Sual: Keramet hak mıdır? Bir velide harikulade haller görülebilir mi? Bir insanda harikulade haller görülmesi onun derecesinin yüksek olduğunu gösterir mi?
Cevap: Hadika kitabının, 182. sayfasında, İmâm-ı Kastalani’nin Mevahib-i ledünniye kitabından alarak buyuruyor ki Allahü teâlâyı sevmek 2’ye ayrılır: Farz olan sevmek, farz olmayan sevmek. Farz olan sevmekle, emirleri yapılır. Yasaklarından sakınılır. Kaza ve kaderine râzı olunur. Haram işlemek ve farzları yapmamak, bu sevginin gevşek olduğunu gösterir. Farz olmayan sevgi, nâfileleri yaptırır. Şüphelilerden sakınmaya sebep olur. Buhârî’nin Ebû Hüreyre’den “radıyallâhu anh” haber verdiği, “Allahü teâlâ, kulumu bana yaklaştıran şeyler arasında bana en sevgili olanları, ona farz kıldığım şeylerdir. Kulum nâfile ibâdetleri yapmakla bana o kadar yaklaşır ki onu çok severim. Onu sevince, onun duyan kulağı, gören gözü ve tutan eli ve yürüyen ayağı olurum. Her istediğini veririm. Benden yardım isteyince, imdadına yetişirim buyurdu” hadis-i kudsi gösteriyor ki Allahü teâlânın çok sevdiği ibâdet, farzları yapmaktır. Burada bildirilen nâfile ibâdetler, farzlarla birlikte yapılanlardır. Bunlar, bu farzlardaki kusurları tamamlar. Ömer bin Ali Fakihani diyor ki “Bu hadis-i şerif gösteriyor ki farzlarla birlikte nâfile ibâdetleri yapan, Allahü teâlânın sevgisini kazanır.” Ebû Süleyman Hattabi diyor ki “Bu hadis-i şerif gösteriyor ki bunların duâları kabul olur”. Bunların duâ ettikleri kimseler, muradlarına kavuşurlar. [Fakihani İskenderi Maliki [m. 1334] de vefât etmiştir. Ebû Süleyman Ahmed Hattabi Büsti, [m. 998] de vefât etmiştir. Velilerden duâ , yardım beklemek, bunun için onlara yalvarmak şirk olur demek, bu hadis-i şerife inanmamak olur.]
Abdülgani Nablüsi “rahime-hullahü teâlâ”, buyuruyor ki Cüneyd-i Bağdâdî’den başlayarak, buraya kadar yazdıklarımızı, tasavvuf büyüklerinden Abdülkerim Kuşeyri’nin “rahime-hullahü teâlâ” risalesinden aldım. Tarafsız olarak bunları incele! Adı geçen bu tasavvuf büyüklerinin, Velilerin, İslamiyete nasıl yapışmış olduklarını gör! Bütün keşflerini, kerâmetlerini, kalp bilgilerini, ilhamlarını, hep Kitap ve Sünnet ile ölçmektedirler. Resûlullahın “sallallâhü teâlâ aleyhi ve sellem” yolundan ayrılan câhillerin sözleri ileri sürülerek, Ehl-i sünnet âlimlerine, tasavvuf büyüklerine dil uzatmak, bir müslümana yakışır mı? Bu Velilere ve bu Allah adamlarını seven müslümanlara, müşrik diyene inanılır mı? Evliyânın kerâmetleri haktır, doğrudur. Ehl-i sünnet îtikadında olan ve İslamiyete uyduğu görülen kimselere, Allahü teâlânın âdeti dışında, [yani fizik, kimyâ ve fizyoloji kanunları dışında] ikram ettiği, ihsan ettiği şeylere kerâmet denir. Bir Velî, kerâmet sâhibi olduğunu söylemez. Kerâmet göstermesini dilemez. Kerâmet, Velînin ölüsünde de, dirisinde de hâsıl olur. Peygamberler ölünce, Peygamberlikten ayrılmadıkları gibi, Veliler de ölünce, evliyâlık derecesinden düşmezler. Veliler, Allahü teâlâya ve sıfatlarına ariftirler.
Osmanlı devletinde yetişmiş olan âlimlerin büyüklerinden Ehi-zade Abdülhalim bin Muhammed “rahime-hullahü teâlâ”, Es-sâdât fî-isbâti’l-kerâmeti lil-Evliyâ-i hâlel-hayât ve ba’del memât kitabında, Allahü teâlânın Evliyâya kerâmet verdiğini, kerâmetlerin öldükten sonra da devam ettiğini vesikalarla ispat etmektedir. Abdülhalim efendi, [m. 1604] de vefât etmiştir. Merginani’nin Hidaye’sine yaptığı şerh ile Eşbah’a talikı ve “Dürer ve Gurer” haşiyeleri çok kıymetlidir. Sadüddin-i Teftazani “rahime-hullahü teâlâ” Akâid-i Nesefiyye şerhinde, Evliyânın kerâmetlerini uzun yazmıştır. Birçok âlimler, bu şerh üzerine haşiyeler yapmışlardır. Bunlardan biri, Hindistan âlimlerinden Abdülaziz Ferhari’nin “rahime-hullahü teâlâ” (Nebras) ismindeki Arabî şerhidir. Buna da, Muhammed Berhurdar Mültani “rahime-hullahü teâlâ” çok kıymetli bir haşiye yapmıştır. Bunun 476. sayfasında diyor ki “Kerâmetin mevcûd olduğunu ispat eden vesikaların en kuvvetlisi, Ashâb-ı kirâmın çoğundan hâsıl olan kerâmetlerdir. Bunları bildiren çeşitli kitaplar arasında, İmâm-ı Cafer Müstagfirinin “rahime-hullahü teâlâ” Delailü’n-nübüvve kitabıdır. Mutezile sapık fırkasında olanlar, kerâmeti inkâr etti ise de, Ehl-i sünnet âlimleri bunlara uzun cevaplar vermişlerdir”. Abdülaziz Ferhari [m. 1824] de Hindistan’da, İmâm-ı Cafer Müstagfiri Nesefi de, [m. 1041] de vefât etmişlerdir.
