Lubabe, Resûlullahın baldızı idi. Uhud gazasında, düşman birliklerinden birinin kumandanı idi. 40’a yakın Sahabenin şehit olmasına sebep olmuştu. Hudeybiyede de düşman tarafında idi. Altıncı yıl sonlarında Amr ibni As ile birlikte Medineye gelip müslüman oldu. Mekke fethinde, İslam ordusunda birlik kumandanı idi. Mute gazasında Cafer Tayyar şehit olunca, kumandayı ele alıp, 3.000 kişi ile Herakliüsün 100.000 kişilik ordusuna gâlip geldi. Resûlullahtan (Seyfullah) adını alarak şereflendi. Hazret-i Ebû Bekr ve Ömer zamanlarında da çeşitli zaferler kazandı. 21 yılında Humsta vefât etti. Fakat Yakut-i Hameviye göre, Medinede medfundur.

HALİD BİN ZEYD: Ebû Eyüp ensârî, Ashâb-ı kirâmdandır. Eyüp sultan denilmekle meşhurdur. Resûlullah, Medineye hicret edince, deve bunun kapısında çöktü. Mescid yapılıncaya kadar, yedi ay bu evde misafir kaldı. Medine ahalisi hazret-i Hâlidin evine gelip Resûl-i ekremi ziyaret etti. Bu arada, yahudi âlimlerinden (Abdullah bin Selam) da gelip, dikkatle Resûlullaha baktı. (Bu yüz, yalancı yüzü değildir) diyerek, hemen müslüman oldu. Hazret-i Hâlid, Bedr, Uhud, Hendek ve başka gazalarda bulundu. 150 hadis-i şerif haber vermiştir. İhtiyar olduğu hâlde hazret-i Muaviye zamanında, Süfyan bin Avf-ı Ezdi kumandasındaki ordu ile İstanbul’u almaya geldi. Yezid de bu orduda idi. 50 senesinde sur dışında 30.000 mücahit ile şehit oldular. Hacı Bayram-ı Velînin yetiştirdiği Evliyâdan Ak Şemseddin tarafından kabri keşfedilip, Fatih Sultan Muhammed Han, türbe yaptırdı. Osmanlı padişahları, bu türbeye saygı gösterirdi. Hükümdarlar bu türbe önünde kılınç kuşanırlardı “radıyallahü teâlâ anh”. İstanbul şehri, Yezid ve Süleyman bin Abdülmelik zamanlarında da muhasara edilmiştir.

 

HAMZA BİN ABDÜL-MUTTALİB: Ashâb-ı kirâmın büyüklerindendir. Resûlullahın “sallallâhü aleyhi ve sellem” amcasıdır. Hem de süt kardeşidir. Annesi Hâle, Resûlullahın “sallallâhü aleyhi ve sellem” annesi olan hazret-i Âminenin amcasının kızı idi. Resûlullah “sallallâhü aleyhi ve sellem” 46 yaşında iken, bir gün Safa tepesinde oturuyordu. Ebû Cehil, yanından geçerken, Resûlullaha “sallallâhü aleyhi ve sellem” küfür etti. Mübarek ağzını açmadı. Bir şey demedi. Fakat, bir hizmetçi kız, bunu işitti. Hamza “radıyallâhu anh”, o gün avdan geliyordu. Adeti üzere, tavaf yapmak için, Harem-i şerife uğradı. Hizmetçi kız, yanına gelip, (Ebû Cehil, kardeşin oğluna, şöyle şöyle söyledi) dedi. Hamza daha müslüman olmamıştı. Fakat, kardeşinin oğluna küfür edildiğini işitince, akrabalık damarları hareket etti. Silahları üstünde olarak, Kureyş kâfirlerinin yanına geldi. (Kardeşim oğluna kötü söz söyleyen, kalbini inciten, sen misin?) diyerek, boynundaki ok atan yay ile Ebû Cehlin başını yardı. Orada bulunan kâfirler, Hamzaya saldıracak oldular. Büyük çarpışma çıkacaktı. Fakat, Ebû Cehil (Dokunmayınız! Hamza haklıdır. Onun kardeşi oğluna, bilerek, kötü şeyler söyledim) dedi. Böylece, Hamzayı başından savdı. (Aman, ona ilişmeyiniz! Bize kızar da, müslüman olur. Bununla, Muhammed kuvvetlenir) dedi. Hamza müslüman olmasın diye, kafasının yarılmasına râzı oldu. Çünkü, Hamza, hatırı sayılır, kıymetli ve kuvvetli idi. Hamza, Resûlullahın yanına gelip, (Ya Muhammed “sallallâhü aleyhi ve sellem”! Ebû Cehlden intikâminı aldım. Onu kana boyadım. Üzülme, sevin) dedi. (Ben böyle şeylerle sevinmem) buyurdu. (Seni sevindirmek, üzüntüden kurtarmak için, ne istersen yapayım) dedi. (Ben ancak senin îman etmen ile kıymetli bedenini Cehennem ateşinden kurtarman ile sevinirim) buyurdu. Hamza “radıyallâhu anh”, hemen müslüman oldu. Kureyşin yanına gidip, müslüman olduğunu ve Allah’ın Peygamberini her sûretle koruyacağını güzel bir kaside okuyarak bildirdi. Bunun müslüman olması ile Muhammed “aleyhisselâm” çok sevindi. Müslümanlar, pek çok kuvvet buldu.
Medineye hicret etti. Bedr gazasında, fevkalede kahramanlık gösterdi. Uhud gazasında da, 31 kâfiri Cehenneme gönderdikten sonra, Vahşi tarafından şehit edildi “radıyallahü teâlâ anh”. Resûlullah “sallallâhü aleyhi ve sellem”, buna çok üzüldü. Çok ağladı. Cenaze namazını kıldı. Şehit olduğu zaman 57 yaşında idi. Vahşi de “radıyallâhu anh” sonra müslüman oldu.

HARUN REŞİD: Abbasi halifelerinin beşincisidir. Muhammed Mehdinin oğlu, Cafer Mensurun torunudur. 148 de tevellüd, 193 [m. 809] de Tus şehrinde vefât etti. Tustadır. 170 de kardeşi Mûsâ Hadi vefât edince, halife oldu. Babası zamanında, iki defa rumlarla harp etmişti. Kahramanlık göstermişti. Üsküdara kadar gelmişti. Halife iken, Ereğliye kadar aldı. 9 defa hac edip Medine, Mekke halkına çok ihsanda bulundu. İlm ve sanat sahiplerine çok yardım ederdi. Çok âdil idi. Fakat veziri, Bermekilere sert ceza verdi. İmperatör Şarlman ile dostluk kurdu. Ona hediyeler gönderdi. Bu arada gönderdiği su ile işliyen bir saat, Avrupalılara hayret vermişti. Zevcesi Zübeyde, Mekke-i mükerremenin her yerine (ayn-ı Zübeyde) denilen çeşmeler ve havzlar yaptırdı.

HASAN BİN ALİ: Hazret-i Alinin büyük oğlu, Resûlullahın torunudur. On iki imâmin ikincisi, İslam halifelerinin beşincisidir. Hicretin üçüncü yılı, Ramazan ortasında, Medinede tevellüd, 49 da, Medinede vefât etti. (Mîr’at-i kainat) da diyor ki (Hazret-i Muaviye, kendinden sonra yerine Hazret-i Hasanı “radıyallâhu anhüma” halife yapmaya karar verdi. Bunu millete ilan etti. Yezid, babasının bu kararını anlayınca, kendisi halife olmak için, Şamdan hazret-i Hasanın zevcesine zehr gönderdi. Seni ben alacağım. Tepeden tırnağa kadar mal, süs eşyası içine koyacağım diye, onu aldattı. Bu da, kendisini boşıyacak diye, zaten hazret-i Hasana kin beslemekte idi ve onu zehirledi). Yüzü Resûlullaha çok benzerdi. Hilm, rıza, sabır ve kerem sâhibi idi. Halife Osmanın evi sarıldığı zaman, babası tarafından, kardeşi ile birlikte imdada gönderilmişti. 40 senesinde Kufede halife oldu. 7 ay sonra hazret-i Muaviye ile harp etmeyi doğru görmeyip, hilafeti kendi rızası ile ona bıraktı. Hazret-i Âişe, imâmin Resûlullahın yanına defnedilmesine izin verdi ve çok istedi ise de, Mervan, Bâkî kabristanına defnettirdi. Çocuklarına şerif denir.

HASAN ÇELEBİ: Babası Muhammed şahtır. Mollâ Fenâri soyundan olup âlim ve kâmil idi. 840 da tevellüd, 886 [m. 1481] da vefât etti “rahime-hullahü teâlâ”. (Beydavi) ve (Tecrid) e, (Telvih) a, (Mutavvel) e, (Mevakıf) a, (Vikâye) ye haşiyeler yapmıştır. Başka eserleri de vardır.

HİND BİNT-İ UTBE: İslamın büyük düşmanlarından Utbe bin Rebia bin Abd-i Şems bin Abd-i Menaf kızı, Ebû Süfyanın zevcesi ve hazret-i Muaviyenin annesidir. Daha önce, Fakih bin Mugire Mahzuminin zevcesi idi. Uhud gazasında bulundu. Düşman askerlerini harbe teşvik ederdi. Mekkenin fethinde, zevcinden bir gün sonra, müslüman oldu. Resûlullahın hayır duâsını aldı. Yermük gazasında, zevci ile birlikte İslam ordusunda bulunup, İslam askerini rumlara karşı harbe teşvik etti. 13 yılında Ebû Kuhafe ile bir günde vefât etti “radıyallahü teâlâ anhüma”.

HÜMAYUN ŞÂH: Mirza Muhammeddir. Hindistan’daki Gürgâniye devletinin ikinci sultanıdır. Mirza Babür şahın oğludur. 913 de Kabilde tevellüd, 963 de vefât etti. 937 de Hükmdar oldu. 946 ve 947 de Afganistanda Şiir hana mağlub oldu. İrana sığındı. 962 de Efgan askerini mağlub ederek tekrar hükmdar oldu. 963 [m. 1556] de vefât etti. Dehlideki türbesi pek sanatlı ve ziynetlidir. Hind sultanları 313.cü sayfadadir.

HÜSEYİN BİN ALİ: Resûlullahın torunu, hazret-i Alinin ikinci oğludur. On iki imâmin üçüncüsü ve Ehl-i beytin beşincisidir. Hicretin altıncı yılında tevellüd, 61 [m. 681] Muharremin onuncu günü Kerbelada şehit oldu. Çeşitli hadis-i şeriflerle methedildi. Hep babasının yanında idi. Babası şehit olunca, Medineye geldi. Hazret-i Muaviyenin vefâtında Yezide biat etmedi. Kufeliler kendisini çağırıp halife yapmak istedi. Kardeşi Muhammed bin Hanefiye, ibni Ömer, ibni Abbas ve daha nice Ashâb-ı Resûl mâni oldular ise de, nasihatlerini dinlemeyip, 72 kişi ile Mekkeden, Iraka yola çıktı. Yezid, Şamdan bunu haber alınca, Irak valisi, Ubeydullah bin Ziyâde emir gönderip, Kufeye sokma dedi. Bu da, Sad ibni Ebû Vakkasın oğlu Ömerin kumandasında bir ordu gönderdi. Ömer, geri dönmesini bildirdi ise de, İmam kabul etmeyip harp etti. Yanında bulunanlara da tekrar tekrar teslim olun denildi ise de, 72 si de şehit oluncıya kadar dövüştü. Sinan bin Enes Nehai, hazret-i İmamı şehit etti. Mübarek oğlu, İmâm-ı Zeynelâbidin 10 yaşında ve hasta yatmakta olduğu için öldürülmedi. Kadınlarla ve imâmin mübarek başı ile Şama gönderildi. Mübarek başı, Mısırda Karafe kabristanında medfundur.

HÜSEYİN BİN ALİ VAİZ-İ KAŞİFİ: Sultan Hüseyin Baykıra zamanında Hiratta vaiz idi. (Mevahib-i aliyye) adındaki fârisî tefsiri çok kıymetlidir. Muhammed bin İdris-i Bitlisi [982] ve saray hocalarından İsmail Ferruh efendi tarafından 1246 da türkçeye tercüme edilmiş, ikincisi (Mevakıb) tefsiri ismi ile basılmıştır. (Lübabül-ihtiyarat tayin-il-evkat) kitabında namaz vakitlerinin tayinini bildirmektedir. 910 [m. 1504] da vefât etti “rahime-hullahü teâlâ”.

HÜSEYİN BUHARİ: Hüseyin bin Yahya Buhârî, Hanefi âlimlerindendir. 400 [m. 1010] yılında vefât etti. İmâm-ı Muhammedin (Camiulkebir) ini şerh etmiştir.

HÜSEYİN TAYİBİ: Şerefeddin Hüseyin bin Muhammed Tayyipi, büyük âlimlerdendir. Hadis, tefsir ve edebiyatta çok meşhurdur. 743 [m. 1343] de vefât etti. 118.

İBNİ CÜREYC-İ MEKKİ: Abdülmelik, hadis alimidir. İslamda ilk kitap yazandır. 150 [m. 767] de vefât etti.

İBNİ HACER-İ MEKKİ: Ahmed bin Muhammed Şihâbüddîn Heytemi, Mekke-i mükerreme alimi idi. 899 [m. 1494] da tevellüd, 974 [m. 1566] de vefât etti. Şâfiî mezhebinde derin âlim idi. Yalnız fıkıh üzerinde 70 kitap yazmıştır. 4 cilt (Minhac şerhi) , Şâfiî mezhebinin en kıymetli kitabıdır. Ashâb-ı kirâm için yazdığı (Tathir-ül cenan vellisan) ve (Savaık-ı muhrika) kitapları birer şaheserdir. (Hayratülhisan fi menakıbil-İmâm-ı Ebû Hanifetinnuman) kitabı, İmâm-ı Âzâmin üstünlüğünü gösteren çok kıymetli bir vesikadır. Büyük günahları bildiren (Zevacir) kitabı ile İmâm-ı Nevevinin, Şâfiî fıkıhındaki (Minhac) kitabına yaptığı (Tuhfet-ül-muhtaç) ismindeki şerhi pek kıymetlidir. Fetva kitapları ve daha nice eserleri vardır “rahime-hullahü teâlâ”.

İBNİ HALDUN: Büyük tarihçidir. Dedesi Haldun Hadremutludur. Kendi adı Abdurrahmân bin Muhammed Hadremidir. Dedeleri Endülüste yerleşmişti. 732 [m. 1332] de Tunusta tevellüd etti. 755 de Fas sultanı Ebû İnanın başkatibi oldu. Çocuklarını Cezaire gönderip, kendisi 764 de Gırnataya gitti. Sultan ibni Ahmer hususi gemi göndererek çoluk çocuğu Cezairden Gırnataya getirildi. Birçok yerlerde, sultanlara katiblik, vezirlik edip, 780 de ders vermeye başladı. 784 de İskenderiyeye, sonra Kahireye gidip, Camiulezherde ders verdi. Mısırda maliki kadısı oldu. Şamda Timur Handan çok saygı ve yardım gördü. 789 da hac etti. 808 [m. 1406] de vefât etti “rahime-hullahü teâlâ”. 7 büyük cilt tarihinden başka, eserleri ve şirleri de vardır. Tarihi, türkçeye ve Avrupa dillerine tercüme edilmiş ve basılmıştır.

İBNİ HAZM: Ali bin Ahmed bin Saîd bin Hazm, Endülüsün büyük âlimlerinden idi. Devletin veziri idi. Ceddi, Ebû Süfyanın oğlu Yezidin azadlısı idi. 384 [m. 994] de Kurtubada tevellüd, 456 [m. 1064] de vefât etti. Kelam, fıkıh alimi, tabib, şair ve filozof idi. Her fende çok kitabı vardır. (Kitapül imameti velhilafe fi siyerilhulefa) kitabı kıymetlidir. Ne yazık ki felsefeye dalarak, âyet-i kerime ve hadis-i şeriflere, kendi aklına göre mânâ vermiş, Ehl-i sünnetten ayrılmış, sapıtmıştır. Selef-i sâlihinin, kemâlini kavrıyamamış, din büyüklerine saygısızlık göstermiştir. Bu sebeple, memleketinden sürülerek, çölde vefât etmiştir.

İBNİ HÜMAM: Kemâleddin Muhammed bin Abdülvahid Sivasi, hanefi fıkıh âlimlerindendir. (Tahrir-ül-usûl) kitabı ve (Fethulkadır) ismindeki (Hidaye) şerhi meşhurdur. Birkaç cilt olup Hindistan’da, Mısırda, İstanbul’da basılmıştır. 790 [m. 1388{ da tevellüd, 861 [m. 1457] de vefât etti.

İBNİ HİLLİKAN: Şemseddin Ahmed bin Muhammed bin İbrahim, İrbilde, 608 de tevellüd etti. Bermek oğullarındandır. Büyük âlim ve meşhur tarihçidir. Halebde, Mısırda ders verdi. 651 de Şamda Kadıl-kudat [temyiz reisi] oldu. 660 da Mısra gitti. 676 da tekrar Şamda Kadıl-kudat oldu. 681 [m. 1282] de Şamda vefât etti. (Vefiyatül-ayan) tarih kitabı çok kıymetli olup şerhleri, ilaveleri ve çeşitli dillere tercümeleri yapılmıştır. Şâfiî idi “rahime-hullahü teâlâ”.

