Sosyal adalet kelimesini, sosyalizm ve sosyalist kelimeleri ile karıştırmamalıdır. Söylemesi birbirine benzeyen bu iki kelimenin mânâları, birbirinden çok uzaktır. Hatta birbirinin zıttıdır, tersidir. Mesela, bir kimse için, sözünde sağlamdır veya sözde sağlamdır demeye benzer ki birincisi hep doğru söyler demek, ikincisi ise, doğru sözlü değildir demektir. Bunun gibi, sosyal adalet demek, herkes çalıştığının karşılığına kavuşur, alın terinin, bileğinin emeyini alır, başkaları tarafından sömürülemez demektir. Nimet, külfet mukabilidir. Memleketin bütün gelir kaynakları işletilir, çok çalışan, çok kazanır ve kazanmak için, çok çalışılır demektir. İslam ekonomisi, sosyal adalet üzerine kurulmuştur. Özel teşebbüse, herkesin dilediği işi yapmasına geniş yer verilmiştir. Alın teri ile kazanılan bir kazanca kimsenin müdahale hakkı yoktur. İslamiyet tasarruf ve temellük hakkı tanır. Kimse kimsenin malına, mülküne el uzatmaz, gasp etmez. Hatta başkasının malını, mülkünü muhafaza etmeyi emreder. Bu adaletin zedelenmesi, çalışanların haklarının, kazanclarının tembel, açıkgöz bir zümre tarafından sömürülmesi, iki türlü olur: Sosyalizm ve kapitalizm.
1– Sömürücülüğün birinci kısmı, sosyalizmdir. Arapçası, (El-iştirakiye)dir. Sosyalizm, devlet kapitalizmi demektir. Sosyalistlerde bütün gelir kaynakları, teknik, ziraat, ticaret, kültür devletleştirlimiştir. Şahsi teşebbüs yasaktır. Herkes, kapitalist devletin vereceği işi yapmaya, gösterdiği yerde çalışmaya mecburdur. Kazancları, emeklerin karşılığı, devlete verilir. Devleti, hükümeti ele geçiren mutlu bir azınlık, milletin, alın teri ile kazandığını elinden alır. Millete, en kötü şartlarda yaşayacak kadar, yiyecek, içecek, giyecek verir. Belirli bir zümre, milleti sömürür. Bu azınlığın işi, millete baski işkence, yalan, iftirâ ve propagandadır. Bütün kazançlar, bu zümrenin olağanüstü zevk ve sefahet sürmesine, planlarının yürütülmesine sarf edilir.
Sosyalizm ile idare edilen Rusya, dünyanın en büyük kapitalizm ülkesi idi. Rusya2nın bütün servetleri, gelirleri, biricik komünist partisine kayıtlı beş milyon komünistin elinde idi. Geriye kalan 200.000.000 dan ziyâde insan, dünyanın en geri milletlerinin hayat standardından daha geri bir hayat sürerken, komünist partisinin üyeleri, Amerikalı milyonerlerden daha konforlu, zevk ve sefahet içinde yaşadılar. Rusya devleti [m. 972] de teşekkül etti.
Sosyalizm başlıca iki kısma ayrılır: Birincisi, (Demokratik sosyalizm) olup serbest seçimle hükümeti ele geçirirler. Yeni bir seçimle, iktidardan gidebilirler.
Sosyalizmin ikinci kısmı, (İhtilalci sosyalizm)dir. İhtilalci sosyalizme (Komünizm) denir.
[m. 1848] senesinde Karl Marks, arkadaşı Engelsle birlikte, Komünist Beyannamesini neşretti. Bu beyannamede, bütün dünya işçileri birleşmeye çağrılıyor ve birleşen işçilerden, kapitalist iktisadi nizama, ihtilalle son vermeleri isteniyordu. Marks ve arkadaşları, bu gayeyi tahakkuk ettirmek için, [m. 1863] de ilk İşçi Enternasyonalini kurdular. Bu teşekkül, [m. 1876] yılında, birçok iç mücadeleler neticesinde ortadan kalktı. [m. 1880] senesinde Avrupa’daki sosyalist partiler birleşerek, II. Enternasyonali kurmuşlardır. Avrupa sosyalist partileri arasındaki bu birlik halen devam etmektedir.