Sual: Kerametin hak olduğuna Kur’an-ı kerimden deliliniz var mıdır?
Cevap: Kurân-ı Kerîmde, birçok Velilerin kerâmetleri bildirilmektedir. Îsâ aleyhisselâm babasız dünyaya gelince, hazret-i Meryem’de görülen kerâmetler bunlardandır. Zekeriya aleyhisselâm hazret-i Meryem’in odasına geldiği zaman, yanında yiyecek olduğunu görür. Bunu nereden aldın derdi. Çünkü, onun yanına, Zekeriya aleyhisselâmdan başka, kimse girmezdi. O da, Allahü teâlâ yarattı cevabını verirdi. Ashâb-ı Kehfin kerâmetleri de, Kurân-ı Kerîmde bildirilmektedir. Mağarada senelerce aç ve susuz kaldılar. Asaf bin Berhıya’nın, Belkıs’ın tahtını Süleyman aleyhisselâma getirmesi de Kurân-ı Kerîmde bildiriliyor. Ashâb-ı kirâmın ve Tabiînin binlerce kerâmetleri, kitaplarda yazılıdır ve dillerde dolaşmaktadır. Mezhepsizlerin, kerâmetlere inanmamalarına pek de şaşmamalıdır. Çünkü, kendilerinde kerâmet hiç hâsıl olmadığı gibi, hocalarında ve büyük bildiklerinde böyle şeyler görüldüğünü duymuyorlar. İmâm-ı Necmeddîn Ömer Nesefi’den “rahime-hullahü teâlâ” kerâmeti sorduklarında, Allahü teâlânın, Evliyâsına, yani sevdiği kullarına, adetini bozarak, ihsanda bulunması, ehl-i sünnete göre câizdir buyurduğu, İbni Âbidin’de, Mürted bahsi sonunda yazılıdır. [Ömer Nesefi, [m. 1143] de, Semerkant’ta vefât etmiştir.]
Sual: Keramet hakkında fıkıh kitaplarında malumat var mıdır?
Cevap: Evliyânın az zamanda uzak yerlere gittikleri ibni Âbidin’de, (Nesebin sübutü faslı) sonunda da yazılıdır. Bunun üzerine Şâfiî ve hanefi mezheplerinde, fıkıh meseleleri bile yapılmıştır. İbn-i Hacer-i Hiytemi’nin “rahime-hullahü teâlâ” fetvalarında diyor ki bir Velî, bulunduğu yerde akşam namazını kıldıktan sonra, garba doğru çok uzağa gitse, gittiği yerde güneş batmamış olsa, burada güneş bâtınca, akşam namazını tekrar kılması lazım olmadığını söyleyenler çoktur. Şemseddin Remli “rahime-hullahü teâlâ” ise, lazım olur buyurdu. [İbni Hacer-i Hiytemi, [m. 1567] de Mekke’de, Muhammed Remli, [m. 1596] de vefât etmişlerdir.] İhtiyaç olduğu zaman, yiyecek içecek ve giyecek, hemen hâsıl olması da çok görülmüştür. Resûlullahın “sallallâhü aleyhi ve sellem” amcası oğlu Cafer Tayyar’ın “radıyallahü teâlâ anh” havada uçtuğu tarih kitaplarına geçmiştir. Lokman-ı Serahsi’nin ve benzerlerinin uçtukları da meşhurdur. Su üstünde yürümek, ağaç, taş ve hayvanlarla konuşmak da çok görülmüştür. Allahü teâlânın, böyle adetinin ve kanunlarının dışında yaptığı şeyler, Peygamberlerde hâsıl olursa, mucize denir. Peygamberlerin “aleyhimüssalevâtü vetteslîmât” diri olması şart değildir. Öldükten sonra da, Allahü teâlâ mucize ihsan eder. Bunun gibi, Veliler öldükten sonra da, Allahü teâlâ bunlara kerâmet vermektedir. Hiçbir Velî, hiçbir Nebinin derecesine yükselemez. Veliler, dereceleri ne kadar yüksek olursa olsun, Allahü teâlânın emirlerine ve yasaklarına uymaları lâzımdır.
Tavsiye Yazı –> Bir Üniversiteliye Cevap (Seyyid Abdülhakim Arvasi)
Tavsiye Yazı —> Şeytanın Hileleri ile Nasıl Başa Çıkarım?