(Mesâil-i mühimmeye cevâb-ı Nu’mân) adında bir kitap elimize geçti. İslam harfleri ile 1385 [m. 1965] de Şam’da 2. baskısı yapılmış. Kitabı yazan Anadolu’nun Gümüşhane velâyetinde, eski Şiran müderrisi Mustafa oğlu Osman efendinin oğlu, Gümüşhaneli Osman Zeki adında bir vehhâbî imiş. Bu çocuğun, Şiran kazasından Hicaza gidip, sapıtmış olduğu anlaşılmaktadır. Bu bozuk ve zararlı kitap, Hicazda Türk hacılarına, parasız dağıtılmaktadır. Din bilgisi az olanlar, kitaptaki yanlış ve yalan yazıları doğru sanarak, felakete sürüklenmektedir. Bidat ehline aldananların hacları ve hiçbir ibâdetleri kabul olmaz. Hacı olalım derken, doğru yoldan çıkmış, bidat, dalâlet felaketine sürüklenmiş olurlar.
96 sayfa ve küçük olan bu kitabında diyor ki:
(Kurân-ı Kerîm ve Resûl-i Rabbil’âlemin, namaz kılmayana müşrik ve kâfir dedi. Vitir namazını, kunut okumadan bir rekat kılmak yetişir. Resûlullah dahi şevval ayının hilalini bilmiyordu. Bunun için, filan gaybı biliyor. İmdad ediyor diyenler, Allahtan korkup, insanlardan utansınlar. Çünkü, böyle şeyleri Kuran ve Peygamber yasaklamıştır. Bu utanmazlar, Peygamber efendimizle konuşup, Onun emri ile hareket ettiklerini, yutturuyorlar. Eşekten daha aşağı olduklarını yayıyorlar. Bu doğru olsaydı, Ashâb-ı kirâm arasında harp olmazdı. Resûlullah ile konuşup, Onun emri ile sıkıntıdan kurtulurlardı. Vesile âyet-i kerimesinin mânâsı, emirleri yapmak, yasaklardan sakınmaktır. Nâfilelerle meşgul olmaktır. Kabirde olanlardan imdad ve bereket istemek değildir. Çünkü böyle yapmak eşeklik ve müşrikliktir. Müslümanlıkta böyle bir şey yoktur. Din-i İslam, böylelere müşrik ve kâfir diyor.
Gayri ihtiyârî hâricinde farz namazı terkedeni Allah ve Resûlü tekfir ediyor. Bunların kaza kılmaları da kabul olmaz.
Filan falanın sözleri, ahirette insanı kurtarmaz. Kitaba ve sünnete güvenmeyip, filanların sözleri ile ibâdet yapanlar, Cehenneme gideceklerdir. Kabirde o büyük denilen zatlardan sual olmayacak. Allahtan ve Resûlünden olacaktır. Allahü teâlâ, bilmediğinizi ehl olanlardan sorup anlayın buyurdu. Yakalarını kurtarmak için Kuranın ve hadisin zâhiri ve bâtıni mânâları vardır. Biz bâtınisini anlamayız derler. Allah, Ehl-i imana, anlayamayacağı, yapamayacağı şeyleri emretmez. Bu hususta (Ömer Rıza)nın kitabına bakınız. Pırlanta dürbin takınız, diyor.
Korkulu zamanda, ayakta yürürken de namaz kılmak, Bakara sûresinin 238. âyetinde emrolunuyor. Hadislerde kunut okumak emrolunmadı. Kunutsuz vitir kılmak sahihtir. Yalnız farzları ve bir rekat vitri kılana dil uzatılmaz. Sünnetleri kılanlara sevap vardır. Kılmayanlara günah yoktur.
Ey kardeşlerim! Ayetten, hadisten söylüyorum. Kafamdan söylemiyorum. Hırlıyan ve uluyan müşrikler, Resûlullaha yalancı, büyücü diyenler gibidir. Kitabı ve sünneti bildirenlerden kaçanlar, Haktan kaçan alçaklara benziyor, diyor.
