Sual: Komunizm ideolojisinin hakim olduğu ülkelerde Müslümanlara ciddi baskının olduğu ve İslamiyetin sindirilmek istendiği söyleniyor. Bu iddialar gerçeği yansıtmakta mıdır?
Cevap: Geçtiğimiz 20. asır maalesef Komunistlerin pekçok vahşetine şahit olmuştur. Bunlardan bazıları şunlardır;
Yıkılan İbadet Yerleri: Türkistan’da 14.000 cami ve mescid, Kafkasya ve Kırım’da 8.000, Tataristan’da ve Baş Kurdistan’da 4.000 cami, mescid yıkılmış ve tahrip edilmiştir. Yalnız Buhara velayetinde 360 cami, mescid yıktırılmıştır. Bir medrese bırakılmıştır ki o da, din aleyhtarlığı müzesi olarak kullanılmaktadır. Semerkant velayetinde de, aynı şekilde bırakılan Uluğ Bey medresesi, din aleyhtarlığı müzesi olarak kullanılmaktadır. Semerkant’taki 2 kilise de, basketbol, voleybol salonu olarak kullanılmaktadır.
Katledilen Din Adamları: Müslüman din âlimleri olarak katledilenlerin miktarı 270.000’in üzerindedir. Bir kısmı da, Sibirya’da sıfırın altında 65 derece soğuğun hüküm sürdüğü kamplara sürgün edilmişlerdir. Dindar olanlardan ise, yalnız Türkistan’da 3 milyonun üstünde bir kütle, dini inançlarından dolayı, şehit edilmişlerdir.
Ruslar, 1979 senesinin son ayında, Afganistan’a girince, hemen köylere saldırdılar. Yiyecekleri, giyecekleri, ev ve ziynet eşyalarını yağma ettiler. Kadın, çocuk ayırmaksızın, rastladıkları müslümanları öldürdüler. Tanklarla Kunday şehrine girince, büyük camii top ateşine tutarak, yüzlerce müslümanı, namaz kılarken şehit ettiler.
Komünistlerin feci bir şekilde yürüttükleri dinsizleştirme siyasetine, devrimlere muhalefet edenlerin imhasına veyâhut Sibirya kamplarına sürülmesine dair verdiğimiz şu rakamlar, beşeriyet için ibret dersi alınması gereken vahşet sahnesidir.
Dini Kitaplar ve Abidelerin İmhası: Türk milletinin İslamı kabulünden sonra, dini abidelerle süsleyip, İslam mimarisi ile şarkın birer pırlantası haline getirdiği Buhara, Semerkand, Kakant, Kazan, Hayve, Ufa, Bakü, Taşkent, Bahçesaray, Derbend, Timirhan, Kaşgar, Almasta, Tirmi v.s. şehirlerinde mevcut milyonlarca Kur’ân-ı Kerîm ve Hadis kitapları başta olmak üzere, bütün dini eserleri toplayıp, komünistler, bunları vicdansızca ve hayasızca yakmışlar, sokaklarda yırtarak, ayaklar altında çiğnemişlerdir. Diğer taraftan halkın elinde bulunan dini, milli ve tarihi kitapların hükümete teslim edilmesini emretmişler ve müsâadere ettikleri bu kıymetli eserleri de aynı şekilde imha etmişlerdir. Bu arada, bazı müslümanlar, ölümü göze alarak, ellerinde bulunan kitapları bu katil sürüsüne, sapıklara teslim etmeyip, sandıklara doldurarak yere gömmüşlerdir. Bu hareketler esnasında, kitapları teslim etmek istemeyen binlerce dindar, şehit edilmiştir.
Din Aleyhinde Yapılan Baskı ve Propagandalar: Dine indirilen bu ağır darbe ve din adamlarının katl edilmeleri neticesinde milyonlarca masum insan cesetlerinin üzerine kurulan Allahsız komünizm devletinin din aleyhindeki belli başlı baskı ve propagandaları şunlardır:
1) Mekteplerde din dersi okutulması men edilmiştir.