İBNİ MELEK: Abdüllatif bin Abdülaziz Hanefi fıkıh alimidir. İzmir Tirede ders verirdi. İbnissaatinin (Mecmaulbahreyn) kitabını ve Nesefinin (Menar) kitabını ve (Vikâye) ye ve (Meşarikul-envar) ı şerh etmiştir. 801 [m. 1399] de Anadoluda Tirede vefât etti “rahime-hullahü teâlâ”.

İBNİ MÜNZİR: Ebû Bekr Muhammed bin İbrahim, babası gibi Nişapur âlimlerindendir. Şâfiî mezhebinde idi.  318 [m. 930] yılında Mekke-i mükerremede vefât etti. Çok kitap yazdı “rahime-hullahü teâlâ”.

İBNİ NÜCEYM: Zeynelâbidin bin İbrahim, hanefi fıkıh âlimlerindendir. 926 da tevellüd, 970 [m. 1562] de vefât etti. Fıkıhta (Eşbah) kitabı çok kıymetlidir. Çeşitli şerhleri vardır. (Bahrurraık fi şerh-i Kenz-ittekaık), (Zeyniye) risaleleri ve fetvaları meşhurdur. Çeşitli şerhleri vardır.

Ömer bin İbrahim ibni Nüceym, Zeynelâbidin ibni Nüceymin kardeşi ve talebesidir. 1005 de vefât etti. Mısırda büyük kardeşinin yanındadır “rahime-hullahü teâlâ”. (Nehrülfaık fi şerh-i Kenz-ittekaık) kitabı çok kıymetlidir.

İBNİ SAD: Muhammed bin Sad, Basralıdır. Vakıdinin katibi idi. 230 [m. 845] da vefât etti. (Tabakat-us-Sahabe) kitabı 15 cilttir. Sonra bunu kısaltmiştir.

İBNİ SEMMAK: Ebül’Abbas Muhammed bin Subh, nasihat ve vaazları ile meşhurdur. Harunürreşid, kendisini çok sayardı. 183 [m. 799] de Kufede vefât etti.

İBNİ ZİYAD: Ubeydullah bin Ziyad bin Ebû Süfyan bin Harbdır. Hazret-i Muaviye, 53 yılında Ziyad bin Ebû Süfyan vefât edince, bunun oğlu Ubeydullahı Horasan valisi yaptı. Ubeydullah o zaman 25 yaşında idi. 54 senesinde bunu kumandan yaptı. Ceyhun nehrini develerle geçip Buharayı aldı. 55 de, Basra valisi oldu. 58 de Hariciler Basrada isyan edince, bunları perişan etti. Yezid zamanında, Kufe valisi oldu. Kerbela vak’asına sebep oldu. Yezidin vefâtında Irakta halife olmak istedi. Halk kabul etmedi. Şama kaçtı. Mervan, Abdullah bin Zübeyre biat etmek istiyordu. Mervanın zihnini çeldi. Mervanın ve oğlu Abdülmelikin zamanlarında Şamda kumandan idi. Kufedeki isyanı bastırdı. 67 de asiler Kufede tekrar toplanıp (Muhtar) bunlara reis olup İbrahim ibni Üştür kumandasında ordu kurup, Şamlıları mağlub etti ve İbni Ziyadı öldürdü. Abdullah bin Zübeyr, kardeşi Mus’ab bin Zübeyri Basra valisi yaptı. Basralılar, Kufelilerle harp edip, gâlip geldi. 67 deki bu savaşta, Muhtar öldürüldü.

İBRAHİM HALİD: İbrahim bin Hâlid için, Ebû Sevr maddesine müraceat buyurula.

İKRİME: Ebû Cehlin oğludur. Önce, İslâmin büyük düşmanı idi. Mekkenin feth günü, öldürülmesi emir buyurulan altı kişiden biri idi. O gün Mekkeden kaçıp, gemiye bindi. Yolda şiddetli fırtına oldu. Batmak üzere iken, kurtulursa, Resûlullahın ayaklarına kapanmayı adadı. Fırtına durdu. Yemene çıkınca müslüman oldu. Daha önce îman etmiş olan amcasının kızı zevcesi ile Medineye geldi. Afv buyuruldu. İslama çok hizmet etti. Hazret-i Ebû Bekr zamanında, mürtedlerle savaşta, son gayreti ile çalıştı. Kumandan olarak Umman ve Yemene gönderildi. Şam fethinde de bulundu. Yermük gazasında çok kahramanlık gösterdi ve şehit oldu “radıyallahü teâlâ anh”.

İMÂM-I RABBANİ: Adı Ahmettir. Hindistan’da yetişen en büyük İslam alimidir. Âlimlerin üstünü, vasılların reisi, harikaların, kerâmetlerin mazharı, sonsuz derecelerin camii, hakikat ehlinin öncüsü idi. Hazret-i Ömerin 28. torunudur. Hicretin 971. ve miladın 1563. senesi aşure günü, Serhend şehrinde tevellüd etti. Yüksek derecesinin en büyük şahiti (Mektûbât) kitabıdır. Muhammed Mâ’sûm’un talebesinden Muhammed Bakır Lahôri, (Mektûbât) ı fârisî olarak kısaltıp, (Kenz-ül-hidayat) ismini vermiştir. 120 sayfa olup 1376 [m. 1957] de Lahorda basılmıştır. Mektûbâtın birinci cildinin türkçe tercümesi, 1402 [m. 1982] de İstanbul’da basılmıştır. Müceddidiye, Kadriye, Sühreverdîye, Kübreviye ve Çeştiye büyüklerinin bütün kemâlâtına mazhar idi. Bedreddin-i Serhendînin fârisî (Hadaratülkuds) kitabında ve Muhammed Haşim-i Kişminin fârisî (Berekât) kitabında ve Mektûbâtın Arabî tercümesi olan (Dürerül-Meknunat) kitabının haşiyesinde ve Arabî (Hadaık-ul-verdiye) de kerâmetleri, hâl tercümeleri geniş yazılıdır. (Mektûbât) ın fârisîsinin tamamı ve (Berekât) kitabı, 1977 de İstanbul’da bastırılmıştır. Urvetülvüska Muhammed Mâ’sûm-i Fârukînin torunu olan, Gülam Muhammed Mâ’sûm’un talebesi, Hâce Muhammed Fadlüllah “kaddesallahü teâlâ esrârehüm-ül’azîz” yazmış olduğu (Umdetül-makamat) kitabında, İmâm-ı Rabbânî’nin ve üstadlarının ve talebesinin hayatlarını uzun bildirmektedir. Bu kitap, fârisîdir. Hindistan’da basılmıştır. Muhammed Fadlüllah 1238 [m. 1823] de Kandiharda vefât etti. Hâce zade Ahmed Hilmi Efendinin, İstanbul’da 1318 de basılan türkçe (Hadika-tül-Evliyâ) kitabı da İmâm-ı Rabbânî’nin ve üstadlarının hayatını ve kerâmetlerini bildirmektedir. (Mektûbât) ın fârisî aslı ve Arabî tercümesi kısaltılarak (Müntehabat) ismi ile İstanbul’da ayrı ayrı bastırılmıştır. İmâm-ı Rabbânî hicretin [1034] ve miladın [1624]. senesi safer ayının 29. salı günü vefât etti. Serhentte, aile kabristanındadır “kaddesallahü teâlâ sirrehül’azîz”.

İMRAN BİN HASİN: Ashâb-ı kirâmdandır. Hayberin fethi senesi [7. yılda, Hudeybiyeden sonra feth edilmiştir] imana geldi. Ondan sonraki gazalarda bulundu. Hazret-i Ömer, fıkıh öğretmek için Basraya gönderdi. Abdullah bin Âmir tarafından Basra kadısı yapıldı. 52 de Basrada vefât etti “radıyallahü teâlâ anh”.

İZZETTİN ALİ: Ali bin Muhammed ibni Esir Cizri, tarih kitapları ile meşhur olmuş bir alimdir. 555 de, Cezire-i ibni Ömerde tevellüd, 630 [m. 1232] de Musulda vefât etti. (Kâmil) adındaki tarih kitabı, Âdem aleyhisselâmdan, 628 yılına kadar olan olayları anlatmaktadır. Bu kitap miladın 1866 yılında Hollandada (Laiden) şehrinde on iki büyük cilt olarak basıldı. Sonra, Mısırda basıldı. Ashâb-ı kirâmdan 7500 sahabinin hayatını anlatan (Üsüd-ül gabe) kitabı, tarih kitaplarının şaheseridir. 5 cilt olup Mısırda Vehbiye matbaasında, 1280 de basılmıştır. Kuds âlimlerinden Bedreddin Muhammed bin Yahya ve Muhammed bin Muhammed Kaşgari [709] bu kitabı ayrı ayrı kısaltmışlardır. Sem’aninin (Kitabül-ensab) eserini kısaltarak ve düzelterek, üç cilt bir eseri daha vardır. Her üç eser de türkçeye çevrilmemiştir.

KADİ EBÜLHASAN: Ali bin Numan Magribi, 329 da Magribde tevellüd, 374 [m. 985] de vefât etti. Mısırda, Fatımiler zamanında, 9 sene Kadılkudat oldu. Âlim idi.

KADİ İYAD: Ebülfadl İyad bin Mûsâ, hadis alimi idi. 476 da Septede tevellüd, 544 [m. 1150] de Merakişte vefât etti. Endülüste tahsil etti. Septede, Gırnatada kadı oldu. Çok kitap yazmıştır. (Meşarikul-envar) ve (Şifa) kitapları meşhurdur “rahime-hullahü teâlâ”.

KADİ ŞÜREYH: Ebû Ümeye bin Hars, Tabiînin büyüklerindendir. Hazret-i Ömer zamanında Kufe kadısı idi. Hazret-i Ali halife iken, bunun huzurunda, bir zımmi ile mürafea olunmuştu. Çok âdil idi. Fıkıh alimi idi. 87 [m. 706] da 120 yaşında vefât etti “rahime-hullahü teâlâ”.

KADİZADE AHMED EFENDİ: Ahmed Emin bin Abdullah, 1133 de tevellüd, 1197 [m. 1783] de vefât etti. Kadı idi. (Tarîkat-i Muhammediye) kitabını ve (Birgivi vasiyetnamesi) ni şerh etmiştir. (Feraid-ül-fevaid) adındaki amentü şerhi pek faydalıdır. Çok baskısı vardır.

KARAMANİ KEMÂLEDDİN: İsmail Kemâleddin, müderris idi. Kemâl-i Rumi ve Kara Kemâl denir. 920 [m. 1514] de vefât etti. (Akâid-i Nesefi) şerhine ve (Mevakıf) şerhine ve (Vikâye) kitabına ve (Beydavi tefsiri) ne ve (Keşşaf) a haşiyeleri [açıklamaları] vardır “rahime-hullahü teâlâ”.

KASTALANİ: Şihâbüddîn Ahmed bin Muhammed, Mısır âlimlerinin büyüklerindendir. Resûlullahın hayatını anlatan (Mevahib-i ledünniye) kitabını, camiul-ezher müderrislerinden allame Muhammed Zerkani Maliki şerh etmiş, 8 cilt olarak, 1329 da Mısırda ve 1393 de Beyrutta tab’ edilmiştir. Şair Bâkî efendi türkçeye çevirmiştir. İki cilt üzere basılmıştır. Yusuf-i Nebhani tarafından kısaltılarak, 1312 senesinde harekeli olarak Lübnanda basılmış, 1401 [m. 1981] de İstanbul’da ofset baskısı yapılmıştır. Çok istifadelidir. 851 [m. 1448] de tevellüd, 923 [m. 1517] de vefât etti “rahime-hullahü teâlâ”.

KİNANE BİN BEŞİR: Resûlullahın üçüncü halifesi olan hazret-i Osman bin Affanı Kurân-ı Kerîm okurken şehit eden Mısır çingenesidir. Firavuna tapınan ahmakların soyundandır. 121.

KONSTAN: İkinci Konstan, ikinci Herakliusun oğludur. Hicretin 20. yılında, 12 yaşında kral oldu. Hazret-i Muaviyenin ordularına hep mağlub olduğundan, İstanbul’dan ayrılıp Sicilyeye gitti. 47 [m. 668] de burada vefât etti. 14.

KURTUBİ: Ebû Abdullah Muhammed bin Ahmed Şemseddin Ensârî olup ibni Ebû Bekr Ferecdir. Endülüsün en büyük âlimlerindendir. 671 [m. 1272] de vefât etti. Maliki idi. (Esmaülhüsna) şerhi, (İlam-ı din-i Nasara) ve (Tezkire fi ahvâl-i ahıra) ve başka kitapları vardır. 58, 199, 251, 406.

MALİK BİN ENES: bin Mâlik bin Ebû Âmir Esbahi, Ehl-i sünnetin amelde, ibâdette ayrıldığı dört mezhepten biri olan Mâlikî mezhebinin imamıdır. 90 [m. 709] da Medinede tevellüd ettiği İbni Âbidinin mukaddemesinde yazılıdır. Tabiînden olduğu şüphelidir. Fıkıhta, hadiste ve tefsirde çok derin bilgisi vardır. Hocaları da, kendisinden istifadeye gelirdi. Bir hadis-i şerifi okuyacağı zaman, yeniden abdest alır. Diz çökerdi. Medinede hiç hayvana binmedi. Yaya yürüdü. Çok saygılı idi. 147 de istenilen haksız bir fetvayı vermediği için 70 kırbaç (cop) vuruldu. Yine vermedi. 179 [m. 795] yılında Medinede vefât etti “rahime-hullahü teâlâ”. (Muvatta) adındaki hadis kitabı, ilk hadis kitabıdır. Çok âlimler, bunu şerh etmiştir. Afrikanın kuzeyindeki müslümanların çoğu Mâlikî mezhebindedir. Mâlikî mezhebinde en meşhur fıkıh kitabı, (Ettefri) ve (El-ihkam) kitaplarıdır.

MALİK BİN NÜVEYRE: Beni Temim kabilesinin reisi idi. Kabilesi ile müslüman olmuştu. Resûlullah, bunu kabilesinden zekatını toplayıp Medineye getirmeye memur etmişti. (Medâricünnübüvve) 690. cı sayfada diyor ki Mâlik, Resûlullahın vefâtını haber alınca, zekatları göndermedi ve sahiplerine dağıttı. Hâlid ibni Velid ile konuşurken, Resûlullah için (Sizin efendiniz yalnız kendi söylediğini sanıyor) ve (İşittim ki efendiniz böyle söyledi…) dedi. Bu söz Hâlide çok ağır geldi. Ashâb-ı kirâmdan Dırar bin Mâlik-il-Ezver-i Esediye emretti. Dırar bunu katl etti. Dırar, Resûlullahın elçisi idi. Yermük, Şam ve Yemame gazalarında çok kahramanlık gösterdi ve şehit oldu. Mâlik bin Nüveyrenin kardeşi şair idi. Kardeşi için mersiye okudu. Halife Ebû Bekr “radıyallâhu anh” Hâlidin özrünü kabul buyurdu. 114, 116.
155 — MEHTİ: Fâtıma-tüz-zehra soyundan, kıyamete yakîn gelecek bir zâttır. Adı Muhammed, babası Abdullah olacaktır. Âlim ve Velî olacak, yer yüzünün halifesi olacaktır. Îsâ “aleyhisselâm” gökten Şama inince, hazret-i Mehdi ile buluşacaktır. Mehdi, müctehid olup başka mezhepleri kaldıracak, bütün dünyada, bunun mezhebi kullanılacaktır. Çok âdil olacak, hiçbir mahluk arasında düşmanlık kalmayacaktır. Ashâb-ı Kehf uyanıp, mağaradan çıkacak, Mehdiye hizmet edecektir. Hadis-i şerifler, bunları ve daha başka, çok alâmetlerini haber vermektedir. İbni Hacer-i Mekki (Kavl-ül-muhtasar fi alamat-il-Mehdiyil muntazır) kitabında uzun anlatmaktadır “rahime-hullahü teâlâ”. 59, 74, 142.
156 — MENAVİ [veya Münavi]: Abdürrauf bin Ali, hadis ve fıkıh alimidir. Şâfiî idi. 924 de Mısırda tevellüd, 1031 [m. 1622] de vefât etti “rahime-hullahü teâlâ”. Tefsir, hadis, fıkıh, tasavvuf, tarih ve ahlak ve tıb üzerinde yüze yakîn şerhleri ve telifleri vardır. (Künuz-üd-dekaık) kitabında onbin hadis-i şerif vardır. 1281 de İstanbul’da basılmıştır. 120, 128, 248, 249, 252, 254, 255, 256, 257.
157 — MERVAN BİN HAKEM: bin Ebil’As bin Ümeye, dördüncü Emevi halifesidir. Hicretin ikinci yılında tevellüd etti. Hazret-i Osmanın amcası oğludur. Babası Tâife sürüldüğü için, Taifte büyüdü. Hazret-i Osman, bunu Taiften Medineye getirip, kendisine katib yaptı. Hazret-i Osmanın şahadetinde Mısırdan gelen çingene ordusu ile sarayın bahçesinde dövüşürken boynundan yaralandı. Boynu iğri kaldı. Hazret-i Muaviye zamanında Medine ve Hicaz valisi oldu. 49 da azl edildi. Abdullah bin Zübeyrin halifeliğini kabul edecekti. Fakat, ibni Ziyadın sözlerine aldanarak, 64 de hak üzerine halife olan Abdullaha isyan etti. Şamda kendi halife oldu. 65 [m. 684] de 63 yaşında iken zevcesi tarafından uyurken öldürüldü. Bazı kitaplar, taun hastalığından öldüğünü yazmaktadır. Âlim idi. Fakih idi. Çok zeki ve akıllı idi. Çok güzel Kurân-ı Kerîm okurdu. Günahlardan çok sakınırdı. Babası Hakem bin As, Mekkenin fethi günü imana geldi ise de münâfık idi. Cemel vak’asında Mervanın attığı bir ok hazret-i Talhayı şehit etti. Halbuki her ikisi de, hazret-i Aişenin askeri idi. Bu muharebede çok yaralandı. Hazret-i Ali, bunu affedip Medineye gönderdi. Mührü üzerinde (Allaha sığınırım, ona güveniyorum) yazılı idi. Siyasi hayatı, karışık ve karanlık ise de, Abbasi tarihçileri, halifelere yaranmak için, hatalarını şışırmiş, hatta bunu kötülemek için, hadis bile uydurmuşlardır. Düşman tarafından yazılan kitaplar elbet böyle olur. Hazret-i Osmanın hilafet işlerinde kullandığı ve hazret-i Alinin affettiği bir Zâtı, mel’un diyecek kadar kötülediler. Osmanlı tarihleri, zaman yakınlığı ve sınır komşuluğu bakımından Abbasi tarihlerinden tercüme edilmiş, onların tesiri altında kalmış olduğundan, eldeki kitaplarımızda, yanlış bilgiler vardır. Şurası muhakkaktır ki Abbasiler, Ehl-i beyte karşı düşmanlıkta, Emevileri kat kat geçmiştir.