Mevlid okumak, tarîkatlar, delail-i şerif okumak, iskat ve telkin, sonradan ortaya çıkarıldı. Batıl ve merdutturlar. Bunları çıkaranlar, kendilerini Allahü teâlâ yerine koymuş oluyor. Kabul edip yapanlar da, bunlara tapmış oluyorlar. Dinde her şey bildirildi. Söylenmedik kalmadı. (Ümmet 73 fırkaya ayrılacak, bunlardan yalnız, benim ve Ashâbımın yolunda olanlar kurtulacaktır) buyuruldu. Bütün tarîkatler batıldır. Resûlullah zamanında olmayan şeyler merduttur. Kadri, Şazili, Mevlevi, Nakşbendî, Rıfai, Ticani, Hâlidi, Üveysi… daha nice tarîkatler, doğru yoldan ayrılmak, Kurana uymamaktır. Müslüman adından başka her ismi atmalıdır. Zaman-ı saadetteki gibi kardeş olmalıdır. Selameti, kabirlerden, ölülerin ruhlarından istemek gibi, din-i İslamda olmayanı yaparak, kâfir müşrik olmamalıdır. Dinimiz, zikir, tesbîh ve tekbîr için boncuklar ve tekkeler ve kabirler üzerine türbe, kubbe yapmayı emretmedi. Türbeleri yıkmayı emretti. Allahü teâlâ, (Bana duâ ediniz! Kabul ederim) dedi. Peygamberlere duâ ediniz veya Evliyâya duâ ediniz demedi. Yani mevta ile tevessül veya kabirlerinden ve rûhâniyetlerinden imdad talep ediniz demedi. Peygamberlerin bize fayda ve zarar veremeyeceğini Allah bildiriyor. Kurân-ı Kerîmin yoktur dediğini istemek, Allahü teâlâya inanmamak olur. Mevtadan imdad talep edenler kâfir ve müşriktirler. Peygamberin okuduğu salavâtlar vahiydir. Başkasının söylediği salavâtlar bidattir. Bidat, vahiyden üstün olamaz. Delail kitabını yazan, kendini Allah makâmına koymuş. İbadet icad etmiş. Okuması için günler tayin etmiş. Allaha inâbe yerine, şeyhlere inâbe ediyorlar. Ashâb-ı kirâm, tarîkat, mevlid ve salavât tertip ve ihdas etmediler. Sonra gelenler, vatan himayesi ve düşmanın kahr olması için, (salât-i münciye), (salât-i nariye) gibi bidatler emrettiler. Millet, iskat yapılır diyerek, ibâdeti terkediyor. Telkini de ölü işitmez. İslamda yeri yoktur). Vehhâbî yazarın yalan, bozuk sözleri tamam oldu.
Allahü teâlâ ve Onun Resûlü, namazın emrolunduğuna inanmadığı, ehemmiyet vermediği için kılmayana kâfir dedi. Tembellikle kılmayan kâfir olmaz. Fasık, günahkar olur. Hanefi mezhebinde vitir namazını 3 rekat kılmak vâcibdir. Peygamberimizin vitri 3 rekat kıldığı, (Merakıl-felah) da ve (Sünen-i Ebû Davud) de ve (Münavi) de yazılıdır. Kunut duâsı okumak da vâcibdir. İmâm-ı Ebû Yusuf’a ve Muhammed’e ve İmâm-ı Ahmed’e ve Şâfiî’ye “rahime-hümullahü teâlâ” göre sünnettir. Ebû Davud’ün bildirdiği ve (Münavi) de yazılı olduğu gibi, (Resûlullah, vitir namazını kılarken kunut duâsını okurdu.) Kunut olarak, belli olan duâyı okumak, söz birliği ile sünnettir. Bunu bildiren hadis-i şerif, Şernblalinin (Merakıl-felah) kitabında yazılıdır. Vâcib ve sünneti ehemmiyet vermediği için terkeden kâfir olur. Ehemmiyet ve değer verip tembellikle vâcibi bir kere, sünneti ise, devamlı terkeden günaha girer. Bu [bozuk kitabı yazan] alçak vehhâbî, hanefi olan müslümanları mezhebinden çıkarmak istiyor. Mezhepsiz yapmak istiyor. Mezhepsiz olan, Ehl-i sünnetten ayrılmış olur. Ehl-i sünnetten ayrılanın da, ya sapık, yahut kâfir olduğu, (El-besair) kitabında yazılıdır. Bu kıymetli kitabı Hindistan âlimlerinden Muhammed Hamdullah yazmış, 1395 [m. 1975] de İstanbul’da da bastırılmıştır.