2) Bütün ibadethanelerde ibadetler yasak edilmiştir.
3) Devlet işlerinde din adamları yok edilmiştir.
4) Evlerde dini terbiye verilmesi katiyetle men’ edilmiştir.
5) Gazete, mecmua ve radyolar ile din aleyhinde neşriyat yapılmakta, uydurma temsiller verilmektedir.
6) Allahü teâlânın (haşa) yok olduğu, mukaddes kitapların, uydurma, hurafe olduğu telkin edilmektedir.
7) Komünist partisinin kolları olan Allahsızlar Cemiyeti ve genç Allahsızlar derneği namı altında teşekküllerle, şehir ve köylerde konferanslar verilip, din ile Allah ile Peygamberler ile alay edilmekte, din düşmanlığı aşılamak için, gece kursları tertip etmektedirler.
8) Tiyatro, sinema v.s. eğlence yerlerinde, Allah, Din, Kuran ve Peygamberler, din adamları, daima alay mevzuu edilmekte, böylelikle, genç ve körpe dimağları zehirlemektedirler.
9) Müslümanların başlıca dini farizelerinden olan namaz, oruç, hac, zekat, katiyetle men’ edilmiş olup kelime-i şehâdet getirmek, Allah kelamını söylemek dahi büyük bir suç teşkil etmektedir. Ve bu şekilde asilane hareketlerinden dolayı daima gizli polisin takibatına uğrayan dindarlar, ekseriya “Batıl inançları yaymak”, “Devlet aleyhtarlığı yapmak”, “Rejime, devrimlere karşı gelmek” gibi ithamlara maruz kalmakta, ölüm kamplarına götürülmektedirler.
Ölülere Saygısızlık: 1) Cenaze namazı kılmak, ölüleri yıkamak, tamamen yasak edilmiştir.
2) Ölen insan, doğrudan doğruya bir çukura atılır, üzerine kireç serpilerek toprağı örtülürdü.
3) Şehirlerdeki mezarlardan çıkarılan insan kemikleri ve yıkılan ibadet yerlerinin molozları ile şehrin çukur yerleri doldurulmuştur.
4) Köylerdeki mezarlardan çıkarılan insan kemikleri ise, tarlalarda gübre olarak kullanılmıştır.
Muhterem okuyucu! Komünistler, bütün bu işkence, katliam, sürgün ve baskılara rağmen, insan denilen varlıktaki o ilâhî sevgiyi körletememişlerdir. O mukaddes bağı koparamamışlardır. Bugün komünist rejimin altında bulunan 140 milyon müslüman din kardeşlerimizden, bu sistemli çalışmalara, işkencelere rağmen kendi emellerine alet edebildikleri, dinsiz yaptıkları soysuzların miktarı yüzde 5’i geçemez. Demek ki fıtri olan dini, imanı hiçbir maddi kuvvet ezemeyecektir. Mahkum edilebilir, fakat yok edilemez. Müslüman, canını verir. Fakat, dinini, namusunu, asla vermez. Bunu 1986 Afgan faciasında Ruslar da iyi anladı. Yüzbinlerce kızıl askerlerle, füze ve tayyarelerle saldırarak, köylüleri, kadınları öldürdüler. Müslüman çocuklarını dinsiz yapmak için Moskova’ya götürdüler. Camileri, mektepleri, evleri, gıda maddelerini yaktılar. 