34. Mektup (Kabir Hayatı Hakkında)

Bu Mektup büyük İslam alimi, II. bin senenin müceddidi İmâm-ı Rabbânî Ahmed Fârukî’nin oğlu Muhammed Mâ’sûm “rahime-hullahü teâlâ”, 3 cilt olan, fârisî (Mektûbât) kitabının I. cildinin 34. mektubudur. Dünya hayatında his ve hareket vardır. Kabir hayatında yalnız his vardır. Harekete ihtiyaç yoktur. Dünya ve ahiret hayatlarında ise hem his hem de hareket lâzımdır.

33. Mektup (Rabıta Hakkında)

Bu Mektup büyük İslam alimi, II. bin senenin müceddidi İmâm-ı Rabbânî Ahmed Fârukî’nin oğlu Muhammed Mâ’sûm “rahime-hullahü teâlâ”, 3 cilt olan, fârisî (Mektûbât) kitabının I. cildinin 33. mektubudur. Biliniz ki saadete kavuşmak için, bir Velîye mânevî bağ ile bağlanmak lâzımdır. Bu da, onun, Allahü teâlânın sevgili kulu olduğuna inanmak ve onu sevmektir. [Allahü teâlânın nimetlerini,…

Zeyd bin Hârise    

Zeyd bin Hârise çocuk yaşlarında iken, annesi Su’da ile birlikte akrabâlarını ziyârete gitmişti. Bu sırada başka bir kabîlenin baskınına uğradılar. Zeyd’i esir aldılar. Mekke’ye Sûk-ı Ukâz denilen panayıra getirip satılığa çıkardılar. Hazreti Hadîce’nin yeğeni Hâkim bin Hizâm, Zeyd’i 400 dirheme satın aldı. Hâkim bin Hizam da, Zeyd bin Hârise’yi halası Hazreti Hadîce’ye, o da Peygamber…

Kâbe Hakemliği

Resûlullah efendimiz 35 yaşında bulunduğu sırada, Kâbe hakemliği yaptı. O zaman, yağmur ve seller Kâbe’nin duvarlarını iyice yıpratmıştı. Ayrıca çıkan bir yangın, Kâbe’yi tahrib etmişti. Binayı yeniden yapmak lâzımdı. Bunun üzerine Kureyş kabîlesi, Kâbe’yi İbrahim aleyhisselâmın yaptığı temele kadar yıkıp, yeniden yapmaya başladı. Her kabîleye bir bölümünü vererek duvarları yükselttiler. Bu işin büyük bir şeref…

Meal Okumak Câiz Midir?

Sual: Kurân- Kerîm başka dillere tercüme edilebilir mi? Bu tercümeleri alıp okumak doğru mudur? Cevap: Kurân-ı Kerîm, hiçbir dile hatta Arapçaya dahi tercüme edilemez. Bu sebeple Kurân-ı Kerîmin mânâsını anlamak için tercümesini okumak doğru olmaz. Mânâsını anlamak için ayet-i kerîmelerin tercümelerini okuyan bir kimse, murâd-ı ilâhîyi öğrenemez. Aksine tercüme edenin, bilgi derecesine göre yaptığı mealini…

Bi’seti (Peygamberliğinin Bildirilmesi)

Âlemlerin efendisi (sallallahü aleyhi ve sellem), 37 yaşında iken, gâibden; “Yâ Muhammed!” diye kendisini çağıran sesler duyardı. 38 yaşına girince, birtakım nûrlar görmeye başladı. Hâllerini, sâdece Hazreti Hadîce vâlidemize anlatırlardı. Muhammed aleyhisselâma peygamberliğin bildirilmesi yaklaştığı sırada, zamanın meşhur edîblerinden Kus bin Saîde, Ukâz panayırında, deve üzerinde büyük bir kalabalığa karşı okuduğu hutbede, O’nun geleceğini müjdelemişti.…

İlk Vahiy

Peygamber efendimiz kırk yaşında iken, yine bir Ramazan ayında, Hira dağındaki mağaraya çekilmiş ve tefekküre dalmıştı. Ramazan’ın 17. Pazartesi gecesi, gece yarısından sonra, adını çağıran bir ses işitti. Başını kaldırıp etrafa bakınca, ikinci defa aynı sesi duydu ve her tarafı aniden bir nurun kapladığını gördü. Arkasından Cebrâil aleyhisselâm karşısına geldi ve “Oku!” dedi. Efendimiz, ona;…

Tebliğ Emrinin Gelmesi

Sevgili Peygamberimize, peygamberliğinin bildirildiği ilk vahiy böyle gelmişti. Sonra kesildi ve 3 sene gelmedi. Bu arada İsrafil aleyhisselâm ismindeki melek gelip, bâzı şeyler öğretti. Bunlar vahiy değildi. Bu zaman zarfında, ara sıra Resûlullah efendimiz çok muzdarip olurdu. Efendimiz üzüldükçe, Cebrâil aleyhisselâm görünerek; “Ey Habîbullah! Sen Allahü teâlânın peygamberisin” der ve üzüntüsünü yatıştırırdı. Peygamber efendimiz buyurdu…

İlk Müslümanlar Kimlerdir?

Peygamber efendimize, ilk vahyin gelmesinden sonra, ilk îmân eden Hazreti Hadîce vâlidemizdir. Hiç tereddüt etmeden İslâmiyet’i hemen kabul ederek, ilk müslüman olmakla şereflendi. Peygamber efendimiz, Hazreti Hadîce vâlidemize, Cebrâil aleyhisselâmın öğrettiği gibi abdest almasını öğretti. Sonra, Peygamber efendimiz imâm oldu, birlikte 2 rekat namaz kıldılar. Hadîce vâlidemiz, sevgili Peygamberimizin her sözüne, her emrine, en mükemmel…

Yakın Akrabayı Dâvet

Resûlullah efendimiz, Müddessir sûresinin nâzil olmasıyla, insanları İslâm dînine dâvete başlamıştı. Bu dâveti gizli olarak yapıyordu. Bir müddet sonra da; “Yakın akrabânı Allahü teâlânın azabı ile korkutarak, onları hak dîne çağır” (eş-Şuara 26/214) mealindeki âyeti kerîme nâzil oldu. Bunun üzerine Muhammed aleyhisselâm, akrabâsını dîne dâvet etmek için Hazreti Ali’yi gönderdi ve hepsini Ebû Tâlib’in evine…