Sual: Acem yahudisi Mürtedâ’nın, Hüsniye adındaki kitabında, (Ümmetin havassı, avamı, İslâmın şehirlerine mektuplar göndererek, Osman’ın katli için ittifak ettiler ve hatta, Mısır’dan 30 bine yakın müslümanlar, Osman’ın zulmünden şikayet etmek üzere Medine’ye geldi. Bunlar da, icmâ-ı ümmete dâhil olup Medine mahallelerinde, çirkin bir şekilde, Osman’ı katl edip, bir nice gün ayağında bağlı ipler ile sürüyerek gezdirdiler. Müslümanlar güruh güruh gelip, sen bu zulmü, İslama ne vechle câiz gördün diyerek cenazesine dahi tekme ile vurdular) yazıyor. Bu iddialara ne cevap vermek lazım?
Cevap: Halbuki bütün İslam tarihleri, söz birliği ile vakayı olduğu gibi bildirmektedir. Mesela, Taberi büyük tarihi tercümesinde, 3. cilt, 171. sayfada diyor ki:
Hazret-i Osman “radıyallâhu anh” halife iken, Yemen’de, Abdullah bin Sebe isminde bir yahudi, eski kitapları çok okumuştu. Medine’ye gelip, halifenin yanında müslüman görünerek, halifenin gözüne girmek istedi. Fakat, halife, buna hiç yüz vermedi. Bu, her yerde hazret-i Osman’ı kötüledi. Halifeye, bu yahudi, her zaman seni kötülüyor dediler. Halife, bunu Medine’den çıkardı. Bu da, Mısır’a gidip, halifeye karşı propagandaya başladı. Çok bilgili olduğundan, cahilleri etrafına topladı. En çok söylediği şey, (Her Peygamberin bir veziri var idi. Bizim Peygamberimizin veziri de Ali’dir. Hilafet, onun hakkı idi. Osman, onun hakkını elinden aldı.) Fellahları kandırıp, Osman “radıyallâhu anh” kâfirdir dediler. Mısır valisi Abdullah bin Sad tarafından, halifeye şikayetler yazdılar. Mısırdan 4 bin kişi Medine’ye geldi. Halifenin beğenmedikleri hareketlerini, kendisine bildirdiler. Halife her suale, cevap verip, âyet-i kerime ve hadis-i şerifler ile haklı olduğunu ispat etti. Asker de, geri Mısra döndü. Bir sene sonra, Mısırdan 4.000 ve Iraktan da, 4.000 kişi geldi. Medine ahalisi silahlanıp, niçin geldiniz? dediklerinde, hacca gidiyoruz dediler. Ahali de, silahını bıraktı. Gelenlerin maksatları hazret-i Osman’ı hâl’ etmek idi. Mısırlılar, hazret-i Ali’yi, Iraklılar hazret-i Talha’yı halife yapmak istiyordu. Mısırlılar, Hazret-i Ali’ye gelip, (seni halife yapacağız) dediler. Hazret-i Ali bunlara darılıp, (Peygamberimiz “aleyhisselâm” sizin yerleştiğiniz yere gelip konacak askerin mel’un olduğunu haber verdi) buyurdu. O gece halife, hazret-i Ali’nin “radıyallâhu anh” yanına gelip, bu askerleri geri döndür dedi. Hazret-i Ali, peki deyip, sabahleyin askere nasihat verdi. Asker geri dönmekte iken, hazret-i Ali halifeye gelip, Mısır valisini değiştir. Onların istediğini tayin eyle dedi. Halife, Muhammed bin Ebû Bekr’i Vâli yaptı. Mısırlılar, Vâli ile Mısra gitti. Fakat yolda, bir haberci üzerinde halifenin mektubunu buldular. Eski vâliye emir idi ve gelenleri kabul ediniz deniyordu. O zaman yazılar noktasız olduğundan, mektuptaki fakbüluhu kelimesini, faktüluhu, katl ediniz mânâsına okudular. Mısırlılar böyle okumaya, kızdılar. Medine’ye geri döndüler. Iraklıları da döndürdüler. Halifenin evini sardılar. 