Karl Marks’ın fikirleri, sosyalist hareketlerin ana prensiplerini teşkil etmiştir. Bunlar, mevcûd rejimi, zor kullanarak, ihtilal ile bertaraf etmek ve yerine “işçi diktatoryası” kurmaktır. Kapitalist iktisadi düzeni ortadan kaldıracak olan sosyal ihtilal, Marksın aksine olarak, ileri derecede sanayileşmiş batı Avrupa memleketlerinde değil, fakat ekonomisi çok geniş ölçüde ziraate dayanan Rusyada vuku buldu. Rusya’da [m. 1898] de kurulan Rus sosyal demokrat işçi partisi, [m. 1903] de çoğunluk mânâsına gelen (Bolşevik) ve azınlık mânâsına gelen (Menşevik) olarak ikiye ayrıldı. Çarlık idaresine karşı patlak veren [m. 1917] Şubat ihtilalini, sosyalist, liberal ve halkçı partiler müştereken yapmışlardı. Fakat, sonradan, aynı senenin Ekim ayında, Lenin’in liderliğindeki bolşevikler, silahlı bir ayaklanma yaparak, iktidarı tek başlarına ele geçirdiler. Lenin ve arkadaşları, komünist cemiyete derhal geçilemeyeceğini söyleyerek, iktisadi yönden “kollektivist” olan ve siyasi şekil olarak “işçi diktatoryasına” dayanan bir geçici rejim kurduklarını söylediler. Rejimlerini büyük bir terör içinde yerleştirmeye başladılar. Bu terörün neticesi olarak onbeşmilyon insan öldürüldü. Bunlardan, 1.760.000’ini [m. 1917] ile [m. 1923] arasında idam edilenler teşkil ediyordu. Bu zulüm ve idamlar, [m. 1924] yılında, Stalinin Sovyet Rusyanın başına geçmesinden sonra, daha şiddetlendi. Merkezi Moskovada olmak üzere, üçüncü Enternasyonal kuruldu. Marksist doktrine bağlı olarak bütün dünyadaki proleterlerin müştereken bir ihtilal yapmasına çalışıldı. II. Cihan harbinde, Rusya’nın batılı demokratik devletlerden yardım istemesi mecburiyeti, Stalin’i [m. 1943] yılında, III. Enternasyonali ortadan kaldırmak zaruretinde bıraktı. Stalin’in [m. 1953] de ölmesinden bir müddet sonra, Krutçef, şiddet usullerini gevşeterek, Marksist-Leninist sosyalizmin, kapitalist âlemle komünistlerin birlikte yaşadıkları bir dünyada, kendiliğinden hâkim olacağı görüşünü ileri sürdü. Stalinin takip etmiş olduğu insafsız siyasetin takbihi, komünist Çinin hücumuna sebep oldu. Komünist Çin, Sovyet Rusya idarecilerini, Marksist-Leninist doktrine ihanet etmekle itham ettiler. [m. 1964] de Krutçefin iktidardan uzaklaştırılmasıyla, Kosigin ve Brejnev gibi yeni Sovyet liderleri komünistlerin parçalanmasını durdurmaya çalıştılar. Fakat, bu gayretleri neticesiz kaldı. Rusyada komünizm yıkıldı.
İhtilalci sosyalizm, ihtilallerle karışıklıklar çıkartılarak, umumî grevler yaparak, gerilla muharebeleriyle, ülkenin yabancı komünist kuvvetler tarafından işgal edilmesiyle veya baskın şeklinde hükümet darbeleri ile iktidara hâkim olmaya çalışmakta ve iktidarı ele geçirince, totaliter bir rejim kurmaktadır. Diğer sosyal iktisadi ve fikiri grupları tasfiye etmekte ve parlamenter rejimi yıkarak, tek parti diktatöryası kurmaktadır.
