Sual: Bidat ne demektir?
Cevap: Bidat, sünnete [yani, Muhammed aleyhisselâmın bildirdiği din bilgilerine] muhalif olan, ters düşen, din cahillerinin, boş kafalarından çıkan itikat ve amel ve sözler demektir. Allahü teâlâ, kullarını kendisine ibadet etmek için yarattı. İbadet, züll ve zillet demektir. Yani, insanın Rabbine, mabuduna, hakir olduğunu, âciz, muhtaç olduğunu göstermesidir. Bu da, her aklın, nefsin ve adetlerin güzel ve çirkin dediklerine uymayıp, Rabbin güzel ve çirkin dediklerine teslim olmak ve Rabbin gönderdiği Kitaba ve Peygamberlere inanmak ve bunlara tabi olmak demektir. Bir insan, bir işi, Rabbinin izin verdiğini düşünmeden, kendi görüşü ile yaparsa, Rabbine kulluk yapmamış, müslümanlığın icabını yerine getirmemiş olur. Bu iş, itikatta, inanmakta ise ve inanılması lazım olduğu söz birliği ile bildirilmiş olan şeylerden ise, bu inanışı (Küfre sebep olan Bidat) olur. Bu iş, itikatta olmayıp da, yalnız dinden olan sözde ve işte kalırsa, fısk, büyük günah olur.
Hadis-i şerifte buyuruldu ki “Bir kimse, dinde bir şey meydana çıkarırsa, bu şey red olunur.” Bu hadis-i şerif gösteriyor ki dinden olmayan bir itikat, bir söz, bir iş, bir hal ortaya çıkarılır ve bunun din ve ibadet olduğuna inanılırsa, yahut İslamiyetin bildirmiş olduklarında bir ziyadelik veya noksanlık yapılırsa ve bunu yapmakta sevap beklenirse, bu yenilikler, değişiklikler, (Bidat) olur. İslamiyete uyulmamış, ona iman edilmemiş olur. Dinde, ibadette olmayıp, adette olan yenilikler, yani yapılırken sevap beklenilmeyen değişiklikler bidat olmaz. Mesela, yemekte, içmekte, binme ve taşıma vasıtalarında, binalarda yapılan yenilikleri, değişiklikleri dinimiz reddetmez. [Bunun için, masada, ayrı tabaklarda, çatal kaşık ile yemek, otomobile tayyareye binmek, her çeşit bina, ev ve mutfak eşyası kullanmak ve bütün fen bilgileri ve fen aletleri, fen işleri dinde bidat değildir. Bunları yapmak ve faydalı yerlerde kullanmak caizdir. Hatta, farz-ı kifâyedir. Mesela radyo, hoparlör, elektronik makinalar yapmak ve bunları ibadetlerin dışında kullanmak caizdir. Hoparlörü dünya işlerinde kullanmak caizdir.]
Enes bin Mâlik “radıyallâhu anh”, bir gün ağlıyordu. Sebebi sorulduğunda, “Resûlullahtan öğrendiğim ibadetlerden, değiştirilmemiş bir namaz kalmıştı. Şimdi, bunun da elden gittiğini görüyor, bunun için ağlıyorum” dedi. Yani, şimdiki insanların çoğu, namazın şartlarını, vâciplerini, sünnetlerini, müstehaplarını yerine getirmiyor, mekruhlarından, müfsitlerinden, bidatlerinden sakınmıyorlar. Onun için ağlıyorum dedi. Bunlar, Peygamberlerin, Evliyanın, salih, sâdık müminlerin büyüklüklerini anlayamayanlardır. Onların yollarını bırakıp, kendi kısa görüşlerine, nefslerine, beğendiklerine göre ibadetleri değiştiriyorlar. Saadet yolunu bırakıp, şakavete, felakete atılıyorlar. Enes bin Malik’in ağlamasının sebebi, namaza ilaveler yaparak ve bazı yerlerini azaltarak değiştirenleri görmesidir. Böylece, sünneti [yani İslamiyeti] değiştiriyorlar. Sünneti değiştirmek, bidattir.
Bir hadis-i şerifte buyuruldu ki “Bir ümmet, Peygamberi öldükten sonra, dinde bidat yaparsa, buna benzer bir sünneti gayb eder”. Yani, küfre sebep olmayan bir bidat yapılırsa, bunun cinsinden bir sünneti terk ederler.