MESRUK: Mesruk bin Merzuban Küfi, Tebaı Tabiînin büyüklerindendir. Yaptığı rivayetleri çok muteberdir.240’ta vefât etti. İbni Hacer-i Askalani, (Tehzib-üt-tehzib) kitabının onuncu cildinde, kendisini anlatmaktadır.

MEYMUN BİN MUHAMMED NESEFİ: Hanefi âlimlerindendir. 508 [m. 1114] de vefât etti. Kelam alimidir. (Temhid) kitabı meşhurdur. Başka eserleri de vardır.

MİKTAD: Miktad bin Amr bin Salebe Kendi, Miktad bin Esved ismi ile meşhurdur. Ashâb-ı kirâmın büyüklerindendir. Önce imana gelenlerden ve Habeşe hicret edenlerdendir. Medineye hicret edemeyip, İslâminı saklıyarak Mekkede kalmıştı. İkrime kumandasında, müslümanlara karşı gönderilen Kureyş ordusunda iken, harp başlayınca İslam tarafına geçmişti. Bedrde ve bütün gazalarda bulundu. Mısırın fethinde bulundu. [33] de, Hazret-i Osman zamanında Medinede, 70 yaşında vefât etti. Hadis-i şerifle methedildi “radıyallahü teâlâ anh”.

MUAVİYE: Ebû Süfyan bin Harp bin Ümeye bin Abd-i Şems bin Abd-i Menaf oğludur. Anası Hinttir. Ashâb-ı kirâmın büyüklerindendir. Babası, anası ve kardeşi Yezid ile birlikte, Mekkenin fethinde imana geldi. Kendisi daha önce imana geldi ise de, babasının korkusundan belli etmemişti. Huneyn gazasında baba oğul, Resûlullah önünde kahramanca çarpıştılar. Resûlullahın katibliğini yapmakla da şereflendi. Hazret-i Ebû Bekrin Şama gönderdiği orduda, kardeşi Yezid ile birlikte bulundu. Yezid, Şam valisi yapıldı. Yezid 19. yılda vefât edince, hazret-i Ömer, Muaviyeyi Şam valisi yaptı. Hazret-i Osman, bütün Suriyeyi bunun emrine verdi. Şamda, 20 sene 6 ay Vâli idi. 41 de Kufede halife oldu. Şamda 20 sene de halifelik yaptı. 60 [m. 680] tarihinde, 79 yaşında Şamda vefât etti. Çok akıllı, zeki güzel konuşur, çok sabırlı, halim ve çok cömert bir Zât idi. Din-i İslamın yayılmasına ve yükselmesine çok hizmet etti. Çok memleketler aldı. İslam âlimleri kendisinden birçok hadis-i şerif almış, kitaplarına yazmıştır. Bu da, büyüklüğünü ve âlimlerin, din imamlarının kendisine inanç ve itimatını göstermektedir. Abdullah ibni Abbas ve Ebüdderda ve birçok Sahabe ve Tabiîn kendisinden hadis dinlemiş ve bunları din imamlarına bildirmişlerdir. Öleceği zaman, Fahr-i âlemin “sallallâhü aleyhi ve sellem” kendisine hediye ettiği bir gömleğe sarılıp, hazinesinde saklamış olduğu, Resûlullahın saç ve tırnak kesintilerinin de gözlerine ve ağzına konularak defnedilmesini vasiyet etmişti. Hazret-i Ali ile birbirlerine bed duâ ettiklerini, (Kısas-ı enbiyâ) yazıyor ise de bunu, bidat ehlinin uydurmuş olduğu, kıymetli kitaplarda yazılıdır.

(Medâricünnübüvve) , 661. sayfada diyor ki İmâm-ı Ahmed’in (Müsned) kitabından, İmâm-ı Süyutinin çıkardığı hadis-i şerifte, İrbad bin Sariye diyor ki Resûlullahın yanında idim. Buyurdu ki: (Ya Rabbi, Muaviyeye yazı ve kitap öğret ve onu azabından koru!) İmâm-ı Ali “radıyallâhu anh” buyurdu ki (Muaviyenin halife olmasını istemiyorsunuz. Fakat o olmasaydı, çok kelleler bedenlerinden ayrılırdı). Emevi halifelerinin birincisidir “radıyallahü teâlâ anh”.

479 [m. 1087] de Merakişteki (Murabitin) veya (Mülessimin) denilen devlet Endülüsü işgal etti. Avrupalılar bu devlete (Almoravides) diyorlar. 541 den 668 [m. 1269] senesine kadar (Muvahhidin) devletinin eline geçti. Sonra (Beni Ahmer) devletinin merkezi olan (Gırnata), 898 [m. 1492] de gayb edilmekle, Endülüsteki İslam hakimiyeti nihâyet buldu.

MUAVİYE “ikinci”: Hazret-i Muaviyenin torunu ve Yezidin oğludur. Emevi halifelerinin üçüncüsüdür. Dini, kanaati, takvâsı, insafı çok idi. 42 de tevellüd, 64 de vefât etti. 64 de babası vefât edince, halife oldu ise de, 40. günü minbere çıkarak, (Halife olmaktan acizim. Size Ömer gibi bir halife aradım. Bulamadım. Siz beğendiğinizi halife yapınız) diyerek hilafeti bıraktı. İbadetle meşgul oldu. 40 gün sonra vefât etti “rahime-hullahü teâlâ”. Yerine Mervan geçti.

MUGİRE-TEBNİ ŞUBE: Ashâb-ı kirâmdandır. Arabistanın meşhur dahilerinden biridir. Yemame ve Şam gazalarında bulundu. Yermük muharebesinde bir gözü yaralandı. Kadsiye, Nihavend ve Hemedân zaferlerinde bulundu. Hazret-i Muaviye, Amr bin As’ı Mısra ve oğlu Abdullah bin Amri Kufeye Vâli yapınca, Mugire halifeye, (Bir arslanın iki çenesi arasına nasıl giriyorsun?) dedi. Bu söz üzerine Abdullahı azl edip yerine Mugireyi Kufe valisi yaptı. Vâli iken, 50. yılda vefât etti “radıyallahü teâlâ anh”.

MUHAMMED BAKIR: İmâm-ı Hüseyinin torunu, İmâm-ı Zeynelâbidin Alinin oğludur. 12 imâmın beşincisidir. İmâm-ı Cafer Sâdıkın babasıdır. 57’de, Medinede tevellüd, 113 [m. 732] de vefât etti. Medinede, Bakidedir. İlmi, irfanı, takvâsı pekçok idi.

MUHAMMED BİN AHMED KEMÂLEDDİN: Taşköprü zade Muhammed bin Ahmed 959 da tevellüd ve 1030 [m. 1621] da vefât etti. Âşık paşa camii avlısında, babası yanındadır. Babasının (Miftah-üsseade) kitabını türkçeye tercüme ederek (Mevduat-ül-ulum) adını vermiştir.

MUHAMMED BİN CERİR: Taberi ismiyle meşhur olan tarihçidir. Adı Muhammed ibni Cerirdir. Tefsir, hadis, fıkıh ve tarih bilgisi pek fazla idi. 224 [m. 839] de İranın şimalindeki Taberistanın Amül şehrinde tevellüd, 310 [m. 923] da Bağdatta vefât etti “rahime-hullahü teâlâ”. Büyük tefsiri ve büyük tarihi meşhurdur ve çok kıymetlidir. Elde bulunan Taberi tarihi, bu kıymetli kitabın bir şiî tarafından yapılan muhtasarıdır.

MUHAMMED BİN EBİ BEKR SIDDİK: Hazret-i Ebû Bekrin oğludur. Annesi Esma idi. Cemel ve Sıffinde İmâm-ı Ali tarafında idi. Hazret-i Ali zamanında Mısır valisi oldu. 38 yılında, Amr ibni As ile harp ederken, 28 yaşında, Mısır’da şehit oldu. Hazret-i Âişe “radıyallahü teâlâ anha” haber alınca çok üzüldü ve (O benim kardeşim ve ahiret oğlum idi) buyurdu.

MUHAMMED BİN EBİ ŞERİF KUDSİ: Muhammed bin Muhammed bin Ebû Bekr, Şâfiî âlimlerindendir. 822 de tevellüd, 905 [m. 1499] de vefât etti. Çok kitapları vardır “rahime-hullahü teâlâ”.

MUHAMMED BİN HANEFİYE: Hazret-i Alinin oğludur. Annesi Havledir. Hicretin 21’inde tevellüd, 71. yılda Medinede vefât etti. Tabiînin büyüklerindendir. Fıkıh alimi, vera ve takvâ sâhibi idi. Babasının çok sevgisini kazanmıştı. Cemel vak’asına karışmak istemedi ise de (Babanın bulunduğu tarafın haklı olduğunda şüphen mi var?) sözü üzerine babası yanında harp etti. Abdullah ibni Abbas ile birlikte, ibni Zübeyre biat etmedi.

MUHAMMED BİN MAHMUD BABERTİ: Ekmelüddin-i Mısrî, Erzurum civarında Bayburtta 712 de tevellüd, 786 [m. 1384] da vefât etti “rahime-hullahü teâlâ”. (Fıkh-ı ekber) i, Nesefinin (Menar) ını, (Meşarikulenvar) ı ve daha nice kitapları şerh etmiştir. Hidayeye (İnaye) adında şerh yazmıştır. Çeşitli kitaplar da yazmıştır.

MUHAMMED BİN YUSUF SİNNUSİ: İmâm-ı Hasan soyundandır. Şerıftır. 895 [m. 1490] de vefât etti. Kelam ve akâid üzerinde çeşitli kitapları vardır.

Cezairde Şazilinin bir kolu olan (Sinnusi)ye kuran Muhammed bin Ali Sinnusi başka olup 1206 da Cezairde tevellüd ve 1276 da Bingazi çölünde vefât etmiştir.

MUHAMMED CEVAD: Muhammed Taki on iki imâmın 9.’sudur. İmâm-ı Ali Rızanın oğludur. 195 de Medinede tevellüd, 220 [m. 835] de Bağdat’ta vefât etti “rahime-hullahü teâlâ”. Halife Memun’un damadı idi.

MUHAMMED HUSRİ: Hanbeli idi. Muhammed Şiblinin talebesi idi. 371 de vefât etti.

MUHAMMED PARİSA: Muhammed bin Muhammed bin Mahmud hafız Buhârî, Behâüddîn-i Buhârî’nin Ashâbının büyüklerindendir. 756 da tevellüd, 822 [m. 1419] de vefât etti. 822 de hacca gitmek üzere Buhara’dan çıktı. Bir senede Mekkeye gelip, haccı ifa etti. Hasta oldu. Tavaf-ı vedâı güç yaptı. Medine’ye geldi. Ertesi gün vefât etti. Bursa’da şeyhülİslam olan Şemseddin-i Fenâri, namazında bulundu. Hazret-i Abbas’ın türbesi yanına defnedildi. Zeyneddin-i Hafi Mısır’da taş yaptırıp getirdi. (Tasavvuf nasıl elde edilir?) dediklerinde (İslamiyete uymakla) buyurmuştur. Fârisî (Risale-i kudsiye) ve (Tuhfet-üs-sâlikin) kitapları basılmıştır.

MUHAMMED ŞEYBANİ: Ebû Abdullah Muhammed bin Hasan, Hanefi mezhebi imamlarından olup büyük müctehittir. Babası, Şamlı olduğu hâlde Iraka gidip, Vasıtta yerleşmiş ve İmam, 135 [m. 752] de orada tevellüd etmiştir. Bağdatta İmâm-ı Âzam Ebû Hanîfenin derslerine senelerce devam etmiş, Ebû Yusufun derslerinden de istifade etmiştir. Birçok kitap yazmıştır. Harun Reşid kendisine çok hürmet ederdi. Halife Horasana giderken, kendisini de beraber götürdü. 189 [m. 805] yılında, Rey şehrinde vefât etti “rahime-hullahü teâlâ”. Namazını Halife kıldırdı. İmâm-ı Şâfiî Bağdata geldiğinde, halifenin huzurunda İmamla sohbet etti. İlminin ve zekasının çokluğuna hayran kaldı.

MÜHELLEB: Tabiînin büyüklerindendir. Basrada idi. Aklı ve cesareti meşhur idi. Haricilerle çok muharebe etti. Basrayı bunlardan korudu. 79 da Horasan valisi oldu. 83 [m. 702] de orada vefât etti “rahime-hullahü teâlâ”. Hazret-i Muaviye zamanında, Semerkand fethinde, Saîd bin Osman ibni Affanın kumandasındaki orduda çok kahramanlık göstermiş, bir gözü yaralanmıştı.

MUHYİDDİN-İ ARABİ: Şeyh-i ekber Muhammed bin Ali, tasavvuf büyüklerindendir. 560 senesinde, Endülüste tevellüd, 638 [m. 1240] de Şamda vefât etti. Zâhir ve bâtın ilimlerinde kâmil idi. Fıkıh ve kelam ilimlerinde müctehid idi. Konyaya gelip, Sadreddin Konevi’nin dul bulunan valdesini tezevvüc etmiş idi. Zekası pekçok, hafızası harikul’âde idi. Sultanlardan, valilerden, beğlerden çok saygı görür, pekçok hediye gelirdi. Hepsini muhtaçlara dağıtırdı. Çok kitap yazdı. Yazılarını anlayabilmek için, âlim olmak lâzımdır. (Fütuhat-ı mekkiye) kitabı 20 cilttir. (Füsus) kitabı çok meşhurdur. (Müsamerat) ı 5 cilttir. 500’e yakîn kitap yazmıştır “kaddesallahü teâlâ sirrehül’azîz”.

MURAD-İ MÜNZAVİ: Eyüp sultan ile Edirnekapı arasında Nişancı Mustafa paşa caddesindeki (Şeyh Murad) tekkesinde ilim neşrediyor, halkı irşad ediyordu. Bu tekkeyi, şeyhül-İslam minkari zade Yahya efendinin damadı Kengırılı Mustafa efendi, medrese olarak yaptırmış ve oğlu Ebülhayr efendi 1144 senesinde şeyh-ül-İslam olup 1154 [m. 1741] de vefât ile tekkede babasının yanına defnedilmiştir. Muhammed Murad “kuddise sirruh” 1055 de Kabilde tevellüd edip, yüksek ilimleri öğrendikten sonra hacca gitti. Sonra Hindistan’a gelerek Müceddidi Muhammed Mâ’sûm-i Fârukînin [1007-1079] “kuddise sirruh” kalpleri cilalıyan sohbet ve teveccühleri altında yükselerek tekrar hacca ve üç sene sonra Bağdat, İsfehan, Buhara, Belh, Semerkand, Mısır, Şam ve 1092 de İstanbul’a gelip, hazret-i Hâlid “radıyallâhu anh” civarında beş sene neşr-i ulum ve tenvir-i kulûb etti. Şam yolu ile dördüncü haccını yapmış, 1120 de tekrar İstanbul’a gelip, Sultan Selim “rahmetullâhi aleyh” civarında, Bacaklı efendi menzilinde yerleşmiştir. 1132 [m. 1719] de vefât ederek Ebülhayr efendi tarafından medresesinin dershanesine defnedilmiştir “kaddesallahü teâlâ sirrehül’azîz”. Murad-ı Münzavi “kuddise sirruh” hakkındaki bilgiyi, (Kadri hane) ismi ile tanınan hanekah-ı İsmail Rumi “kuddise sirruh” meşayih-i kirâmından ve Sultan Abdülhamid Han-ı saninin [1258-1336 hicri, Çemberlitaşta Sultan Mahmud türbesinde] meclis-i meşayih reisi, şerif Ahmed Muhyiddinin [1327] (İstanbul tekayası) risalesinden aldık. Büyük zahmet ve fedâkarlıkla hazırlanmış olan bu risale, İstanbul halkına asırlar boyunca feyiz ve irfan saçan yüzlerle ahlak ve fazilet yuvasını ve bunlarda parlıyan binlerle ilim ve nur kaynaklarını ve bunların kalplerini aydınlattıkları zamanları güzel bir sanatla göstermekte olup citten kıymetli bir tarih hazinesidir. Murad-ı Münzavinin “kuddise sirruh” ilmin ve tarihin kıymetli bir âbidesi olan mübarek türbesi yıkılmak üzere iken, 1402 [m. 1982] senesinde, askeri hükümet tarafından tâmir ve tezyin edilmiştir.