Sosyalist cereyanlar, sanayileşmenin gelişmesi ile başladı. İktisaden geri kalmış Rusya ve Çin gibi memleketlerde, ihtilalci ve totaliter bir karakter kazanarak, komünizm şekliyle iktidarı ele geçirdi. Faşizm ve nasyonal sosyalizmde, istihsal vasıtaları üzerinde, hususi mülkiyet hakkı tanımaktadır. Sosyalizm fikirlerini ortaya koyan Karl Marx, sosyalist cemiyetin ne şekilde olacağını anlatmamıştır.
İhtilalci sosyalistler, yani komünistler, bu devletleştirmeyi, yalnız ekonomik, yani, iktisadi sahada bırakmıyor, politik (siyasi), kültürel (meârif) alana da yayıyorlar ve din, ahlak, vicdan ve aile hürriyetlerini de yok ediyorlar. İnsanı, düşünce ve îman hakkından mahrum bırakıyorlar. Komünistler, bütün dinlere düşmandır. Çünkü, onların işlediği zulüm, işkence ve cinayetleri, yalan ve iftirâları hiçbir din kabul etmemektedir. İslamiyetten başka bütün dinler, bozuk olduğu, zararlı, yanlış yerleri bulunduğu için, bu dinlerde bulunan insanları, yalan, propaganda ve vaatler ile aldatmak kolay olmakta, dinleri yok edilmektedir. Fakat, İslam dini, her kemâli, olgunluğu, üstünlüğü, her saadeti içinde taşıdığı için, dinini doğru öğrenmiş olan müslümanları, bu ulvi dinden soğutmaya, ayırmaya, hiçbir yalan, hiçbir propaganda muvaffak olamamaktadır. Müslüman olan, yani müslümanlığı bilen ve benimseyen bir kimse, komünist olamaz. Komünistler, müslümanı aldatamaz. Müslümanlıkta komünistlik yoktur. Komünist partisi reisi olan Lenin, (Her millet komünist olabilir. Fakat, müslüman komünist yapılamaz. Çünkü, müslümanda tevekkül, Allaha güvenmek vardır. Allaha güvenen, Allaha sığınan kimse, komünist yapılamaz) demiştir. Müslümanları komünist yapabilmek için, önce, onların dinini, imanını almaya, müslüman çocuklarını dinsiz, imansız yapmaya uğraşırlar. Bunun için, müslümanlara, görülmemiş eziyet, işkence yaparlar. Din adamlarını şehit, din bilgilerini, işkence ve ölüm cezası ile yasak ederler. Din kitaplarını yok ederek, İslamiyeti söndürmeye, çocukları din bilgisinden habersiz yetiştirmeye çalışırlar.
Komünist memleketlerde Tanrısızlar [ateistler] dernekleri kurarak, yalanlar ve iğrenç iftirâlarla İslamiyeti kötülemeye uğraşıyorlardı. Buna karşılık, müslümanlara söz hakkı tanımıyorlardı. Cevap vermeyi, İslamiyetin kudsiyetini, yüceliğini ve tarih boyunca medeniyete ışık tuttuğunu, vesikalarla bildirmeyi yasak ederlerdi. Böyle davranışları, akıl, ilim ve adalet karşısında haksız olduklarını gösteren en değerli bir vesikadır. Moskovada yayınlanan bir mecmuada, (Câhil insanları Allahlara taptırmak ve Allahların adedlerini azaltarak üçe, nihâyet bire indirmek, siyasetin bir oyunudur. Allah yaratan değil, siyasi sebeplerle insanların yarattığı bir fikirdir. Ahiret, Cennet, Cehennem laflarını da, Mısırdaki Firavunların papazları ortaya çıkardı. Muhammed “aleyhisselâm” Peygamber olarak ortaya çıkmadı. Bu fikri senelerce mücadeleden sonra, kendisinde hâsıl olmuştu. Kuran, Onun dini düşüncelerini bildiren bir kitaptır) diyor. Komünistlerin bu yalan ve iftirâlarının din ve tarih bilgilerine uymadığı meydandadır. Tek Allah dinini, ilk Peygamber olan Âdem aleyhisselâm getirdi. Çok tanrı ve putlara tapınmak, İdris aleyhisselâmdan sonra meydana çıktığı Eyüp Sabri Paşanın (Mîr’at-ül-Haremeyn) kitabında uzun yazılıdır. Ahirete, Cennete, Cehenneme îman etmek, Mısırlılardan asırlarca evvel, ta Adem ve Nuh ve diğer Peygamberlerin zamanlarında vardı. Muhammed aleyhisselâm, ilk olarak Peygamber olduğunu bildirdi ve insanları bir Allaha inanmaya davet etti. Aklı ve bilgisi olan herkes, İslam düşmanlarının böyle cahilce ve ahmakça saçmalarına ancak güler.