1979’dan bugüne [1986’ya] kadar akıttıkları müslüman kanı 1 milyonu geçti. Fakat müslüman mücahitler, binlerle şehit verip, dinsizlere esir olmadı. Ruslar, bu vahşetlerini İslam milletlerinden saklamak için, Rusya’da din hürriyeti olduğunu, İslam ilimlerinin ve ibadetlerin serbest olduğunu anlatan kitaplar hazırlayıp, İslam memleketlerinde parasız dağıttılar. Bu kitaplardan, Rusya’daki müslümanların haberleri bile olmadı. Çünkü bunlar, yalnız dış memleketlere gönderildi. Rusya’da dağıtılması yasaktı. Komünizme hıyanet etmek olurdu. Bu kitaplardan 1986 da, Cezayir’de halka dağıtılanlardan bir kısmı elimize geçti. Ekstra kağıta basılmış, parlak ciltli. Devlet tarafından ofsetle basılmış, Arabî kitaplar. Üzerlerinde 1400 hicri tarihi ve Taşkend yazılı. İçlerinde, sarık ve cübbe giydirilmiş, dinsiz birkaç komünistin resimleri, müftü, imam ve din idaresi reisi gibi isimlerle teşhir ediliyordu. Afganistan’da, müslümanlara yapılan rus zulmü ile zıd bir komünist propagandası. Öyle kurnazca hazırlanmış ki İslam dinini ve komünizmin iç yüzünü bilmeyen, bu hileye ve yalanlara çabuk aldanır. Azılı İslam düşmanını dost sanarak, sonsuz felakete sürüklenir.
İster sosyalizm, ister cumhuriyet densin, ister demokrat ismi verilsin, hatta isterse kralcılık kürküne bürünsün, istediği kadar yaldızlı, yalan propagandalar yapsın, komünizm her yerde ve her anda kendisini belli eden hürriyet düşmanı bir rejimdir. Dinsiz, merhametsiz, zalim bir azınlık diktatörlüğüdür. Bunun için İslamiyetin amansız düşmanıdır. Rusya’nın adı, “Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri” idi. Bu isimde komünizmin bir harfi dahi geçmiyor. Komünist Doğu Almanya’nın adı: “Demokratik Almanya Cumhuriyeti” idi. Yugoslavya’nın adı: “Federal Halk Cumhuriyet”, Kızıl Çin, Bulgaristan’ın, Macaristan’ın, Polonya’nın, hülasa komünist her devletin adı, bir başka cumhuriyet idi. Çok şükür, komünizm, Kızıl Çinin dışındaki ülkelerde yıkıldı. Komünizm, dünya insanlığı için o kadar tehlikeli bir mânâ ifade etmekte ve içine düşenler bu rejimden öylesine nefret duymakta idiler ki bizzat komünistler dahi, bu isimden kaçınmakta ve kendi devlet ünvanlarına, hür devletlerin adlarını takıştırarak, kamufle, setretmek ihtiyacını duymakta idiler.
Komünizm, üzerine hangi kürkü giyerse giysin, bir parça aralanınca altından kızıllığı, vahşeti derhal beliren bir rejimdir. Komünizmi, böyle ilk bakışta belirten damgası nedir? İsmi, demokrat da, kralcı da, cumhuriyetci de, halkçı da olsa, komünizm ilk bakışta nasıl anlaşılır? İşaret edelim: Komünizmin tek ve mümeyiz vasfı “Devletçilik” ve “Din düşmanlığı”dır. Her şeyin ve her işin devletleştirildiği, müslümanlara gerici, yobaz denildiği, komünist olmayanlara faşist damgası basıldığı bir ülke, ismi ne olursa olsun, komünist bir ülkedir. Bir memleket devletçilikten ne kadar uzaklaşır, Allaha ve Peygambere saygı gösterirse, o memleket komünizmden o kadar uzaklaşmış demektir. Devletçilik ve din düşmanlığı komünizmin gerçek ismidir.
Aşırı devletçiliği getirmek ve mekteplerden din derslerini kaldırmak isteyenlerin gayeleri memlekete komünizmi yerleştirmektir. Komünizmin ilmi adı: Her şeyin devletleştirilmesi, kollektivite ve din düşmanlığıdır. Her şey devletleştirildikten sonra “Allahsızlar Cemiyeti” kurulur ki böyle bir cemiyeti kurmak, birkaç saatlik iştir.
