İlham Ve Keşif Şer’i Delil Midir?

Sual: İlham ve keşif, şer’î delil midir? Cevap: İlham, kalbe feyz yoluyla, yani kesbî olmayarak gelen mânâlardır. Sünühât da denir. Berika’da der ki: Gazâlî, Sevrî ve İbrâhîm bin Edhem gibi tasavvuf büyüklerinin çoğu derin âlim ve müctehid idiler. Kutb-i irşâdların hepsi böyle idi. Hadîs-i şerîfde, “İlim üstâddan öğrenilir” (Buhârî) buyuruldu. Ma’rifet ise, keşf ve ilhâm…

Aynı Meselede Farklı Hükümler Varsa

Sual: Fıkıh kitaplarında, aynı mesele için birbirinden farklı hükümler olabiliyor. Bunların hangisine göre amel edilmesi gerekir? Cevap: Bir mesele hakkında Hanefî mezhebi ulemâsından birbirinden farklı görüşler nakledilmişse, sonraki âlimlerden tercihe ehil olanlar, rivâyetin sıhhatine veya dayandığı delilin kuvvetine yahud da zamanın ihtiyaçlarına göre birini tercih eder. Müctehid bir müftînin fetvâ verdiği görüş, sonra gelen ve…

Mezhep İçinde Müctehid kabul Edilme

Sual: İmam Ebu Yusuf, İmam Muhammed, İmam Müzenî gibi âlimlerin müstakil mezheb sahibi kabul edilmeyip, bir mezheb içinde müctehid kabul edilmelerinin sebebi nedir? Cevap: Bu imamlar, hocalarından farklı bir usul getirmiş değildir. İctihadlarını hocalarından görüp tasvib ettikleri usule göre yapmışlar; ama bazı meselelerde farklı bir ictihada varmışlardır. Ama meselâ İmam Ebu Hanife, hocası Hammad’dan, İmam…

Bir Mezhebe Uymanın Delili Nedir?

Sual: Bir mezhebe uymanın delili nedir? Cevap: Kur’an-ı kerimden ve Hazret-i Peygamber’in sünnetinden hüküm çıkarabilecek ehliyete sahip biri ictihad ederek çıkardığı bu hükme uyar. Böyle olmayan kimse, mezheb imamlarından herhangi birine uyar. Bir meselede yalnız bir mezhebe uyulur. Bir meselede iki veya daha çok mezhebin hükmüne uymak teflik olur, câiz değildir. Bir meselede bir mezhebe…

Hanefi Mezhebinde Diş Dolgusunun Hükmü

Sual: Diş dolgusu veya diş kaplamasının gusl abdesti bakımından hükmü nedir? Cevap: Hanefî ve Hanbelî mezhebinde gusl abdestinde ağzın içini yıkamak farz ise de, Mâlikî ve Şâfiî mezhebinde farz değildir. Bir kimsenin bir ameli, bir ibâdeti 4 mezhebden birine göre sahih ise, tamamdır, bir şey lâzım gelmez. Bu 2 mezhepten birini taklit ederse hiç mesele…

Hukuk-ı Aile Kararnamesi’nin sıhhati

Sual: Hukuk-ı Aile Kararnâmesi’nin telfikçi usulle hazırlandığını belirtiliyor. Fakat telfiğin caiz olmadığını biliyorum. Bu şekilde hareket etmenin hatalı olacağını üstü kapalı da olsa ifade ediliyor. Devletin bu şekilde kanun hazırlaması câiz değil midir? Cevap: Bir meselede tek bir ictihadla amel etmek mecburidir. Aynı meselede birden fazla ictihadı karıştırmak, eğer ortaya çıkan netice dört mezhebden birine…

“Sakıt Fasid Sahih Kabul Olmak” Tabirleri Ne Manaya Gelir?

Sual: Sâkıt olmak, fâsid olmak, sahih olmamak, kabul olmamak tabirlerinin mânâsı nedir? Bunlardan hangisi olunca ibâdetin tekrar yapılması gerekir? Meselâ namaz kabul olmayınca baştan mı kılınmalı? Cevap: Sâkıt, düşen demektir. Bir farzı veya borcu yerine getirince, bu borç sâkıt olur. Zamanı geçerse veya şartları ortadan kalkarsa da sâkıt olur. Bir yerinde yara olan kimsenin, zarar…

İmamın sesi yetiştiği zaman müezzinin tekrarlaması

Sual: Fıkıh kitaplarında diyor ki: “İmamın sesi yetiştiği zaman, tekbirleri müezzinin de bildirmesi mekruhtur.” Tahrimen mekruh, hangi hallerde haram oluyor? Cevap: Sübutu veya delili kat’i olmayan nasslarla bir şey emir veya men edilmişse, bu vâcip ve tahrimen mekruhu bildirir. Vitr namazı, bayram namazı, kurban kesmek, fıtra vermek, teşrik tekbirleri, kıraati dinlemek, selâmı almak, adağını yerine…

“Bu Kitapta Hiçbir Şeyi Eksik Bırakmadık” Ayeti

Sual: Sünnet aleyhtarları, “Bu kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmadık” meâlindeki âyet-i kerimeyi (En’am, 38) delil gösteriyorlar. Ve Hadis-i şeriflere gerek yoktur diyorlar. Buna nasıl cevap verilir? Cevap: Bilinmesi gereken hiç bir şey eksik bırakılmamış manasınadır. Fen, cebir gibi ilimlerin Kur’an-ı kerimde bulunmasına gerek yoktur; zira Kur’an-ı kerim bir fen veya tarih kitabı değildir. Din bilgilerinin…

Ezân-ı Muhammedî

Mescid-i Nebî inşâ edildikten sonra, namaz vakitlerinde, vaktin girdiğini belirtecek ve müslümanları câmiye dâvet edecek bir usûl yoktu. Sâdece; “Essalâtü Câmi’a” denilirdi. Resûlullah efendimiz, bir gün Eshâbıyla istişare ederek, namaz vakitlerinde, mü’minlerin câmiye nasıl dâvet edilmesi gerektiğini sordular. Kimisi, namaz vakitlerini bildirmek için, Nasârâ gibi, nâkûs yâni çan çalalım; kimisi, Yahudiler gibi boru çalınsın dediler.…