Müslüman, canını verir. Fakat, dinini, imanını, asla vermez. Bunu 1986 Efgan faciasında ruslar da iyi anladı. Yüzbinlerce kızıl askerler, füze ve tayarelerle saldırarak, köylüleri, kadınları öldürdüler. Müslüman çocuklarını dinsiz yapmak için Moskova’ya götürdüler. Camileri, mektepleri, evleri, gıda maddelerini yaktılar. 1979 dan 1986 ya kadar akıttıkları müslüman kanı bir milyonu geçti. Fakat müslüman mücahitler, binlerle şehit verip, dinsizlere esir olmadı. Ruslar, bu vahşetlerini İslam milletlerinden saklamak için, Rusyada din hürriyeti olduğunu, İslam ilimlerinin ve ibâdetlerin serbest olduğunu anlatan kitaplar hazırlayıp, İslam memleketlerinde parasız dağıttılar. Bu kitaplardan, Rusyadaki müslümanların haberleri bile olmadı. Çünkü bunlar, yalnız dış memleketlere gönderildi. Rusyada dağıtılması yasak idi. Komünizme hiyanet etmek olurdu. Bu kitaplardan 1986 da, Cezairde halka dağıtılanlardan bir kısmı elimize geçti. Ekstra kağıta basılmış, parlak ciltli. Devlet tarafından ofsetle basılmış, Arabî kitaplar. Üzerlerinde 1400 hicri tarihi ve Taşkend yazılı. İçlerinde, sarık ve cübbe giydirilmiş, dinsiz birkaç komünistin resmleri, müftü, imâm ve din idaresi reisi gibi isimlerle teşhir ediliyor. Afganistanda, müslümanlara yapılan Rus zulmü ile zıd bir komünist propagandası. Öyle kurnazca hazırlanmış ki İslam dinini ve komünizmin iç yüzünü bilmeyen, bu hileye ve yalanlara çabuk aldanır. Azılı İslam düşmanını dost sanarak, sonsuz felakete sürüklenir.
Komünistlik, bir ilim, bir fikir değildir. Diktatör, zalim bir devlet şeklidir. Bunlarda, tek komünist partisi vardır. Bütün millet, bu parti programını kabul etmeye, bunun gibi düşünmeye, bunun istediği gibi konuşmaya ve her şeyden önce, dinsiz olmaya mecburdur. Böyle olmayanlar, ölmeye, fırına atılmaya, işkence ile öldürülmeye mahkumdur. Orada, hiç kimse canından emin değildir. Herkes, her ân öldürülebilir. Zındana atılabilir. Milleti, partinin açıkgöz bir komitesi, dikta ile zulüm ile idare etmektedir. Bütün idareciler, kumandanlar, bu komitenin yardakçısı, çanak yalayıcısıdır. Hepsi birbirinden korkmakta, her biri, bir iftirâya kurban gideceği günü düşünerek, korku içinde yaşamaktadır.