Dünya komünist teşkilatı, hür memleketlere komünizmi sokabilmek ve yerleştirebilmek için, önceden satın almış oldukları yoldaşlarına 18 direktif vermektedirler. Bunlardan on madde aynen şöyledir:
1) Memleketinizde komünist veya sosyalist partilerin kurulmasını teşvik ediniz. Bunlar mevcut ise, kendileri ile işbirliği yapınız.
2) Halkınızı mümkün olduğu kadar çok sınıf ve zümrelere bölünüz.
3) İşçi ve işverenler arasında daimi anlaşmazlık çıkarınız.
4) Komünist rejimi kuruncaya kadar mücadele ediniz ve uğraşınız. Komünist rejim kökleşinceye kadar yurdunuzda böyle bir tehlikenin olmadığına herkesi inandırınız. Sizin niyet ve maksadınızı fark edip yüzünüze vurmak isteyenleri vehimli ve jurnalci olmakla suçlandırınız.
5) Mezhep ve tarikat kavgalarını körükleyiniz. Gizli, açık din düşmanlığı yapınız.
6) Halkın çok sevdiği kahramanları, kendinize bayrak yapıp, onları tarafınızdanmış gibi gösteriniz.
7) Roman, şiir, yazı ve karikatür ile de, sistemli olarak, işçi ve köylünün sefalet içinde olduklarını, mübalağalı olarak yayınız.
8) Hür memleketlere karşı muhalif tavır alıp, Batı düşmanlığını yayınız.
9) Sendikaları, gençlik derneklerini ve sanat kuruluşlarını elde ediniz.
10) Sürekli huzursuzluk kaynakları arayıp bularak, bunları devam ettirmeye çalışacaksınız.
Komünizm felaketine yakalanmamak için, onun bu on tohumunu en küçük fırsatlardan faydalanarak, zararsız hâle getirmelidir.
Komünizme karşı elele birleşmek, teşkilatlanmak, parçalamasına göz yummamak lazımdır. Komünistlere selam vermekle, yüzlerine gülmekle, kitap, gazete ve dergilerini almakla, vitirinlerde teşhir etmekle, satmakla, dergi ve gazetelerini ilanlarla beslemekle, onun satırı bilenmektedir.
Çar da, sinsi Rus komünistlerini sarayına davet eder, iltifatlarda bulunur, sofrasına alır, fikirlerini dinlerdi. Ama ihtilal olunca, o dostlar, Çarı, Çariçeyi, çocuklarını, torunlarını, kundaktakilere kadar boğazladılar.
Komünizmde anlayış, vefa, insanlık, merhamet, iman ve insaf yoktur. Rusların 1980 senesinde Efganistan köylerine havadan yaptıkları hücumlar, komünist vahşetinin, barbarlığının yeni ve korkunç bir vesikasıdır.
Komünist, Allahla, vicdanla, ahlakla beraber olanların düşmanıdır. O, bu gibi insani duyguları, hastalık, budalalık, rejimine ve prensiplerine hiyanet saydı! Parolası, (Parçala, sonra yut) oldu.
Komünizmin şerrinden korunmak için formül tektir:
Ona kendi usulleriyle, yani kuvvetle saldırmak, suratına tükürmek, yumruğu tepesinden eksiltmemek ve onu böylece, namuslu insanlardan ayırmak, kızıl lekeli suratiyle yalnız ve ortada bırakmaktır.
Rus ihtilali 52 milyon insan boğazlamıştır ki bunun kırk milyonu tarım ve fabrika emekçileridir. (Toprak dağıtacağım, işletmelere ortak edeceğim) diye gelmiş, fakir köylünün birkaç dönüm tarlasını, yoksul işçinin kulübesini de ellerinden almış, dini, imanı olanları, Allah diyenleri öldürmüştür.