20 gün sonra, Cuma gecesi, halifeye rüyada, Resûlullah “sallallâhü aleyhi ve sellem” buyurdu ki (Ya Osman! Bu gece bizim yanımızda iftar edersin!). Asker, kapıyı yıktı içeri girdi. Mervan 500 kişi ile bahçede idi. Dövüştüler. Kan dere gibi aktı. 500 kişi de ölünciye kadar savaştı. Mervan, yaralanıp yıkıldı. Önce, Muhammed bin Ebû Bekr içeri girdi. Fakat, halifenin sözüne dayanamayıp tekrar çıktı. Sonra Mısırlılardan Kinane bin Beşir girip, halifeyi Kurân-ı Kerîm okurken şehit etti. Sarayı yağma ettiler. Aşere-i mübeşşereden Ali, Talha, Saîd ve Sad “radıyallâhu anhüm” evlerinden hiç çıkmadı. Herkes üzüldü. 35 senesi, Zilhiccenin 18. Cuma günü idi. Yardıma gelen Kufe ve Mısır askeri yetişemediler. 82 yaşında idi. İkindi vakti idi. 3 gün sonra evden çıkarıp, 3 akrabası, gece Bakide defnettiler. Korkudan, kimse gelemedi. Abdullah bin Sebe, böylece istediğine, uğraştığına kavuştu. İslam topluluğuna, ilk fitne ateşini saldı. İlk kanlı yarayı açtı.
Hüsniye kitabı, bu yahudinin ortaya attığı, yıkıcı, aldatıcı sözlerle, fitne ve fesad ateşini yeniden tutuşturmaya, müslümanları parçalamaya, fikirleri dağıtmaya çalışmaktadır. Hazret-i Osman’ın “radıyallâhu anh” evi sarılı iken, müezzin, kendisini mescide çağırdı. Gelemeyeceğim, namazı Ali kıldırsın dedi. Ali “radıyallâhu anh”, yalnız Cumayı kıldırıp, diğerlerine Eba Eyyüb-i Ensari’yi vekil yaptı. Ev sarılı iken halife, hac için, yerine Abdullah bin Abbası gönderdi. Birkaç gün sonra, Mısırlılar, Ali’nin “radıyallâhu anh” yanına gelip, seni halife yaptık dediler. Kabul etmedi ve başkasını yapın! Ben de ona biat ederim dedi. Sonra Talha’ya gittiler. O da kabul etmedi. 5 gün sonra, Medine ahalisini Ali’ye gönderdiler. Çok yalvardılar. Bunlardan da kabul etmedi. Mısırlılar dedi ki biz halifesiz dönersek, çok fitneler çıkar ve önü alınmaz.
Ali “radıyallâhu anh” yeniden fitne çıkmasın diye, önce Resûlullahın “sallallâhü aleyhi ve sellem” Ashâbı biat etsin dedi. Talha ve Zübeyri “radıyallâhu anhüma” getirdiler. Ali, buyurdu ki (Benim bu işe rağbetim yoktur. Fakat müslümanlar imamsız kaldı. Hanginiz kabul ederse, elini uzatsın, ona biat edeyim) ve Talha’ya bakıp (Sen herkesten daha layıksın. Elini uzat, sana biat edeyim) buyurdu. Talha ise (Sen varken bana düşmez) dedi ve Ali’ye biat etti. 2. olarak Zübeyr biat etti. Sonra, ahali gelip biat ettiler. O gün zilhiccenin 25’i idi. Halife, hutbe okudu. Cuma namazını kıldılar. Halife ilk iş olarak, hazret-i Muaviye’yi Şam’dan azl edip, yerine Abdullah ibni Abbas’ı tayin etti. Abdullah, bunu kabul etmedi, gitmedi, (Onu azl etme, orada eski bir validir. Fitneye sebep olur) dedi. Halife vazgeçip, 1 sene sonra, yine azl etti. Birçok valileri de değiştirdi. Muaviye “radıyallâhu anh”, yeni vâliye karşı asker gönderdi. Vâli, Medine’ye döndü. Şam’dan bir haberci gelip (Şam’da yüzbinden ziyâde kişi, Osman’ın “radıyallahü teâlâ anh” kanını senden istiyorlar ve her gün mescide gelip, Osman için ağlıyorlar) dedi.