Emperyalistlerin, yani dünyanın her yerine yayılmak sevdasında olanların, her memlekette adamları, casusları vardır. Bunlar, bir taraftan komünistlik propagandası yapar. Bir taraftan da, bol para vererek, zevk ve sefahet yollarını açarak, cahilleri, işsizleri avlarlar. Aile terbiyesi görmemiş serseriler, din bilgisi olmayanlar, bunların tuzaklarına çabuk yakalanır. Bir anarşist, eşkıya topluluğu kurarlar. Irgat partisi, emekçi partisi, işçiler partisi gibi cazib isimler altında siyasi parti kurarak ortaya çıkmaya, mecliste söz sâhibi olmaya ve hükümeti ele geçirmeye uğraşırlar. İşçiyi, köylüyü kışkırtıcı gazete, mecmua çıkararak, müslümanlıkla, din adamları ile tüccar ile alın teri dökerek iş yeri açanlar ile alay eder, bunları kötülerler. Devlet nizâminı bozmaya, liberal hükümetleri devirmeye, hasılı milleti birbirine, kardeşi kardeşe düşman etmeye, ihtilal, iç harp çıkarmaya çalışırlar. İlk öldürecekleri din adamlarını, milliyetci, anti komünist aydınları tesbit etmişlerdir. Komünist casusları ve bunlara satılmış yerli uşakları, ordu ile din adamları ile işbirliği yapamaz. Çünkü subaylar, kültürlü, namuslu, olgun, vatansever insanlardır. Komünistlerin alçak emellerine alet olmazlar. Bunun için, er ve yedek subay olarak orduya sızmaya çalışırlar. Komünistliği, her hürriyeti, serbestliği veren Cennet hayatı gibi göstermeye çalışırlar. Karl Marx doktrininin ilk tatbikçisi olan Lenin, (Hep yalan söyleyiniz! Binde birine inanılsa, büyük kazancımız olur. Beyaz duvara hep çamur atınız! Yapışmaz, düşerse de, zararı yoktur. Hiç olmazsa, duvarda leke bırakır) demiştir. Bunun için, hep yalan söylediler. Komünist Cenneti dediler. Halbuki kızıl Rusyada bütün toprak devletin idi. Komünist peyklerinde, sömürgelerinde de, böyle yapıldı, halkın tepkileri ile karşılaşıldı. [m. 1917] de ilk komünist ihtilalinde ve diğer komünist hareketlerde, köylüye toprak vereceğiz denilmişti. İhtilal kazanılınca, ziraat kollektifleştirildi. Leninin, Rus köylülerine (Müjiklerine) çarlığın geniş topraklarını taksim edeceğini vaat etmesi, ihtilalden sonra, (Bütün mahsullerinizi, hububâtınızı teslim ediniz!) şeklini almıştı. Erkek ve kadın, bütün köylü, zorla kollektif çiftlik, yani Kolhozlara ve devlet çiftliğine, yani Sovhozlara sokuldu. Kadınlar da, erkek gibi, en ağır işlerde, erkek şeflerin baskısı altında, insafsızca çalıştırıldı. Parti adamları ise, hiçbir emek ve hizmeti olmadan, hakkı geçmeden kurulmuş olan villalara, apartmanlara yerleşip, zevk ve sefâ sürmekte idi. Sahiplerini öldürdükleri malların, mülklerin üzerine oturmuşlardı. Bunları gören halk, kıtlık ve açlık karşısında ayaklandı. Binlerle zavallı, kurşuna dizildi ise de, halkın mukavemeti önlenemedi. [m. 1921] de çiftçiye küçük bir bahçe vermeye mecbur oldular. Fakat Stalin [m. 1932] de zulüm ile bunları yine geri aldı. Rusyadaki toprakların %97’si, kollektif çiftlikler ve devlet çiftlikleri halinde idi. Bu toprakların