Kızıl ihtilal, işçi iktidarı namı altında, işçileri yiyen doymaz bir canavardır! O, öyle bir katliam ve yağmadır ki bu katliamı ve yağmayı yapanlar dahi, katliam ve yağmadan kurtulamazlar.
Cana, mala, ırza, dine, imana karşı başlıyan kin, insanlığa karşı beslenen sadizme çevrildi ve başlarındaki bir avuç zalimin planları hesabına çalışmaya başladı. O zaman nasıl aldatıldıkları anlaşıldı. Ama iş işten geçmiş oldu.
Gizli komünist partisi tüzüğünün dördüncü maddesi aynen şöyledir:
(Komünist Partisi, Emperyalizmin yerli uşaklarının, toprak, fabrika, bina sahiplerinin, esnaf ve tüccar burjuvalarının, bütün dindarların, onların ruhban ve ulemasının, çalışan ve emekleye ayrılmış bütün subay, polis ve memurun, hülasa ihtilal safları dışında kalanların barışmaz düşmanıdır.)
Lenin’in ihtilal parolası da şudur:
(Aktif elemanları, en kısa zamanda mümkün olduğu kadar çok öldürün ki bize az iş kalsın).
Görülüyor ki boğazlanması gerekenler dışında, yüzde yüz selamette kalanlar, sadece kendileridir, kızıl yöneticilerdir.
Lenin’e göre, (Kızıl iktidarın yaşaması için, kızıl ihtilalin devamı şarttır). Sonu gelmez işçi katliamlarının, rejim temizliklerinin sebebi budur. Kızıl Çinde, komünist diktatör Maonun emri ile beher temizlemede 300.000 emekçi kurşunlandı. Bu cinayetler, din düşmanı, Allaha, kıyamet gününe inanmayan bir zümre tarafından yapıldı.
Rusya bugün ne seviyeye gelmiştir? Halkının mutluluk derecesi nedir? gibi mühim soruların cevapları verilmeden (Adamlar fezada geziyor) diye kesip atmak ve zalim bir azınlığın lüks, şahane, zevkli, safalı hayatlarına imrenmek, dar görüşlülük olur. Bir zamanlar, Mısır’daki ehramlar da, devrinin şaheseriydi. Müstebid bir azınlığın, kaprislerini tatmin için, milyonlarca insanın kan ve cesetleri üzerine kurulan, aç ve perişan bırakılan işçinin, emekçinin elinden alınan paralarla yapılan eserleri, fabrikaları, füzeleri, toplum saadetinin hedefi olarak gösterebilir miyiz? Vasıtaları, hayatın gayesi gibi göstermek, hayatın kendisine ihanet olur. 1990 senesi başlarında, Sovyetler Birliği dağıldı. Doğu Almanya, Batı Almanya ile birleşti.
Bazı yazarlar ve bazı kimseler, acaba yazdıklarının veya söylediklerinin yüzde birini, hasıretini çektikleri komünistlikte ağızlarına alabilirler mi?
Gençler! Saf gönülleriniz, temiz ruhlarınız, bu yaşlarınızda, böyle hayali yarınların büyüsüne kapılmaya gayet müsaittir. Fakat, sonra pişman olursunuz!..