Resûlullah “sallallâhü aleyhi ve sellem” kendiliğinden gaybı bilmez. Fakat, Allahü teâlâ, Peygamberine vahiy ile ve Evliyâsına ilhâm ve kerâmet ile gaybı haber verir. Hazret-i Ömer’in İran’daki askeri görmesi ve kumandanları Sariye’ye söylemesi, onun da işitmesi, böyle olmuştur. Evliyânın kendisi gaybı bilmez. Fakat, Allahü teâlâ, dilediği şeyleri onlara bildirir. Veya ruhlarına kuvvet vererek, görür ve bilirler. Böyle olduğunu Kurân-ı Kerîm ve hadis-i şerifler haber vermektedir. Fethu’l-mecid vehhâbî kitabı da, 268. sayfasında, (Yeryüzü bana küçültüldü. Doğuyu, batıyı, avucumdaki aynada imiş gibi, hep gördüm) hadis-i şerifini yazmaktadır. 192. sayfadan başlayan 24.maddeyi lütfen okuyunuz! Resûlullah, diri iken de, öldükten sonra da, Ashâbı arasında olacak fitneleri, dilediklerine söyledi. Kazaya râzı olmalarını bildirdi. Çoğuna şehit olacaklarını müjdeledi. Taberani’nin haber verdiği ve Künuzü’d-dekaık kitabında yazılı hadis-i şerifte, (Hüseyin, 60 senesinde öldürülür) buyuruldu. Bunun gibi, hazret-i Osman’ın ve hazret-i Ali’nin ve başka Sahabilerin “radıyallâhu anhüm” şehit olacaklarını haber verdi. Sabır eylemelerini emir buyurdu. Ashâb-ı kirâma şehit olacaklarını bildirmek, onlara müjde vermek idi. Onlar, şehit olmamak için değil, şehit olmak için duâ ederlerdi. Resûlullah, Ashâbının imdadına niçin yetişmedi sözü, cahilce bir sözdür. Allahü teâlâ, Uhud muharebesinde Resûlünün imdadına niçin yetişmedi demeye benzemektedir. Resûlullah, Ashâbı arasındaki muharebeleri görseydi, seslerini işitseydi, onlara emir verir, sıkıntıdan kurtarırdı gibi ahmakça sözler, haşa Allahü teâlânın, Uhud günü olan facia ve sıkıntıları görmediğini, duâ ve istigaseleri işitmediğini söylemek demektir. (Cevab-ı Numan) vehhâbî kitabının, böyle ahmakça, alçakça sözlerine inanmaktan, aldanmaktan Allahü teâlâya sığınırız. Din büyükleri, kaza ve kaderi değiştirmek istemez. Onu haber alırlarsa râzı olurlar. Hadis-i şerifte, “İzâ tehayyertüm fil-umûr,
feste’înû min ehlil-kubûr!” (İşlerinizi şaşırdığınız zaman, kabirdekilerden yardım isteyiniz!) buyuruldu. Bu hadis-i şerif Osmânlı devletinin 9. şeyhülislamı büyük âlim, müftî-üs-sekaleyn İbni Kemâl Paşa’nın “rahime-hullahü teâlâ” (Kırk hadîs)kitâbınında vardır. İşlerine gelmeyen hadis-i şerifleri örtbas ediyorlar. Fakat, güneş balçıkla sıvanamaz. Cevap veremeyince, şirktir, eşekliktir diye, işi gürültüye getiriyorlar. Tembellik ederek, dünya işlerine dalarak namaz kılmayan kâfir olmaz. Namazı vazife, borç bilmeyen, farz olduğuna inanmayan kâfir olur.
