Sual: Bir müslümanın akli ilimlere bakışı nasıl olmalı? Bazı sözde fen adamları İslamiyet fen ilimlerine uymaz diyerek İslamiyete saldırıyorlar. Muteber kitaplarda bu mevzu anlatılıyor mu?
Cevap: “İslâm dîninin ilme ve fenne verdiği ehemmiyyeti bilmeyen câhil fen taklîdcileri, islâmiyyeti baltalamak, Kur’ân-ı kerîme saldırmak için, fizik, şimik, biyolojik ve astronomik olaylardan, çürük düşünceler, bozuk fikirler çıkarıyor. Bu iftirâlarını, ilim, fen bilgisi diye, gençliğin önüne sürerek müslümânları aldatıyorlar. Hâlbuki, fennin ilerlemesi, yeni yeni buluşlar, Allahü teâlânın varlığını, bir olduğunu, kudretini ve ilmini dahâ ziyâde meydâna çıkarmakta, islâmiyeti desteklemekdedir. Îmânımıza saldıranlara aldanmamak için, lise ve üniversitedeki fen bilgilerini iyi öğrenmek ve anlamak lâzımdır. Hakîkî fen adamları, din düşmanlarının sözlerinin ne kadar çocukca ve câhilce olduğunu hep görmekdedir.” (Seadet-i Ebediyye sf. 541)
Seyyid Abdülhakim Efendi buyuruyor ki; “Akıl yolu ile anlamağa gelince, bunun için, önce ulûm-i akliyyeyi, yanî akla dayanan bilgileri öğrenmek lâzımdır. Bu bilgiler nelerdir, kaça ayrılır? İ’tikâd mes’elelerine bağlılığı olanlar hangileridir. Bağlı olmayanları, uymayanları hangileridir? Tecribî fizik, riyâzî fizik, ilâhî fizik ilmleri nelerdir? riyâzî fizik öğrenmek, din bilgilerini kuvvetlendirir. Din bilgilerini sarsmaz. Astronomi [ilm-i heyet], aritmetik [hesâb] ve geometri [hendese], dîne yardımcı bilgilerdir. Tecribî fizikdeki, (Tecribe ve isbât edilenlere uymayan) birkaç yanlış teori [nazariyye] ve hipotez [faraziyye]den başka, hepsi dîne uymakta, îmânı kuvvetlendirmekdedir. İlâhî fizik [metafizik] bilgilerinden, çürük, bozuk olanları dîne uymaz.”
“Îmânın altı şartından birincisi, Allahü teâlânın var olduğuna inanmaktır. Fen bilgisi olan akllı bir kimse, bunu düşünerek kolayca anlayabilir. Îmânın diğer şartları ve bütün ibâdetler, bundan sonra öğrenilir. Allahü teâlâ, Kur’ân-ı kerîmin birçok yerinde, kâfirleri, neden akıllarını kullanmadıkları için ve neden yerleri, gökleri ve kendilerini inceleyerek düşünmedikleri ve böylece îmâna kavuşmadıkları için, azarlamakda ve aşağılamakdadır. (Ma’rifetnâme)de diyor ki, (Büyük islâm âlimi Seyyid Şerîf Cürcânî, aklı olan, iyi düşünen bir kimse için, astronomi ilmi, Allahü teâlânın varlığını anlamağa, çok yardım eder diyor. İmâm-ı Gazâlî “rahmetullahi teâlâ aleyh” buyuruyor ki, astronomi ve anatomi bilmiyen, Allahü teâlânın varlığını ve kudretini anlıyamaz).” (Seadet-i Ebediye sf. 42)
Mektubat-ı Rabbani’de buyuluyor ki; “Riyâzî ilimler, mantık ve emsâli ile meşgûl olmak için cevâz vardır. Ammâ, onları ele geçirmekten maksad, ahkâm-ı islâmiyyeyi bilmek için olmak şarttır ve yoksa câiz değildir. 1/73.”