İnsanları komünizm felaketinden korumak için tek çare, onun şerbetli zehirlerine, yaldızlı pisliklerine aldanmamaktır. Bunun için de, insanların kuvvetli bir iman, sağlam bir tevekkül ve gönül rahatlığı, adalet ve hürriyet içinde bulunmaları lazımdır. Bu da, insanın, ilâhî, sarsılmaz, değişmez, güvenilir bir kitaba uyarak, ahlakını ve niyetlerini temizlemesi ile hâsıl olur. Bu temizlik, her türlü, kayırıcı veya ezici düşüncelerden uzak olan İslamiyetle sağlanabilir. İnsanları, komünist canavarının pençesine düşmekten koruyacak kuvvetli kalkan olan sosyal adalet, İslamiyette tam olarak mevcuttur. Komünistliği yıkmak, İslama hizmet etmekle olur. Müslümanlık ile komünistlik bir arada bulunamaz. Devletin idaresini gasp ederek, müslüman bir milletin başına geçen bazı diktatörlerin, devletlerine Sosyalist İslam Cumhuriyeti gibi isimler koydukları görülmektedir. Bu isimlerdeki Sosyalist kelimesi, müslüman olmayanların, yani komünistlerin ismidir. Bu kelimenin yanına İslam kelimesini ilave etmeleri, müslümanları aldatmak için uydurulmuş tuzaklardan biridir. Çünkü, İslamiyet ve sosyalizm birlikte bulunamaz. Müslüman, sosyalist olamaz. Bunun içindir ki komünist barbarları, ele geçirdikleri İslam memleketlerindeki insanları komünist yapabilmek için, her şeyden önce, büyük bir önemle İslamiyete saldırıyor. Komünistlerdeki din düşmanlığı bundan ileri geliyor.
Her millette bulunabilen tektük soysuz, dinsiz, ahlaksız, alçak kimseler aldanır, kandırılır, komünist olabilir. Bunlar, kızıl ve sarı merkezlerin çevirdiği fırıldaklarla, bir komünist ihtilali hazırlayabilir. Böyle bir karanlık ve kanlı ihtilalin patlamasından ve yayılmasından milleti korumak, gençlere din bilgisi, İslam ahlakı vermekle olur. Her baba, çocuklarına Kur’ân-ı Kerîm okutmalı, din dersine göndermeli, abdest, gusül abdesti almasını, namaz kılmasını, oruç tutmasını, helal ve haramları öğretmeli ve yaptırmalıdır. Böyle müslüman olarak yetişen bir kimseyi, komünistler aldatamaz. İşte Rus ve Çin engizisyonu, vahşeti altında inliyen milyonlarla müslüman meydanda! Her çeşit baskıya, işkenceye, azâba ve ölüme katlanıyor, fakat komünist olmuyorlar. Ölüyorlar veya kaçıp kurtuluyorlar.
Müslümanları aldatamayacaklarını, İslam memleketlerinde ihtilal yapamayacaklarını anlayan komünist zalimleri, İslam memleketlerini ele geçirmek için, ağır sanayi, harp gücü üzerinde çalışıyor. Atom silahları, roket, füze, yeni tayyareler, jetler, kimya maddeleri ile saldırmaya, müslümanları dünyadan kaldırmaya hazırlanıyorlar. O hâlde, yer yüzündeki bütün müslümanlar, el ele vermeli, mezhep ayrılıklarını ortadan kaldırmalı, tek kurtuluş yolu olan Ehl-i sünnet mezhebinde birleşmelidir. Bütün güçleri ile yeni silahları yapmaya, komünistlerden üstün olmaya çalışmalıdırlar.
İmanda birlik, ahlakta birlik, adalette birlik hâsıl olunca ve yeni silahlar yapılınca, komünist baskını korkusu olmaz.
Avrupa’nın meşhur fikir adamı Roger Garaudy’nin 1982 senesinde, açtığı yoldan, denizlerin kaptanı Cousteau rotasını İslamdan yana çevirdi. Bale dünyasının meşhur ismi Bejart da adımlarını İslam dünyasına doğru attı. 8 Nisan 1983 günü Bingazi’nin Karyünes Üniversitesinin konferans salonunda bir büyük ilim adamı, bir büyük yazar Roger Garaudy, “Evet, bugün ben müslümanım. Niçin İslamı seçtiniz, diyorsunuz. İslamı seçmekle çağı seçtim” diyordu.