Bir hadis-i şerifte buyuruldu ki “Bidat sahibi, bidatini terketmedikçe, tövbe etmesini, Allahü teâlâ nasip etmez”. Yani, bir kimse, bir bidat ortaya çıkarırsa veya başkasının çıkarmış olduğu bir bidati yaparsa, bu bidati iyi bildiği ve karşılığında sevap beklediği için, bundan tövbe edemez. Bu bidatin kötülüğünden veya küfre sebep olmasından dolayı hiçbir günahına da tövbe etmesi nasip olmaz. Müslüman, günahtan kurtulmak için, tövbe eder. Hıristiyanlar günahtan kurtulmak için, kiliseye gidip papaza (Vaftiz) yaptırıyorlar. (Vaftiz) , bir kimsenin hıristiyan olması için veya bir hıristiyanın doğuşta getirdiği veya sonradan hâsıl olan günahından kurtulması için yapılır. (Vaftiz) yapılacak kimseye, papaz tenha bir yerde İncil okuyup üfler ve duâ eder. Erkeklere ve yaşlı kadınlara ömründe bir kere vaftiz yapmıyorlar. Genç, güzel kızlar, sokaklarda erkeklere görünmek günahına girdikleri için, her ay kiliseye gidip, vaftiz yaptırıyorlar ve [İşai Rabbânî] dedikleri, şaraba batırılmış ekmekten yiyorlar.
Bir hadis-i şerifte buyuruldu ki “Allahü teâlâ, dinde bidat olan bir şeyi yapan, bu bidati Allah rızası için terketmedikçe, onun hiçbir amelini kabul etmez”. Yani, itikatta veya amelde veya sözde yahut ahlakta bidat olan bir şeyi yapmaya devam edenin bu cinslerden ibadetleri sahih olsa da, hiçbirini kabul etmez. İbadetlerinin kabul olması için, bu bidati, Allahü teâlâdan korkarak, ondan sevap bekleyerek yahut rızasına kavuşması için terketmesi lazımdır.
Bir hadis-i şerifte buyuruldu ki “Allahü teâlâ, bidat sahibinin namazını, orucunu, haccını, umresini, cihadını, günahtan vazgeçmesini, adaletini kabul etmez. Hamurdan kılın çıkması gibi, İslamdan çıkar”. Yani, ibadeti sahih olsa da, kabul olunmaz. Sevap verilmez. Çünkü, küfre sebep olmayan bidat işlemeye devam etmektedir. Küfre sebep olan bidat sahibinin ibadeti zaten sahih olmaz. Farz, nâfile ibadetlerinin hiçbiri kabul olmaz. Bidat, nefse, şeytana uyarak yapıldığı için, sahibi İslamdan, Allahü teâlânın emirlerine teslim olmaktan çıkar. İman kalp ile olur. İslam kalp ve lisan ile birlikte olur. İman kalbe mahsustur. İslam ise, kalbin, lisanın ve bedenin umumuna şâmildir. Kalpteki iman ile kalpteki İslam birbirlerinin aynıdır. Bidat sahibinden ayrılan, lisandaki ve uzuvlardaki İslamdır. Bidat işlemeye devam eden kimse, nefse ve şeytana itaat eden kimse olmuştur. Günah işliyen kimse, âsî, fasık olur. Buna bidat sahibi denmez. Fakat, bidat sahibi, âsî ve fasıktır. Bidat sahibi, bu bidatini ibadet sanmakta, buna karşılık sevap beklemektedir. İbadet haricinde işlenen günah, ibadetlerin kabul olmasına mani olmaz.
Bir hadis-i şerifte buyuruldu ki “Benden sonra, ümmetim arasında ayrılıklar olacaktır. O zamanda olanlar, benim sünnetime ve Hulefa-i raşidinin sünnetine yapışsın! Dinde meydana çıkan şeylerden uzaklaşsın! Dinde yapılan her yenilik bidattir. Bidatlerin hepsi dalalettir. Dalalet sahiplerinin gidecekleri yer, Cehennem ateşidir”. Bu hadis-i şerif, bu ümmette çeşitli ayrılıklar olacağını haber veriyor. Bunlar arasında, Resûlullahın ve Onun 4 halifesinin yolunda olana sarılınız diyor. Sünnet, Resûlullahın, sözleri, bütün ibadetleri, işleri, itikatları, ahlakı ve bir şey yapılırken görünce, mâni olmayıp susması demektir.
Bir hadis-i şerifte buyuruldu ki “Ümmetim arasına fesad yayıldığı zaman, sünnetime yapışan için 100 şehit sevâbı vardır!” Yani nefse ve bidatlere ve kendi aklına uyarak İslamiyetin hududu dışına çıkıldığı zaman, benim sünnetime uyana, kıyamet günü yüz şehit sevâbı verilecektir. Çünkü, fitne fesad zamanında İslamiyete uymak, kâfirlerle harp etmek gibi güç olacaktır.