Görüliyor ki İslamda ilk fitneyi çıkaran bir yahudi dönmesidir. Müslümanları parçalayan budur. Şimdi, mezhepsizlerin onun yolunda oldukları, kitaplarından anlaşılmaktadır.
(Mesabih) kitabında diyor ki Talha bin Abdullahın “radıyallahü teâlâ anh” haber verdiği bir hadis-i şerifte, Resûlullah “sallallâhü aleyhi ve sellem” buyurdu ki (Her Peygamberin bir arkadaşı vardır. Benim de, Cennette arkadaşım Osman’dır).
Enes bin Mâlik “radıyallahü teâlâ anh” buyurdu ki Biat-ı Rıdvân yapılırken, Osman “radıyallâhu anh” yoktu. Vazife ile Mekke’ye gönderilmişti. Resûl “aleyhisselâm” iki mübarek elini birbiri ile tutup (Osman, Allah’ın ve Resûlünün işini görmektedir. Onun yerine ben biat ediyorum) buyurdu. Kendi mübarek elini, Osman’ın eli yaptı.
(Mesabih) de, Mürre bin Kab “radıyallâhu anh” buyuruyor ki Resûlullah “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” yakında çıkacak fitneleri anlatıyordu. O ânda, biri geçti. Mübarek eli ile onu göstererek, (Fitne günü, bu kimse, hidayet üzeredir) buyurdu. Kalktım, baktım. Geçen kimse, Osman idi.
Büyük âlim Mevlânâ Nureddin Abdurrahmân Câmî “rahime-hullahü teâlâ”, (Şevahid-ün nübüvve) kitabında bildiriyor ki Âişe “radıyallâhu anha” buyurdu ki Resûl aleyhisselâm dedi ki (Ya Âişe! Ashâbımdan birini istiyorum). Ebû Bekri çağırayım mı? dedim, cevap vermedi. Onu istemediğini anladım. Ömeri çağırayım mı? dedim. Ses çıkarmadı. Amcan oğlu Aliyi çağırayım mı? dedim, yine cevap vermedi. Osmanı çağırayım mı? dedim. (Çağır gelsin) buyurdu. Resûl aleyhisselâm, ona bir şeyler söyledi. Rengi sarardı. Osman halife iken, evini sardılar. (Niçin karşı koymazsın?) dediklerinde, (Resûl aleyhisselâm, bana çok şey söyledi. Ona söz verdim. Sabrederim) dedi. Hazret-i Âişe buyuruyor ki (Resûl aleyhisselâmın, o gün, ona bu hâli haber vermiş olduğunu anladım).
Abdullah ibni Abbas “radıyallahü teâlâ anhüma” buyuruyor ki Huneyn günü kâfirler dağıldıktan sonra Resûl aleyhisselâm ile birinin yanından geçtik. Resûl aleyhisselâm o kimseye (Ey Allah’ın düşmanı! Allahü teâlâ seni sevmez) buyurdu. (Bu Kureyşlileri sevmiyor) dedim. (Evet, Osman’ı sevmez) buyurdu.
Abdullah ibni Abbas buyuruyor ki Resûlullahtan işittim. Buyurdu ki (Yemin ederim ki Osman, ümmetimden 70 bin kişiye şefaat ederek, Cehenneme girmekten kurtaracaktır).
Resûlullah, kızı Rukayye’yi Osman’a verdikten bir zaman sonra, kızına (Osman bin Affan’ı nasıl buldun?) dedi. Hayırlı, iyi gördüm dedi. (Ey canım kızım! Osman’a çok saygı göster. Çünkü, Ashâbım arasında, ahlakı bana en çok benzeyen odur!) buyurdu.
Ali “radıyallâhu anh” Fâtıma-tüzzehra “radıyallâhu anha” üzerine bir daha evlenmek istedi. Resûl aleyhisselâm, bunu işitince, mübarek kalbi incindi. Ali vazgeçti ise de, affetmedi. Ebû Bekr şefaat etti, affetmedi. Ömer şefaat etti, yine affetmedi. Osman şefaat etti. Afv buyurdu “radıyallahü teâlâ anhüm ecma’în”. Sebebini sorduklarında (Öyle birinin şefaatini kabul ettim ki Allahü teâlâya, yer ile gökün yerini değiştir derse, Allahü teâlâ kabul buyurup değiştirir. Yahut, ya Rabbi! Muhammed “aleyhisselâm” ümmetinin hepsinin bütün günahlarını affet derse, affeder) buyurdu.