ihtilalden önceki sahipleri, buralarda, devlet için, boğaz tokluğuna çalıştılar. Parlak vaatlerle ihtilale sürüklenen çiftçi, dolap beygiri gibi, bir üretim vasıtası yapıldı. Bu durumdaki millet, zorla çalışıp, devlet malına acımadı. [m. 1959] Aralık ayında, Doğu Almanya komünist partisi merkez komitesine verilen bir raporda, kollektif çiftliklerde kundaklama ve sabotajların yayıldığı bildirilmiştir. [m. 1959] Temmuz, Ağustos ve Eylül aylarında, bu çiftliklerde, 900’den fazla kundaklama olmuş, 9. ayda, gayrı menkul tahribat dörtmilyon doları bulmuştur. Baskı ile yapılan çalıştırmada, istihsal düşmüş, planlama uygulanamamıştır. 8 Ağustos 1953 de Malenkovun Sovyet yüksek şurasındaki açıklamasına göre, [m. 1929-1952] yılları arası yatırımlara ayrılan 997.000.000.000 rublenin, yalnız %9’u ziraatte kullanılmış, %64’ü ise, ağır sanayiye yatırılmıştır. Bu şartlar altında, Rusyada, 1382 [m. 1963] de kıtlık başladı. Rusya, Avrupadan ve Amerikadan buğday satın almak zorunda kaldı. Bu krize, en çok, ziraatte şahsi teşebbüsün yasak edilmesi, milletin kazancının zorla elinden alınması sebep olmuştur. Hayvancılıkta ise, çarlık zamanının rakamlarına bile ulaşılamamıştır. Zirai gücün azalması, soğuk harbe ve yaldızlı propagandalara dayanan komünist diktatörlüğünü açlığa ve sefalete sürükledi. Onun neticesi de, rejim yıkıldı. Tarihin bu en kanlı, din düşmanı, zulüm, vahşet ve yalan diktatoryası ortadan kalktı.
Moskovada çıkan Pravda gazetesinin Bagirof imzası ile yayınladığı yazısına göre, yalnız Azerbaycanda, komünist idaresine karşı, ellialtı şiddetli isyan olmuştur. Millet, bu davranışları ile komünist rejime karşı besledikleri derin kin ve nefretlerini göstermişlerdir. Komünist emperyalizmi altında inleyen bütün esir milletlerin yaptıkları kurtuluş savaşları, Rus ordusu tarafından, kanla, ateşle bastırılmıştır. Fakat (Arızi sıfatlarda esas olan ademdir). Bu gasıbların, zâlimlerin, hainlerin saltanatları da geçmiş, onlar da devrilmişler, mahv ve perişan olmuşlardır. Çünkü, dinimiz (Zulüm payidar olamaz) buyuruyor.
2 — Sosyal adaleti kaldıran, insan haklarını sömüren ikinci ekonomik sistem, (Kapitalizm)dir. Burada, her ne kadar şahsi teşebbüs varsa da, bu ancak sınırlı bir sayıdaki yüksek sermaye sahipleri içindir. Bu kapitalistler, üretim kaynaklarını ellerine almış, fakir halkı istedikleri gibi çalıştırmakta, onların kazanclarını sömürmektedirler. Kapital sâhibi olan mutlu azınlık ile fakir işçi arasındaki geçim farki korkunç bir uçurum halindedir. Sosyal adaletin ismi vardır. Sınıf farkı ise, almış yürümüştür. Fakir işçi, kapitalistlerin emri, keyfi altında ezilmekte, kendi emeyinin mükafatından az bir şey eline geçirebilmek için, mağrur efendisinin karşısında ezilip büzülmektedir. Kapital sahiplerinin çoğu yahudi olduğu için, kapitalist devletlerde İslam düşmanlığı hüküm sürmekte, siyonizm ve misyoner teşekkülleri, İslamiyeti yıkmak için milyarlar sarf etmektedir.