Filan falanın sözleri diyerek, Ehl-i sünnet âlimlerine taş atmaktadır. (Ehl-i sünnet âlimleri), Kurân-ı Kerîmden ve hadis-i şeriflerden anladıklarını ve Ashâb-ı kirâmdan işittiklerini kitaplarına yazmışlardır. Kendi görüşlerine ve düşündüklerine güvenmemişlerdir. Her yazdıklarına, ayetten, hadisten veya Ashâb-ı kirâmın sözlerinden vesikalar, senetler bildirmişlerdir. Kitaba ve sünnete uymak ve Ashâb-ı kirâmın yolunda bulunmak isteyenlerin, Ehl-i sünnet kitaplarını okumaları lâzımdır. Fethu’l-mecid kitabının 492. sayfasında de yazılı olan hadis-i şerif ile övülmüş, hayırlı asrın en iyileri olan, Ehl-i sünnet âlimleri, kitabı ve sünneti anlayamamış da, bin sene sonra, çölden meydana çıkan vehhâbî sapıkları, daha iyi anlamış demek için deli veya ahmak, yahut zındık olmak lâzımdır. Vehhâbî kitabının, akla, ilme uymayan saçma yazıları, Kurân-ı Kerîmi ve sünnet-i nebeviyeyi hiç anlamadığını açıkça göstermektedir. Âyet-i kerimeleri ve hadis-i şerifleri oyuncak yapmış, dilediği gibi mânâ veriyor. Kabirde Allah ve Resûlünden sorulacaktır. Bu suallere, Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdikleri gibi cevap veremeyenler, Cehenneme gideceklerdir. “Bilmediğinizi, ehl olanlardan sorup anlayın!” mealindeki âyet-i kerimeyi kendi de yazıyor. Her müslümanın, bu âyet-i kerimeye uyarak, Ehl-i sünnet kitaplarını okuyup öğrenmeleri lâzımdır. Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarını okumayanlar, bu âyet-i kerimeye uymamış olur. Câhil kalır. Mezhepsizlerin yalanlarına aldanıp, Cehenneme gider. Deylemi’nin ve Münavi’nin bildirdikleri hadis-i şerifte, “Bâtın ilmi, Allahü teâlânın sırlarındandır. Emirlerinden biridir” buyuruldu. Resûlullah efendimiz, İlm-i bâtını haber veriyor. Allahü teâlânın emridir diyor. Bu kitap ise, İlm-i bâtını, Ehl-i sünnet uydurdu diyor. Allahü teâlâ, emirlerini ve yasaklarını herkes için bildirdi. Bunlar, anlaşılabilecek ve yapılabilecek şeylerdir. Bunlara uymak, herkese farzdır. Bâtın bilgilerini ve müteşâbih âyet-i kerimeleri ise, herkes anlayamaz. Bunlarda bildirilenleri anlamak ve yapmak, ulema-i rasihine mahsustur. Bunlar, tasavvuf yolunda ilerleyip olgunlaşmış derin âlimlerdir. Bu ilimlerden ve bu rasih âlimlerden haberleri olmayanlar, inkâr ediyorlar. Ömer Rıza’nın bozuk yazılarını yalnız mezhepsizler beğenir.
Bakara sûresi, düşman karşısında ve boğulmak ve yanmak tehlikesinde olanın ve hayvan saldırırken, mümkün olan tarafa dönerek namaz kılınacağını bildirmektedir. Fıkıh kitapları buyuruyor ki korku arttığı zaman, cemaat ile kılınmaz. Yalnız olarak ayakta durarak veya hayvan üstünde kılınır. Yukarıdaki tehlikelerden kaçarken, vakti kaçırmamak için, ancak hayvan üstünde giderek kılınabilir. Âyet-i kerimenin ayakta mümkün olan tarafa dönerek kılmak olduğu (Merakıl-felah) haşiyesinde yazılıdır. Âyet-i kerimedeki (Ricalen) kelimesinin (yürüyerek) demek değil, (ayakta durarak) demek olduğu tefsirlerde ve (Cevhere) fıkıh kitabında açıkça yazılıdır. Bu bozuk vehhâbî kitabı, burada da, hanefileri aldatmaya, yürürken namaz kıldırmaya çalışmakta, bunun için de âyet-i kerimeye yanlış mânâ vermekten çekinmemektedir. Bir müslüman, sünnetleri, ehemmiyet vermeyerek kılmazsa kâfir olur. Ehemmiyet verip, devamlı kılmazsa, günaha girer. Bu kitap, ayetten, hadisten söylüyor ise de, bunlara uydurma mânâ veriyor. Ehl-i sünnet âlimleri “rahime-hümullahü teâlâ”, Resûlullahın ve Ashâb-ı kirâmın anladıklarını araştırıp, Onlardan