MÜRRE BİN KAB “radıyallâhu anh”: Ashâb-i kirâmdandır. Şamda yerleşti. [57] senesinde vefât etti. Resûlullahın “sallallâhü aleyhi ve sellem” yedinci babasının ismi de, Mürre bin Kab idi. Bunun bir oğlundan (Beni Mahzum), ikincisinden (Beni Teym), üçüncüsünden (Beni Haşim) kabileleri hâsıl oldu. Resûlullah üçüncü, Ebû Bekr ikinci, Ebû Cehil birinci kabiledendir. 122.

MÛSÂ KAZIM: İmâm-ı Cafer Sâdıkın oğludur. On iki imâmin yedincisidir. 129 yılında Medinede tevellüd, 186 [m. 802] de Bağdatta vefât etti. Kazımiye denilen mahallededir. Züht ve takvâsı, kerem ve cömertliği ile meşhurdur. Siyasete hiç karışmadığı hâlde, halife Muhammed Mehdi, kendisini Medineden Bağdata getirip hapsetti. Sonra, halife Harun da hapsetti ve zindanda vefât etti. Kazımiye mahallesi, Bağdatın on kilometre şimal garbında, Dicle nehrinden beş kilometre içerdedir. Türbesi çok süslü olup yanında büyük câmi vardır. Dicle kenarında, İmâm-ı Âzâmin türbesi vardır.

MÜSEYLEME-TÜL-KEZZAB: Vakit-i saadette Yemame tarafından Peygamberlik iddia eden bir adam olup önce İslama gelmiş iken, sonra mürted olup çok kimseleri kendine bağladı. Resûlullah efendimize bir mektup gönderip, kendilerine inandığını, fakat kendisinin de Peygamber olduğunu bildirdi. Arabistanın yarısı senin, yarısı benim olsun dedi. O sırada Resûlullah vefât edince, hazret-i Ebû Bekr, hilafetinin ikinci yılında, Hâlid bin Velid kumandasında asker gönderip, şiddetli harp oldu. İki taraftan, 20.000 kişi öldü. Mürtedler mağlub ve mahvolup Müseyleme, Vahşi “radıyallâhu anh” tarafından öldürüldü.

MÜSLİM: EbülHüseyin Müslim bin Haccac Kuşeyridir. Hadis imamıdır. (Sahih-i Müslim) kitabı, Buhârîden sonra, en kıymetli hadis kitabıdır. 206 [m. 821] da Nişapurda tevellüd, 261 [m. 875] de yine orada vefât etti. Ahmed ibni Hanbelin talebesi idi. Kitabında 7275 hadis-i şerif vardır. Bunları, 300.000 hadis arasından seçmiştir. İmâm-ı Buhârî ile Nişapurda buluştu. Çok seviştiler. Buhârî-i şerifte de 7275 hadis-i şerif vardır “rahime-hullahü teâlâ”.

MÜSTAĞFİRİ: Ebül’ Abbas (Kitapülvefa) yazarıdır “rahime-hullahü teâlâ”.

MÜZENİ: Ebû İbrahim İsmail bin Yahya, Şâfiî mezhebi fıkıh âlimlerindendir. İmâm-ı Şâfiînin talebesi idi. Fıkıh, kelam ve hadis ilimlerinde çok üstün idi. Vera ve takvâ sâhibi idi. 175 de Mısırda tevellüd ve 264 [m. 878] de Mısırda vefât etti. Karafe-tüs-sugra kabristanında İmâm-ı Şâfiînin yanındadır. Şâfiî mezhebi fıkhını toplıyan ve kitaplara geçiren budur. Çeşitli kitapları vardır. (El-muhtasar) kitabı meşhurdur “rahime-hullahü teâlâ”.

NECCARZADE: Mustafa Rıdaüddin efendi, İbrahim efendinin oğludur. 1090 senesinde Şebin Karahisar’da tevellüd etti. Küçük iken, pederi vefât etti. 17 yaşında iken, Beşiktaşta Sinan paşa camii yanındaki medresede müderris oldu. Bu esnada Üsküdar’da Aziz Mahmud Hüdayi mescidi imamı Yakup efendinin babası olan odabaşı Fenâyı efendinin derslerinden feyiz alarak cilvetiye icazetini ihraz etti. Beşiktaş mevlevihanesi imamı Memiş efendiden Mesnevi okudu. Moskof gazasına iştirak edip, zaferten dönerken Edirne’de Arabzade hacı Muhammed İlmi efendiden 1123 de Müceddidiye icazetnamesi aldı. Arabzade Muhammed efendi, Ebû Abdullah Muhammed Semerkandi’nin talebesi olup 1130 da Edirne’de vefât etti. Semerkandi de, Ahmed Yektest Cüryaninin, bu da, Urvet-ül-vüska Muhammed Mâ’sûm-ı müceddidi Serhendînin talebesidir. Bir sene sonra Beşiktaşta Sinan paşa camii yanında satın aldığı arsaya bir mescid yaptırarak, burada müceddidiye mârifetlerini neşr ve (Tuhfet-ül-irşad) kitabını telif etti. 1153 de hac ve ziyaret-i haremeyn ile şereflendi. Ahmed Yektestin talebesinden, Eğrikapıda Karamani mescidi imamı tatar Ahmed efendi ile sohbetleri meşhurdur. Sadr-ı Âzam Hakimbaşı Nuh efendinin oğlu Ali paşanın altı-mermerde Cerrahpaşa hastahanesi karşısındaki camii 1147 de yapılınca, buranın ilk vaizi oldu. 1159 [m. 1746] da vefât etti. Yukarıdaki bilgiler, talebesinden Ömer Nüzhet efendinin (Menkıbe-i Evliyâiye fi-ahvâl-i Ridaiye) kitabından alındı. Yerinde, oğlu Muhammed Sıddîk efendi ilim ve feyiz vermeye başladı. Bunun talebesinden biri Muhammed Agah efendidir. Bundan, Muhammed Emin Kerküti, bundan da, Ali Behçet Konevi, bundan da, hafız Feyzullah efendi feyiz alarak kemâle ermişlerdir. Feyzullah efendi, Muradiye mescidi imamı ve kurra hafızlarının reisi idi. Çarşambada (Dar-ül-mesnevi) de mesnevi okuturdu. Bunun da talebesinin meşhuru, Seyyid Muhammed Niyazi bin Mustafa efendidir. Bu da, Seyyid Mahmud Lütfullah bin Muhammede icazet vermiştir.

Muhammed Sıddîk efendide on bir yaşında iken zuhûr eden fıtık illeti, vefâtına kadar devam etmiştir. Pederi gibi harika ve kerâmetleri meşhur oldu. Rumeli-hisardaki yalısında vaaz ve nasihat eder. Haftada bir gün Beşiktaşa gelir hatm okurdu. On bir ay, Aziz Mahmud Hüdayi mescidinde de vazife ifa etti. Eyüpteki Kaşgari mescidinden biri gelip, hocaları Îsâ efendinin şifa bulması için duâ istedikte (Selamet-i hatimesi için Fâtiha okuyalım!) dedi. Îsâ efendinin o saatta vefât ettiği sonra anlaşıldı. Kendisi 1208 [m. 1794] senesinde Rumelihisarında vefât edip, Sinan paşa camii şimal duvarı önündeki mescidinde, pederinin yanına defnedildi “rahime-hümullahü teâlâ”. Damadı İsmail Hakkı efendi kâim-i makâmı oldu. Bu bilgiler, (Makalat-i Sıddîkiye) kitabından alındı.

Ebû Abdullah Semerkandinin (Muhtasar-ül-vilaye) kitabını Rıdaüddin efendi, fârisîden türkçeye tercüme etmiştir. Bu tercüme ve (Ahvâl-i Rıdaiye) risalesi ve Mevlânâ Câmînin gazelinin Arabzade tarafından türkçeye tercümesi ve Muhammed Sıddîk efendinin (Esfar-ı erbea) risalesi ve Faik Ömer efendinin (Makalat-i Sıddîkıye) kitabı, bir arada olarak matbaa-i amirede 1272 [m. 1856] senesinde tab’ olunmuştur.

NEVEVİ: Yahya bin Şeref Muhyiddin Nevevî büyük âlimlerdendir. Şâfiî mezhebindendir. Hadis-i şerifleri toplaması ve açıklaması ile tanınmıştır. 631 [m. 1233] de tevellüd ve 676 [m. 1277] da Şam şehrinde vefât etti “rahime-hullahü teâlâ”. Şam kadılkudatı olan büyük âlim İmâm-ı Subki [683-756] İmâm-ı Nevevinin evini ziyaret ettiği zaman, basmiştir diyerek, yerlere sakallarını sürmüştür. Çok kitap yazdı. Hadis âlimlerinin hâl tercümelerini bildiren (Tehzib-ül-esma), (Uyun-ül-mesail), (Hadis-i erbain) ve Şâfiî fıkıhını bildiren (Minhac) kitapları meşhurdur. (Minhac) , İmâm-ı Rafiinin (Muharrer) kitabının muhtasarıdır.

NİŞANCI-ZADE: Muhammed bin Ahmed bin Muhammed bin Ramazan, meşhur (Mîr’at-i kainat) kitabının sâhibidir. Ramazan zade emir Muhammedin torunudur. 962 de tevellüd, 1031 [m. 1622] de Edirne yolunda vefât etti. Edirne kadısı idi. Kitapları vardır “rahime-hullahü teâlâ”.

NUH ALEYHİSSELAM: 50 yaşında Peygamber oldu. Küfür ve şirke dalmış olan kavmini 950 sene doğru yola çağırdı, nasihat etti ise de kabul etmediler. Beşyüz yaşında iken, çoluk çocuğunu ve hayvanlardan birer çift alacak büyüklükte gemi yapması emroldu. Zaten marangozluk yapardı. Gemiyi yaptı. O zamanın müminleri olan zevcesini ve Ham, Sam ve Yafes adındaki 3 oğlunu ve bunların zevcelerini ve her hayvandan birer çift alarak gemiye bindi “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem”.

Allahü teâlâ, tufan geleceğini, herkesin boğulacağını, yalnız Nuh “aleyhisselâm” ile çoluk çocuğunun kurtulacağını haber vermişti. Ken’ân adındaki dinsiz olan, inanmayan oğlunu da gemiye çağırdı. (Gemiye binmeyenler boğulacak) buyurdu. Binmedi. (Ben dağlara çıkar kurtulurum) dedi. Nasihat ederken, sular kabardı. Bir dalga gelip, Ken’anı götürdü. Boğuldu. Nuh “aleyhisselâm”: (Ya Rabbi! Çocuklarımı kurtaracağını bildirmiştin. Oğlumu boğdun) dedi. Allahü teâlâ, (Onu sana oğul kabul etmiyorum. O, inanmadı. Kâfir olan, müslümanın çocuğu sayılmaz!) buyurdu. Yer yüzünü su kapladı. Her canlı boğuldu. Yer yüzü, 150 gün su altında kaldı. Geminin ateşi yanıyor, kazanı kaynıyor, dalgalar arasında yüzüyordu. Sular çekilince, gemi Cudi dağının tepesine oturdu. Karaya çıktılar. İnsanlar, yeniden bu üç oğlundan türemeye başladı. Sâmin evladından Araplar, Süryaniler, İbraniler ve Sami ırklar, Hamdan Zenciler, Habeşler, Ken’aniler, Nemrud kavmi (Asuriler), Yafesten, Acem, Rum, Türk ve Asyalılar meydana geldi. Amerika ve diğer adalar ahalisi, hep bunların hicret etmesinden, yayılmasından hâsıl oldu.

OSMAN BİN AFFAN: Osman bin Affan bin Ebil’as bin Ümeye bin Abd-i Şems, Ashâb-ı kirâmın büyüklerinden, Cennet ile müjdelenen on kişinin üçüncüsü ve Resûlullahın “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” damadı ve halifelerin üçüncüsüdür. Talha ve Zübeyrden önce imana geldi. İmana gelenlerin beşincisidir. Zevcesi hazret-i Rukayye ile Habeşistana iki kere hicret etti. Medineye de hicret etti. Rukayye ağır hasta olduğundan, Bedr gazasına götürülmedi. Zafer haberi geldiği gün, Rukayye vefât etti. Resûlullah, ikinci kızı Ümm-i Gülsümü Osmana verdi. Bunun için, hazret-i Osmana, zinnureyn (iki nur sâhibi) denildi. Rukayyeden, Abdullah adında bir oğlu olup hicretin dördüncü yılı, altı yaşında vefât etti.
Hazret-i Osman tüccar idi. Çok zengin idi. Bütün malını ve mülkünü Resûlullah için fedâ etti. Hadis-i şerifler ile meth olundu. Hilmi ve hayası pek fazla idi. 24. cü senesinin birinci günü halife oldu. Zamanında Horasan, Hindistan, Maveraünnehr, Semerkand, Kıbrıs, Kafkasya, Afrikanın birçok yerleri ve Endülüs feth edildi. Acem devletini tarihten sildi. Amcası oğlu Mervan bin Hakemi vezir yaptı. Abdullah bin Sebe adındaki Yemenli bir yahudi, müslüman şekline girerek, İslamiyeti içerden parçalamaya, yıkmaya uğraştı. Medinede çok çalıştı ise de, başaramayacağını anlayıp Mısırda, fitne, fesad yaymaya başladı. Câhil ve serseri Mısır çingenelerini aldatarak bir çapulcu alayı Medineye gelip, 35. ci yılda halifeyi şehit ettiler. 82 yaşında, Kurân-ı Kerîm okurken şehit oldu. Bakidedir “radıyallahü teâlâ anh”. Vehhâbîler, türbesini yıktı. Orta boylu, kaba sakallı, buğday benizli, şanlı bir Zât idi. Hazret-i Ebû Bekrin topladığı Kurân-ı Kerîmi çoğaltarak velâyetlere dağıttı.

OSMAN BİN ALİ: Tac-ü-İslam denir. 124.

ÖMER BİN ABDÜLAZİZ: Emevi halifelerinin sekizincisidir. Mervanın torunudur. Valdesi Ümmü Asım bint-i Asım bin Ömer-ül Hattabdır. 60 da yani hazret-i Muaviyenin vefâtı yılında Medinede tevellüd etti. Babası Mısır valisi olunca, Mısra gittiler. Oğlunu Medineye tahsile gönderdi. Enes bin Mâlik, Abdullah bin Cafer Tayar ve Saîd bin Müseyeb ve başka zatlardan ders aldı. Babası ölünce amcası olan halife Abdülmelik bunu Şama getirdi. Kızı Fâtımayı buna verdi. 99 da amcası oğlu Süleyman vefât edince halife oldu. Çok âdil idi. İkinci Ömer denmeye lâyık idi. Hazret-i Muaviyenin vefâtından sonra hutbelerde Ehl-i beyte lanet okumak adet olmuştu. Halife olunca, ilk iş olarak bu adeti kaldırdı. Ehl-i beyte çok saygı gösterir ve yardım yapardı. 101 [m. 720] de 41 yaşında iken kölesi tarafından zehirlendi. Beyaz, ince ve nazik yüzlü, zayıf, güzel sakallı, tatlı ve sevimli idi. Biniciliğe çok meraklı idi. Enes bin Mâlik “radıyallâhu anh” buyurdu ki imamlık yapmakta, Resûlullah efendimize Ömer bin Abdülazizden daha çok benzeyen kimse görmedim. Malatya şehrini rumlardan, yüzbin esir karşılığı satın aldı. İbnülcevzi, bunun hayatını, büyük bir cilt halinde yazmıştır “rahime-hullahü teâlâ”.