Ali “radıyallâhu anh” Fâtıma-tüzzehra “radıyallahü teâlâ anha” ile evlenirken düğün için parası yok idi. Zırhını satılığa çıkardı. Osman “radıyallâhu anh” pazardan geçerken, zırhı tanıdı. Dellalı çağırıp, bu zırha sâhibi ne istiyor dedi. Dellal, 400 dirhem gümüş dedi. 400 dirhemi verip zırhı aldı. Eve getirip, ayrıca 400 dirhemle zırhı, Aliyye gönderdi ve: Bu zırh, senden başkasına lâyık değildir. Bu gümüşleri de, düğünde harc et ve bizim özrümüzü kabul buyur, dedi.
Evliyânın büyüklerinden, derin âlim, İmâm-ı Muhammed Parisa “rahime-hullahü teâlâ” (Faslülhitab) kitabında buyuruyor ki: Hazret-i Ali “radıyallâhu anh” buyurdu ki: (Bazı kimseler, beni, Ebû Bekr ve Ömer ve Osmandan üstün tutuyormuş. Bunlar münâfıktır. Müslümanlar arasına ikilik sokmak, kardeşi kardeşten ayırmak için böyle yapıyorlar. Resûlullah “sallallâhü aleyhi ve sellem” bana, bunları haber verdi. Bunları görünce, öldür dedi. Müslüman görünürler. Halbuki kâfirdirler ve İslam düşmanıdırlar. Yalan söylemekle övünürler, içleri bozuktur. Kurân-ı Kerîmi değiştirirler. Dinsizlik üzerinde birleşirler. Ashâb-ı kirâmın büyüklerini, hatta Resûl-i ekremi kötülerler. Ashâb-ı kirâm arasındaki ayrılıklar üzerinde dururlar. Allahü teâlâ bunları affetmez. Küçükleri büyüklerinden ders alır. Onları böylece bozuk yetiştirirler. İslamı yıkarlar. Bidatları yayarlar. Yer yüzünde onlardan alçak yoktur. Yeryüzü, onlara küskündür. Gök onlara, lanetle gölge salar. Onlar yeryüzündeki insanların en kötüsüdür. Fitne, bunlardan çıkar. Melekler arasında, bunların adı encas [pislikler]dir. Camilerinde, kahvelerinde, mekteplerinde, Ashâb-ı kirâma lanet ederler ve bunu kendilerinin ibâdeti bilirler. Kalplerinde, insanlık duygusu yoktur. Allahü teâlâ, onları insan şeklinden çıkarır. O zamanda, sünnete yapışan, şehitlerden, âbidlerden üstün olur. Saadet, onun olur.) Ashâb-ı kirâm, bunları işitince (Ya Emrel müminin! Biz, o zamana kalırsak ne yapalım) dediler. Hazret-i Ali, buyurdu ki (Îsâ aleyhisselâmın havarileri gibi olunuz! Bizim yolumuzu öğreniniz. Allahü teâlânın emirlerine sarılmaya, Resûlüne itaate, Ashâbının hepsini sevmeye ve bu sapıkların sözlerinden, yazılarından kaçmaya uğraşınız! Hak ve sünnet üzere olmak, bidat ve dalâlet üzere olmaktan hayırlıdır) buyurdu.
İmâm-ı Refiuddin, Tac-ül-İslam Osman bin Ali Merendi, Abdullah bin Ömer’den haber verdiği hadis-i şerifte, Resûlullah “sallallâhü aleyhi ve sellem” (Allahü teâlâ, size namazı, orucu, haccı, zekatı farz ettiği gibi, Ebû Bekr-i Sıddîk’ı ve Ömer Fâruk’u ve Osman Zinnureyn’i ve Ali Murteza’yı sevmeyi de farz etti. Bu dördünden birini sevmeyen kimsenin namazı da, orucu da, haccı da, zekatı da kabul olmaz. Kıyamet günü, bunlar, mezardan, ateşe [Cehenneme] götürülür) buyurdu.
Tavsiye Yazı –> Peygamber efendimiz nasıl vefat etti?