Bir hadis-i şerifte buyuruldu ki “İslam dini garib olarak başladı. Son zamanlarda da garib olacaktır. Bu garib insanlara müjdeler olsun! Bunlar, insanların bozduğu sünnetimi düzeltirler”. Yani, İslamiyetin başlangıcında, insanların çoğu, müslümanlığı bilmedikleri, onu yadırgadıkları gibi, ahir zamanda da, dini bilenler azalır. Bunlar, benden sonra bozulmuş olan sünnetimi islah ederler. Bunun için, emr-i maruf ve nehyi anilmünker yaparlar. Sünnete, yani İslamiyete uymakta başkalarına örnek olurlar. İslam bilgilerini doğru olarak yazıp, kitaplarını yaymaya çalışırlar. Bunları dinliyenler az, karşı gelenler çok olur. O zamanda, sevenleri çok olan din adamı, doğru arasına iğrileri, hoşa giden sözleri karıştıran kimsedir. Çünkü, yalnız doğruyu söyleyenin düşmanları çok olur.
Bir hadis-i şerifte buyuruldu ki “Beni İsrail 72 millete ayrıldı. Benim ümmetim de 73 millete ayrılacaktır. Bunlardan 72’si ateşte yanacak, yalnız 1’i kurtulacaktır. Bunlar, benim ve Ashâbımın yolunda olanlardır”. Bu 72 fırkanın hiçbiri kâfir değil ise de, Cehennemde uzun zaman yanacaklardır. Yalnız benim ve Ashâbımın itikadında olan ve bizim gibi ibadet eden fırkası Cehenneme girmeyecektir. İtikad bilgilerinde ictihad ederken, Resûlullahın ve Ashâb-ı kiramın itikatlarından ayrılan din âlimleri, dinde zaruri ve söz birliği ile bilinen itikattan ayrılırlarsa, kâfir olurlar. Bunlara mülhid denir. [Bunların müşrik oldukları, (Bahr) de ve (Hindiye) de yazılıdır.] Zaruri ve söz birliği ile bildirilmemiş olan itikattan ayrılırlarsa, kâfir olmazlar, itikatta bidat sahibi olurlar. Bunlara ehl-i kıble de denir. Amel ve ibadet bilgilerinde ictihad ederken de, zaruri ve söz birliği ile bilinen ibadetlere inanmayan kâfir olur. Mülhid olur. Fakat, zaruri ve söz birliği ile bildirilmemiş olan ibadetlerden ayrılan âlimler, eğer müctehid iseler, sevap kazanırlar. Müctehid değilseler, amelde bidat sahibi olurlar. Çünkü müctehid olmayanın ictihad etmesi caiz değildir. Bunun, bir müctehidin mezhebini taklit etmesi lazımdır. Hadis-i şerifte, “Lâ ilâhe illallah diyen kimseye, günah işlediği için kâfir demeyiniz! Buna kâfir diyenin kendisi kâfir olur” buyuruldu. İtikadı bozuk olmadığı için, Cehenneme girmeyecek olan kimse, yaptığı günahlar sebebi ile Cehenneme girebilir. Eğer salih ise, yani günahına tövbe etmiş ise yahut afva veya şefaate kavuşursa, Cehenneme hiç girmez. Zaruri olarak yani cahillerin de bildiği ve söz birliği ile bildirilmiş olan bir inanışı veya bir işi inkar eden, kâfir ve mürted olacağı için, la-ilahe illallah derse ve her ibadeti yapsa ve her günahtan da sakınsa bile buna la-ilahe-illallah ehli ve ehl-i kıble denmez.
İmam-ı Rabbânî Ahmed Fârukî’nin Mektubat kitabının 1. cildinin 54, 165, 186, 255, 260 ve 313. mektuplarında bidatin ne olduğu ve bidat işlemenin zararları çok iyi anlatılmaktadır. 1. ciltte bulunan 313 mektubun hepsi Farisiden Türkçeye tercüme edilmiştir. Abdülgani Nablüsi’nin Hadikatü’n-nediyye kitabının 1. kısmının baş tarafında da, bidat hakkında geniş bilgi vardır. Bu 1. kısım da, 1979 senesinde İstanbul’da ofset yolu ile bastırılmıştır. Bidat hakkındaki yazılarının bir kısmını Arabîden tercüme ederek yukarda bildirdik.
Tavsiye Yazı –> Tavsiye edilen ameller