ÖMER BİN HATTAB: Ashâb-ı kirâmın en büyüklerinden, Aşere-i mübeşşeredendir. Resûlullahın ikinci halifesidir. 9. dedesi olan Kab, Resûlullahın yedinci babasıdır. Annesi Hanteme bint-i Hişam, Ebû Cehlin kız kardeşi idi. Hicretten 40 sene önce tevellüd etti. Kureyşin büyüklerinden idi. Çok güzel konuşurdu. Önce Resûlullaha düşman idi. Bi’setin yani Resûlullaha, Peygamber olduğu bildirildiği günün altıncı yılında, Resûlullahın amcası hazret-i Hamza imana gelince, müslümanlar çok kuvvetlendi. Çok sevindiler. Bu iş Kureyş kâfirlerine güç geldi. İleri gelenleri toplandılar. (Muhammedin adamları çoğalıyor. Bunu önlemeye çare bulalım) dediler. Her biri bir şey söyledi. Ebû Cehil (Muhammedi öldürmekten başka çare yoktur. Bunu yapana, şu kadar deve, bu kadar da altun veririm) dedi. Ömer bin Hattab yerinden fırladı. (Bu işi, Hattab oğlundan başka yapacak yoktur) dedi. Ömeri alkışladılar. (Haydi Hattab oğlu! Görelim seni) dediler. Ömer kılıcını çekerek yola düştü. Nuaym bin Abdullaha rastladı. (Bu şiddet, bu hittetle nereye ya Ömer?) dedi. O da, (Millet arasına ikilik sokan, kardeşi kardeşe düşman eden Muhammedi öldürmeye gidiyorum) dedi. (Ya Ömer! Güç bir işe gidiyorsun. Onun Ashâbı, çevresinde, pervane gibi dolaşıyor. Ona bir şey olmasın diye titreşiyorlar. Ona yaklaşmak çok zordur. Onu öldürsen bile Abdülmuttalib oğullarının elinden yakanı nasıl kurtarabilirsin?) dedi. Ömer, bu sözlere çok kızdı. (Yoksa, sen de mi onlardan oldun? Önce senin işini bitireyim) diye, kılıca sarıldı. (Ya Ömer! Beni bırak! Kardeşin Fâtıma ile zevci Saîd bin Zeyde git ki ikisi de müslüman oldu), dedi. Ömer, onların müslüman olduğuna inanmadı. (Eğer inanmazsan, git sor! Anlarsın) dedi. Ömer şaşaladı. Bu işi başarırsa, din ayrılığı ortadan kalkacak, fakat Arapların adeti olan kan davası hâsıl olacaktı. Kureyş ikiye bölünecek. Birbiri ile çarpışacaktı. Böylece, değil yalnız Ömer, bütün Hattab oğulları öldürülecekti. Fakat Ömer, çok kuvvetli, cesur ve öfkeli olduğundan bunları düşünememişti. Kardeşini merak edip hemen evlerine gitti. O anlarda (Taha) sûresi yeni gelmiş, Saîd ile Fâtıma, bunu yazdırıp, Habbab bin Eret adındaki sahabiyi evlerine getirmiş, okuyorlardı. Ömer, kapıdan bunların sesini duydu. Kapıyı çok sert çaldı. Ömeri, kılıç belinde, kızgın görünce, yazıyı sakladılar. Habbabı gizlediler. Sonra kapıyı açtılar. İçeri girince (Ne okuyordunuz?) dedi. Saîd (Bir şey yok) dedi. Ömerin kızması artarak, (İşittiğim doğru imiş. Siz de, onun sihrine aldanmışsınız), dedi. Saidi yakasından tutup, yere attı. Fâtıma kurtarayım derken, onun yüzüne de öfkeli bir tokat indirdi. Yüzünden kan aktı. Ömer kanı görünce, kardeşine acıdı. Biraz sendeledi. Fâtımanın canı yandı. Kana boyandı ise de, îman kuvveti, kendisini harekete getirip, Allahü teâlâya sığınarak, (Ya Ömer! Niçin Allahtan utanmazsın? Âyetler ve mucizeler ile gönderdiği Peygambere inanmazsın? İşte ben ve zevcim, müslüman olmakla şereflendik. Başımızı kessen, bundan dönmeyiz) dedi ve kelime-i şehâdeti okudu. Ömer, ne yapacağını şaşırdı. Yere oturdu. Yumuşak sesle, (Hele şu okuduğunuz kitabı çıkarınız) dedi. Fâtıma getirdi. Ömere verdi. Ömer, güzel okuma bilirdi. Taha sûresini okumaya başladı. Kurân-ı Kerîmin fesâhatı, belâgatı, mânâları ve üstünlükleri kalbini çok yumuşattı. (Göklerde ve yer yüzünde ve bunların arasında ve toprağın altındaki şeyler hep Onundur) ayetini okuyunca, derin düşünceye daldı. (Ya Fâtıma! Bu bitmez tükenmez varlıklar, hep sizin taptığınız Allah’ın mıdır?) dedi. Kardeşi (Evet, öyle ya! Şüphe mi var?) dedi. (Ya Fâtıma! Bizim binbeşyüz kadar altundan, gümüşten, tunçtan, taştan oymalı, süslü heykellerimiz var. Hiçbirinin, yeryüzünde bir şeyi yok!) diyerek, şaşkınlığı arttı. Biraz daha okudu. (Ondan başkasına tapılmaz, bel bağlanmaz. Her şey, ancak Ondan beklenir. En güzel isimler Onundur) ayetini düşündü. (Hakikaten, ne kadar doğru) dedi. Habbab bu sözü işitince, yerinden fırladı. Tekbîr getirdikten sonra, (Müjde ya Ömer! Resûlullah Allahü teâlâya duâ ederek, (Ya Rabbi! Bu dini, Ebû Cehil ile yahut Ömer ile kuvvetlendir) buyurdu. İşte bu devlet, bu saadet sana nasip oldu) dedi. Bu âyet-i kerime ve bu duâ , Ömerin kalbindeki düşmanlığı sildi, süpürdü. Hemen, (Resûlullah nerede?) dedi. Kalbinde, Resûlullah sevgisi yanmaya başladı. O gün, Resûl-i ekrem “sallallâhü aleyhi ve sellem” Safa tepesi yanında, Erkâmin evinde Ashâbına nasihat veriyordu. Ashâb-ı kirâm toplanmış, Onun nurlu cemalini görmekle, tatlı tesirli sözlerini işitmekle kalplerini cilalıyor, ruhlarını ferahlatıyorlardı. Sonsuz lezzet, zevk ve neşe içinde hâlden hâle dönüyorlardı. Ömeri buraya getirdiler. Ömerin kılıçla geldiği görüldü. Ömer heybetli, kuvvetli olduğundan, Ashâb-ı kirâm, Resûlullahın etrafını sardı. Hazret-i Hamza (Ömerden çekinecek ne var, iyilik ile geldi ise, hoş geldi. Yoksa o kılıcını çekmeden, ben onun başını yere düşürürüm) derken, Resûlullah (Yol verin, içeri gelsin!) buyurdu. Biri sağında, biri solunda, ötekiler tetikte olarak içeri girdi. Cebrâil “aleyhisselâm”, daha önce, Ömerin îman ettiğini, yolda olduğunu haber vermişti. Resûlullah, Ömeri tebessüm buyurarak karşıladı ve (Bırakınız, yanından ayrılınız) buyurdu. Bıraktılar. Resûlullahın önünde diz çöktü. Resûlullah, Ömerin kolundan tutup, (İmana gel ya Ömer!) buyurdu. O da temiz kalp ile kelime-i şehâdeti söyledi. Ashâb-ı kirâm, sevinçlerinden yüksek sesle tekbîr getirdi. O zamana kadar gizli imana gelirlerdi. Hazret-i Hamzanın ve üç gün sonra hazret-i Ömerin müslüman olması ile müslümanlar kuvvetlendi. Ömer “radıyallâhu anh” (Kardeşlerimiz ne kadardır?) dedi. (Seninle 40 olduk) dediler. (Öyle ise, ne duruyoruz? Haydi çıkalım, Harem-i şerife gidelim. Açıkça okuyalım!) dedi. Resûlullah kabul buyurdu. Önde Ömer, sonra Ali, ondan sonra Resûlullah, sağında Ebû Bekr, solunda Hamza, arkasında öteki Sahabiler yürüyerek Harem-i şerife gittiler. Kureyşin ileri gelenleri, orada Ömerden müjde bekleyorlardı. Ömer Muhammedileri toplamış getiriyor dediler. Sevindiler. Ebû Cehil, zeki cin fikirli olduğundan, bu gelişi beğenmedi. İleri varıp (Ya Ömer! Bu ne?) dedi. Hazret-i Ömer hiç aldırış etmeden (Eşhedü en lâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden resûlullah) dedi. Ebû Cehil, ne diyeceğini şaşırdı. Dona kaldı. Hazret-i Ömer “radıyallâhu anh” bunlara dönerek, (Beni bilen bilir. Bilmeyen bilsin ki Hattab oğlu Ömerim. Karısını dul, çocuklarını yetim bırakmak isteyen, yerinden kıpırdasın!) dedi. Hepsi geriye çekilip dağıldılar. Ehl-i İslam, Harem-i şerifte saf olup yüksek sesle tekbîr aldı. İlk olarak meydanda namaz kıldılar. Hazret-i Ömer, o günden sonra, dayısı Ebû Cehle ve kâfirlerin ileri gelenlerine meydan okudu.

Ashâb-ı kirâm, Medineye gizli hicret etmişti. Ömer “radıyallâhu anh” silahlarını kuşanarak, açıkça hicret etti. Medineye daha önce varıp, Resûlullahın teşrif etmekte olduğunu müjdeledi. Bütün gazalarda bulundu. Arslan gibi dövüştü. Uhudda Resûlullahın yanından ayrılmadı. Dâima doğru söylediği için (Fâruk) buyuruldu. Resûlullahın vefâtında karışıklık çıkmasını önledi. Halifeye, her işinde yardım etti. Halife Ebû Bekr, vefât edeceği zaman, Ashâb-ı kirâmın ileri gelenlerini çağırıp, görüştükten sonra, hazret-i Ömeri halife tayin etti. On üçüncü yılda halife oldu. Emirülmüminin ismini aldı. Az zamanda o kadar çok yer aldı ki tarihçileri şaşırttı. Kudüse gidip, adaleti ile rumları hayran bıraktı. Kadsiye zaferini kazanarak, orduları Azak denizine kadar ilerledi. Tunusa kadar feth olundu.
Dörtbinden ziyâde câmi, mescid yapıldı. Hazret-i Muaviyeyi “radıyallahü teâlâ anh” Şam valisi yaptı. Kendi de Şama geldi. Her sene hac yaptı. On buçuk sene ve yedi gün, dünyada hiç görülmemiş bir adalet ile halifelik yaptı. 23.  yıl zilhiccesinde, bir sabah namazına giderken, Mugire-tebni Şube hazretlerinin kölesi Ebû Lülü Firuz tarafından bıçakla karnına vurularak 24 saat sonra, 63 yaşında şehit oldu. Hucre-i saadete defnedildi “radıyallahü teâlâ anh”.

Çok âdil, âbid, çok merhametli, aşağı gönüllü, fakirlikle yaşar bir Zât idi. Kudüse giderken deveye, kölesi ile nöbetleşe biniyordu. Şehre girerken deveye binme sırası kölesine geldiği için devenin önünde yürüyordu. Kuvveti, adli, askerleri, üç kıtayı titreten İslam halifesini görmeye gelenleri hayrette bırakmıştı. O derece âdil idi ki kendi oğlu günah işleyince Allahü teâlânın emri kadar sopa vurulmasını emretti. Ashâb-ı kirâm yalvardıkları hâlde, bir değnek eksik vurulmasına râzı olmadı ve oğlu bu yüzden öldü. Çok acıdı ve üzüldüğünü bildirdi ise de, pişman olmadı. Ölünciye kadar, bütün âlem-i İslam, Resûlullah zamanındaki huzur, safa ve rahatlık içinde yaşadı. Çeşitli hadis-i şeriflerle meth olundu. (Benden sonra Peygamber gelseydi, Ömer Peygamber olurdu) hadis-i şerifi, yüksekliğini anlatmaya yetişir. Faziletini, kıymetini bildirmek için, din âlimleri ve dinsizler tarafından ciltlerle kitap yazıldı. Ashâb-ı kirâma derecelerine göre saygı gösterirdi. Bedr gazasında bulunanlara daha çok kıymet verirdi. Hâşimîleri, hepsinden üstün tutardı. Hazret-i Aliyi hepsinden yüksek bulundurur, işlerinde ona danışırdı. Hazret-i Ömeri metheden hadis-i şeriflerin çoğunu hazret-i Ali bildirmiştir.

RAFİİ: Ebülkasım Abdülkerim bin Muhammed büyük âlimlerdendir. 623 [m. 1226] de Kazvinde vefât etti “rahime-hullahü teâlâ”. İmâm-ı Şâfiînin “rahime-hullahü teâlâ” (Müsned) kitabını şerh etti. Tefsir ve hadis ve fıkıh kitapları vardır. Şâfiî mezhebinde çok kitap yazdı. Bunlar arasında (Muharrer) kitabı çok kıymetlidir. Bunu çok âlimler şerh veya ihtisar etmiştir. İmâm-ı Nevevinin “rahime-hullahü teâlâ” ihtisar ederek (Minhac) adını verdiği kitap çok kullanılmaktadır. Minhacın şerhleri arasında en kıymetlisi, Ahmed ibni Hacer Heytemi Mekkinin “rahime-hullahü teâlâ” şerhidir. (Tuhfe) adındaki bu şerh dört cilttir.

REBİ BİN HAYSEM: Tabiîndendir. Kufe şehrinde züht ve takvâsı ile meşhurdur. Son zamanında felc hastası oldu. 63 de vefât etti “rahime-hullahü teâlâ”.

REBİ BİN MEYSERE: Ashâb-ı kirâmdandır. Bedrde bulunmadı. Hayberde bulundu. Resûlullahın, müt’a nikahını yasak ettiğini bildirenlerden biridir.

RUKAYYE: Resûlullahın ikinci kızıdır. Anası, Hadice-tül-Kübrâdır. Hazret-i Osmanın zevcesidir. Önce, Ebû Lehebin oğlu Utbeye nişanlı idi. Sonra Ebû Leheb ile zevcesi, Resûlullaha eziyet vermek için, oğlunu vazgeçirdi. Hazret-i Osman ile Habeşe hicret etmiştir. Orada Abdullah adında bir oğlu oldu. Abdullah, hazret-i Rukayyeden sonra, 4. yılda, 6 yaşında vefât etti. Hazret-i Rukayye, hicretin 2. yılında hastalanıp Bedr gazasının zafer müjdesi Medineye geldiği gün vefât etti “radıyallahü teâlâ anha”.

SAD BİN EBİ VAKKAS: Ashâb-ı kirâmın büyüklerindendir. Aşere-i mübeşşeredendir. İlk müslüman olanların yedincisidir. On yedi yaşında iken müslüman oldu. Bütün gazalarda bulundu. Kahramanca dövüştü. İlk ok atan budur. Çok nişancı idi. Uhud gazasında, Resûlullah “sallallâhü aleyhi ve sellem” düşmandan gelen okları yerden toplayıp buna verirdi. (At ya Sad at! Anam babam sana fedâ olsun) buyururdu. Halife Ömer-ül-Fâruk zamanında, İrana gönderilen İslam ordusunun başkumandanı idi. Meşhur Kadsiye zaferini kazandı. İran devletinin başşehri olan Medâyn şehrini alıp, acem hazineleri, müslümanların eline geçti. Sonra Irak valisi oldu. Kufe şehrini kurdu. Hazret-i Osman zamanında Kufe valisi oldu. Cemel ve Sıffin muharebelerine karışmadı. 55 yılında vefât etti “radıyallahü teâlâ anh”. Medine-i münevverededir.

SAD BİN MUAZ: Ensardan Evs kabilesinin reisi idi. Medineye, hicretten önce gönderilen Mus’ab bin Âmirin sözleri ile imana geldi. Kavmini de imana getirdi. Bedr, Uhud ve Hendek gazalarında bulundu. Hendekte aldığı yaradan vefât etti. Resûlullah “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” buna çok ağlayıp, cenaze namazını kıldırdı. Hadis-i şeriflerle methedilmiştir “radıyallahü teâlâ anh”.

SAD BİN UBADE: Ensar-ı kirâmdan, Beni Saidenin reislerinden idi. Cömertlikte eşi yok idi. Gazalarda Ensarın bayrağını taşırdı. Resûlullahın vefâtında halife olmak istedi. Herkes Ebû Bekre biat edince, Havrana gitti. 15. yılda orada vefât etti “radıyallahü teâlâ anh”. Havran, Şâmin cenubundadır.

SADÜDDİN-İ TEFTAZANİ: Mesut bin Ömer, İslamiyetin en büyük âlimlerindendir. 722 de Horasanda Teftazanda tevellüd, 792 [m. 1390] de Semerkantta vefât etti “rahime-hullahü teâlâ”. Timur Han, kendisini çok sever, pek sayardı. Tefsir, fıkıh ve akâid bilgilerinde zamanının bir tanesi idi. Pek kıymetli, çok sayıda kitapları vardır. Beyan ve meani ilimlerinde, Şam müftüsü Celâleddîn Muhammed bin Abdurrahmânın [739] yazmış olduğu (Telhis-ül-miftah) kitabını şerh etmiş (Mutavvel) adını vermiştir. Bu kitabı ve (Akâid-i Nesefiye) şerhi çok kıymetlidir.

SADİ ŞİRAZİ: Müslihuddin bin Abdullah, 589 yılında Şirazda tevellüd, 691 [m. 1291] de orada vefât etti. 30 sene ilim öğrendi, 30 yıl seyahat ve askerlik yaptı. 30 yılı inziva ve ibâdetle geçirdi. Şirleri pek kıymetlidir. Kitapları, kendi zamanında, her tarafa yayıldı. Çok şöhret buldu. Pek saygı gördü. Bağdatta, Nizamiye medresesinde ders verdi. Ehl-i sünnet idi. Ehl-i sünnet âlimlerinden Ebül-Ferec ibni Cevzinin [508-597] talebesi idi. Tasavvufta, kadri olup Şihâbüddîn-i Sühreverdînin sohbetinde kemâle geldi. On dört kere hacca gitti. Bağdat, Şam, Mısır, Anadolu, Horasan, Hindistan ve Türkistanda bulundu. Haçlı seferlerinde Avrupalıların eline esir düştü. (Gülistan) ve (Bostan) kitapları, fârisî dilden Avrupa dillerine tercüme edilmiştir. Türkçe çeşitli tercüme ve şerhleri de vardır “rahime-hullahü teâlâ”.

SAFİYE: Abdülmuttalibin kızı, Resûlullahın halası idi. Aşere-i mübeşşereden Zübeyr bin Avvâmin annesi idi. Cahillikte, Ebû Süfyanın kardeşi Harisin zevcesi idi. Hazret-i Hamzanın anadan da kardeşi idi. Müslüman oldu “radıyallahü teâlâ anha”.

SAFİYE BİNT-İ HUYEY: Yahudi kızı idi. Hayberde Kenanenin zevcesi iken hicretin yedinci yılında esir alındı. Resûlullah efendimiz alıp azad etti. Seve seve imana gelince, Resûlullah, nikah etti. Çok akıllı idi. 50. yılda vefât etti “radıyallahü teâlâ anha”.