70 yaşındaki Roger Garaudy ki yıllarca Fransada komünist sistemin ateşli savunucusu olmuştu. Üniversiteden siyaset kürsülerine kadar Fransızlara ve Batı dünyasına hep Marksizmi anlatmış, insanların kurtuluşunu yalnız bu sistemde bulmuştu. Çağımızda Fransız komünistlerinin en büyük “Ruh mimarı” durumunda idi. Nerede komünistlerin düzenlediği bir miting, konferans ve seminer var, orada Garaudy vardı. Hıristiyanlığa karşı, düşüncesiyle, kalemiyle, hitabetiyle büyük bir mücadele veriyordu.
Bir gün, Batının sanat, edebiyat ve siyaset çevrelerinde bir bomba patladı. “Roger Garaudy İslamı seçti!” Haber ajanslarının telekslerinde dünyaya ulaşan bu haberle, Kremlin müthiş sarsıldı. Çünkü Kremlin, Fransa’daki komünistlerin en büyük akıl hocasını gayb etmişti. Garaudy yakından tanınan bir bilim adamı idi. Son yıllarda Marksizm onun kaleminden yayılıyordu.
Fakat, şimdi o büyük adam, hakikati anladı ve bütün dünyaya şunları söyledi: “İslam, çağları arkasında sürükleyen bir dindir. Diğer dinler ise, çağların arkasında sürüklendi. Yani, İslam dışındaki bütün dinler zamana uyduruldu. Reforma tabi tutuldu. Mukaddes kitaplar zamana göre tahrif edildi. Kur’ân-ı Kerîm ise, indirildiği günden beri hep zamana hüküm etti. O, zamanı değil, zaman onu izledi. Zaman yaşlandıkça o gençleşti. Bu, çağlar üstü bir olaydır. Bugüne kadar, bunca savaşların bıraktığı korkunç, sosyal, siyasi ve ekonomik sarsıntılardan daha büyük bir olaydır. İslam, materyalizme de, pozitivistlerin görüşüne de, ekzistansiyalistlere de hakimdir. Fakat, hiç bir şey İslama hakim değildir.
İslamın büyük Peygamberi, “Yarın ölecekmiş gibi ahirete, hiç ölmeyecekmiş gibi, dünyaya çalışın!” derken, her şeyi anlatmıştır. İslam hem maddeye, hem de manaya hüküm etmiştir. Öyle ise, bunların ikisi birbirinden koparılamaz. Nasıl koparılabilir ki İslam, “İlim Çin’de de olsa gidip bulunuz. İlim ve fen müminin kaybolmuş malıdır, ara ve bul” diyor. İlmin ve çalışmanın burada sınırı yoktur. İslam, dünyayı sarsan bu 2 olaya sınır koymadığına göre, dünyayı sarsmıştır.
İnsanı, mahlukların efdali ve en şereflisi olarak bildirirken, onun sömürülemeyeceğini anlatmıştır. İsrafı, gösterişi ve lüksü yasaklayan, kazancı alın terindeki damlacıklarda arayan, biriken sermayeyi fakire ölçülü ve ahlak hükümleri içinde aktaran, faizi, tembelliğe sebep olduğu için yasaklayan ve gayrimeşru serveti böylece imha eden bir sistemler manzumesidir. İslam, halife ile kölenin aynı hakka sahip olmasını mecbur kılmıştır. Deve olayı vardır ki bu kralların kılıçlarından daha keskin bir olaydır. Hazreti Ömer ile kölesi bir şehirden bir şehre giderken deveye sıra ile binerler. Zaman zaman, devenin yularını halife çeker, zaman zaman da köle… İşte adalet ve hukukta İslamın devrimidir bu.
Marksizm ile kapitalizmin ikisi de, insanı sömüren sistemlerdir. İslam bunlara karşı, insana prestijini iade eden bir semavi dindir”.
(İsbatü’n nübüvve) Arabî kitabın sonuna bakınız!
Tavsiye Yazı —> İsbaü’n-Nübüvve Kitabı