İslamiyet, kapital hakimiyetini önlemiş, işçi ile patron arasındaki uçurumu kaldırmak için, işçinin, sermayeye ve kara ortak olmasını sağlamıştır. Herkes parasını, bir işletmeye yatırabilir. Fazla kar alır. Böylece, bankaya para yatırılmaz. Bankalar, fâizle milleti sömüremez. Bundan başka, zenginlerin, fakirlere zekat vermesini emir buyurmuştur. İşte sosyal adaletin temelini bu teşkil eder. Zekat, malının 40’ta 1’ini, müstehak olana vermek demektir. İslam dininde, eli, ayağı tutup da çalışabilenlerin dilenmesi haramdır. Zekat, çalışamayacak derecede hasta ve sakat olanlara ve çalışıp da, güç geçinenlere verilir. Allahü teâlâ, böyle fakirleri, milletin içinde 40’ta 1 olarak yaratmıştır. Bunlara zekat veren zengin bir müslüman, hem dini ibâdetini yaparak, Allahü teâlânın rızasını kazanır, hem de, sosyal yardım yapmış olur. Hem de, malını, servetini fakirlerin haklarından ve tecavüzlerinden korumuş olur. Milli serveti hesap edip, 40’ta 1’ini muhtaçlara verecek olursak, hiçbir müslüman memleketinde komünizm tehlikesi baş kaldıramaz. Baş kaldırmasına sebep de kalmaz. Zekat, öşür ve sadakalar, hep sosyal yardım olup ekonomik felaketleri önlemek için emrolunmuş, ilâhî tedbirlerdir. Bunlara ne kadar çok riâyet edilirse, komünizm felaketi, o kadar önlenmiş olur.
İslam dini, bundan başka, ticaret ahlakını da koyarak, sınıf mücadelesini kaldırmıştır. Adalet karşısında, devlet reisi de, çoban da, eşit haklara mâliktir ve eşit mesuliyetleri taşır. Haksızlık yok, kardeşlik vardır. Zekat ile toplanan muazzam servet, (Beyt-ül-mal) müessesesini kurmuş, fakirliğin, açlığın önü alınmıştır. Böylece, patron ile işçi yerine, ortaklık, şirket üyeliği meydana gelmiştir. Herkes seve seve çalışmakta, her emek sâhibi, emeğinin karşılığını bulmaktadır. Hadis-i şerifte, (İşçiye, alnının teri kurumadan hakkını veriniz) emir buyurulmaktadır. Hiç kimse, başkasından zorla bir şey alamaz. Milletin malı olan Beyt-ül-malı, hakkı olanlardan başka kimse kullanamaz. Sosyal adaleti, her asırda, her yeni çağda gerçekleştirecek biricik çare, İslam dininin gösterdiği âdil ve serbest iktisad yoludur. İslam dini, sosyal adaleti tam tecellî ettirir. Sosyalizme, komünizme ve kapitalizme asla yer ve fırsat vermez. Hakların sömürülmesini kesin olarak yok eder.
Dinin ve İslam ahlakının, doğru olarak öğrenilmesi ve milletin din yobazlarının, fen yobazlarının igfallerinden, tuzaklarından kurtulması, kuvvetli bir devletin yardımı ve himayesi ile olur. (Din, kılınçların gölgeleri altındadır) hadis-i şerifi, bu hakikati açık olarak ifade etmektedir. O hâlde, bütün gücümüz ile her fırsatta, devletimizin varlığına ve kuvvetli olmasına çalışmalıyız. Kuvvetli bir devletin himayesinde yaşayan müslümanların komünist tehdid ve tasallutundan emin olabileceği, devlet zayıf olursa, vatanın ve milletin komünist ihtilaline sürüklenerek, kardeşin kardeşe saldıracağı, evlerimizin, iş yerlerimizin, kadınlarımızın, kızlarımızın elimizden alınacağı iyi bilinmelidir. Bunun için, gaflet ve tembellik morfini ile uyutulmamaya dikkat etmeli, devletimize her zaman yardımcı olmalıyız!
Komünistliği ilk çıkaran Mejdek adında bir İranlıdır. Peygamber olduğunu söylerdi. Zerdüşt’ün kurmuş olduğu (Mecusi) dininde idi. Herkesin malı ve kadını ortakdır dedi. İran şahı Kubad, buna inandı ise de, oğlu Nuşirvan, bunu 80.000 adamı ile birlikte öldürdü. Bunlar (Burhan-ı katî) lügat kitabında yazılıdır. Ahmed Cevdet paşa “rahmetullahi teâlâ aleyh”, 15 sayfalik bir kitabında, komünistliğin Avrupa’ya, Asya’ya yayılacağını, müslümanların bu beladan kurtulacağını yazmaktadır.
Benzer Yazıları Okumak İçin Tıklayınız