SAFİYEDDİN-İ ERDEBİLİ: Erdebilde mescid imamı idi. 735 [m. 1335] de vefât etti. Oğlu Sadreddin ve torunu Ali ve daha sonra bunun oğlu Cüneyd, sıra ile imâm olup Karakoyunlu hükmdarlarından mirza Cihan Şâh, bunu hudud dışına çıkardı. Diyar-ı Bekre gelip, Akkoyunlu hükmdarı Uzun Hasana sığındı. Uzun Hasan, Azerbaycanı alınca, yine Erdebile yerleşti. Torunlarından İsmail, velî-i nimetleri olan Akkoyunlulara isyan edip, hükümeti eline aldı. 908 de Tebrizde (Safevi) devletini kurdu. 1135 [m. 1722] de Efganlılar İranı istila edinceye kadar sürdü. Nâdir Şâh, 1142 de Efganlıları çıkarınca, Hindistan’a kadar aldı ise de, 1160 da şehit edilince, İranda huzur devam edemedi. Reyde bulunan Kaçar adındaki bir Türkmen aşıretinin reislerinden Mehmed ağa, 1210 [m. 1796] da İranı istila ederek Kaçar devletini kurdu. 1343 [m. 1925] de Rıza Şâh, kanlı bir darbe ile Pehlevi hükümetini kurdu. 1360 [m. 1941] de vefât etti. Yerine geçen, oğlu Muhammed Rıza Şâh pehlevi, İrandaki sünnî müslümanlara da hak ve hürriyet tanıdı. Hanefi mezhebinde medreseler açıldı. Buna tahammül edemeyen müteassıblar, reisleri olan, Ayetullah Humeyninin teşviki ile isyan ettiler. İranda çok kan döküldü. Şâh Amerikaya, sonra Mısra kaçtı. 1400 [m. 1980] de, Mısırda, kederinden öldü. İranda şiî Cumhuriyet kuruldu. Binlerce devlet adamı, subaylar, talebeler öldürüldü. Irak ile harp açıldı. Savaş senelerce sürüp, sanayı merkezleri harab oldu.

SAFVET PAŞA: Adı Muhammed Esattır. İkinci Abdülhamid Han zamanında sadr-ı Âzam idi. 1230 da İstanbul’da tevellüd, 1301 [m. 1884] de vefât etti. Sultan Mahmud türbesinin bahçesindedir “rahime-hullahü teâlâ”.

SAHİB BİN İBAD: İsmail bin EbilHasan Talkani, Buye oğullarından Müeyedin ve sonra kardeşi Fahrüddevlenin veziri idi. Devletin idaresi bunun elinde idi. Çok cömert idi. Âlimlerle, ediplerle görüşmeyi çok severdi. 326 da Kazvinin Talkan kasabasında tevellüd, 385 [m. 995] de Reyde vefât etti “rahime-hullahü teâlâ”. İsfehanda defnedildi. Devlet reisi, tabutu önünde yürüdü. Çok kitap yazdı.

SAİD BİN ZEYD: Ashâb-ı kirâmın büyüklerinden idi. Aşere-i mübeşşereden idi. Ömer-ül-Fârukun “radıyallâhu anhüma” amcası oğludur. Yine bunun kayın birâderi ve eniştesi idi. Yani, hazret-i Ömerin kızkardeşi olan Fâtımanın “radıyallâhu anha” zevci idi. Zevcesi ile birlikte Habeşistana hicret etmişti. Hazret-i Talha ile birlikte, Şam yolunda vazifede olduğundan, Bedr gazasında bulunamamıştı. Diğer gazaların hepsinde bulundu. Yermük muharebesinde ve Şâmin fethinde de bulundu. 51’de vefât etti “radıyallahü teâlâ anh”.

SEHL BİN HANİF-İ EVSİ: Ensar-ı kirâmdandır. Bütün gazalarda bulundu. Uhud gazasında, Resûlullahın yanından ayrılmadı. Geri dönmedi. Hazret-i Ali’ye en önce biat edenlerdendir. Hazret-i Ali Basraya giderken, kendisini, Medine-i münevverede, yerine vekil bırakmıştı. Sonra, Horasana Vâli yaptı. Ahali şikayet ettiğinden azl etti. Yerine Ziyad bin Ebîhi tayin buyurdu. Sıffin muharebesinde hazret-i Alinin yanında idi. 38 yılında Kufede vefât etti. Namazını İmâm-ı Ali “radıyallâhu anhüma” kıldırdı.

SEHL BİN SAD: Ensar-ı kirâmdandır. Resûlullahın “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” vefâtında onbeş yaşında idi. 91 [m. 710] yılında, 95 yaşında vefât etti. Ashâb-ı kirâmdan, Medinede en son vefât eden budur. Çok hadis-i şerif rivayet etti.

SELİM CİHANGİR HAN: Hindistan hükmdarlarından Ekber şahın oğludur. 977 de tevellüd, 1037 [m. 1628] de vefât etti. Lahordadır. Türbesi çok sanatlı ve çok süslüdür. 1015 de hükmdar oldu. İngilizlere Hindistan’da ticaret yerlerini ilk veren budur. Yerine, oğlu Şâh Cihan geçti.

SELMAN-İ FARİSİ: Ashâb-ı kirâmın büyüklerindendir. İranlıdır. İsfehanda tevellüd etti. Mecusi idi. Ateşe tapardı. Bir kilise önünden geçerken içeri girip, nasrani oldu. Arkadaşları işkence yaptıkları için, Anadoluya kaçtı. Şimdi Emirdağı denilen, Amuriye şehrinde, kilisede yıllarla iş yaptı. Papaza kendini sevdirdi. İhtiyar papazdan nasihat istedi. Onun sözü üzerine Şama geldi. Şamdan Hicaza gelerek, yeni gelecek Peygambere hizmet etmek istedi. Bunu köle yaptılar. Resûlullahın Medineye teşrif ettiği gün imana geldi. Resûlullah, bunu satın alıp azad etti. Hendek gazasında, hendek, bunun sözü ile kazıldı. Sonraki gazalarda, hep bulundu. Hazret-i Ömer zamanında Medâyn valisi oldu. 35’te Medâynda vefât etti. Hadis-i şerif ile meth olundu. Abdurrahmân Câmî Şevahidünnübüvve kitabında buyuruyor ki Saîd bin Müseyeb diyor ki Abdullah bin Selamdan işittim. Abdullah bin Selam bana dedi ki Selman-ı Fârisî bir gün bana dedi ki (Kardeşim Abdullah! İkimizden hangimiz önce ölürse, kendini, arkada kalana rüyada göstersin olur mu?) Abdullah dedi ki (Böyle şey olur mu? Ölen kimse, kendisini rüyada başkasına gösterebilir mi?) Selman buyurdu ki (Gösterebilir. Mümin öldükten sonra, ruhu serbest kalır. Yer yüzünde dilediği yerde bulunabilir. Kâfirlerin ruhları ise, serbest kalmaz. Siccin denilen Cehennem çukurunda habs olunur). Abdullah dedi ki (Selman “radıyallâhu anh” vefât edince, bir gün ortasında Kaylule uykusuna yatmıştım. Rüyada Selman geldi. Bana selam verdi. Selâminı aldım. Halin nasıl, yerin nasıl? dedim. Çok rahatım, çok iyiyim. Sana nasihatım olsun ki tevekkülü elden bırakma. En iyi şey, tevekküldür dedi. Bu sözünü üç kere tekrarladı).

SEVDE: Resûlullahın zevce-i mütahherasıdır. Mekkede tezvic buyurmuştu. Hazret-i Ömer zamanında vefât etti. Önceden zevci ile îman edip, Habeşistana hicret etmişlerdi. Mekkeye geldikleri zaman, zevci vefât etti. Kendi sırasını hazret-i Aişeye bağışlamıştı. Beş hadis-i şerif haber vermiştir “radıyallahü teâlâ anha.”

SEYYİD EYYÜB ÜRMEVİ “rahime-hullahü teâlâ”: İranın Türkiye yakinindeki Ürmiye şehrindedir. Türkçe (Menakıb-ı çihar yar-ı güzin) kitabının sâhibidir. 1264 [m. 1847] de ve 1998 de İstanbul’da yapılan baskıları pek güzeldir.

SİCAH BİNT-İ HARİS: Beni Temim kabilesinden bir kadın idi. Peygamber olduğunu söyleyerek, yeni bir din çıkarmaya çalıştı. Çok kimseyi aldattı. Mâlik bin Nuveyre de, buna uydu. Önce hıristiyan idi. Müseylemeye yardıma hazırlanırken, Müseyleme katl edilince, Sicah korktu. Iraka kaçtı. Bir zaman sonra, müslüman oldu. Tövbe etti. Hazret-i Muaviye zamanında vefât etti. 117.

SIRRI PAŞA: Giridlidir. Bağdat valisi idi. 1260 [m. 1844] de tevellüd, 1312 [m. 1895] de İstanbul’da vefât etti “rahime-hullahü teâlâ”. Muhammed Sırrı paşanın (Sırr-ıl-Kuran), (Sırr-ül-Fürkan), (Nakt-ül-kelam fi akâidil-İslam), (Tercüme-i şerh-i akâid) kitapları meşhurdur. Çeşitli ahlak ve tarih risaleleri ve hıristiyanlarla sohbetleri vardır. 108.

SÜFYAN BİN UYEYNE: Fıkıh ve hadis alimi idi. Müctehid idi. Vera ve takvâsı çok idi. 107 yılında Kufede tevellüd, 198 [m. 813] de Mekke-i mükerremede vefât etti. 70 kere hac etti. İmâm-ı Âzam ve İmâm-ı Şâfiî ile görüştü “rahime-hümullahü teâlâ”. Hadis ve tefsir risaleleri vardır. Uyeyne, Nectte bir kasabadır. Vehhâbîliği ortaya çıkaran Muhammed bin Abdülvehhab, buradan çıkmıştır.

SÜFYAN-I SEVRİ: Babasının adı Saittir. Hadis ve fıkıh alimidir. Müctehittir. Züht ve takvâsı, nasihatleri meşhurdur. 95 [m. 713] yılında Kufede tevellüd, 161 [m. 777] de Basrada vefât etti “rahime-hullahü teâlâ”. İstanbul’da, Yeraltı Camii şerifinde bulunan Süfyan, bu değildir. Başkasıdır. Cüneyd-i Bağdâdî, bunun mezhebinde idi. Zamanında, helalı ondan daha iyi bilen yok idi. (Camiulkebir), (Câmi-ussagir) ve (Feraiz) kitapları vardır.

SÜYUTİ: Celâleddîn Abdurrahmân bin Ebû Bekr bin Muhammed Süyuti, İslam âlimlerinin en büyüklerindendir. Almanca (Meğer Lexicon) kitabında, (Yorulmadan, yılmadan yazan Süyutinin üç yüzden fazla eseri vardır) diyor ve birkaçını bildiriyor. Tefsir, hadis, fıkıh, tarih, ahlak ve tıb kitapları çok kıymetlidir. Mısırda, Süyut şehrinde 849 [m. 1445] da tevellüd, 911 [m. 1505] de Mısırda vefât etti “rahime-hullahü teâlâ”. Kitaplarının çoğu, Avrupada basılmıştır. Daha 22 yaşında iken (Celâleyn) tefsirini tamamladı. İmâm-ı Gazâlînin (İhyaül-ulum) kitabını kısaltmıştır. Kitapları, okumakla bitmez.

ŞABİ: Tabiînin büyüklerindendir. Adı Amirdir. 20. yılda Basrada tevellüd, 104 [m. 723] de Kufede ansızın vefât etti “rahime-hullahü teâlâ”. Ecdadı Yemenli olduğu hâlde, Hemedânda yerleşmişlerdi. Kendisi Kufeye yerleşti. İbnilmüseyeb, Medinede, Hasan-ı Basrî Basrada, Mekhul Şamda İslamın o asırda dört direği gibi idi. Ashâb-ı kirâmdan beşyüz Sahabiyi gördü. Abdülmelik tarafından rum kayserine sefir olarak gönderilmişti.

223 — ŞAFİİ: Muhammed bin İdris Kureyşidir. Dört mezhep imamlarından biridir. Büyük müctehittir. 150 [m. 767] yılında, Kuds civarında Gazze kasabasında tevellüd, 204 [m. 820] de Mısırda vefât etti. Karafe kabristanındadır “rahime-hullahü teâlâ”. Medine-i münevverede İmâm-ı Malikten okudu. Bütün ilimlerde zamanının bir tanesi oldu. Vera ve takvâsı da herkesten ziyâde idi. İmâm-ı Ahmed bin Hanbelin üstadıdır 195 de Bağdata gelip, iki sene kaldı. Mekkeye döndü. 199 da Mısırda yerleşti. Büyük âlimler tarafından hayatı yazılmış, hepsi tarafından meth-u sena olunmuştur. Usul-i fıkıh ilminde ilk kitap yazan budur. Hadiste, (Sünen) ve (Müsned) adında iki büyük kitabı vardır. (İsbatünnübüvve ve retti alelberahime) ve fıkıhta (Emali-i kebir) ve (Fıkıhul-ekber) ve (Kitapül-üm) ve (Mebsut) ve (Muhtasar) kitapları çok kıymetlidir.

224 — ŞÂH ABBAS-I SAFEVİ: Şâh İsmailin kurduğu şiî Safevi devletinin reislerinden beşincisi ve üç Şâh Abbasından birincisidir. 978 de tevellüd etti. 995 de Şâh oldu. İsfehanı başkent yaptı. İranı yabancılardan temizledi. 1038 [m. 1629] de vefât etti. Özbek sultanı Abdullaha mağlub olarak, Horasanda özbeklerden aldığı yerleri ve Hiratı tekrar elinden çıkardı. Ehl-i sünnete karşı, müfrit düşman bir kimse idi. 1033 de Bağdatı Osmanlılardan alıp, ahalisini katl ve Vâli Bekr paşayı petrola batırıp diri diri yaktı. On sene sonra Osmanlılar Bağdatı geri aldı.
İranda İslamiyetten evvel, Piştaniyan, Kiyaniyan, İşkaniyan ve Sasaniyan devletleri vardı. Birincileri yıldızlara ve güneşe taparlardı. Kıyaniyandan Keştasib zamanında, Zerdüşt (Zoroastre) isminde biri, milattan 100 sene evvel, Mecus dinini kurdu. Hazret-i Ömer zamanında müslüman yapıldılar. Memun halifeye isyan eden Tâhir, Horasanda bir hükümet kurdu. 46 sene sonra 253 [m. 866] de bunun yerine (Beni Leys) devleti, 287 de Samaniyan devleti kuruldu. Samaniler zamanında fârisî lisanı kuvvetlenip Arabî harflerle yazılmaya başladı. 386 da, Gaznevilerin bir kolu olan Âl-i Sübüktekin, 448 de de Selçuki devleti kuruldu. Cengizden sonra, Hasan Sabbahın bâtıniye devleti, İranda şiiliğin yayılmasına sebep oldu. 653 de Cengiz oğulları İlhaniyan devletini kurdu. Bu devlet, 783 de Timur Han ve oğullarının ve 873 [m. 1488] de Akkoyunlu Uzun Hasanın eline geçti. 908 [m. 1502] da Şâh İsmail, Safevi devletini kurarak, şiî mezhebini resmi din yaptı. Emirlerini kabul etmeyen müslümanları görülmedik işkencelerle öldürddü. 1360 [m. 1941] da, babasının yerine geçen Muhammed Rıza Şâh Pehlevi, sünnî müslümanlara da hak ve hürriyet tanıdığı için, Ayetullah Humeyni, buna karşı kanlı bir ihtilal yaptı. Şâh 1399 [m. 1979] da İrandan Amerikaya kaçtı. 1400 [m. 1980] Ramazan ayında Mısırda vefât etti. İranda Şiî Cumhuriyeti kuruldu. Onbinlerce devlet adamı ve generaller öldürüldü.

ŞÂH CİHAN: Muhammed sâhip kran-ı sanidir. Hindistan’daki Timur oğulları devletinin hükümdarlarındandır. Cihangir Selim şahın oğludur. Bin tarihinde Lahorda tevellüd, 1037 [m. 1628] de hükmdar oldu. 1068 de, oğlu Evrengzib Alemgir tarafından tahttan indirildi. Agra şehrinde 8 sene hapiste kalıp, 1076 [m. 1666] da vefât etti. Tac mahal içindedir. Fevkalede debdebe ve safa içinde saltanat sürdü. Delhi şehrini imar etti ve genişletti. Tahtı cevherler içinde idi. Zevcelerinden birinin Egre şehrindeki mezarı üstüne (Tacmahal) denilen pek sanatlı, çok süslü bir türbe yaptırdı. Oğlu Alemgir, 1118 yılına kadar sultan olup pek dindar, mübarek idi.

ŞÂH İSMAİL-İ SAFEVİ: Safiyeddinin torunlarından olduğu için Safevi denir. Safevi hükümetini kurdu. İmâm-ı Mûsâ Kazım soyundan olduğunu söylerdi. Fakat, Türklerin Hatay kabilesinden idi.

