Sual: İbni Teymiyye kâfirler ebediyen cehennemde kalmayacak deyince kâfir oluyor da, neden İmam-ı Azam ile “büyük günah işleyenin kâfir olacağını” tartışan “Bağdat’ın büyük âlimleri” kâfir olmuyor? Veya sofiyye-yi aliyye büyükleri Allahü teâlâ’nın sıfatları için Zât-ı ilahînin aynıdır diyerek niçin bid’at ehli olmuyorlar? Birisi hata edince bid’at ehli veya kâfir olduğuna hükmedildiği halde, başka bir âlim aynı şeyi yaptığı zaman “Bu konuda yanılmış ama kendisi ehl-i sünnet âlimidir” denilebiliyor? Bu fark nedir?
Cevap: İbni Teymiyye’ye kâfir denemez. “Kâfirler ebediyyen cehennemde kalmayacak” sözünü bir te’ville söylemiştir. “Cehennemden herkes çıkarılır. Yerde otlar biter” hadis-i şerifini esas alıyor. Bu hadis-i şerifin cehennemin müminlerin gittiği kısmı için olduğunu âlimler söylemiştir. Bir hususta âlimler icma’ya vardıktan sonra hâlâ böyle söylediği için, ulemâ kendisini bid’ata nisbet etmiştir. Bazı âlimler icma’ya aykırılık küfr olduğu için böyle inanmanın da küfre sebep olacağını bildiriyor. İcma’ya aykırı konuşmak her âlime göre küfr değildir. İlmî münâzarada “küfre düşer” demekle hakikatte küfre düşmenin aynı şey olmadığını İbni Âbidin bildiriyor. Âlimler münâzara esnasında hasmını ilzam etmek için böyle söyler. Bu hakikatte küfr manasına gelmez. Münâzaranın usulü böyledir. İmam-ı Azam zamanında henüz bu gibi âyet-i kerimelerin mânâ ve muhtevası hususunda icma’ya varılmış değildi. İcma’dan evvel herkesin ictihadını beyan etmekte serbest olduğu malumdur.
Muhyiddin İbnül-Arabî hazretleri de İbni Teymiyye gibi kâfirlerin ebedi cehennemde kalmayacağını söylediği hale, neden İbni Teymiyye gibi tenkit edilmiyor, denirse; kâfirler için Cehennemin ebedî olup olmadığı meselesinde İbnü’l-Arabi, İbni Teymiyye ile aynı düşünmüyor. İbnü’l-Arabî, “Cehennemlikler ebediyen Cehennemde kalırlar; fakat bir müddet azap gördükten sonra bir nevi muafiyet (bağışıklık) kazanarak taşlaşır veya elem duymayacak hâle gelirler” diyor. İbn Teymiyye ise, “Mü’minler Cehennemden çıktıktan sonra, kâfirlerin azabı uzun zaman devam etse de ebedî değildir; bir gün sona erecektir” diyor. Zâhidü’l-Kevserî hazretleri bu meseleyi ele almıştır.
Nitekim Muhyiddin İbnü’l-Arabî şöyle söyler: “Cehennemden asla çıkamayacak olan Cehennemlikler 4 kısımdır: Birincisi; Nemrud, Firavun ve benzeri kimselerdir ki, Allah’a karşı rablık dava etmişlerdir. İkincisi; Müşriklerdir; Allah’a şirk koşanlardır. Üçüncüsü; Muattaladır; Allah’ın fiillerini kabul etmeyen; O’nu âtıl bırakan kâfirlerdir. Dördüncüsü ise münâfıklardır. İnsan ve cinlerden oluşan bu 4 grup, Cehennemin asıl sâkinleridir; oradan asla çıkmayacaklardır. Cehennemde ebedî kalanlar -Allah’ın haklarında tayin ettiği- cezalarının müddeti bittikten sonra, artık ateşe karşı bir ünsiyet (alışkanlık) kazanacaklardır. Acıyı hissetme hassaları kaybolup; artık elemi, sızıyı, ağrıyı duymaz hâle geleceklerdir. Hatta uykuda olan birinin -rüyada- gördüğü türden hayalî bir lezzeti bile hissedebileceklerdir.” (Muhyiddin İbnü’l-Arabî, el-Fütûhât-ı Mekkiyye, Beyrut, I/199 vd; III, 98, 99; IV, 327-328.)
İbn Teymiyye ise bâtıl görüşünü desteklemek için müstakil bir risale bile kaleme almıştır. Arada dağlar vardır. İbn Teymiyye, sadece bununla değil, tecsim ve teşbihe dair başka görüşleriyle ehl-i sünnetten çıkmıştır. İbnü’l-Arabî ise, Ehl-i sünnet’in bu hususta kabul ettiği iki görüşten, daha az sahih olanını kabul etmiştir.
Tavsiye Yazılar —> Vehhabilerin başlıca fikirleri nelerdir?