İmam Rabbani hazretleri buyuruyor ki; “Âhirete faydası olmayan ilimler, dersler de, hep dünyâdır. Hesâb, hendese [yanî matematik ve geometri], astronomi, mantık, eğer Allahü teâlânın gösterdiği yerlerde kullanılmazsa [ya’nî kâfirlerle mücâdele ve onlardan üstün olmak için ve insanlara hizmet etmek için kullanılmazsa] bunlarla uğraşmak, boşuna vakit öldürmek olur ve dünyâ olur. Bu bilgileri bütün derinliği ile, incelikleri ile okumak, yalnız başına işe yarasaydı, eski Yunan felsefecileri [ve son zamânlardaki Avrupa’nın, Amerikanın fen adamları, mütehassısları] saâdet yolunu bulur, âhıretdeki ebedî azâbdan kurtulurlardı.”
[Liselerde, üniversitelerde okunan ulûm-i akliyye, yanî tecribî ilimler, yanî fen bilgileri ve yabancı diller, islâmiyyete ve mahlûklara hizmet etmek niyeti ile öğrenilirse ve bu yolda kullanılırsa, faydalı olur. Bunlara çalışmak lâzım olur ve sevâb olur. Bunun içindir ki, ecdâdımız, Şâm, Bağdâd, Semerkand ve Endülüs müslümânları her türlü fende ve güzel sanatta pek ileri gitmiş, dünyâ birinciliğini ellerinde tutmuşlardı. Avrupa’nın ilim ve fen adamları, asırlar boyunca, islâm fakültelerine gelip ihtisâs kazanırlar ve bununla öğünürlerdi. Müslümânların o parlak medeniyetlerinin eserleri, bugün meydândadır ve dünyâ münevverlerini hayrân bırakmaktadır.
Bugün liselerde, üniversitelerde okutulan ve insanın bütün gençlik hayâtına mal olan bilgiler, Allahü teâlânın emirlerine uyarak kullanılırsa, faydalı olur ve dünyâ ve âhiretin kazanılmasına sebeb olur.
O hâlde, dedelerimizin “rahmetullahi teâlâ aleyhim ecma’în” dünyâ çapındaki başarılarını, üstünlüklerini, yine elde etmek için, islâm bilgilerinin her 2 kısmını, yanî hem dînimizi iyi öğrenmemiz ve ona sarılmamız, hem de ulûm-i akliyyeyi, asrımızın bütün teknik buluşlarını öğrenmeğe ve en iyi şekilde yapmağa çalışıp, bunları islâm ahkâmına uygun olarak kullanmamız lâzımdır. Bunu başarınca, maddî, manevî olgunlaşacak, bütün milletlere örnek olacak, bütün dünyâca sevilerek, hâkim ve hâmî seçileceğiz.
Mantık, hesâb ve diğer lise dersleri, hep böyle olup, bunların hepsi islâmiyyetin gösterdiği yerlerde kullanılırsa ve ilm-i kelâm da, islâmiyyetin tek se’âdet ve medeniyyet yolu olduğunu isbât etmek için kullanılırsa câiz olur ve çok sevâb olur.
Mubâh olan şeyleri yapmak, vâciblerin, farzların yapılmasına mâni’ olursa, bunlarla uğraşmak, yine mubâh olur mu olmaz mı? Elbet olmaz! İnsâf etmek lâzımdır. Dîni, îmânı, farzları, harâmları öğrenmeden önce, lise bilgileri ile uğraşmak da bu zarûrî bilgileri öğrenmeğe mâni’ olmakdadır.]
“İbni Âbidîn “rahmetullahi aleyh” Dürrü’l-muhtâr şerhinde, önsözde diyor ki: “Ulûm-i nakliyyeden ya’nî din bilgilerinden kendine lâzım olanları öğrenmek farz-ı ayndır. Bundan fazlasını öğrenmek ve ulûm-i akliyyeden fâideli olanları öğrenmek farz-ı kifâyedir”.
Tavsiye Yazı –> Neleri Bilmekle mesulüz?
Tavsiye Yazı –> İslamiyet ve Fen