Ceddi, Safiyeddin Erdebili, Seyyidlik iddiasında bulunmamıştı. Sonradan uydurmuşlardır. Ayasofya kütüphanesinde 3099 numarada, Safiyeddin Erdebilinin menakıbinin iki nüshası vardır. Bunların ilki Şâh İsmailin cülusundan on sene evvel, ikincisi de 212 numarada olup Şâh olduktan altı sene sonra yazılmıştır. İlk nüshada büyük babasının menakıbı yazılmıştır. Burada Şâh İsmailin altıncı ceddi olarak Firuzdan bahs edilir ki bunun ahfadından olan Safiyeddin Erdebili ve muasrı olan Hoca Ali bu hususta fazla gayret göstermişlerdir. Kürdistandan Giyara ve oradan şimale kayarak, Erdebile gelmiştir. Burada Türkler arasında 100.000 kadar talebe kazanmışlardır. Safiyeddinin türkçe bildiği muhakkaktır. Ancak ağzından çıkan sözler, menakıbinde ya fârisî, veya azeri şivesinde kayd edilmiştir. Oğlu Sadreddin zamanında, hayallerine Seyyidlik gelmiştir. Güya anneleri, bu yolda bir rüya görmüş. O zaman buna ehemmiyet verilmemiş ise de, Şâh İsmail buna dört el ile sarılmıştır. Şâh İsmailin Seyyid olmayıp, Hatay kabilesinden olup Türk’tür.
Safinin talebeleri ve şöhreti çok idi. Timur Han bile ziyaretine gelmişti. İsmailin dedesi Cüneydi, Karakoyunlu sultanı Cihan Şâh, Azerbaycandaki Erdebilden çıkarıp hudud dışı etti. Diyar-ı Bekre gidip Akkoyunlu Uzun Hasana sığındı. Gözüne girip hemşiresini aldı. Uzun Hasan, Azerbaycanı alınca, Cüneyd, Erdebile döndü. Talebesi ile Gürcistana saldırdı. Şirvan şahı olan sultan Halîl tarafından katl olundu. Oğlu Haydar, dayısı Uzun Hasanın kızını aldı. Bu da Şirvana saldırdı ise de, katl olundu. İşte bu Haydarın oğlu İsmail 892 de tevellüd etti. 905 de talebesi ile Şirvana saldırıp, babasını öldüren (Ferruh) sultanı öldürdü. 908 [m. 1502] de Tebrizde Safevi devletini kurdu. Bağdatı, Baküyü, Horasanı aldı. Şiiliği ilan etti. Sünnileri sürdü, öldürdü. Bunu işiten Yavuz Selim Han, büyük ordu ile üzerine yürüdü. 920 senesinde, Çaldıran meydan muharebesinde, Şâh İsmailin askerleri, talebesi dağıldı, kaçtı, çoğu kılınçtan geçti. Şâh da yaralandı, kaçtı. 930 [m. 1524] da Serab şehrinde öldü. Erdebildedir. Cesur, intikamcı, zevkine düşkün ve sefih idi.

ŞEMSETTİN MAHMUD: Muhammed bin Abdurrahmân İsfehani, Şâfiî mezhebi âlimlerindendir. 674 de Tebrizde tevellüd, 749 [m. 1348] da Mısırda vefât etti. Ebüssena denir. Usûl, bedi, beyan, akâid, meani, mantık ve hikmet ve tefsir kitapları yazmıştır. İlm-i kelamdan, kadı Beydavinin yazdığı (Tavali) kitabını şerh ederek (Metalih) adını vermiştir.

ŞEMSETTİN SAMİ: Şemseddin Sami beğ, 1266 da Arnavutlukta tevellüd ve 1322 [m. 1904] de İstanbul’da vefât etti. Erenköy kabristanındadır “rahime-hullahü teâlâ”. Fransızcadan türkçeye lügat kitabı çok faydalıdır. Bir tarih ve coğrafya lügatı olan (Kamus-ül-alam) kitabı altı cilttir. Her cildi 800 sayfadan fazladır. Bunu yazmaya 1306 yılında başladı. 1316 da tamamladı. Çok kıymetli bir ansiklopedidir. Gelmiş olan her dinden, her milletten meşhur insanları ve memleketleri, tarih olaylarını, doyurucu bilgi vererek anlatmaktadır. İslami kültürü de olsaydı taassup ve siyaset ile yazılan kitapları sezebilir, Kamusuna yanlış bilgi sokmazdı. Kıymeti daha çok olurdu. Zamanımızda çıkan tarih, coğrafya kitapları, mecmuaları, gazete yazıları, ansiklopediler hep bu Kamustan faydalanmaktadır.

ŞEYHZADE: Muhammed bin Muslihiddin Mustafa, müderris [profesör] idi. 951 [m. 1544] de vefât etti “rahime-hullahü teâlâ”. Beydavi tefsirine yaptığı haşiyesi, tefsir kitaplarının en kıymetlilerindendir. (Şeyhzade tefsiri) denilmektedir. Dört büyük cilttir. Hepsi, ofset yolu ile bastırılmıştır. (Vikâye şerhi) ve başka şerhleri de vardır.

ŞİHABÜTTİN-İ SÜHREVERDİ: Ömer bin Muhammed, Şâfiî fıkıh alimi ve Evliyânın büyüklerindendir. Onbeşinci dedesi, hazret-i Ebû Bekr-i Sıddîktır. 539 da Sühreverde doğup, 632 [m. 1234] de Bağdatta vefât etti “rahime-hullahü teâlâ”. Abdülkâdir-i Geylânî hazretlerinden feyiz aldı. Çok hac yaptı. Kitaplarının en meşhuru (Avârifülmeârif) dir. Bu kitabını Mekke-i mükerremede yazdı.

ŞİHRİSTANİ: Muhammed bin Abdülkerim 479 da, Horasandaki Şihristan kasabasında tevellüd, 548 [m. 1154] de Bağdatta vefât etti. Fıkıh ve kelam alimi idi. Dersleri ve vaazları Bağdatta meşhur oldu. Eş’arî mezhebinde idi. Felsefe ve fizik bilgisi de çoktu. Müslüman, yahudi ve hıristiyan dinlerini ve mezheplerini anlatan (Milel ve nihal) adındaki Arabî kitabı çok kıymetlidir. Latinceye, İngilizceye ve birçok Avrupa dillerine ve türkçeye tercüme edilmiştir. Arabî şerhi, 1395 [m. 1975] de Beyrutta bastırılmıştır. Başka kitapları da vardır.

ŞİRVANŞAH: Şirvanda hükümet süren Dirdendiye oğullarının üçüncüsü idi. Halîl sultanın oğlu idi. Devleti kuran İbrahimin torunu idi. 893 de Haydarın hücumunu püskürterek Haydarı katl etti. Şâh İsmail, babasının intikâminı almak için, 906 [m. 1500] da Şirvana girdi. Şirvan şahı, insanlığa sığmayan bir işkence ile öldürdü. Ehl-i sünneti, çoluk çocuk demeyip kılınçtan geçirdi “rahime-hümullahü teâlâ”.

TABERİ: Ebû Cafer Ahmed bin Muhammed, Şâfiî âlimlerindendir. 694 [m. 1294] de vefât etti “rahime-hümullahü teâlâ”. Çok kitap yazdı. 129.

TALHA BİN ABDULLAH: İlk imana gelenlerdendir. Aşere-i mübeşşeredendir. Kâfirlerden çok işkence gördü. İpe bağlayıp çekerlerdi. Mekkede iken Zübeyr ile Medinede iken de Ebû Eyüp-i Ensârî ile ahiret kardeşi olması emir buyuruldu. Vazifeli olduğundan Bedrde bulunamadı. Diğer gazalarda bulundu. Uhud muharebesinde, Resûlullahı kılınç darbesinden kurtarmak için, kolunu uzatıp siper etti. Eli yaralanıp çolak kaldı. Resûlullah, ok yağmuru altında çukura yuvarlandı. Talha sırtına alarak çukurdan bir kaya üstüne çıkardı. Hazret-i Ali buyuruyor ki Resûlullahtan işittim: (Talha ile Zübeyr, Cennette benim komşularımdır) buyurdu. Hicretin 36. cı yılında, Cemel vak’asında, Hazret-i Ali’ye karşı harp edenler arasında idi. Bu muharebede şehit olunca, hazret-i Ali çok üzüldü. Ağlayarak yanına gitti. Mübarek elleri ile toprağı yüzünden sildi. Cenaze namazını kendi kıldırdı “radıyallahü teâlâ anhüma”.

238— TAYYİBİ: Şerefeddin Hüseyin bin Muhammed, hadis ve tefsir alimidir. 743 [m. 1343] de vefât etti “rahime-hullahü teâlâ”. Tefsiri, Meani ve Beyan üzerine yazmış olduğu (Tibyan) kitabı ve (Keşşaf şerhi) meşhurdur.

239 — TİRMÜZİ: Muhammed bin Îsâ, 209 [m. 824] da Buharada Tirmüz kasabasında tevellüd, 279 [m. 892] da (Bog)da vefât etti “rahime-hümullahü teâlâ”. Hadis imamlarındandır. (Sahih-i Tirmüzi) çok kıymetli hadis kitabıdır. Bu kitabın çeşitli şerhleri arasında, Karaşi’deki (Medrese-i arabîye-i İslâmiyye) nin müdiri Yusuf Binurinin hazırladığı (Meârif-üs-sünen) çok kıymetlidir. Arâbidir. Altı cilt olup basılması 1390 [m. 1970] da tamam olmuştur.

240 — ÜMM-İ HABİBE: Resûlullahın “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” zevcelerindendir. Ebû Süfyan ile Hindin kızı ve hazret-i Muaviyenin kardeşidir. Önce Übeydüllah bin Cahşın zevcesi idi. İkisi de önce müslüman olup Habeşistana hicret ettiler. Zevci orada papazlara aldanarak, dünya malına kavuşmak için mürted oldu. Ümm-i Habîbeyi de dinden çıkararak zengin olmaya zorladı. O da (Muhammed aleyhisselâmın dinini ve sevgisini, bütün dünyaya değişmem) buyurdu. Übeydullah, işkence etmek için, sürünmesi için, bunu boşadı. Fakat, kendisi öldü. Resûlullah Ümm-i Habîbenin, bu sözlerini ve başına geleni işitince, Habeş padişahı Necaşiye mektup yazdı. Necaşinin sarayında Resûlullaha nikahı yapıldı. Bunun sayesinde Habeşistandaki müslümanlar çok rahat yaşadı.
Dininin kuvveti ve Resûlullaha sevgisi o kadar çok idi ki Mekke feth edilmeden önce, sözleşmek için Resûlullahın huzuruna gelen, kâfirlerin elçisi, babası Ebû Süfyanı, Resûlullahın yatağına oturtmadı. (Sen, bu mübarek yere oturmaya lâyık değilsin) dedi “radıyallahü teâlâ anha”.

ÜMM-İ HIRAM: Enes bin Malikin teyzesidir. Sahabe-i kirâmdandır. Resûlullah “sallallâhü aleyhi ve sellem” bir gün bunun evinde uyumuştu. Gülerek uyandı. (Ya Resûlallah, niçin güldün?) dedi. (Ümmetimden bir kısmını gemilere binip, kâfirlerle gazaya giderler gördüm) buyurdu. Ümm-i Hiram, (Ya Resûlallah! Duâ et, ben de onlardan olayım! dedi. (Ya Rabbi! Bunu da, onlardan eyle!) buyurdu. Muaviye zamanında Ümm-i Hiram, zevci ile gemilere binip, Kıbrısa cihat etmeye gitti. Orada attan düşüp şehit oldu. Kıbrısın ilk fatihi hazret-i Muaviyidir “radıyallahü teâlâ anhüma”

ÜMM-İ SELEME: Resûlullahın zevcelerindendir. Fasih, beliğ idi. Zevci vefât etmişti. 378 hadis-i şerif haber vermiştir. Hazret-i Osman zamanındaki fitne sırasında, halifeye nasihat olarak söylediği nutk meşhurdur. 59 da vefât etti. 69, 242.
ÜSAME BİN ZEYD: Resûlullahın hizmetçisi olan Zeyd bin Harisenin oğludur. Resûlullahın sevgilisi diye meşhurdur. Mekkeye giderken Resûlullahın devesinde, arkasında oturmuştu. Birlikte Kâbeye girmişti. Huneyn gazasında, çocuk olduğu hâlde kahramanca çarpıştı. Çok cesur idi. 18 yaşında iken ordu kumandanı yapıldı. Esmer idi. Çok hadis-i şerif haber vermiştir. 59 da vefât etti.

UZUN HASAN: Akkoyunlu devletinin hükmdarı idi. 871 de hükmdar oldu. Diyar-ı Bekrde idi. Birçok yerleri alarak, Tebrize yerleşti. 877 de Osmanlı devletine saldırdı. Fatih sultan Muhammed hana mağlub ve perişan oldu. 882 [m. 1477] de vefât etti. Tebrizdedir. Trabzon İmperatoru (David Komnus)un damadı idi. Hüseyin Hilmi Işıkın kayın pederi olan Yusuf Ziya Akışık, Akkoyunlu soyundan olup Bosnalı Zülfikar paşanın torunu Ahmed beğin oğludur.

VAHŞİ: Hazret-i Hamzanın Bedr gazasında öldürdüğü Tuaymenin birâderinin oğlu olan Cübeyr bin Mut’imin kölesi idi. Habeşli olduğu için, el ile ok atmakta usta idi. Uhud gazasında, Cübeyr buna, (Hamzayı öldürürsen azad ol!) demişti. Hind de, babasının ve amcasının intikamı için, Vahşiye mükafat vaat etmişti. Vahşi, taş arkasına pusuya girip, yalnız hazret-i Hamzayı gözetirdi. Hazret-i Hamza 8 kâfiri öldürüp, saldırırken, Vahşi okunu atarak ağır yaraladı ve kılıcı ile şehit etti. Sonra, ciğerini çıkarıp Hinde götürdü. Hind sevinip ciğeri çiğnedi. Üzerindeki ziynetlerin hepsini Vahşiye verdi. Daha da vereceğini söz verdi. Hindin bu çirkin, canavarca işi, İslam dinine olan düşmanlığından değil idi. Hazret-i Hamza, Bedrde bunun babası Utbe ile amcası Şibeyi öldürmüştü. Bunların ve kardeşi Velidin intikâminı almak için, bu işi yaptı. Vahşi de, azad olmasını, altunlara kavuşmasını düşünüyordu. İslamiyete hücum düşüncesinde değildi.

Hicretin 8. yılında Mekke feth edildiği gün, Resûlullah, Kureyşin hepsini afv buyurdu. Yalnız on kişinin adını söyleyip, bunları gören öldürsün buyurdu. Hind ile Vahşi, bunlar arasında idi. Vahşi, Mekkeden kaçtı. Bir zaman uzak yerlerde kaldı. Sonra pişman olup Medinede mescide gelip, selam verdi. Resûlullah, selâminı aldı. Vahşi, (Ya Resûlallah! Bir kimse Allaha ve Resûlüne düşmanlık yapsa, en kötü, en çirkin günah işlese, sonra pişman olup temiz îman etse, Resûlullahı canından çok sevici olarak, huzuruna gelse, bunun cezası nedir?) dedi. Resûlullah (İman eden, pişman olan affolur. Bizim kardeşimiz olur) buyurdu. (Ya Resûlallah! Ben îman ettim. Pişman oldum. Allahü teâlâyı ve Onun Resûlünü her şeyden çok seviyorum. Ben Vahşiyim) dedi. Resûlullah, Vahşi adını işitince, hazret-i Hamzanın parçalanmış hâli gözü önüne geldi. Ağlamaya başladı. (Git, seni gözüm görmesin!) buyurdu. Vahşi, öldürüleceğini anlayarak kapıya yürüdü. Ashâb-ı kirâm kılıca sarılmış işaret bekleyordu. Vahşi, son nefesimi alıyorum derken, Cebrâil aleyhisselâm geldi. Allahü teâlâ buyurdu ki (Ey sevgili Peygamberim! Bütün ömrünü puta tapmakla, kullarımı bana düşman etmeye uğraşmakla geçiren bir kâfir, bir kelime-i tevhid okuyunca, ben onu affediyorum. Sen, amcanı öldürdü diye Vahşiyi niçin affetmiyorsun? O pişman oldu. Şimdi sana inandı. Ben affettim. Sen de affet!) Herkes, öldürün emrini beklerken, (Kardeşinizi çağırınız!) buyurdu. Kardeş sözünü işitince, saygı ile çağırdılar. Vahşiye (affolduğunu) müjde etti. (Fakat, seni görünce dayanamıyorum. Üzülüyorum. Bana görünme!) buyurdu. Resûlullahı üzmemek için, bir daha yanına gelmedi. Mahçup, başı önünde yaşadı.

VAKIDİ: Muhammed bin Ömer, tarihçidir. 130 yılında Medinede tevellüd, 207 [m. 822] de Bağdatta vefât etti “rahime-hullahü teâlâ”. İmâm-ı Malikten ders aldı. Çok tarihler yazdı. (Tarih-i kebir) kitabı meşhurdur. Harun Reşide hacda delil olmuştu.

VASIL BİN ATA: Mutezile mezhebinin kurucusudur. Hicretin 80. ci yılında Medinede tevellüd, 131 [m. 748] de vefât etti. Hasan-ı Basırinin talebesi idi. Hasanın bir sözüne karşı geldiğinden (Vasıl itizal etti. Yani bizden ayrıldı) buyurdu. Ehl-i sünnetten ayrıldı. Çeşitli kitaplar yazdı.

VEYSEL KARANİ: Tabiînin büyüklerindendir. Resûlullah efendimizin zamanında bulundu ise de göremedi. Yemenlidir. Hazret-i Ömer zamanında Medineye gelip, çok hürmet gördü. Hazret-i Ömer, duâsını istedi. Basraya gitti. Sıffin muharebesinde, hazret-i Alinin askeri arasında iken, 37 yılında şehit oldu “rahime-hullahü teâlâ”. Anadoluya gelmemiştir. Hadis-i şerif ile methedildi. Feridüddin-i Attarın, fârisî (Tezkiret-ül-evliyâ) kitabında, hayatı yazılıdır.