öğrendikleri mânâları kitaplarına yazmışlardır. Böyle olduğunu vehhâbîler de bildiriyorlar. (Feth-ul-mecid) kitabı (388). sayfasında, (Ebû Hanîfe “rahimehullah” dedi ki: Kitabullaha ve Resûlullahın hadisine ve Sahabenin sözlerine uygun olmayan bir sözümü bulursanız, bu sözümü bırakınız! Onları alınız! İmâm-ı Şâfiî dedi ki: Kitabımda, Resûlullahın sünnetine uymayan bir şey bulursanız, benim sözümü bırakıp, Resûlullahın sünnetini alınız!) diyor. Ehl-i sünnet âlimlerinin “rahime-hümullahü teâlâ”, Kitabullaha ve hadis-i şeriflere ne kadar sıkı sarılmış olduklarını, vehhâbî kitabının bu yazısı da göstermektedir. Bunun içindir ki Kurân-ı Kerîmin ve hadis-i şeriflerin doğru mânâlarını anlamak isteyenler, Ehl-i sünnet âlimlerinin kelam ve fıkıh kitaplarını okumalıdır. Kitabı ve sünneti bildiren Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarından kaçanların, Haktan kaçan alçaklara benzediklerini, kendi kitapları da yazmış oluyor.
Tavsiye Yazı: Mevlid okutmak bidat mi?
Tavsiye Yazı: Delail-i şerif okumak caiz mi?
Tavsiye Yazı: Tarikatlar bidat midir?
İskat ve telkin, bidat değildir. Dinimizin emri ile yapıldıkları (El-Besair) kitabında vesikaları ile uzun yazılıdır. Lütfen oradan okuyunuz! Buhârî’de ve Müslim’de ve İmâm-ı Ahmed’in Müsned’inde ve Münavi’de “rahime-hümullahü teâlâ” yazılı hadis-i şerifte, (Ölülerinize kelime-i tevhid telkin ediniz!) buyuruldu. Tembellerin, kötü kimselerin [kabirdekilere yapılacak olan] iskata ve telkine güvenerek ibâdet yapmayacaklarını, kötülük yapacaklarını söylemek, dinimizin bu iki emrini kötülemek olur. Tembeller ve kötüler, Allahü teâlânın merhametini, affedici olduğunu ileri sürerek, ibâdeti bırakıyor, her kötülüğü, taşkınlığı yapıyorlar. Acaba buna karşı ne diyecekler?
Dinde her şey bildirildi. Ehl-i sünnet âlimleri “rahime-hümullahü teâlâ”, bu bilgileri araştırdı. Ashâb-ı kirâmdan işittiklerini, öğrendiklerini kitaplarına yazdılar. Biz de, dinimizi bu kitaplardan öğreniyoruz. (Cevab-ı numan) kitabının yazarı, bu bilgileri bozmaya, İslamiyeti değiştirmeye uğraşıyor. Herkesi aldatabilmek için, âyet-i kerimelere ve hadis-i şeriflere yanlış, bozuk mânâlar veriyor. Resûlullah “sallallâhü aleyhi ve sellem”, müslüman adını taşıyanların 73 fırkaya [partiye] bölüneceklerini, bunlardan 72sinin Cehenneme gideceklerini, yalnız Ashâbının yolunda gidenlerin Cennete gideceklerini bildirdi. Bu bir fırka, Ehl-i sünnet olan müslümanlardır. Çünkü, Ehl-i sünnet âlimleri “rahime-hümullahü teâlâ”, bütün bilgilerini Ashâb-ı kirâmdan aldılar. Her işlerinde Kitaba ve sünnete sarıldılar. (Ehl-i sünnet vel-cemaat) demek, Resûlullahın “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” ve Onun cemaatinin, yani Ashâbının yolunda olan müslümanlar demektir. Ehl-i sünneti kötüleyeceği yerde, bozuk ve sapık olan 72 fırkayı kötüleseydi, doğru bir iş yapmış olurdu. Fakat, böyle yapmadı. Çünkü, âyet-i kerimelerde meâlen, (Habis, kötü olanlar, habislerle işbirliği yaparlar) buyuruldu. Kendisi de habis, sapık olduğu için, sapıklarla birleşerek, Ehl-i sünnete saldırdı. Bütün müslümanların birleşmeleri, kardeş olmaları lâzımdır. Fakat hak yolda, Ehl-i sünnet yolunda birleşmek lâzımdır. Resûlullah “sallallâhü aleyhi ve sellem” sapıkların birleşemeyeceklerini, 72 fırkaya parçalanacaklarını bildirdi. Müslümanlar, sapıtmamalıdır. Hak yola, Ehl-i sünnetin doğru yoluna gelmeleri, hidayete kavuşmaları, sapıklıktan kurtulmaları lâzımdır.