YAHYA “aleyhisselâm”: Zekeriya aleyhisselâmın oğludur. Annesi Elİsadır. Hıristiyanlar Elizabeth diyor. Hazret-i Meryemin baba bir kız kardeşidir. Davud aleyhisselâmın soyundandır. (Tevrat) da yazılı olan Îsâ aleyhisselâm göğe çıkarıldıktan bir buçuk sene sonra (İncil) e uyduğu için, zalim yahudi hükmdarı Herod tarafından, 34,5 yaşında iken, şehit edildi. Mübarek bedeninin parçaları başka şehirlerdedir. İbni Âbidin, önsözünde diyor ki (Mübarek başı, Şamda Ümeye camiindedir).

YAHYA BERMEKİ: Yahya bin Hâlid, Abbasi devletinin vezirlerindendir. Horasanlıdır. Babası, Ebû Müslim Horasaninin ordusunda çok hizmet etmiş, vezir olmuştu. Yahya da, Azerbaycan valisi idi. Mehdi zamanında vezir oldu. Harun Reşidin hocası oldu. Sonra buna da 17 sene vezirlik yaptı. 189 [m. 805] da zındanda öldü.

YEZİD BİN EBİ SÜFYAN: Ebû Süfyanın oğlu, hazret-i Muaviyenin büyük kardeşi idi. Ashâb-ı kirâmdandır. Çok sâlih idi. Mekkenin fethinde müslüman oldu. Hüneyn gazasında bulundu. Hazret-i Ebû Bekrin Şama gönderdiği orduda, bir birliğin kumandanı idi. Hazret-i Ömer zamanında Filistin valisi oldu. 19. yılda taundan vefât etti “radıyallahü teâlâ anh”. Yerine kardeşi Muaviyeyi vekil bırakmıştı. Halife de tasdik etti.

YUSUF “aleyhisselâm”: Yakup “aleyhisselâm”, 12 oğlundan en çok Yusufu severdi. Kardeşleri, onu kıra götürüp kuyuya attı. Onu kurt yedi dediler. İçlerinden biri, kuyuya yemek götürmüştü. Kervan gelmiş, Yusufu çıkarmışlar görünce, bu bizim kölemiz idi. Kaçtı dedi. Ucuz sattı. O zaman, 18 yaşında idi. Kardeşlerinden korkup sustu. Mısra götürüp maliye vekiline sattılar. Çok güzel idi. Yüzünde nur parlıyordu. Vekilin zevcesi Zeliha [Fârisîde Züleyha denir] buna âşık oldu. Fakat, iftirâ etti. Habse konuldu. Zindanda, Firavunın ekmekçisi ve şerbetçisi de vardı. Bunlar, bir gece rüya gördüler. Yusufa anlattılar. Şerbetçi kurtulacak, ekmekçi asılacak dedi. Öylece oldu. Firavun, bir rüya gördü. Kimse, bunu çözemedi. Şerbetçi, gelip Yusuf aleyhisselâma anlattı. 7 sene bolluk, sonra 7 sene kıtlık olacak. Bollukta saklayın, kıtlıkta bunları yersiniz buyurdu. Firavun, Yusufu istedi. Çok beğendi. Maliye vekili öldü. Yusufu vekil yaptı. Zelihayı ona verdi. Bundan, iki oğlu ve Rahmet adında bir kızı oldu. Bollukta, çok zâhire topladı. Kıtlıkta, her memleketten Mısra gelip, zâhire satın aldılar. Vesika ile veriyordu. Kardeşleri de, Ken’ân ilinden, yani Şam tarafından, zâhire almaya geldiler. En küçükleri olan Bünyâmin, Yusufa çok benzerdi. Bunu, babası göndermemişti. Yusuf “aleyhisselâm”, kardeşlerini tanıdı. Siz kimsiniz, casus olmayasınız dedi. Söylediler. Bunlara ziyafet verdi. Bir daha gelirken, öteki kardeşinizi de getirin! Onu getirmezseniz, size zâhire vermem dedi. Paralarını da gizlice, zâhirenin arasına koydurdu. Geri gelince, (Baba! Bünyâmini de götüreceğiz) dediler. (Evvelce Yusufa olanı biliyorsunuz. Fakat, Allahü teâlâ, en iyi koruyucudur. Merhametlilerin en merhametlisidir) dedi. Paralarını da, geri gelmiş görünce, yine gidip alalım dediler. Bünyâmini gözeteceklerine kuvvetli söz verdiler. Yusuf “aleyhisselâm”, ziyafet ve çok ikram etti. BünyÂmine gizlice kendini tanıttı. Seni göndermiyeceğim, üzülme dedi. Bunun yüküne bir altın tas koydurdu. Giderlerken arkadan, hırsız var diye sesler geldi. Biz hırsız değiliz dediler. Sözünüz yalan ise, ne yapalım dediler. Hangimizde çıkarsa, onu tutun. Biz, böyle yaparız dediler. Tas, Bünyâminin yükünde bulundu. Bunu yakalamak, Mısır kanunlarında yok idi. Babasının dinini kardeşlerine söyletti. Böylece, Bünyâmini ellerinden aldı. Babamız ihtiyardır. Bunu çok sever. Bunun yerine bizim birimizi al dediler. Biz, sizin sözünüzle bunu tutukluyoruz. Başkasını alırsak, zalim oluruz dedi. Utanarak, sıkılarak, babalarına geldiler. Yakup “aleyhisselâm” çok üzüldü. Bunda bir iş var! Mısır sultanı, bizim dinimizi ne bilir? Sabır güzel şeydir. Cenâb-ı Hak, beni çocuklarıma kavuşturabilir buyurdu. Yusuf, Yusuf diye ağlamaktan, gözlerine perde geldi. Kuyuya atılalı 21 yıl olmuştu. Kardeşleri ondan ümiti kesmişti. Babası ise, Allahtan ümit kesmiyor ve onun küçük iken gördüğü rüyadan, kardeşlerinin ona bir gün secde edeceğini biliyordu. Gidiniz onları arayınız! Allahtan ümit kesilmez dedi. Mısra gittiler. Ey aziz! Fakiriz. Babamız ihtiyardır. Bize lütf ve ihsan et! Bize zâhire ver. Kardeşimizi de bağışla deyip, yalvardılar. Gülerek, Yusufa yaptığınızı unuttunuz mu dedi. Sen Yusuf müsün dediler. Evet, ben Yusufum. Bu da, kardeşimdir. Cenâb-ı Hak bize ihsan etti. O, sabredenleri mahrum bırakmaz dedi. Şu gömleğimi babâmin gözlerine sürün ve hepsini buraya getirin dedi. Onlar Mısırdan gelirken, Yakup “aleyhisselâm”, (Yusufun kokusu geliyor) diyordu. Yanındakiler (Sen hala eski şaşkınlık üzeresin) dediler. Sonra, oğulları geldi. Gömleği yüzüne koyunca gözleri açıldı. Hepsi Mısra gitti. Yusuf “aleyhisselâm”, Firavun ile ve ahali ile uzaktan karşıladı. Sarayına götürdü. Babasını, anasını sedire oturttu. Sedire karşı, Allahü teâlâya, secde-i şükür yaptılar. On yedi sene sonra Yakup “aleyhisselâm” vefât etti. Yusuf “aleyhisselâm” 56 yaşında idi. 110 yaşında vefât etti. Firavun, bundan önce vefât etti. Sonra gelen Firavunlar, Beni-İsraile kıymet vermediler.

YUSUF BİN CÜNEYD: Ehi Çelebi, II. Beyazıt Han devri âlimlerindendir. Tokadlıdır. Bursada, Edirnede ve İstanbul’da müderrislik yaptı. (Vikâye) nin (Sadr-üş-şeria) şerhine haşiye yaparak, (Zâhiret-ül-ukba) ismini vermiştir. (Hediyet-ül-mehdiyin) kitabı Arabî olup İstanbul’da bastırılmıştır. 905 [m. 1499] de vefât etti “rahime-hullahü teâlâ”. İstanbul’da (Ehi-zade) camii yanındadır.

YUSUF BİN İBRAHİM: Cemaleddin Yusuf Erdebili, Şâfiî âlimlerindendir. Azerbaycan fatihlerindendir. 799 [m. 1397] da vefât etti. Fıkıh kitapları vardır.

ZEHEBİ: Şemseddin Muhammed bin Ahmed, İslam tarihçilerindendir. 740 senesine kadar olan tarih olaylarını yazmıştır. (Tarih-i İslam) kitabı 12 cilttir. Bu kitap çok kıymetlidir. Başka hadis ve tarih kitapları da vardır. 673 [m. 1274] de Şamda tevellüd, 748 [m. 1348] de vefât etti “rahime-hullahü teâlâ”. İbn-i Teymiyye’nin talebesidir.

ZEKERİYA “aleyhisselâm”: Süleyman aleyhisselâmın soyundandır. Beyt-ül-mukaddeste Tevrat yazar, kurban keserdi. Peygamber oldu. Zevcesi (Îsâ) veya (Elisa) ile bunun anadan kız kardeşi (Hunne)nin çocukları olmazdı. Hunne, İmranın zevcesi idi. Hunne, (Oğlum olursa Beyt-ül-mukaddese hizmetçi vereyim) diye nezretti. İmran öldükten sonra Hunnenin kızı oldu. Adını Meryem koydu. Meryemi Beyt-ül-mukaddese götürüp Zekeriya aleyhisselâma teslim etti. Bu da alıp evine götürdü. Teyzesi Îsâ bunu büyüddü. Büyük olunca Beyt-ül-mukaddeste bir odada ibâdete başladı. Yanına, Zekeriya aleyhisselâmdan başka kimse giremezdi.

Zekeriya “aleyhisselâm” ihtiyar olduğu hâlde, oğlu Yahya “aleyhisselâm” dünyaya geldi. Yahya “aleyhisselâm” büyüdü. Önce Tevrattan, sonra İncilden vaaz etti. Beni İsrail üzerine hâkim olan Filistin valisi Herod, Tevrata göre kardeşinin kızını almak istedi. İncilde bu yasak olduğundan, Yahya “aleyhisselâm” nikah yapmadı. Herod da, bunu şehit etti. Zekeriya “aleyhisselâm” oğlunu kurtarmaya çalışınca, bunu da öldürmek istedi. Bir kütük içine saklandı. Kütükle birlikte destere ile ikiye biçilerek şehit edildi.

ZEYD BİN HATTAB: Hazret-i Ömerin “radıyallahü teâlâ anh” babadan olan büyük kardeşidir. İlk Muhacirlerden idi. Bütün gazalarda bulundu. Ebû Bekr-i Sıddîk zamanında Yemame cenginde şehit oldu “radıyallahü teâlâ anh”. Bu muharebede, İslam bayrağını taşımakta idi. Yemame, Arabistanda, Necd ile Bahreyn arasındadır. Müseyleme-tül-kezzabla muharebe, burada olmuştur.

ZEYD BİN SABİT: Ashâb-ı kirâmın büyüklerindendir. Hazrec kabilesindendir. Vahiy katibi idi. Hicrette on yaşında idi. Babası dört sene önce vefât etmişti. Çocuk olduğundan Bedr gazasında geri gönderilmişti. Hendek ve sonraki gazalarda bulundu. Hendekte toprak taşırken Resûlullah görünce, (Bu, ne iyi yiğittir) buyurmuştu. Çok âlim idi. Süryani öğrenmesi emir buyuruldu. Öğrendi. Gelen mektupları okurdu. Halife Ebû Bekre ve Ömere de katiblik yaptı. Hazret-i Ömer hacca ve Şama giderken, yerine bunu vekil bırakmıştı. Hazret-i Osman zamanında Beyt-ül-mal memuru oldu. Yani maliye vekili oldu. Halife hacca gidince, bunu vekil bıraktı. Hazret-i Aliyi çok severdi. Fakat, Cemel ve Sıffin vak’alarına karışmadı. Çok hadis-i şerif bildirmiştir. İlk toplanan Kurân-ı Kerîmi bu yazdı. 45 de vefât etti “radıyallahü teâlâ anh”.

ZİYAD BİN EBİH: Ebû Süfyanın oğlu idi. Hicretin birinci senesi tevellüd etti. Resûlullahı göremedi. Arabistanın meşhur beş dahisinden biridir. Anası bir cariye idi. Hazret-i Ömer, kendisini Basra valisi yaptı. Hazret-i Ali, Basrada beyt-ül-mal memuru yaptı ve Basra valisi yaptığı Abdullah bin Abbasa, Ziyadın sözüne göre hareket etmesini emir buyurdu. Cemel vak’asına karışmadı. Cemelden sonra, hazret-i Ali, bunu Basra maliye müdiri yaptı. Abdullah ibni Abbas, Basradan Kufeye giderken, yerine Ziyadı vekil bıraktı. Hazret-i Ali, bunu Faris ve Kirman valisi yaptı. Buralardaki karışıklıkları düzeltti. Huzur, rahat getirdi. Hazret-i Muaviye halife olunca, Fariste Vâli idi. Biat etmemişti. Bunu 45 senesinde Basraya sonra Horasana Vâli yaptı. Kufeyi, Bahreyn ve Ümmanı da emrine verdi. Bu da biat ve çok hizmet etti. Ashâb-ı kirâmın büyüklerine yüksek makâmlar verdi. Sağ elinde çıban çıkıp, 53 de vefât etti. Oğlu Ubeydullah, 53 de 25 yaşında iken Horasan valisi oldu. Buharayı feth etti. 55 de Basra, 60 da Kufe valisi oldu. Ömer bin Sad bin Ebû Vakkası dörtbin askerle 61 de Kerbelaya gönderdi. Hazret-i Hüseyini teslim alıp getirmesini emretti. Teslim olmayınca hücum edip, Şimrin emri ile Sinan bin Enes tarafından şehit edildi.

ZÜBEYR BİN AVVAM: Ashâb-ı kirâmın büyüklerinden ve Aşere-i mübeşşeredendir. Hadice-tül-Kübrânın birâderinin oğludur. Resûlullahın “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” halası olan Safiyenin “radıyallahü teâlâ anha” oğludur. 15 veya 18 yaşında iken, erkeklerin dördüncü veya beşincisi olarak İslama geldi. İslamda, ilk kılınç çeken budur. Mekkede, Resûlullah “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” tutuldu diye işitince, kılıcını çekip, kurtarmaya giderken, yolda Resûlullaha “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” rastladı. Duaya kavuştu. Habeşistana ve Medineye hicret edenlerdendir. Bütün gazalarda bulunup, çok yara aldı. Mısırın fethinde de bulundu. Çok zengin idi. Bütün malını, Allahü teâlânın yolunda harc etti. Cemel vak’asında, hazret-i Âişe ile birlikte, Hazret-i Ali’ye karşı harp etti. Sonra harbden vazgeçti. Bir kenara çekilip, namaz kılarken şehit edildi “radıyallahü teâlâ anh”. Vefâtı 36. yılda oldu ve 67 yaşında idi. Namazını hazret-i Ali kıldırdı.

ZÜFER: Ebû Hüzeyl Züfer bin Hüzeyl Küfidir. 110 [m. 728] yılında İsfehanda tevellüd, 158 [m. 775] de Basrada vefât etti “rahime-hullahü teâlâ”. İmâm-ı Âzâmin “rahime-hullahü teâlâ” talebesinin büyüklerindendir. Müctehid idi. Meclisinde dünya işleri konuşulmazdı. Allah korkusu, damarlarına işlemiş idi. Abdullah-ı Ensârî “rahime-hullahü teâlâ” diyor ki İmâm-ı Züferi kadı yapmak istediler. Kabul etmedi. Evini değiştirip saklandı. Hasta iken, Ebû Yusuf “rahime-hullahü teâlâ ve başkaları (vasiyet et) dediler. (Şu mal zevcemindir. Şunlar da kardeşimin oğlunundur) dedi. Şaşırdılar. Çünkü, kardeşi varken oğluna bir şey düşmez idi. Vefâtından sonra, kardeşi, Züferin zevcesini aldı. Bir oğlu oldu. Mallar, bu oğluna kalınca, İmâm-ı Züferin kerâmeti belli oldu. Buyururdu ki (İmâm-ı Âzâmin vefâtından sonra, ona muhalif ictihatta bulunmaktan çekindim. Çünkü, hayatında beni mağlub edip, hep o haklı çıkardı. Onun sözünü kabul etmeye mecbur olurdum. Vefâtından sonra, onun ictihadına uymayan bir şey nasıl söyleyebilirim ki hayatta olsa beni yine mağlub eder). Davud-i Tai ile arkadaş idi. Çok sevışırlerdi. Davud fıkıh ile uğraşmayı bırakıp, ibâdet ile züht ve takvâ ile yaşadı. İmâm-ı Züfer ise, ibâdeti, züht ve takvâyı, fıkıhla birleştirdi. Babası Hüzeyl, Basra valisi idi. Kardeşi Sabah, Beni Temim üzerine zekat memuru idi.

Benzer Yazıları Okumak İçin Tıklayınız

En Çok Okunan Yazılar

Tavsiye Ettiğimiz Temel KitaplarMeâl Okumak Câiz Midir? Ehl-i Sünnet İtikadı Nedir? Ehl-i Sünnet Olmanın Şartları Nelerdir?Her Gün Okunması Gereken Çok Mühim Bir DuâSeyyid Abdülhakîm Arvâsî Hazretleri ve Tasavvuf Terbiyesi Sultan Vahideddîn Hân'a Dâir Sualler