Resûlullah efendimiz, (İşlerinizi şaşırdığınız zaman, kabirdekilerden yardım isteyiniz!) buyurdu. Ashâb-ı kirâmın hepsi, bu hadis-i şerife uyarak, kabir-i saadeti ziyaret etti. Habîbullahtan “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” istigase ettiler, yardım dilediler. Böylece, muradlarına kavuştular. Resûlullah da, “sallallâhü aleyhi ve sellem” vesileye yapışırdı. Kul ile istigase ederdi. İbni ebû Şeybenin bildirdiği ve Münavi’nin Künuzü’d-dekaık kitabında yazılı olduğu gibi, (Resûlullah “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” sıkıntılı olduğu zamanlarda Ashâb-ı kirâmın fakirlerini vesile ederek, bunlar hürmetine, Allahü teâlâdan yardım isterdi). Böyle yaptığı, İmâm-ı Rabbânî’nin “rahime-hullahü teâlâ” (Mektûbât) ında da yazılıdır. Asırlar boyunca, İslam âlimleri de, Veliler de, Sâlihler de, bu hadis-i şerife uydu. (Cevap-ı numan) kitabının yazarı, İslamiyette böyle şey yoktur diyerek, bu ve benzeri hadis-i şeriflere karşı geliyor. Yalanlarla, iftirâlarla, İslamiyeti bozmaya kalkışıyor. Hakiki müslümanlara kâfir, müşrik diyor. Allahü teâlâ, nice âyet-i kerimelerde meâlen, (Zikir ediniz, tesbîh okuyunuz! Allahü ekber deyiniz) buyuruyor. Resûlullah da, bunları okuyor ve okumamızı emrediyor. Çekirdeklerden dizilmiş tesbîhi görüp, mâni olmadı. Bu ise, müslümanlıkta böyle şeyler yoktur diyor. Güneş balçıkla sıvanamaz! Dinimiz türbeleri yıkmayı emretti diyerek yalan söylüyor. Ashâb-ı kirâm “radıyallahü teâlâ anhüm ecma’în” Resûlullahın “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” türbesini yıktı mı? Yıkmadılar. Türbeyi, ağlayarak, yalvararak ziyaret ettiler.
Allahü teâlâ, (Peygamberime itaat ediniz!) buyurdu. Resûlullah da, (Kabirde olanlardan yardım isteyiniz!) buyurdu. Deylemi’nin ve Münavinin bildirdikleri hadis-i şerifte, (Kabirdekiler olmasaydı, yer üstündeki insanlar yanarlardı) buyuruldu.
Müslümanlar, hiçbir kabirden, hiçbir ölüden bir şey istemez. Meyyit hürmeti ve hatırı için, Allahü teâlâdan ister. Allahü teâlâ da, o sevdiği kulunun hatırı için, bu dileği ihsan eder, verir. Müslümanlar, bir Ârifin, Velînin “rahime-hullahü teâlâ” ruhundan, feyiz ve mârifet ister. Böylece o Velînin rûhâniyetinden feyiz alır. Faydalanır. Böyle, ruhlardan istifade ederek, Velî olanlara, (Üveysi) denir. Müslümanlar, dünya işleri için hem çalışır, teknikte ilerler. Hem de, Allahü teâlâya duâ eder, yalvarır, yardım dilerler.